- 1406 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖRNEK İMAM VE ASİMİLASYON
Asırlardan beri gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet devleti döneminde, Aleviler’in peryodik olarak imha edildikleri ve asimilasyona uğradıklari halde yine de bunun inkâr edildiği bilinmektedir. Aşağıdaki örnekte de görüldüğü gibi devletin diyanet işleri başkanlığı tarafından Yozgat- Kababel Alevi Köyü’ne Ebuzer Gıffari Bakır adlı imamın atanması ve bu imamın, Aleviler’i nasıl asimile ettiğine dair itirafları var. Ayrıca Ahmet Sargın’a ait “örnek bir imam” adlı makalesinin değerlendirilmesini de sitedeki okurların insafına bırakıyorum.
Örnek İmam-Ahmet Sargın-Yozgat 8/20/2008 4:19:36 -Edebiyat defteri
Bir Alevi Köyü İmamının Anıları
www.ilerigazetesi.com
Sakka
"Bir Alevi Köyü İmamının Hatıraları..." Alevi-Sünni-Türk, Kürt hatta sağcı-solcu ayrımlarını hiç sevmiyorum. Birleştirmeyen, bizi kaynaştırmayan düşüncelere de saygı duymuyorum.
Kababel Köyü eski Muhtarı kardeşim, arkadaşım, dostum Erdoğan Bektaş: "Hocam sizi köyde bekliyorum, köyümüze gazeteciler gelecek" diye bizi de köye davet edince, Şair Yusuf Özcan Hocamla Kababel Köyüne gittik.
Köyün anayola 3 kilometre olan yolun yapılmamış olmasına bakıp siyasilere de sitem ettik: "Ayıp be, 3 kilometre’lik yolda yapılmaz mı?" diye.
Köye varınca meseleyi anladık: Daha önceden bu köyde imamlık yapmış olan Ebuzer Gıffari Bakır hoca, bir kitap yazmış; "Sakka-Bir Alevi Köyü’nün imamının Hatıraları"diye. İstanbul’dan Hürriyet Gazetesi ekibi köye geliyormuş, onun için köye bizde davet edilmiştik.
Önce Şair dostumuz Erdoğan Bektaş’ın evinde konakladık. Hürriyet ekibi gelince yemek ikramında bulunan bir evde toplandık. Köyden, yemeğe davet edilmiş olan bir çok köylü vatandaşımız da buradalardı.
Ebuzer Gıffari Bakır hocam da gelmişti. Kur-an okuyup yemek duası yaptı. Hoca satışı iyi, efendi, kültürlü bir insana benziyordu; ifade etmem gerekirse, Ebuze Hoca benimde hoşuma gitti.
İşin özü şuydu: Kendisi de bir Yozgatlı olan Ebuzer Gıffari Bakır’ın ilk tayini bir Alevi Köyü olan Kababel Köyüne çıkmıştı. Görev icabı-biraz da çekingen olan hoca, gidip imamlık görevine başlar. Ancak halkın Alevi oluşu hocayı oldukça tedirgin etmektedir. Hep "Acabalarla?" görevine devam eder.
Mesala, Köy camisini zor açar, içerisini bir hayli tozlu bulur, ilk namazını bir çocukla kılar, ilk Cuma’ya bir vatandaş gelir, öğle namazı olarak ifade ederler. Her karşılaştığı köylü ona sorular sorar, Alevi-sünni konusunu gündeme getirirler.
Ebuzer hoca yılmadan-usanmadan köyle-köylü ile kaynaşmanın yollarını arar. Ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım, bunların gönlünün nasıl kazanabilirim ve Alevi-Sünni olayını nasıl yumuşatabilirim diye düşünmeye başlar.
Kafasında planladıklarını bir bir uygulamaya koyar. Köylünün içine girer, duvar diplerinde oturur, düğünlere, nişanlara, yemek törenlerine katılır. Alevilik hakkında araştırma yapar bilgi edinir.
Hatta onlarla birlikte Dedelere gider, Cem törenlerine katılır, Hacı Bektaş’ı ziyarete gider. Artık herkese: "Hoca bizden biri, bizim gibi düşünen insan!" dedirmeyi başarır. Gençlerle, çocuklarla iyi bir diyalog kurup onların gönlünü kazanır ve Camiye getirmeyi başarır.
Köylü de camiye gelmeye başlamıştır. Namazlarına katılan, Cuma’yı dolduran köylülerle hoca iyi bir dostluk kurmuştur. Her fırsatta Alevi-Sünni kardeşliğinden söz eder, her konuşmasında birlik ve beraberlik mesajları verir.
Düğünlerine gider, yemeklerine katılır, cenazelerinde bulunur ve kendisinin de o yöreden olduğunu ifade edip köylü ile kaynaşmayı sürdürür. Onu seven ona saygı duyan insanların sayısı artmıştır. Hoca her fırsatta; "Alevi-Sünni kardeştir, Alevilik de İslamın bir koludur!" mesajını verir...
Tabi ki, her başlangıcın bir de sonu vardır. 1992 Ağustosunda göreve başladığı Kababel
Köyünden, tayininin Ankara’ya çıkması nedeniyle ayrılmak zorunda kalır. Kababel’de kaldığı sürece aldığı notları bir araya getirip bir kitap yazmayı planlar. Bu çabasına gazeteci-yazar olan ağabeyi Mahmut Riyat Bakır destek verir, ve kitabı Nisan 2008’de yayımlanır: " Sakka-Bir Alevi Köyü İmamı’nın Hatıraları"
Evet kitabın anısı kısaca böyle! İstanbul’dan Gülden Aydın’la birlikte gelen Hürriyet ekibiyle bizde oradaydık. Ebuzer Hoca’yı ve köylüleri dinledik. Hoca kendisini köylüye sevdirmiş, çok güzel bir diyalog kurmuş.
Alevi-Sünni kardeşliğini kurmayı başarmış, tabii ki bu güzel övgüleri de hak etmiş. Kitabında bu köyde ki anılarını anlatıyor. Kitabını da okudum, oldukça güzel mesajlar içerdiğine sevindim. Kendisini bu anlamda tebrik ediyor, kutluyorum.
Hoca Kitabının adını neden "Sakka" koyduğunu şöyle ifade ediyor: "Sakka: Cem törenlerinde görülen on iki hizmetten birisinin adıdır. Peygamberimizin biricik torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da susuz bırakılarak hunharca şehit edilişinin Cem törenlerine yansımasıdır."
Ebuzer hoca, düşüncelerinin özetini şu cümlelerle ifade ediyor: "Alevi-Sünni, Namazlar aynı, cami aynı, cenaze merasimleri aynı, düğünler aynı, bayramlar aynıdır. Aynı Allah’a inanmakta ve aynı kıbleye dönmekteyiz.
Çünkü vatan aynıdır, bayrak aynıdır, toprak aynıdır, yürek aynıdır, hepsi bir atar... Temennimiz bu çalışmalar toplumlar arasındaki diyaloğu güçlendirmesi ve yanmış gönüllere bir nebze de olsa su serpmesidir."
Evet, Ebuzer Hocayı da dinledim, kitabını da okudum. Hoca eserinde hoş, güzel ve birleştirici mesajlar vermiş. Bir din adamına yakışanı yapmış! Kendisini kutluyor, eserini hemşehrilerimize tavsiye ediyoruz.
Ebuzer Hoca eline, emeğine, alın terine sağlık, sen iyi bir dostluk kurmuşsun! İnşallah senden sonra aynı göreve devam edenler bu dostluğu pekiştirmişlerdir. Kalemine, yüreğine, teşekkür ediyoruz.”
BİR ASİMİLASYON ÖRNEĞİ
Yukarda Ahmet Sargın’a ait "örnek bir imam" adlı makalesinin içeriği, devletin, Aleviler üzerinde nasıl bir politika uyguladığına dair gerçek bir belge düzeyinde olup, devletin asimilasyon politikasını ele vermektedir. Devletin, Aleviler üzerinde ayrıca nasıl oyunlar oynadığına dair bu örnek, ibret verici bir belge mahiyetindedir.
Konuya Türkiye devleti başbakanının, Avrupa’daki konuşmasıyla başlamak istiyorum. Başbakan, Avrupa’ya gittiğinde 18 Ocak 2009 tarihinde canlı olarak yayın yapan TV 24’te, Belçika-Hessel’de halka yaptığı konuşmada şu cümleleri telaffuz etmekten çekinmiyordu; "Biz asimilasyona karşıyız ama entegrasyona karşı değiliz." (Tv kanal 24)
Bu politika sadece başbakana ait bir politika değil, esasında devletin Alevi ve diğer azınlıklar hakkındaki resmî politikasıdır. Bu başbakana sormak gerekiyor;
Ülke’de Aleviler üzerinde uygulanan baskının adı nedir? Alevilerce yukardaki örneğin açıklanması bekleniyor. Bu başbakan, Avrupalı Türkler için, Avrupa ülkelerinden demokratik hakları nasıl istiyorsa, aynı hakları kendi ülkesindeki azınlıklara ilk önce uygulamaya koyulsun ki, ondan sonra yabancı ülkelerdeki Türkler için bu hak isteği doğsun yoksa tersi durumda kendisi gülünç duruma düşer ve uluslararası diplomaside ülkenin prestijini ve ciddiyetliğini da kaybetmiş olur. Başbakanı bu konuşmalarından dolayı, ülkede Aleviler üzerinde uyguladığı çifte standart politikasını da, bu vesileyle kınama hakkının olduğunu da belirtmek gerekir. Ülke’de Aleviler üzerinde uygulanan insanlık dışı asimilasyona son verilmesi gerekir yoksa asimilasyon bir insanlık suçudur, bir soykırımdır. Bu gibi asimilasyonları tasvip etmek de insanî bir duruş değil. Bunun da bilinmesi gerekir.
Her şeyden önce birlik ve kaynaşmaya Aleviler de taraftardır. Fakat böyle amaçlı ve kasıtlı bir birliğe asla taraf değildirler. Neden? Çünkü resmî devletin politikası asırlardan beri Aleviler üzerinde taraflı olarak sistematik bir şekilde asimilasyon ve katliamlar uyguladığı bir gerçektir. Söz konusu eğer Alevi-Sünni kardeşliğinin kaynaşması ise, bu kaynaşma da bu şekilde yapılmaz. Bu tür yaklaşım ve davranışlar kaynaşmayı değil, tersine bir soykırım anlamındadır. Bir halkın dinini, kültürünü ve felsefik öğretisini imha etmek ve zoraki götürüp camilere doldurmak insanlık suçudur. Bir katliamdır. Bunun böyle bilinmesi gerekir.
Aslında doğruyu söylemek gerekirse toplum içinde Alevi-Sünni ayrışması ve çatışması da yoktur. Asıl Alevi-Sünni çatışmasını yapan ve ateşleyen devlettir. Halk arasında Diyanet işleri başkanlığı vasıtasıyla bu ayrışma yapılmaktadır. Gören gözler o kadar kör değil. Her aklı başında birey, bu farkı devletin icraatlarından görmesi ve bilmesi gerekir. İşte bir Alevi köyünde zoraki cami yapılırsa ve zoraki Aleviler camiye götürülüp sünnileştirilirse, burda kimin ayrımcı ve bölücü, kimin soykırımcı olduğu gayet net kendisini ele vermektedir. Yozgat, Kababel Alevi köyündeki örnek kanıttır. Toplumların kaynaştırılması, din ve ibadet işlerini işletip ortak payda gibi göstermekle de sağlanmaz. Birlik, beraberlik ve kaynaşma ancak farklı kimlikleri tanıyıp saygı göstermekle olur. Aynı zamanda asırlardan beri Aleviler üzerinde oynanan oyunların ne şekilde olduğu da bilgilerimiz dahilindedir. Şunu kesin bir dille belirtmek gerekir;
Adem’in dini, mezhebi var mıydı? Veya Adem dünyaya müslüman olarak mı geldi? Hayır. Adem ne hırıstiyandı, ne müslümandı, ne yahudiydi, ne de budisti. O, bir insandı sadece. Dini, ırkı, mezhebi, milliyeti de yoktu. Onun hiçbir sıfatı da yoktu. Bütün bu olgular sonradan insan tarafından giyindirilip sıfatlandırılır. Herkes özde insandır ve herkes kendi dini inanç ve ibadetleri doğrultusunda özgür olmalı ve herkes bir başkasının dini inancına da saygı duymalıdır. Hiçbir halk, kendi dininden, ibadetinden, felsefik görüşünden dolayı aşağılanamaz, hor görülemez ve imha dayatılamaz. Asimilasyon bir insanlık suçudur. Asimilasyon bir soykırımdır. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Günümüzde artık kimliklerin ve kültürlerin imhası da bir soykırım sayılmaktadır. Soykırımı sadece fiziki imha veya katliam düzeyinde ele almak hatalıdır.
Her şeyden önce Alevilik aslında egemenlerin anlattığı gibi kötü bir şey değildir. Alevilik insan olmak ve insanlığa hizmettir. Alevilik birleştiricidir ve hiçbir zaman ayrımcı değildir. Onun felsefesi başından günümüze nettir. Alevilik insanları kesinlikle din, dil, ırk ve mezheplere ayırmaz. Aleviler için müslüman da, hırıstiyan da, yahudi de, budisti de aynıdır. Özde hepisi insanlıkta buluşur. Yoksa dinle, ırkla, mezheple toplumlar kaynaştırılamaz tersine ayrıştırmayı getirir. Onun için her aklı başında birey, insana din, mezhep ve ırkçılık anlayışıyla yaklaşmamalı ve dillendirmemelidir. Neden? Çünkü bu tür şeyler insanlığa hizmet etmez. Mümkün olduğu kadar ırk, din, mezhep, milliyetçilik gibi insanlığa zararlı şeyleri dillendirmekten uzak durulursa ancak bu şekilde birlik beraberlik sağlanmış olur. Günümüzde milletler arasında ayrım doğurduğu için din, bir zehirdir. Din, milletler arasında kaynaşmayı sağlamaz. Irkçılık yapmak milletler arasında kaynaşmayı ve birleşmeyi sağlamaz. Mezhepçilik ve milliyetçilik gene aynıdır. İşte asırlardır bunun canlı örneğini hem resmî tarihlerde, hem de gözümüzün önünde canlı olarak burnumuzun dibinde Filistin-İsrail savaşı ve İrlanda’da Protestan-Katolik savaşını yaşamaktayız. İnsanlar ve insanlık nasıl zehirleniyor? İşte insanlık, bu tür savaşlarla bugüne kadar hep imha edilmiştir. Günümüzde hangi dinin insanlığa hizmeti olmuş ve insanlığı ileri götürmüş? Din, eğer insanlık uğruna iyi hizmetler vermiş diyenler varsa, günümüzde çok fena halde yanılırlar. Belki din, ilk ortaya çıkışta insanlığa hizmet şeklinde olabilir ama günümüzde tersinedir. Neden? Çünkü devletler, dini inancı kendi tekeline almış olup, toplumlar üzerinde kendi menfaatleri uğruna bir araç olarak kullanmaktadırlar. Günümüzde islam dini, nasıl siyasî rant kapısı haline getirildiği ve siyasi iktidar için nasıl kullanıldığı da açığa çıkmıştır. Ayrıca dünya devletleri arasında dini, devlet eliyle tekelleştiren tek ülke, Türkiye’dir. Onun için devlet aslında laik gibi görünse de bu, bilinç yanıltmasından başka bir şey değildir. Bu devlet, Aleviliğe Sünni gömleği giydirmesiyle birlikte, onun, nasıl Emevi faşist islam dinini (Muhammedî islamı değil) Aleviler’e zorla dayattığı da çıplak gözlerle icraatlarını ele vermektedir. İşte "Sakka- Bir Alevi Köyü İmamının Hatıraları..." adlı hikâyelerin "örnek bir imam" gibi övücü şeyleri göklere çıkarmak tarafımızca ne yazık ki acıdır, övücü değildir.
Asırlardır insanlarımız hep cehalet içinde bırakıldı. Din uğruna, ırk uğruna, mezhep uğruna ve içi incir çekirdeğini doldurmayacak insanlık dışı ve insan ahlâkına zıt şeylerle Anadolu halkı birbirine kırdırıldı. Daha çok Alevi toplumu, inancından dolayı büyük kırımlara uğradı. Maraş katliamı, Çorum katliamı, Gazi katliamı, Sivas’ta madımak katliamı canlı örneklerdir. Osmanlı döneminde peryodik olarak yapılan toplu katliamlar da fazlası. Bu tür hal ve hareketler tasvip edilecek cinsten olaylar değil, tersine insanlık ahlâk ve davranışına ters düşen hareketlerdir. Eğer bir birlik ve kaynaşma söz konusuysa, devlet düzeyinde, ilk önce Aleviler’e yapılan mezalimlerin lanetlenmesi ve özür dilenmesi gerekir. Yoksa halkın kendi arasında herhangi bir ayrım yoktur. Asıl ayrım devlet düzeyinde yapılmaktadır. Devlet, ya diyanet işleri başkanlığını lağvetmeli, ya da Sünnilere verdiği yardımı Aleviler’e de aynı yardımı vermelidir. Açıkça Aleviler’in demokratik tüm haklarını eşitçe vermelidir. Gerçek kaynaşma böyle olur. Artık bu tür sahte kaynaşmalarla bir yere varılamaz. Alevi vardır ve var olacaktır. Artık herkes kendi dışındaki farklılıkları kabul etmeli ve saygı duymalıdır. Kaynaşmanın ve birliğin esas temeli insan sevgisi ve insanlıktır. Aksine bilinçleri yanıltıp bunu din kisvesine büründürmenin hiçbir anlamı da yoktur.
Devlet, diyanet işleri başkanlığı vasıtasıyla bir imamı Alevi köyüne görevli olarak yollayıp ve onun paralelinde Sünni bir köye Alevi dedesini görevli göndermiyorsa ve tek yanlı davranıyorsa, bu da bir suçtur. Yani eğer her Alevi köyüne cami yapılıyorsa, her Sünni köye de Cem evini yaptırıp Alevi dedesini görevlendirmesi gerekir ki, ancak bu şekilde toplumsal kaynaşmalar sağlanır. Yoksa sadece tek yanlı bir kaynaşma toplumsal bir katliamdır, bir soykırımdır. Son bir kez şunu söyleyebilirim;
Alevilikte insanın ırkı yoktur. İnsanın mezhebi yoktur. Alevilik, insanlar arasında kesinlikle ayrım gayrım yapmaz, herkese eşit bakar. Bundan böyle herkesi insanlığa ve saygıya davet ediyorum. İnsanın insanlığı ne ırk, ne din, ne de mezhepler belirler. İşte günümüzde islamlığın hali meydandadır. Ayrık otu biter gibi cemaatçılık, grupçuluk ve terör eksik olmaz. Allah adına gövde üzerinde kelleler uçurulmaktadır. İslam islamın kanını akıtıyor ve 57 parça olmuş, iki parmak bir araya gelemiyorsa, bu noktada oturup ciddi bir şekilde düşünmek gerekir. Demek ki din kardeşliği de sahtekarcadır. Önemli olan insanın kendi özünü yakalamasıdır ve bu kıstas içinde hareket edilmelidir. İnsanları, dini inancından dolayı kötü yargılamak da insanî değildir. İnsanlığın ortak değeri sevgi, saygı, karşılıklı anlayış ve hoşgörüdür.
Hiçbir toplumda "Kirvelik ve Musahiplik" yoktur. Sadece Alevilikte var ki bu da, insanlığın birliğini, beraberliğini ve dünya milletlerin kardeşliğine güzel bir örnek teşkil edecek düzeydedir. Bu güzel ahlâk öğretisi zalimlere bir tokattır. Bu sebeple hiçbir güç, Aleviliği karalamaya, çarpıtmaya ve camilere götürüp sünnileştirmeye gücü yetmeyecektir. Alevilik er veya geç kazanacaktır. Hızır hep onunla beraberdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.