Dizi: SENİ TANIDIM İSTANBUL/5 EYYUB’DA GARİH(P) BİR PİYER LOTİ
Fethinden (2002 yılı itibariyle) 549 yıl sonra, bugün bile İstanbul’da iki İstanbul var. Birisi Konstantinepol denilen ‘Sur içi İstanbul’, diğeri Eyüp ile Üsküdar’ın başını çektiği 12 milyonluk nüfusuyla ‘Metropol İstanbul’. Bunlardan Konstantinepol’ün fethinde, hemen hemen 31 kuşatmada da üs olarak kullanılan Eyüp, bu itibarla –bir bakıma- Akşemseddin’in keşif ve kehanetini bu bakımdan doğruluyor. Fetihle birlikte Eyüp Sultan’ın inşa edilmesi Eyüb’e cazibeyi ve ilgiyi artırmış. Dolayısıyla o günden bu yana 58 cami ve mescid, 22 tekke, 11 medrese, 30 mektep, 13 namazgâh, 10 kütüphane, 2 imaret, 30 Sahil Sarayı, 10 Hamam,11 Sebil ve 114 adet de Türbe ile namdarı Eyyub El-Ensari’yi çok muhterem kılmıştır.
Merak ettiğim Bayrampaşa’nın Eyüb’e nazır yakasında, yedi adet cami geziyorum. Ulubatlı Hasan, Yeşil Cami ve Mescidi Nur dahil, yedisi de yirminci asrın modern yapılarından ibaret. Lâkin Eyüb’e ayak basar basmaz camiler, türbeler, tekkeler ve mezarlıklarıyla 15. asrın Fatih’ini, 17. asrın Sultanahmet’ini buluyorsunuz.
Eyüp Mezarlığı’na gelince, hünerli hattatların, (Sami Efendi ve Vahdetî gibi) hünerli ellerin yaptığı Sarı Lale motifi, Mahmudiye Fesli Mevlevî Sikkeli, 12 Dilimli Bektaşî Taçlı, Kallavi Kavuklu, Mihraplı, Seyfiye Sınıfından Silindir, Mum, Tarikat Sikkeli, Süslü Tepelikli Mum ve Aziziye Fesli taşlarla işaretlenmiş kabirlerin arasına bugünün sade mezarları yerleştirilmiş. Eyüp Belediyesi’nden bir görevliye soruyorum; -Şu yukarıda ne var?
-Meşhur Piyer Loti, duymadın mı? Diyor. Meşhur Piyer Loti haa.. O’na doğru adımlıyorum. Derken, çıkışımın solunda, ortalarda bir yerde gözüme Necip Fazıl ilişiyor. Yanında Esseyyid M. Mustafa ve Eşi Neslihan.. Mezarlıklara arasında yerde bir tabela; Fevzi Çakmak yazılı şu tarafı işaret eden oka bakılırsa az yukarıda olmalı.
Yürüyorum.. Sonra, bir anda aklıma şu Üzeyir Garih vak’ası geliyor. İrkiliyorum.. Halbuki Piyer Loti’ye akın akın tırmanan insan kalabalığının takibettiği yol olduğum yere 15 metre bile yok. Acaba nasıl olmuş bu iş? Neyse Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak Paşa ve eşi Fatma Fitnat’ın mezarının çevresinde, Garih’in sayesinde adını duyduğumuz Şeyh Küçük Hüseyin’i arıyorum. İşte orada, mezar taşındaki not şöyle; Mevlâna Küçük Hüseyin (1825-1930). Lâkin Şeyh adı geçmiyor taşında.
Bayrampaşa’dan Eyüb’e yaptığım gezi, tarihimi öğrenmek adına üç saat sürüyor ve ikindiyi Piyer Loti’ye varmadan beride, Mekke-i Mükerreme’de Ahmed Yekdes Hazretleri’nden feyz almış olan Murteza Efendi Mescidi’nde eda ediyorum. Namazın ardından cami imamından kısa bir sohbet dinliyoruz. Diyor ki; “Birgün Peygamber Efendimiz’e bir zat gelip ‘Ya Resûlüllah ben kıldığım namazlarımdan haz almıyorum. Ne tavsiye edersiniz’ buyurdu. Resûlülah; ‘yaşlıları, hastaları ziyaret et. Sıkça cenaze namazı kıl’ tavsiyesinde bulundu. O şahıs bunları yaptı, fakat Resûlüllah’a bir değişiklik olmadığını söyledi. Resûlüllah; ‘Sen ki kendeni kendin, onları da onların yerinde gördün, elbette olmaz. Halbuki yaşlı bir hastanın kendin olduğunu, dünya ile irtibatının her an kesilebileceğini düşünseydin ve anlasaydın, namazlarından öyle bir haz alırdın ki.. Git, onlarla böyle birlikte ol!’ dedi.
Adam böyle yaptı ve namazlarından fevkalâde haz almaya başladı, Peki,siz bu mescidi ve bu mescidin içindeki türbeleri hangi gözle, hangi ruh ve anlayışla ziyaret ettiniz. Kimi ne kadar anladınız, ne kadar öğrenip de ibret aldınız. Onları anlamak sadece bir dua okumaktan ibaret değil. Dünyada uhrevî âlem’e işaret eden ne varsa, hepsini lâyıkıyla öğrenmek ve anlamak mecburiyetindeyiz. El-Fatihaaa..!”
Çok doğru, namaz öncesi bizim Murteza Efendi Dergâhı’ndan notlar aldığımızı mı gördü İmam Efendi diye düşünüyorum. Öyle veya değil, ne fark eder. O ibadetin ilmini de sahib olun mesajını vermektedir. Ne güzel. Namaz sonrası birlikte İmam Efendi ile Dergâhtaki Şeyh Kaşgarî Abdullah, Şeyh İsa Geylanî ve 12 tarikat şeyhinin toplandığı feyz yuvasının, Kaşgarlı Murteza Efendi’nin Çin’in Kaşgari kentinden görmüş oldukları bir rüya üzerine gelip burada irşad yaptıklarına, hattâ Necip Fazıl’ın bağlandığı Abdülhakim Arvasi Efendi’nin (1919’dan 1943 yılına kadar burada en son irşad hizmetinde bulunan Velî olduğundan bahisle) nasıl bir dergâh-ı feyz taşıdığını istişare ettik. ‘Şu Paşa’yı da nakledeyim’ diyerek buranın suyunun, buradan Bican Paşa tarafından Kaşgari Murteza Efendi’den alınan mezar yeri karşılığı temin edildiği mescidin imamınca anlatıldı, nakledildi.
Galiba dergâhın ilim tabiatından olsa gerek, bizimle lâyıkıyla ilgilenen İmam Efendi’den ayrıldıktan sonra birine, sonra yine birine, daha snra yine birilerine Piyer Loti’yi soruyorum. Birinden; “Fransız mı neymiş. Atatürk’e Fransız’ların hakkında bilgi veren ajanmış!’, diğerinden; “İtalyan’mış, kahvesi varmış burada” gibi lüzumsuzları işitiyorum. İmam Efendi’yi arıyorum keşke ona sormak varmış diye. Zira ilim ehline yakışıyor ve onda bulunuyor. O’na sormak ve O’ndan almak varmışları tekrarlaya tekrarlaya Piyer Loti’ye ulaşıyorum.
Piyer Loti; aslında bir Fransız edebiyatçısı. Hem de ünlü ir edebiyatçı. Her ne kadar biraz berisindeki medfun Ahmet Kabaklı kadar milli ve Ehl-i Kur’an değilse de, Eyyub El-Ensari’nin manevi havasının insanı, İstanbul! İstanbul! Sardığı bu muhitten oldukça etkilenmiş ve kendi adına kahvehane tesis edilen bu yere yerleşip, buralarda yaşamış. Bulunduğu yer Haliç’in son noktasından itibaren bütün Haliç sathını seyrettirecek bir yükseklikte. Koskoca Eyüp Mezarlığı’nın uhreviyetine rağmen, özellikle Aşk-ı Memnu kesimini tercih ettiği kahvehanesinde yasaklısıyla bir bardak çay içmeye can attığı mola merkezi olabilmiş. Lâkin Nuranî’ler pek itibar etmiyor Piyer Loti’ye. Hattâ gençliğin buralarda aşk avcılığı yapmasını rezaletlik olarak telâkki edip, belediye görevlisinin meşhurlaştırdığı Piyer Loti’ye; “Ahlâksızların mekânı işte, ne olacak!’ gibi bir tepki gösteriyorlar.
Gerçekten kısa ama, zamanı ve zamanın tasvirini geniş tutan bir izlemede bulunmak, bunu teyid etmemizi sağlıyor.
Demek ki buraya yığın yığın akın eden gençliğin damarında, hizmet ehli veya dünya garibi binlerce mezar sahibine dua okumak gibi bin asil kan dolaşmıyormuş. Onların gayeleri Aşk-ı Memnu’yu bütün maharetleriyle ve bir diğer çift güruhlarıyla yarışa yarışa yaşamak ve yaşatmak mı.
Üzeyir Garih’i sırtından bıçaklayan eli harekete geçiren fikir ve de ihtiyaç duyduğu parayı temin edip sevgiliye peşkeş çekme alışkanlığını sürdürten mekân, demek ki Piyer Loti’ymiş..
Nedense günlerce konuşulan Üzeyir Garih’in hep Eyüp Mezarlığı’nda katledildiğinden bahsedildi. Kimse Piyer Loti’den gelme musibetin farkını göremedi. Suçlu olarak Yener Yermez’le, Pınar Konuşkan konuşuluyordu ya..
Halbuki Yener’le Pınar’ın, Aşk-ı Memnu’larıydı en büyük suç ve suçlu..
Hep boşa konuşuldu.. Bence böyle konuşuldu hep..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.