Eğitim Sistemimiz Can Çekişiyor
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,/Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın/Ama yüz yıl sonrasıysa hedeflediğin insanları eğit./Bir kez ürün verir ekersen tohum,/On kez olur bu ürün dikersen ağaç,/Ama insanları eğitirsen yüz kez olur…/Öğretirsen balık tutmasını,/Her zaman karnı doyar”…(Kuan Tuzu-Çin şairi) Çin şairi, eğitimle ilgili sözlerini bundan yaklaşık 2000 yıl önce söylemiş…Ama ne yazık ki biz ulus olarak şairin dediği gibi yapamadık.Geleceğimizi anlayamadık,eğitimde başarıyı yakalayamadık tesadüflere bıraktık yarınlarımızı…Belki bir yıl sonrasını düşünerek tohum ektik tarlamıza.. On yıl sonrasını düşünerek ağaçlar diktik bahçemize;ama yüz yıllar sonrasını düşünemedik…Çocuklarımıza gerçek çağdaş eğitimi veremedik, balık tutmasını öğretemedik onlara…Aydın bir topluma ulaşmak için aydın bireyler yetiştiremedik.Onlara güven veremedik,geleceğe hazırlayamadık... Atatürk’ün bıraktığı demokratik, laik Cumhuriyeti güçlendiremedik…Onun devrimci ilkelerin bırakın ileriye götürmeyi,var olana sahip bile çıkamadık. Demokratik sosyal bir hukuk devleti yaratamadık…
Evlerimizde, okullarda çocuklarımıza sevgiyi aşılayamadık…Koşulsuz sevemedik onları… Oysa ”eğitim, kalbe dokunmaktır”… “Çocuğun kalbini bana veriniz ondan her şey yapayım” diyor Pestalozzi.
Eğitim, Olivier Reboul’un açıkça be¬lirttiği gibi, doğuştan son güne değin, her alanda "insan ol¬mayı öğrenmek "tir. Evet "İnsan olmayı öğrenmek": Budur eğitim! Şöyle de söylemek mümkün: "İnsanlığa aday" ola¬rak doğarız; insanlığın kültürel birikimini eğitimle öğrene¬rek "insanlaşırız.(S.Tanilli)
Ne yazık ki, : "İnsanlığa aday" ola¬rak doğan çocuklarımızı; insanlığın kültürel birikimini eğitimle öğreterek "insanlaştıramadık…İnsan olmayı öğretemedik…Mutsuz olan bir toplumun mutsuz ailelerinden, okula mutsuz giden çocuklar, okullarında da aradığı mutluluğu bulamadılar...
“Sevgi, saygı, sabır gösterilmeyen, ihtiyaçları karşılanmayan, hakları korunmayan, dinlenilmeyen çocuklar. kendilerini dinleyecek ve onaylayacak, ihtiyaçlarını karşılayacak ortam ve grupları bulurlar…”
Bu grupların çocuklarımız ve geleceğimiz için birer tehdit oluşturacağını dikkate alamadık...Önce ailede, sonra sınıfta itilen çocuk sokakta buldu kendini…sokaktaki şiddetle, terörle tanıştı… Sokaktaki yaşamı sınıfına, evine, ailesine taşıdı…
En büyük kaybımız da maalesef çocuklarımız oldu. Onları öyle bir yerde unuttuk ki, karşımıza isyan olarak çıktılar. Geleceğimiz, ümidimiz çocuklarımızı kendi hallerine bıraktık,yalnız kaldılar. Sevinçlerini, hüzünlerini erteledik. Bir şeyler bir yerlerde ters gitti ve çocuklar sokağa döküldü,kimi terörist, kimi tinerci, kimi hırsız kimi dilenci oldu…
Server Tanilli “Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz “adlı kitabında şöyle diyor:
Cumhuriyeti kuranların eğitim derken anladıkları, "fik¬ri hür, irfanı hür, vicdanı hür" kuşaklar yetiştirmekti; bunu gerçekleştirmek için buldukları da başta "laik eğitim” ilkesiydi. Ne var ki, 1950’li yıllardan başlayarak, gericiliğin en korkunç saldırılarıyla karşılaşan da, başta bu ilke olmuştur; 12 Eylülle, bu saldırı, tam bir ihanete dönüşmüş ve eğitim, gericiliğin pençesine terk edilmiştir.
Türkiye’de, yine 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar, sosyal yaşamın tüm alanlarını yıkıp soysuzlaştırırken, eğitimi de bozup "çürütmektedir: Eğitim hakkı "toplumsal bir hak" olmaktan çıkıp piyasaya düşmüş; eğitim de "kamu hizmeti" olmaktan çıkıp özel çıkarlara sunulmuştur. Bu savrulma, eğitimin "ulusal"lığını ortadan kaldırmaktadır.
Bu eğitim, bilgi vermediği gibi, ideal da aşılamıyor. Gençlik, bir "değer kayması ve kimlik karmaşası "nın ortası¬na düşmüştür. Değer olarak, para başta geliyor. Ekonomik-siyasal istikrarsızlık, işsizlik, gelecek kaygısı ve niteliksiz eğtim gibi nedenlerle, gençlerin "gözü dışarıda".Bugün çocuklarımız, aklın ve bilimin aydınlığından uzakta, çağdışı bir eğitimin sultası altındadırlar.”
"Bebekten katil yaratan karanlığı" sorgulayamadık
Bu eğitim düzeni,kişiliğini bulamamış, paylaşmayan, sorgulamayan, toplumsal sorunlarına duyarsız, Ulu Önderimizin en çok güvendiği,yarınlarımız olan gençlere emanet ettiği Cumhuriyeti koruma görevini yerine getiremeyen,ülkesinin olumsuz gidişine tepki gösteremeyen, suskun, kendi haklarını bile savunamayan,…Ya da ” Bana değmeyen yılan bin yaşasın,” “altta kalanın canı çıksın” diyebilen, emeğe saygı göstermeyen, başkasının sırtından geçimini düşünen, üretmeden harcayan,çıkarcı, insan sevgisini içselleştirip evrenselleştirememiş, kafatasçı, ırkçı..Kendi soyundan, kendi dininden, kendi mezhebinden olmayana yaşam hakkı tanımayacak kadar cani…Karanlığı seven, aydınlıktan nefret eden… Kendi sömürü düzenleri sürsün isteyen, bu nedenle de aydınlarımızı, bilim adamlarımızı, şairleri ve yazarlarımızı, gazetecilerimizi, gözlerini kırpmadan, katledebilen caniler yetiştiriyor…
Töremizdir deyip, kadınlarını, kızlarını, bacılarını töre cinayetlerine kurban veren bu çağ dışı batıl inancın halen yaşamasına göz yuman bu sistem değil mi?
Atatürk’ten sonra bu devleti yönetenler yurt dışından mı geldi?Hayır… Kim yetiştirdi bu gericileri? Hepsi de aynı tip, felsefeleri aynı, baksanıza hepsi de birbirinin ikizleri sanki… Aynı genleri taşıyorlar “DNA”ları aynı…Aynı dilden konuşuyorlar, söylemlerine bir bakın…Birisi çıkıp: “ Siz isterseniz Cumhuriyeti yıkar hilafeti getirirsiniz” diyor. Başka birisi: ”Verdimse ben verdim”, “Bana, sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz”, Öbürü: “Benim memurum işini bilir.” Diyebiliyor… bir bayan başbakanımız güya bir anne bir ulusal bacı şefkati ile ülkeyi yönettiğini söyleyip,sonra da “devlet terörünü destekleyerek; susurluk olayı ve faili meçhul(!) cinayetleri ima ederek bakın ne diyor:”Bu ülke için kurşunu atan da şerefli kurşunu yiyen de…” Şu anda iktidarın başında olan da, “Bu millet laikliği istemiyorsa da değiştirir”; “Gidin din adamına, ulamaya sorun..” kabadayı üslubuyla (Kasımpaşalı olma yönüyle böbürlenen edasıyla…) sık sık, hemen hemen her gün her saat meydanlara çıkarak,bağırıp çağırıyor…Ülkede azarlamadığı bir kesim, barışık olduğu bir kurum yok…Sıradan vatandaşa bile tahammül edemeyen,”ananı da al git.” “beğenmeyenler terk etsin…”diyebilen, medya patronlarına: “Gazetelerinizde bu köşe yazarlarınızın sesini kesin…”,” “bizi eleştiren gazeteleri evinize sokmayın…”diyecek kadar ileri giden bu başbakanları kim yetiştirdi?
12 Martlarda, 12 Eylüllerde, ortaya çıkıp, Denizleri,Yusufları,Hüseyinleri,Erdal Erenleri ve daha nice gençleri suçlu mu suçsuz mu demeden darağaçlarına gönderen ve “Asmayalım da besleyelim mi?” diyebilen faşist generalleri kim yetiştirdi? Onları bu şekilde söyleten güçler kimler?... Hangi eğitim düzeninin imalatı bunlar…
Faşist iktidarlarını sürdürmek için Uğur Mumcuyu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Metin Göktepe’yi, Hrant Dink’i, Abdi İpekçiyi,Çetin Emeçi..,Bahriye Üçok’u Muammer Aksoy’u, Cavit Orhan Tütengil’i, Onat Kutları, Musa Anter’i, Doğan Öz’ü, kısaca halktan yana olan aydınları, gazetecileri, bilim adamlarını sol görüşlü sendika liderlerini, dernek başkanlarını ve onlarca öğretmeni, tek tek katledenler…1977‘nin 1Mayısında Taksim meydanında 36 emekçiyi katledenler kimler? Maraş’ta, Çorum’da, Gazi Mahallesinde katliam yapanlar kimler? İstanbul Üniversitesi bahçesine öğrenciler üzerine bomba atarak 7 öğrenciyi katleden, Ankara Bahçelievler’de 6 TİP’li genci sol görüşlü olduğu için kurşuna dizenler kimler? Ve yine bu karanlığa, Sivas Madımak Otelde çoğu sanatçı-ozan 36 canımızı alevler içinde yakanlar, perde arkasında cinayetleri kurgulayıp sahneye koyan gizli güçler kimler?
Güngör MENGİ “Canavar yaratmak” başlıklı makalesinde özetle bakın ne diyor:“Cehalet insanları nasıl insanlıktan çıkarıyor; Mardin’deki katliam buna ibretli bir cevaptır! Vahşi hayvanlar bile kendi türlerini öldürmezler. Bu canavarlığı dünyada sadece cahil insanların cahil varisleri yapabiliyor! Pazartesi akşamı Mardin’in Mazıdağ ilçesine bağlı Bilge köyünde bir düğün vardı. Maskeli altı kişi insanların üstüne kurşun yağdırdı. Altısı çocuk 44 kişi katledildi. Kurbanlardan üçünün hamile kadın olduğu belirlendi. Sözün bittiği yerdir burası.Türkiye’de namus lekesinin sadece kanla temizleneceğini kabul eden bir töre, milyonlarca insanın yaşamına hükmediyor.
Evet bir numaralı sorun,"Bebekten katil yaratan karanlığı" ve “canavar yaratan bu cehaleti” sorgulamayan yıllarca seyirci kalan gerici eğitim sistemimizdir…
İ..SELÇUK Cumhuriyet gazetesindeki “Öğretim Düzeni Düşman Üretiyor”..başlığı altındaki makalesinde bakın neler diyor:
Atatürk Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te kuruldu, dört ay sonra 3 Mart 1924’te "öğretim Birliği Ya¬sası" çıkarıldı...Gerekçesi neydi yasanın?..Perihan Ergun 24 Kasım günü Cumhuriyet’in ikinci sayfasında çıkan yazısına gerekçenin bir bö¬lümünü almış:
"Ulus bireyleri ancak bir tür eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim iki tipte insan yetiştirir.Duygu ve düşünce birliğini, dayanışmayı bütü¬nüyle yok eder bu..."’öğretim Birliği Yasası’ bugün ’fiilen’ rafa kaldı¬rılmıştır...İki türlü eğitim (akıl bilim eğitimi-dinci eğitim) iki türde insan yetiştiriyor...Bu iki türde insan birbirine düşmanlaşıyor...Ulusal birlik yok ediliyor...Ulus ikiye ayrılıyor...2Temmuz 1993’te, Sivas’ta, birbirine düşmanlaşan yurttaşlardan dinciler laikleri yaktılar...Madımak Oteli’nde bir toplu-öldürüm günde¬me girdi...’Edebiyatçılar Derneği’ bu ’katliam’ üzerine bir kitap çıkardı...Kitabın arka kapağında "Hiçbir Şey Birdenbire Olmadı" başlığı altında ne yazıyordu?..
"Önce ezanı Arapçaya çevirdiler..Dinlediniz.Sonra ’Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz’ den¬di.. Demokrasi sandınız.Sonra bir çığ gibi Kuran kursları, imam hatip okulları açıldı...Din dersleri anayasal zorunluluk oldu..Kabullendiniz. Tesettür arttı, cami sayısı okulları geçti.. İnanç özgürlüğü saydınız.Daha sonra bilim adamı ve yazarları vurdular..Şairleri ve dansçıları yaktılar..Kimin yaptığını düşünüp durdunuz. En sonunda kapınızı çalacaklar..Size kendinizden başka.. Yardım edecek kimse kalmayacak."
İşte eğitim sistemimizin topluma sunduğu ürünleri…Acı ama gerçek.
Eğitimdeki Bu Çürüyüş Nasıl Oluştu:
Okullarımız çocuklarımız için umut olamadı… Çocuklarımızın geleceğini tesadüflere bıraktık.. Okullarda, dershanelerde, birbirleriyle yarışan (Yarış atları gibi…)yarışçılar yetiştirmeye çalıştık…Bilgi hamalı olan robotlar sunduk topluma..Okul yerine dershane kapılarında aradı umudu çocuklarımız…Yıllarca hep onlar sömürdüler eğitim adına çocuklarımızı..Bu çarpık eğitim sistemimiz, dershaneler sektörüne çanak tuttu, onların ekmeğine yağ sürdü..Sistem, OKS,ÖSS.SBS,vb. aldatmacaları ile okul kazandırma adı altında yola çıkan dershane sektörlerinin ağına itildi çocuklarımız..Sistem,çocuklarımızın umudunu alıp onlara taşıdı…Tek adres olarak onları gösterdi…Bu yolda umut arayan çocuklarımız aradıklarını bulamadılar…Hayal kırıklığına uğradılar.. Hep kaybedenler çocuklarımız,gençlerimiz,velilerimiz oldu… Ama hiç kaybetmeyen birileri vardı bu yarışta… Dershaneler sektörü…
Evet çocuklarımıza ezberci bilgi depolarken, eğitimlerini bir kenara attık…Onları insan olma bilinciyle yaşama hazırlayamadık. kitap okuma alışkanlığı veremedik,ve giderek kitap okumayan cahil bir toplum yarattık…Şunu hiç unutmayalım ki, dünün mutsuz çocukları bugünün mutsuz toplumunu oluşturmuşsa, bugünün mutsuz çocukları da yarınların mutsuz toplumlarını oluşturacaklardır..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.