- 1136 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNYARGILARINIZI YIKIN
Çoğunuzun lise yıllarında pek haz etmediğini tahmin edebiliyorum eski şiirden. Divan şiirinden bahsediyorum. Birçoğunuz edebiyat derslerinde günümüz şiirine ya da düzyazısına da tahammül edemiyordunuz, orası amenna. Bu meseleye girersek çıkamayız. Bu tatsızlığın bir sürü sebebi var; ama inanın hiçbiri edebiyatın kendisinden ya da divan şairlerinden kaynaklanmıyor.
Neyse ne, bu sorunu irdeleyip can sıkmak niyetinde değilim. Amacım beni benden alan beyitlerinden bazılarına yer vermek, onları sizlerle paylaşmak. Ne kadar ilgi çekici değil mi:D Birçoğunuz belki bu cümleye kadar gelip bıraktınız okumayı. Sağlık olsun kalan sağlar bizimdir.
Bunları kaleme alırken beni derinden etkileyen Divan’ın bu dahi çocukları, belki zeka pırıltıları saçtıkları sözleri ile sizleri de cezb eder diye düşündüm. Kim bilir Osmanlı döneminin sihirli Türkçesi size bambaşka alemlerin kapılarını açar ve bu asil beyitlerin yenilerini okuma isteği duyarsınız. -Poliyannacılık böyle bir şey olsa gerek:D-
İlk örneğim Nesimi’nin bir gazelinden iki beyitle olacak: Bu parçada şair sevgiliye duyulan aşkın kutsiyetini öyle zekice sunuyor ki , günümüz şiirinde o tadı veren benzetmeler bulmak ne yazık ki çok zor. Sözü fazla uzatmayalım, ne diyor peki Nesimi:
1)Yarab ne şem imiş bu mehin yüzü kim anın
Yüzü katinde şems-i duhanın ziyası yoh
*Tanrım! Bu, aya benzeyen güzelin yüzü nasıl bir mum imiş ki onun yanında öğle güneşi sönük kalır.
2) Gel gel beru ki savm ü salatın kazası var
Sensiz geçen zaman-ı hayatın kazası yoh
*Gel,buraya gel! Çünkü orucun ve namazın kazası çok, fakat sensiz yaşanan zamanın kazası yoktur.
İlk beyitte sevgilinin bir muma benzetildiğini görüyorsunuz. Öyle ki öğle güneşinden de parlak bir mum alevi olsa gerek bu güzeller güzeli. Mum divan edebiyatının değişmez mazmunudur. Mazmun denen şeyi aşağıda kısacık açıkladım ama yine de söyleyeyim. Mazmun divan şiirinde anlamı tüm şair ve okurlarca bilinen kalıplaşmış sözlerdir. Yani dönemin okuru, şair sevgiliyi muma benzettiğinde şunu anlıyordu: Şair bir pervanedir. Yani yaz geceleri ışığa uçan o şirin kelebeklerden. Sevgiliyse geceyi aydınlatan mum alevidir. Malum o dönemlerde henüz Edison bize ampulü sunmamıştı. Okur muma benzetilen şairin halini de böylece anlardı. Mumun etrafında döne döne yorulan ve kanatları ateşten yanan o zavallı kelebeğin halini yani.
Geçelim ikinci beyte.Şair aşkı, sevgilinin güzelliğini ibadetten üstün sayıyor. Tanrıya ulaşma yolunda ibadeti en güzel yorumlayan topluluk biziz sanırım. Türklerin yorumu ile İslam gerçek değerini bulmuştur diye inanıyorum ben. Neyse konumuza dönelimç Nesimi, İbadetin kazası var iken sevgiliyi görmeden geçen her anın geri gelmesinin mümkün olmadığını belirtiyor. Bu şiirin tasavvufi boyutunu düşünmek gerekiyor tabii ki. Mutasavvıflar dünyada gördükleri güzelliklerin aslında Tanrı’nın güzelliğinin yansıması olduğunda birleşirler. Tüm varlıklar onun dünyadaki bir yansımasıdır, tabii ki sevgili de. Bu yüzden bu güzelliğe bakışın da ibadet gibi kutsal bir yanı vardır. Günümüzde hangi "sevgi" anlayışı bu denli derin olabilmiştir? düşünmenizi istiyorum.
Sonraki örneğim sivri dilini hiç tutamayan Nef’i den olacak.Ah Nef’i ah! Senin öldürülüşün hep kanıma dokunmuştur ancak sanırım sana ecel ile gelen ölüm yakışmayacakmış. Devrinin radikal adamı Nef’i doğru bildiklerini cesaretle söylediği için göçmüş öbür aleme. Günümüzde de aynısı yaşanmıyor mu canım diyenlerinizi duyar gibi oluyorum.
Doğruyu söylemek gerekirse ben bu 17. yüzyıl şairini çok seviyorum. Sevgim kendine olan güveninden geliyor sanırım. Sözünü hiç esirgemeyen biri olması, içi dışı bir bir insan olması beni ona kendimi yakın hissetmemi sağlamıştır. Kendi yeteneğini övüşü bile bir başkadır Nef’i’nin. Ne kadar da ukalaymış yahu diyemezsiniz. Ona hak verirsiniz. Diline, söz söyleme kabiliyetine saygı duyarsınız. Nasıl mı? Şu meşhur dizeleri belki duymuşsunuzdur. -Duyanlar da sıraya kapanıp uyumuştu değil mi lise yıllarında, doğruyu söyleyin:D-
1) Tut-i mu’cize-guyem ne desem laf değil
Cerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
*Herkesin söyleyemeyeceği şeyleri söyleyen bir papağanım, dediklerim laf değildir. Felekle konuşamam onun kalbi saf değildir.
2)Yine endişe bilür kadr-i dür-i güftarım
Rüzgar ise deni dehr ise sarraf değil
* Felek alçak ve dünya kıymet bilmez ise de, inciye benzeyen sözümün değerini hiç değilse düşünce bilir.
3)Levh-i mahfuz-i sühandir dil-i pak-i Nef’i
Tab’-i yaran gibi dükkançe-i sahhaf değil
*Nef’inin temiz gönlü şiirin levhi mahfuzudur. Dostlarınki gibi kitapçı dükkanı değildir.
levhi mahfuz: Tanrının takdirinin, olmuş ve olacak şeylerin yazılı bulunduğu levha.
Dediğim gibi hayranım bu adamın rahatlığına, kendinden eminliğine. İlk beyte bakarsanız kendisini herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği sözleri söyleyen bir papağana benzettiğini görürsünüz. Eskiden şairler kendilerini yüce yaratılışlı olduğuna inanılan, insan seslerini taklit edebilen bu renkli kuşa benzetirlermiş. Bu kuşların sözleri taklit ederken kendilerini görmeleri işi kolaylaştırdığından kafeslerde küçük "aynalar" da bulunurmuş. Bu aynalarda kendini gören papağan konuşmaya başlarmış. Şair mucizeler söyleyen bir papağan olarak sıfatlandırıyor kendini ;ancak belli ki ağzından laf olmak öyle kolay değil. Tamam mucizeler söyleyecek belki ama feleğin, kaderin yani talihin aynası saf değil dolayısıyla böyle bir aynaya konuşmaz Nef’i. ayine,ayna : kalp,iç anlamındadır bu arada. Kalbi saf olmayan bir güruha mucizeler söylemek istemeyişini destekliyorum Nef’inin :D
2.ve 3.beyitte Nef’inin kendi şiirini nasıl övdüğüne dikkat ettiniz mi? Doğruyu söylemek gerekirse 40 yıl düşünsem kendimi bu kadar güzel övemezdim. 2. beyitte inciye benzettiği sözlerinin bu dünyada değer görmemesine, anlaşılamamasına rağmen düşünce dünyası için paha biçilmez oluşuna vurgu yapıyor. Aydın her devirde aydın işte! Siz de bir aydınsanız neler hissediyordu Nef’i anlarsınız. Anlarsınız ki, şair ya da düşünce adamları için her devirde anlaşılamamak bir sorun teşkil etmiş. Bu sarayın en değerli şairi için de geçerliymiş, günümüzde anlaşılamadığını savunan bir sürü sanatçı için de aynı.
3. beyit bana göre bir sanat harikasıdır. Bilenler bilir Divan şiiri mazmunlar-kalıplaşmış sözler,benzetmeler- ile doludur. Yüzlerce divan şairi olmasına rağmen birkaç tanesi sivrilebilmiştir. Bunun sebebi bu kalıplaşmış söz gruplarını taklit edenlerin ortamda itibar görememesi, silinmesi; özgün şeyler söyleyebilen bir avuç şairin bugünlere kalmasıdır. Bu açıdan Nef’i kendi sözlerini Tanrı’nın kaderi yazdığı o lehvadaki sözler kadar kutsal görüyor. Özgün görüyor diyelim de yanlış anlaşılmasın. Nef’iye göre şair arkadaşlarının sözleri kitapçı dükkanlarının raflarında duran pek de ilgi çekmeyen yüzlerce kitaptan farklı değil. Çünkü Nef’i onların sıradan olduğuna, geçmişi sürekli taklit eden bayağı eserler olduğuna inanmaktadır. Ben de katılıyorum Nef’i üstadıma:D
Bu satıra kadar gelebilenlerinize selam ediyorum:D Umarım sıkılmamışsınızdır. Ben sıkılmadım vallahi:D
YORUMLAR
Yo hiç sıkılmadım gayet akıcıydı.Dahada olsa okurdum
Benim ilgimi çekmiştir zaten bu tarz yazılar .
Devamı gelecektir umarım..
Bence bunları okumak çok farklı.
Geçmişimiz nihayetinde açıklamasıyla olması ise gayet güzel
Yarab ne şem imiş bu mehin yüzü kim anın
Yüzü katinde şems-i duhanın ziyası yoh
Gel gel beru ki savm ü salatın kazası var
Sensiz geçen zaman-ı hayatın kazası yoh
Tut-i mu’cize-guyem ne desem laf değil
Cerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
Yine endişe bilür kadr-i dür-i güftarım
Rüzgar ise deni dehr ise sarraf değil
Levh-i mahfuz-i sühandir dil-i pak-i Nef’i
Tab’-i yaran gibi dükkançe-i sahhaf değil
<<<<<
yalnız bir şey var...
ilk beyitin altına açıklama yazıyorsunuz ya onun altına yorumu yazmanız nasıl olur.
Böylece geriye dönüp beyiti tekrar okumak zorunda kalmamız için yapılmış bir yazım şeklimi yoksa..
Saygılarımla.