- 1157 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
TEKERLEKLİ SANDALYEDEN PROFESÖRLÜĞE!
Mevlana’nın beğendiğim bir sözünü çok sık kullanırım “Ayakkabım yok diye üzülüyordum. Ta ki karşımda ayakları olmayan birini görene kadar…”
Güne her başladığınızda insanların sürekli şikayet halinde olduğunu görüyorsunuzdur. İnsanın yaşama umudunu kırıyor ve inanılmaz üzülüyorsunuz. Bu yüzden belki de yoğun bir şekilde stresle mücadele ediyorsunuz. Ama sürekli halimizden şikayet etmek bir davranış şeklimiz olmuş. Mutsuz olmak için belki onlarca neden vardır. Oysa mutlu olacak bir çırpıda onlarca şey sayabiliriz.
Can Dündar diyor ya ; Ne güzeldir dört gözle beklediğin bir haberin gelmesi, ağrının dinmesi. Yağmurdan sonra açan güneş, buz gibi sokaktan sıcacık eve gitmek. Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak. Tuttuğun takımın ezeli rakibini yenmesi. Sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak. Bir doktor muayene kapısından kafanızdaki şüphelerin dağılması. Sabah uyanıp o günün tatil olduğunu hatırlamak. Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi. Sudan bir sebeple küstüğün arkadaşınla barışmak. Sabahtan beri ayağını vuran ayakkabıyı çıkardığın an.
Nefes almak,
Konuşmak,
Duymak,
Yürümek,
Görmek, anlamak…
Aslında hani diyor ya “Güzel görüp, güzel düşünmek, güzel düşünüp hayattan lezzet almak…”
Prf. Dr. Onur Güntürk’ün Almanya’da yaşayıp, sinir sistemi üzerinde çok önemli çalışmalarıyla dünyaca tanınan büyük bir bilim adamı. Adını daha önce duymadınız mı? Gayet normal. Bizim aslan basınımız henüz objektiflerini magazinden çekip de gerçek haberlere dönme fırsatı bulamadı da ondan… Hala “Elin gavuru yapıyo abi!” zihniyetinde gezinen kompleksli düşüncelerle, böyle insanların yetiştiğinden maalesef çok azımız haberdar…! Prof. Dr. Güntürk, Nobel almaya aday isimler arasında. Bilim Tutkusu, lateralizasyonla ilgili çalışmalarıyla (beynin iki yarım küresinin farklı çalıştığını buldu), beyin konusunda çok önemli buluşlara imzasını atan Türk bilim adamı Prof. Dr. Onur Güntürkün ün yaşam öyküsü. Henüz dört yaşındayken çocuk felcine yakalanan Onur Güntürk’ün bu hastalığa karşı verdiği zorlu mücadelenin ve umutsuzluktan umut meydana getirişinin hikayesi. Geçirdiği hastalık nedeniyle bağlandığı tekerlekli sandalye, onun bilim yolunda tutkulu yürüyüşünü engelleyemedi. 15 yıllık geceli gündüzlü yoğun araştırmaları sonucunda elde ettiği önemli buluşları nedeniyle, Bochum Üniversitesi Üstün Araştırmalar Ödülü’nü, Alman Araştırma Fonu Bursu’nu ve Gerhard Hess Bilim Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Güntürkün’e, 1995’te de Almanya’nın en büyük bilim ödülü olan Krupp Bilim Ödülü verildi. Prof. Onur Güntürkün’ün yaşamı, bilimin hangi koşullarda, nasıl yapabileceğinin, bilimsel ilerlemenin ve bilim geleneğinin nasıl gerçekleşebileceğinin, insana verilen değerin bilime giden yolları nasıl açtığının canlı bir örneği. Ayrıca 35 yaşında profesör, 39 yaşında da ordinaryüs profesör oldu. Prof. Güntürk’ün bilim çevrelerindeki adı: Türk Hawking
Bakın bir örnek daha vereyim;
Avustralyalı Nick Vujicic 26 yaşında bir hayat danışmanı!? Dünyanın dört bir yanını dolaşıp, “moral konferansları” veriyor. Yüzlerce insan onu dinlemek için bu konferansa akın ediyor. Doğuştan ne kolları ne de bacakları var. Sadece iki parmağı olan sağ ayağı var. Hayata böyle bir zorlukla başlamış, ama bunu avantaja çevirmeyi başarmış. Şimdi her şeye sahip mutsuz insanlar bile onu dinleyerek moral buluyorlar.
“Hayatın Daha Büyük Amacı” adlı DVD’si satış rekorları kırıyor. “Kollar Yok, Ayaklar Yok. Problem Yok” adlı kitabını yayına hazırladı. Yayınevi şimdiden bestseller en çok satan kitap olacağını açıkladı. Tetra-amelia problemi sebebiyle dünyaya böyle gelen Nick çok zorluk yaşadı. Okulda alay konusu oldu. Öyle ki 8 yaşındayken intiharı denedi. Ama 12’sinde dünyayı daha iyi tanımaya başladıkça aslında herkesin bir problemi olduğunu kavradı. Dahası üniversite bitirdi, iyi bir finans planlama uzmanı oldu. Henüz çocuk yaşta başkaları için umut olabileceğini anladı. Hayatın her şeye rağmen yaşanmaya değer olduğunu anlatmaya başladı. O kadar başarılı oldu ki, sayesinde bir çok insan hayata yeniden bağlanmayı başardı. Bugün Nick’in dünyanın dört bir yanında binlerce hayranı var.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım iki hayat hikayesi sanırım yılmamak, umutlu olmak, olumlu düşünmekle ilgili öyle büyük dersler veriyor ki; bazı şeylerden şikayet edeceksek iki defa düşünmek gerektiğini suratımıza tokat gibi çarpıyor. Ne dersiniz?!!!
YORUMLAR
"beterin beteri var" bir tür polyannacılık. eğer kişi sorununu olduğundan fazla abartıyorsa işe yarayabilir ancak. nedense hep teselliler bu yönde olur. kanaatımca pek de işe yaramaz. tek kolu kopan birine iki kolu kopanı örnek vermek gibi birşey bu.
azim örnekleri gerçekten basından takip etmediğimiz ilginç örnekler. fakat insan doğasının bir özelliğidir telafi. burada da işleyen mekanizma telafi mekanizmasıdır ve doğal bir süreçtir. etrafımızda da bunun birçok örneklerini görebiliriz. görmeyen birinin gören birinden daha fazla el becerileri olduğu işitmeyen birinin etrafında olan bitenin daha çok farkında olduğu gibi. kör ressam eşref armağan'ı discovery kanalda heimiz izledik..
fikren "beterin beteri var" benim için bir bilinen bir kabullenme yöntemi olsa da yazı güzel yazılmış bir deneme.
ellerinize sağlık..
Mevlana’nın beğendiğim bir sözünü çok sık kullanırım “Ayakkabım yok diye üzülüyordum. Ta ki karşımda ayakları olmayan birini görene kadar…”
Evet insanlar nedense beterin beteri oldugunu düsünemezler bazen.Sükretmeyi unutmaktan kaynakli oldugunu düsünüyorum.
Sikayete alismis insanlar cogunlukta evet haklisiniz gülmeyi bile unutacak kadar.
Gerci bazen derinden etkiler bazi olaylar bizi ama üzüntü ile sikayet arasinda fark oldugu kesin.
Bizim ülkemizde adettendir faydali isler saglamis olan basari göstermis olan insanimizi kaybettikten sonra gündeme getirmek.
Cok güzel bir yaziydi cok yönlü yorumlanabilir.
Yüreginize saglik
Saygilarimla.