Günbegün Notlarım 82/EGE İZLENİMLERİ-M...
..........................................
Geçen cumartesinden beri EGE’deyim...
Dört gününümü özetler halinde yazmak istiyorum:
29 mayıs 2010 : Mardin Havaalanı’ndan İzmir’e 12.50’de uçtuk. Ayaklarımın yerden kesilir kesilmez, kendimi bir kuş kadar hafif hissettim...
Yanımda Mimoza ve Azad da vardı. Canlarım yolculuk edeceğim diye keyfime diyecek yoktu. Benim ikinci, onların ilk uçak uçuşlarıydı. Mimoza bayıldı uçakla seyahat etmeye. Cam kenarında dünyayı gönlünce temaşa etti. Ne olursa olsun artık uzun yolculuklarını uçaktan yana kullanacağını söyledi Mimoza. Haksız da değil hani. Mardin-İzmir otobüsle 22-24 saat sürüyor. Ama uçakla taş çatlasa iki saat sürmez. Azad ise ağladı sızladı yolculuk boyunca, ta ki denizli semalarına varıncaya dek. Arabada uyur kereta ama uçakta inişe yakın uyudu...
Bir buçuk saat sonra, Adnan Menderes Havalimanı’ndaydık. Ege’ye ilk gelişimdi. Merakla buraları gezeceğim günleri bekliyordum. Ve nihayet muradıma erdim. Geç olsa da güç olmadı benim için.
Bizi karşılamaya bacanak Ekrem ile baldız Ayşeta gelmişti...
Mutlulukla, hasretle sarıldık birbirimize...
Ve izmir, koca kent karşısında hayrete düştüm. Arabamız gidiyor gidiyor, ancak izmir bitmiyor...
İzmir’den Ayvalık’a rotamız... Aliağa ve çevresi yemyeşil. Ovasına kurulmuş sanayi dışınca eksiğini görmedim Aliağa’nın. Bereketli toprakları suyla dans ediyor adeta. Yollar güzel. Manzaralar göz alıcı. Ege ihtişamını izleye izleye hedefimize doğru uzanıyoruz...
Ve Ege Denizi... Masmavi suyla merhaba dedi bize. Ege’yi sevdim, ve sanırım o da beni sevdi...
Altınova, ben buna yeşil ova demek istiyorum izninizle sevgili notlarım. Denizi bir başka güzellikte. Arkası zeytin dağlarla çevrili. Hele Sarımsaklı tam bir cennet görünümünde... Muazzam villalar, mavi ege suları ve yemyeşilliği anlatmaya söz yetmez...
İki saat sonunda Ayvalık’a vardık. Aman tanrım bu ne güzellik böyle!.. Sakin mi sakin bir ilçe... Huzurlu mu huzurlu bir yer. Temiz mi temiz oksijeni... Daracık sokakları, kendine has rum evleri tarihe ev sahipliği yapıyor adeta. Hele tam karşısında duran Cunda Adası’na ne demeli... Peki her yanı zeytin kokan toprağına ne demeli...
Geceyarısı Kayınça Said ile Ayvalık sahiline indik. Sahil boyunca yürüdük. Küçü dalgaların kıyıyı dövmesi, ruhumu iyice okşadı. Doldurma yedik. Cunda Adası’nın ışıkları ege denizini öpüyordu. Hayat varlığım için harika devam ediyordu...
Ayvalık’ta kendimi bir rüyada hissettim. Neresine baksam şiir... Hangi tarafına dönsem muhteşemlik... İlk günüm şaşkınlıkla ve sersemlikle ve de güzellikle geçti...
30 Mayıs 2010:
Ayvalık uykusu bünyeme iyi geldi. Uykusu çok tatlı geldi bana. Kahvaltıdan sonra bacanak ekrem’in oğlu Hüseyin ile Sarımsaklı’ya gittik, yüzmek için. Ege denizi harikaydı. Bulunduğumuz plaj dünyanın üçüncü güzel playıymış. Bir tek taş bile yoktu. Yumuşak kum, okşayıcı deniz, rahatsız etmeyen güneş... Beni bahtiyar eyliyordu. Dört saat boyunca yüzdüm. Az olan yüzmemi ilerlettim..
Deniz dönüşü bir Ayvalık çevresi turu yaptık Hüseyin ile. Hüseyin tam kafadardı. Ne desem, tamam enişte diyordu...
Ayvalık’ı Kürtler istila etmiş desem, abartı olmaz. Köyleri yakılmasından sonra buralara da uğramış Kürt aileleri. Onların tanımak için, hacı olmaya gerek yok. Kültürlerini kaybetmemişler. Erkekleri esmer, kadınları hala başörtülü...
Ayvalık tam bir tatil cenneti. Huzur bulmak isteyen, başını dinlendirmek isteyen, gürültüden uzak yaşamayı arzulayanlar için Ayvalık tam adres...
Ayvalık sokaklarını dolaştım ikinci günümde. Ayvalık tostunu yedim baldız ve kayınçonun Fatoş ve Necla kızlarıyla. Biri sağımda, diğeri solumda Ayvalık’ı baştan sona turladık, nefesledik...
31 Mayıs 2010:
Pazar günü, Ayvalık kalabalıktı. Gün geçtikçe turisti kendine çekiyormuş yazları. Nüfusu üç katına ulaşıyormuş kendisini görmeye gelenlerle birlikte...
Öğleden sonra tekrar Sarımsaklı’nın yolunu tuttuk. Doyasıya yüzdük. Karşımızda birkaç mil uzaklıkta Giritli Adası vardı. Manzara müthişti. Ömrümün bayramını yaşıyor gibi kendimi hissediyordum. Suyla bütünleşmek ayrı bir histi... 4 saat denizin içinde kaldık...
Akşam Ayvalık manzarası bir başka güzellikteydi. Ay’ın denize düşüşü, ışıkların denizde yansıması ayrı bir şiir gibi duruyordu bana. Ayvalık bana hep ilham verdi diyebilirim...
1 Haziran 2010:
Pazartesi günü Hüseyin ile Ayvalık çevresini dolaştık. Cunda Adası’ndaki villalar göz kamaştırıyordu. Tavşan Adası sakinliğiyle öylece yerinde duruyordu. Diğer adacıklar da kendi halinde yaşıyorlardı...
Ege denizi maviliğini gözlerime baka baka sergilemekten bıkmıyordu. Görüntü huzur katıyordu ruhuma...
Öğle balık keyfi vardı. Tadı hâlâ dimağımda...
Akşama doğru Aliağa’ya döndüm. Aliğa sanayi kuruluşların çevreye yaydığı dumanlar dışında çok güzel buldum. Ekrem Amcaoğlumda geceledim sabahı. Zira diğer sabah saat 10.15’te İzmir’den Diyarbakır’a uçağım vardı...
...............................................
MehmetSelimÇİÇEK
2 Haziran 2010,,,
Mardin
YORUMLAR
Kalbim Ege'de kaldı diyorsun yani... Gerçekten her bölgemiz ayrı güzel ama Ege Bölgesini ben daha bir başka severim. Senin dilinden Ege daha da bir farklı ve güzel geldi.. Merakla diğer bölümleri bekleyeceğim.. Paylaşımın için teşekkürler. Saygı ve selamlarımla...
meselci
evet...
egeye aşık oldum...
yeşilliği
denizi süperdi...