- 940 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk, İçimizde Gizli Bir Geçit
İçimizde sarhoş kalabalıklar dolaşırken, biz de bölünürdük
Hiç duyulmamış masallarla büyüdük, en çok geceleri sevdik
Kimi yitti, kimi bitti, düşe kalka, ağlaya güle bu güne geldik
Aşk, içimizde gizli bir geçitti, suskunluklardan kentler inşa ettik
Dinlediğin bütün hüzün şarkılarında buzul yalnızlığımızın erimelerini izleriz ayrı odalarda. Nar şırası güzelliğinin bin bir taneli açılımlarıyla gülüşlerin yuvarlanır içime, göktaşı gibi. Dağlarımdaki karlar ovaya iner, hüznümün en deli dalları yıldızlara değer. Denizlerime uğramaz, dalgaları atlatamayan gemiler. Aşk, her mevsimde çiçekli bir düş tarlasına dönüşür ansız, yeşil ormanlarımda.
Az sonra yokluğuna vuracağım kendimi. Dönüşü uzun diyarlardan sesini isteyeceğim. Az sonra bir başka kentin sokağında, bir başka evin odasında üşüyecek ellerin. Saçların Ekimin sarı yaprakları gibi rüzgârla savrulacak. Az sonra ben yine aynı kentte, yine yitik bir aşkla şiirler yazıp, aynı sevdanın şiirleriyle ısınacağım. Az sonra, senden gizlendiğim labirentlerden çıkıp, beni aradığın o uzak şehirlerde, seni kutsal bir aşkla sobeleyeceğim.
Yüreğimin duvarlarına çakılan her çivi sensiz taşıdığım gönül harcını döker durur, hasretinin yüreğimi yıprattığı takvim döngülerinde. Sol göğsümde taşıdığım nikotin tabakamın kirli yüzünde yıldız alacalı yüzünü düşler, imgelere sığmayan güzelliğinin söyleşilerinde bir köşeden yüreğini dinlerim. Aynı sığınaklarda daha aydınlık sevdalar beklerken, divane sarsılışlarda nabzımı sıkar gülüşlerin, suretini büyütür usul usul öpüşlerin ve birlikte sallandığımız şiirlerden örülü salıncaklarda, korkularımızı da sorgularız.
Sınırların zorlandığı, gümüş yüzlü aydınlıkların içimizdeki sahralarda kaybolduğu bu ıssız denizlerde, gürül gürül akan ırmaklarda acısı içinde yitik bir tarihin alyuvarlarını içeriz hüzün kadehimizden. Danslarımız tutkulu başlar, saatlere ilişince yüreğimiz ansızın kanar. Biliriz ki, aşkın kırağı iklimlerinde hep kırılmışlıkları onarmakla geçer ömrümüz. Pişmanlıklarımızın ve hoşçakallarımızın ezeli yalnızlığıyla, imgelerin esmer düşünüşlerine kapılırız. Tılsımımızı saklayan ören yerlerinde çiçekli düşlerle, aşkın tarlalarında kaybolmuş gençliğimizi ararız.
Tuhaf bir göz aldanmasının renkli bilyeleriyle en asi çılgınlığımızı deneriz hiç bıkmadan. Cehennemde elma bahçeleri kurarak, arkasında içimizi ısıtan özlemli resimlerin bulunduğu aynalarda saçlarımızı tararız. Fantezilerimiz, bir köşeye bıraktığımız ayrılıklarımız, sevişmesiz geçen günlerimizdir soyunup soyunup firari düşünüşlerle kaybettiklerimiz. Kasıklarımızda doyumsuz şıralar biriktikçe çıplak ayaklarımız üşür, kuştüyü bir yağmur düşüyle, peçesi ihanetlere açılan kefilsiz aşkların iklimlerinde kendimizle hüznü bölüşürüz.
Darmadağınık da olsak bu hüzün sağanaklarında, yine de sessizliğe dökülür şiirlerimiz. Kulağıma yabancı tüm masallarda bilirim ki, bütün aşkların serüveni kahramanlarını ayrılığa taşır. Her sevgilinin ateş dansı kendi tenini yakar, her sevgili bir gün madımak bir türkünün nakaratını diline dolar. Sevgi krallığının sınıflarında sözcükler arar hikayesini anlatacak, hiç bıkmadan yeni sevdalar tarar gönlünü avutacak. Delice akmış bir zamanın memesindedir, ancak doyumu asla hissetmez.
İçimizdeki bu gizli geçitlerde hüzün kıran bir yağmurun sesini dinleriz küflü sığınaklarda. Kıyılarımızı sevda dalgaları vurdukça, yaşadığımız şehrin arka sokaklarında yüreğimizin vuruşlarına sözümüz geçmez olur artık. Her şafakta talan olmuş bedenimize yeni urbalar biçeriz. Vapurlar geçer denizlerimizden, biz susarız. Kana doğrarız imgeleri, başsız, gövdesiz bir yılkı atı gibi yeni bozkırlar ararız.
Bir tutam yaşam şarkısı sürerek dudaklarına duyarlı bakışlar durağından masallara harekettir oysa ki, en onulmaz sevinç. Kıyısında çiçekler açan bu bataklıklardan kurutulmuş fosil deryasında mayamız sevgiyse, gülümsemeliyiz hayata. Her sabah yeni bir yüzle sevinç sağmalıyız hayatın memesinden. Umuda aşk mayalamak için buna mecburuz.
Biz helal bir sevdanın rotasında denizler aşarak okyanuslarımıza ulaştık. Kimselerin başaramadığı, hele ki sevgisizlerin asla barınmadığı bu sevgi sularına kurduk mabedimizi. Özlem dilimizdeki duaydı, karanlığımız aydınlığa ulaştıkça. Aşk gönlümüzdeki en kutsal vefaydı, yaşam çarkı çevrildikçe. Sabrımızın mezesiyle, aşkımızın içkisiyle kadeh kaldırıyoruz şimdi, yaşam denilen bu anlaşılmaz çelişkiye
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikayesi:
Her haliyle bizim olan, her duruşuyla sızımız olan gerçeğimizdir yaşadığımız. Somut eksilmişliklerle aşk, kıyımızı sürekli döven bir dalga ve biz o denizlerde kürek çeken tayfalarız.
Yağmurda üşür, avuçlarımızdaki çizgilere kader deriz. Dudaklarımızdaki cesaretle ipek yollarına süreriz aşkın kervanlarını. Oysa ki, hep kendimiz gezer, taşıdıklarımızı kendimiz biçer, giyeriz.
Aşk’ın gizli geçitlerinde suskunluklarımızı dinleyerek, pişmanlıklarımızı irdeleyerek...