- 1237 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Sıfır Sessizliktir Yüreğimizde Üşüyen
Yine vurgun yedim yüreğinden, karışığım, suskulardayım
Çekirge vedalarına karıştım, kavuşması erteli bir özlemleyim
Eski sevgilerle yaşayan bir ozanım ben, elvedalara da alışığım
Çekerim aşkın küreklerini uzaklara, ben şiir yazarak da yaşarım
Gecenin çiği yağarken dallara, ayrı kentlerde nefes alan, ayrı rüzgârların yüze vurduğu yürekleri dolaştım bugün. Ay gönül’e nur taşıyordu, öfkesini erteleyerek, mağrur bir sessizliğe bürünmüştü nur/un peşinde sel. Eylül’ün suskun bakışları duaya çağırıyordu geçmişini. Nur toplandı göklerde, ay şiirce saklandı bütün küskün gönüllere, sel kuma döndü sonra, açtı ve okudu aşkın kitabını haykırdı bütün yüreksizlere. Gece sustu, toprağa çiyle birlikte özleyiş yıldızları düştü.
Sıfır sessizliktir yüreğimizin upuzun buzullarında üşüyen. Dudaklarımızın kemirgen dürtülerinde küçücük tekneler gidip gelir. Yıldızlar asarız gecelere, avuçlarımızdaki güz kınaları çıkmadan. Üşür sevda, üşür şiir notlarımız, ömrümüzün takvim yaprakları henüz bitmeden.
Günü gelince bedenimizi titreten tüm yargılarda, sevdanın izdüşümünü izleriz, yüreğimizin tam ortasına kurulan sahnede. Sevdaya kurulu saatlerin anı gelince parçalanışını görmek, yalnızlığı gecelerde hissetmek susmayan yanımızdır. Efsaneler çilek kokulu yaşanmışlığın menekşe kapsüllerinde gizlidir. Deli fişek naralarımızla kilitli yüreğimizden dökülen şiir olur.
Çocukların kahkahalar attığı gönül saklılarında sevdaya sobelendiğim günleri arıyorum nicedir. Yorgun türküler mırıldandığım dizlerindeki vefayı arıyorum ben, bilmiyorum nedendir. Aşk, mağrur bir bekleyiş limanıymış, gözümdeki yaş böylesine sevmeden midir? . Sen, ozan yüreğimin ölümsüz kraliçesi, seni sevmek, çocuk ruhunun doyumsuz oyun sahnesidir.
Gül kokulu nefesinin sonsuzluğuyla en bilinmez girdaplara kapılsam da seninle korkmam. Adının sarmaşıklarıyla gökler mekânım olur. Avuçlarının sıcaklığıyla ben yıldızlara korkusuz uzanırım. Sevdan ki kadınım, ben sevdanla en uzak gezegenlerde bile seninle ölümsüzlük şarkıları söylerim.
Konuşsam yitecek, sevsem gidecek tüm sevdalar tanığımdır benim. Adresini bilmediğim bütün yüreklerde herkes bütün günahların çırılçıplaklığında aydınlığın kalıtımsal tanıklığında bahar kokusuna vurgundur sevda. Sancılı bir ömrün duvarlarını hırçın kayalar döver umarsızca. Çılgın sevinçlerimiz korkak, yankısı dönüşsüz kalmış feryatlarda sıcak gülüşler umarız hayattan.
Bir tablonun isim yansımasında, bizler hayatın geometrik şekillerini susuşlarımıza yükleriz. Yedeğimizdeki dirençlerde geceler çekeriz denizlerin ışıltılarından. Bir şiir ekleriz sonra, göz yaşlarımızın çalkalandırdığı gelgitli denizlere. Titreyen yüreğimize aşkın çok sesli müziklerini yükler, acıların ve özlemlerin şarkılarla işbirliği yaptığı gecelerde ağlamanın suçsuz sarılışlarını bekleriz.
Seni düşündükçe gözlerinin yaşama bilendiği kutsi ışıltılara dalıyorum dakikalarca. Sevdanın yıl dönümünü çağırıyorum, Eylül aşkın kapısını aralayınca. Merhabandaki günlere göz atıyor, hayatla yarışıp şiire karışıyorum. Konuştuğum yalnızlık, dinlediğim sensizlik, yanıt alamıyorum. Gönlünü tarayıp, arşivlerde talanladım ilk gülüşünü, ilk öpüşünü, ama aşkla ilk kez doluşunu göremedim. Gözlerin susuyor, yüreğin konuşmuyordu, nedenini bulamadım.
Hep sesin mi yenecek bu yaşlı çınarın şiir dallarını. Hislerinin kadınsı kollarına mı saracaksın rüzgârın bile eğemediği yorgun gövdemi. Her susuştan sonra evrene mi salacaksın bu aşk adamını. İnatla yüreğinin derinliklerine sakladığın o gizemli sözleri, ben toprak olunca mı söyleyeceksin? . Sevdam dedim sana, kadınım diyerek çürümemi böyle izleyecek misin? .
Her kaçışın anlamları hiçe saydığı umursamazlık tufanlarında günlerden Eylül ve yaz çekti kollarını perdelerden. Gönül dumanlı bir dağ sevdiğim, sevda düşmez olmuş artık kalemimizden. İstanbul uzak şehir, özlem düşmüyor artık dilimizden. Doğruların değerini yıllar sonra bulduğu yaşam pazarında, şiirlerim de satılacak bir gün. Sevdamın en güzel ışığını körler bile görecek ve seni yüreği aşkla dolu her seven bilecek. Cebim delik, ruhum gündelik kalsa da, senin sevdan asla yoksulluğu bilmeyecek.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Selahattin bey uzun süredir okuduğum değerli yazar ve şairlerden biri. Kelimeleri ustaca kullanarak gerçek sanat eserleri yaratan kalemini her zaman kıskanarak takip ediyorum.
Alışık olmayanları ilk başta yorabilir belki ama her şairin bir tarzı vardır. Devamlı okuduğunuzda bunun bir ayrıcalık olduğunu göreceksiniz. Güzel ve yerinde imgeleri ile şairi ve bitimsiz düşlerini kutluyorum.
Saygılar
Gecenin çiği yağarken dallara, ayrı kentlerde nefes alan, ayrı rüzgârların yüze vurduğu yürekleri dolaştım bugün. Ay gönül’e nur taşıyordu, öfkesini erteleyerek, mağrur bir sessizliğe bürünmüştü nur/un peşinde sel. Eylül’ün suskun bakışları duaya çağırıyordu geçmişini. Nur toplandı göklerde, ay şiirce saklandı bütün küskün gönüllere, sel kuma döndü sonra, açtı ve okudu aşkın kitabını haykırdı bütün yüreksizlere. Gece sustu, toprağa çiyle birlikte özleyiş yıldızları düştü.
..................
Şiir yolculuğunda yürek imgelerin dökülüşleriyle ıslanır ve bizler o ıslanmışlığımızla şiir oluruz. Gecenin içinden hiç gitmez çiy, ay sürekli gülümser, bulutların ardında bile olsa. Yağmuru düşlerken bilirsiniz ki, illa ki yağması gerekmez, rüzgar gibi ıslatır ruhu. Ve şiir böylesine bir yolculuktur, anlatı bitmeden kalıplaşmaz. Yine de yorumunuzdaki gibi, özellikle okuyucu açısından tamamlanmamış yerler olabilir. Bu gönül gözüdür ve şairle yolculuğunun hikayesidir.
Teşekkür ediyorum... Sevgiyle...
Gönlünüze sağlık, yalnız dikkatimi çekti özellikle bu yazıda.
ilk paragrafta verilen durum tarifi son derece karışık hem, çiğ düşme zamanı hem ay parlak, hem yağmur var hem yüze vuran damlalar değil rüzgar. şiirde olsa bu imgeler bir düzen içinde zevkle okunabilir. ama yazıyı okurken beni biraz yordu bu kadar yoğun imgeler..
saygılarımla...