- 842 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Kader ...Kısmet...-9-
Hava kararırken köye giren İbrahim’le Meryem hanım, doğru tavuk çiftliğine yöneldiler. Araba gürültüsüne dışarı çıkan baba endişeli gözlerle yanlarına geldi:
-Ne yaptınız, nasıl geçti?
-Teyzemle konuştuk, o razı oldu, fakat onların eve gidip, aile büyüklerine durumu münasip bir dille anlatmak gerekiyor.
-Tamam, ben gece bekçisine çıkacağımı söyliyeyim, köyden bir iki akraba daha alalım, hemen gidelim, Ulvi annesini aramaya başlamıştır.
Sonunda yalnız erkeklerin gitmesine karar verildi, zaten çok yakın olan Ayşe’lerin köyüne vardılar.
Daha kapıda olağan dışı bir şeyler olduğunu sezen Ulvi’nin yüzü asıldı. Onunla yan odada bir süre konuşan enişte, bu olayı delikanlının büyük bir olgunluk ve tevekkülle karşıladığını fark etti.(Biz İstanbul’da onlar Düzce’de köyde oldukları için, birebir diyalogları yazamıyorum. Sadece kayınbaba ve kaynananın söylediği, torunlarını asla Ayşe’ye göstermeyecekleri, eşyalarından da bir çöp alamayacağı imiş.)
Herkesin morali bozuk bir şekilde dönecekleri sırada, Ulvi’ye her zaman kendilerine gelebileceklerini söylediklerinde, onun evinin burası olduğu, dede ve babaannesiyle yaşamaya devam edeceği oldu.
Eve gelince Ayşe’yi arayıp, biraz yumuşatarak, ilk günler geçince, olaylar durulunca, her şeyin daha kolay olacağını anlattılar.
Kartal’da günler, Vedat’ın evinde gerekli değişiklikler yapılarak, nikah tarihi alınıp evlilik aşamasına gelinmişti.
-Onbeş yaşında gençler gibi, düğün dernek istemiyorum, amcamlarla Ömer sen ben gideriz, deyince sade bir nikah töreniyle evlendi Ayşe’yle Vedat.
Çok yoğun çalışmalı günleri sona ermiş, yumuşak huylu ve iyi ahlaklı Vedat’la Ayşe’nin uyum sağlamaları zor olmamıştı.
Ayşe’nin evlat hasreti her geçen gün büyüyor, telefonla her aradığında, telefon yüzüne kapandığı gibi, annesinin onu aradığı da Ulvi’ye söylenmiyordu.
Eşinin olumlu tesellileriyle bu hasrete dayanmaya çalışan Ayşe, bir sabah ablasını arayıp, İstanbul’da İbrahim’le ablasının kaldığı evde telefon olup olmadığını öğrendi. Numarayı alarak ilk önce onları aradı. Yeğeniyle konuşan Ayşe, dersleri müsait olduğu bir hafta sonu, köye giderse, Ulvi’ye durumu anlatmasını, kendisinin çekindiği için , yakın zamanda köye gidemeyeceğini söyledi.
-Tamam teyze, ben okul önüne gidip onunla görüşürüm merak etme, demesi Ayşe’nin yüreğine su serpti.
Günler evinin işleriyle, oğlunun hasreti arasında akıp gidiyordu. Sonunda beklediği müjdeli haber yeğeninden geldi.Ulvi evlenince, annesinin kendini hiç aramadığını zannederek çok gücenmiş, gerçekleri öğrenince:
-Onlar benim dedem babaannem, onları en azından şimdilik bırakamam, ama annemi çok özledim, sen İstanbul’a giderken, beraber gidelim, görüşelim. Ben anneannemlere gideceğimi söyleyip çıkarım bir gece kalıp dönerim.
-Ulvi tamam kardeşim, sen iznini ayarla, cumartesi sabahı gideriz, pazartesi ikimizin de okulu var.
Teyzesine müjdeli haberi vererek, oğlunun sevdiği yemekleri yapabileceğini, yarın inşallah görüşebileceklerini bildirdi.
Ayşe o gün heyecandan, bir düğün evine yetecek yemekler yaparak kendini oyaladı. Amca ve yengesine müjdeyi verdi. Saatler yaklaştıkça, heyecandan ne yapacağını bilmez halde, masanın örtüsünü düzeltiyor, yemekleri kontrol ediyor, tekrar tekrar evi gözden geçirip, eksik bir şeylerin olmamasına özen gösteriyordu.Vedat ve Ömer’in teselli edici sözleri heyecanını yatıştırmıyordu. En sonunda gelecekleri yönü görebileceği, balkonda beklemeye karar verdi. Bir ara kuruyan ağzını ıslatmak için masadaki sürahiden su doldururken, yolu gözden kaçırmıştı:
-Abla geliyorlar, diyen Ömer’in sesiyle kendini merdivenlere attı, basamakları nasıl indiğini, yavrusunu nasıl kucakladığını hatırlamıyordu.
-Haydi burada mı hasret gidereceksiniz, yukarı çıkalım diyen Vedat’ın sözleriyle kendine geldi. Ana oğul ikisi de gözyaşları içinde, geçen ayların acısını çıkarmak istercesine, sadece birbirlerinin gözlerine bakıyorlar, söyleyecek bir şey de bulamıyorlardı.
Neden sonra oğlunu bırakan Ayşe :
-Nasılsın canım benim, iyi misin, sanki biraz süzülmüş müsün ne diye, soru bombardımanına başladı.
-Eğer yemek vermezsen, burada hepimiz süzüleceğiz, diye işi şakaya vurarak ortadaki duygusal havayı dağıtmaya uğraştı, İbrahim.
Gülüş cümbüş yenen yemeğin ardından, ana oğulu dertleşmeleri için yalnız bırakıp:
-Ayşe abla, ben bize çay servisi yaparım, siz hasret giderin, biz de İbrahim’le derslerden, okuldan sohbet ederiz, diyerek onları içerde bırakıp, babasıyla İbrahim’in yanına balkona çıktı. Bir kaç ay da olsa, hiç ayrılmamış bir ana oğlun birbirine anlatacak ne çok şeyi vardı.Gece ilerleyip, sabaha yakın saatler geldiğinde, annesinin kendisine serdiği, mis kokulu yatağa uzanan Ulvi:
-Anne, küçükken korktuğum zamanlar yaptığın gibi, yine ben uyuyana kadar saçlarımı karıştırır mısın? diyen oğlunun yatağının yanına oturan Ayşe, gözlerinden sicim gibi inen
yaşları ona göstermeden, parmaklarını saçlarında gezdirmeye başlamıştı bile.
DEVAM EDECEK
Gerçek hayat hikayesi
2 Haziran 2010
YORUMLAR
Anne ve oğul, bu iki ismin geçtiği yazı zaten doğal olarak duygulu oluyor. Fakat sizin etkili anlatımınızbu duygu yoğunluğunu en üst seviyelere çıkarmış.
Tebrik ederim.
handan akbaş
Ana gibi yar var mıdır?
Ana gibi kuralsız seven, hangi kadındır?
Ana gibi hoşgörülü ve bir o kadar da büyütürken sabır tespihleri çeken hangi kadındır?
Ananın kokusu VATAN kokusu gibidir.
Ana ve yavrusu arasındaki o sevgi bağın gücü tartışılamayacak derecede güçlüdür.
Akıcı ve hoş bir anlatımla kaleme aldığınız öykünüzü kutlarım sevgili Handan.
Beğeniyle okudum.
Kaleminiz daim olsun.
Teşekkürler.
handan akbaş
Aysel hanım,Sevgi hanım ve siz Handan hanım.Öyküler de harikasınız.Tebrik ediyorum.Cidden okumaya değer kaliteli eserler üretiyorsunuz.Yüreğinize sağlık.ERen
handan akbaş
handan akbaş
Mutlu olmak herkesin hakkı Ayşe'nin de...Ama ben hâlâ, en son Ulvi'nin başkalarından duymasını kabul edemiyorum...
Yine çocuk olgunmuş, annesinin yanına geldi...
Umarım bundan sonra sorun çıkmaz diyeceğim ama sorunsuz hayat var mı?
Sevgilerimle
handan akbaş
handan akbaş
Çok duygulanarak okudum insanın annesi gibi var mı? İsterse kocaman olsunlar annenin evlada, evladın anaya özlemi hiç bitmez... Harika anlatımınız var Handan Hanımcığım çok teşekkür ederim. Bir solukta okudum devamı merakla bekleyeceğim. Sevgilerimle...