BU YAZI OKUNMALI OKUTULMALI
Sevgideğer okur;
Bu yazı okunmalı ve okutulmalıdır..
Her Türk,her mü’min yakın gelecekte yaşamaya mahkum olduğu kaderinden ’nispeten’ haberdar olmalı..Ki hazırlıklı olarak,izzete bürünenler,Allah yolunda savaşanlardan olabilsin.Aksi durumda yanlış safta yer alanlar,yahut saf tutmayanlar lanetleneceklerdir.
Mukadder olan gelip çattığında nasipliler zaferin ve cennetin lezzetine ererken,nasipsizler zilleti ve cehennemi yaşayacaklardır..
O gün geldiğinde Allah’ın hizbinden yana olanlara korku yoktur,mahzunda olmayacaklardır..
’Ela inne evliya allah’ü la havfün aleyhüm vela hüm yahzenün.’Ayet meali.
Şimdi lütfen aşağıdaki mükemmel yazıyı okuyalım ve okutalım.Ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar faydalı olunacağına inanmak için şüphe yoktur.
Hem Tevrat’tan ve hem Kur’an’dan alıntılarla hazırlanmış olan bu mükemmel yazı için sayın ’Mehmet Ali Bulut’ kardeşimize ne kadar teşekkür etsek azdır..
Aydın dediğin milletine sağlam bilgiler verir..
Tahlikeleri haber verdiği gibi müjdelerden dahi çağdaşlarını haberdar eder.Bu yazıda olduğu gibi.
Selam ve dua ile.
Tevrat ve Kuran’a göre İsrail’in akibeti
Mehmet Ali BULUT
01 Haziran 2010 15:1939,
Yazar Mehmet Ali Bulut,
"Bugün, Tartan’ın Aşdod’a geldiği gündür. Bu, sonun başlangıcıdır. Bu gelişme tarihin akışı için bir işaret fişeğidir. Artık hüküm İsrail’in aleyhine olacaktır!" diyor.
İsrail amansız bir tutkuyla kendisine vaad edilen feci akibete doğru hızla yuvarlanıyor.
Demek ki yazgı böyle bir şey! Vakti gelince kendi ayaklarınla ölüm vadisine koşuyorsun…
Zaten ilahi bir yasadır, bir kavim helak edilmeyi hak ettiğinde, Allah mücrimlerden ve fasık sefihlerden basiretsiz idareciler verir. O idareciler onları yavaş yavaş helake götürür:
“Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İsra, 16)
Maalesef çok geniş dünyevi imkanlara ve teknolojik bir üstünlüğü sahip olmalarından dolayı İsrailoğulları şımarmış durumdalar. Daha doğrusu onlar adına hareket eden siyonistler… Kimsenin gücü kendilerine yetmez sanıyorlar. Ve sanıyorlar ki, kendilerini denizden geçiren Rableri hala onlarla beraberdir. Oysa o gün onlar mazlum bir halk idiler. Bugün ise İsrail, Firavunlar Mısır’ı, Filistinliler ise o yurdun mazlum ‘İsrail oğulları’ olmuşlar…
Filistinlileri selamet sahiline çıkaracak ‘deniz yarılması’nın gerçekleşmesi de an meselesi… Onlar da tıpkı huyunu kaptıkları ve suyuna gittikleri Firavun (zaten Firavn güç ve kudret sahibi olmak demektir ki, bugün İsrail dünyanın bir numaralı güç ve kudrete sahibi ülkesidir) ve ordusu gibi ilahi hışma doğru sürüklenip gidiyorlar.
Onları bekleyen ‘akıbet’, Tevrat’ın da belirttiği gibi topyekûn bir imhadır. ‘Gargat ağacı’ –ki mağaraların yani yerin altına saklanmış gizli ve acayip güçler demektir (bir tür manyetik yelektir ki giyene kurşun isabet etmiyor ve onu dijital taramalardan ve gözlerden saklıyor) inşallah ilerde onu biraz açacağım- bile onları kurtaramayacak…
* * *
Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:
“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben Şimalden (Kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3)
Şimdi de şu hadis-i şerife bakın:
“Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek ’Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır, diyecek. Sadece ’gargat’ ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyruluyor. (Sahih-i Müslim, Kitab-ul Fiten H. 2239).
İşte hiçbir ikazı dinlemeyen, dünyayı takmayan İsrail’in akıbeti bu!
Peki bu akıbetin başlarına geleceğini kabul etsek bile, bunun şimdi olacağının garantisi ne?
Tevrat’ın şifresindeki açılımlar!
* * *
İsrail oğullarının, kıyamet kopmadan önce, kendilerine son defa verilen ‘iktidarı’ (devlet olma) şansını kötüye kullanacakları, bölgede fesat ve bozgunculuk çıkaracakları, sonuçta da tüm insanlığın onayı ile kozmik bir imhaya uğratılacakları haber veriliyor. Adeta, insanlığın, beşerin bünyesini sarmış kanserli hücrelerin temizlenmesi gibi insanlık vücudunun bu habis hücrelerden temizleneceği haber veriliyor.
Bu hem Tevrat, hem Kur’an, hem de hadis-i şeriflerce onaylanıyor. Onun ne zaman olacağını ise Tevrat’ın şifresi belirliyor.
Kur’an’ın ifadesiyle ‘ahiret vadi’ geldiğinde (İza cae va’dü’l-ahireti), İsrail oğullarının bir kere daha Nebukadnazar dönemindeki gibi topyekûn bir katliama uğrayacaklarını İsra Suresi’nde net ve açık bir şekilde haber veriyor.
Tabii ki burada asıl mesele, ‘ahretin va’di’ tabirinin, bir tarihle ilintilendirilmesidir. Yani onun bu dönemde ve bu zamanda olup olmadığını nereden bileceğiz?
Bu noktada da Tevrat’ın Şifresi adlı kitaptan net işaretler bulabiliyoruz:
Tevrat’ın şifrelerini çözmek için iki Rus matematik profesörü tarafından yapılmış bir hesaplama programına ‘günlerin sonu’ ifadesi verildiğinde (5756) 1996, ‘armageddon’ (insanlığın son büyük savaşı) kelimesi verildiğinde 2000, nihayet ‘Kudüs eksenli atomik savaş’ ifadesi verildiğinde ise (5766) 2006 tarihine denk gelen rakamlar çıkmaktadır. İsrail’i helak edecek hadiselerin başlangıcı olarak 1996 yılı verilir. Sonra bu sürecin 2006’ya kadar değişik süreçlerde tırmanarak devam edeceğini ve 2012 yılı itibarıyla da düğmeye basılacağı zaman olarak ortaya çıkar…
Esasında bu akıbeti onlar bizden daha iyi biliyorlar. O yüzden de o büyük hadisenin (hadislerde geçen yevmü’l-melhame) öncesindeki olayların dizilişine müdahale ederek sonucu kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.
O büyük imha hareketi, üç sembolik şahsın (Muhammed (asv), -yani Müslüman Araplar – Musa (as), (yani Yahudiler), Nuh’un çocukları (yani Türkler) kavgası gibi aktarılmış. Hz. Muhammed (asv) ayette ismen değil ‘abd’ (=kul )olarak geçer. Çünkü o hadiselerin cereyan edeceği zamanda Araplar –bugün olduğu gibi- kendi adlarına konuşabilecek dirayette ve kabiliyette olmayacaklar. Musa (as) bir kere kendi adıyla, bir kere de Beni İsrail olarak geçer… Bu demektir ki Yahudiler kendi haklarını savunabilecekleri durumda oldukları halde ayrıca da yeryüzüne dağılmış çocuklarından yardım ve destek alacaklar.
Hz. Nuh ise kendisi olarak değil, zürriyetinden gelenlerle anılır. Nuh’un çocukları, şükretmeye çağırılırlar… Bu da demektir ki, Türkiye o hadiseye bulaşmamak için azami gayret sarf edecek ve etmeli. Ama neticenin belirlenmesinde asıl görevin ona verileceği ve şereften dolayı da şükür etmesi gerektiği vurgulanır. Sonra da o akıbetin nasıl gerçekleşeceği anlatılır.
Denilir ki size iki kere iktidar (devlet olma şansı) verdik. Bunların bikinicisi gerçekleşip de siz bozgunculukta haddi aşınca ( haddi aşmak; kendilerinden olan peygamber ve liderleri ve farklı inanan din kardeşlerini öldürmek demektir) biz de üzerinize acımasız kullarımız gönderdik. Güney Irak’ta kurulu Babil krallığı kuzeydeki İsrail devletini ve Kudüs’teki Süleyman mabedini yıktı, kuzey Irak’ta kurulu Ninova krallığı da Yehuda’yı yıkıp yok etti.
Ayet, İsrail oğullarına hitaben, diyor ki, “biz daha sonra sizi oğullar ve mal mülk ile destekleyeceğiz, sizi o bölgede nefer olarak çoğaltacağız ve siz, sizin devletinizi yıkanlardan intikam alacaksınız.” İşte bugünkü Irak’ın hali de o rövanşın alındığını gösteriyor.
Sonra diyor ki “ahiret vadi geldiğinde biz yine üzerinize acımasız kullar göndereceğiz. Yine mescide (Kudus yahut belki de yeniden inşa etmek için çabaladıkları Süleyman Mabedi’ne) girecekler ve bu kere öncekinden de beter cezalandırılacaksınız….” (İsra, 1-8)
Bu cezalandırmanın nasıl bir şey olacağının ipuçlarını da yine Tevrat veriyor. Nitekim Tevrat’ın herhangi bir yerinde ‘atomik soykırım’ veya ‘dünya savaşı’ ifadesi geçiyorsa mutlaka Kudüs ile birlikte anılmaktadır. Çünkü Kudüs, ‘lanetli’ İsrail oğullarına haram kılınmıştır. Onları helak edecek ilahi gazap, onların Kudüs’ü yeniden ele geçirmeleri üzerine vaki olacak. İşaya’da Kudüs’ün adı Ariel diye isimlendirilmiş ve Ariel adı lanetlenmiştir. Şöyle ifade edilir: ‘Lanet olsun sana Ariel! Ey Davud’un yerleştiği şehir Ariel!”
Yeremya ise, Kudüs’ü, İsrail’in ‘boşadığı kadın’ diye tarif eder ve ona yeniden dönmesi kesinlikle haram kılar. Şöyle der Yeremya Bab 3, parağraf 1’de:
“Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birisinin karısı olursa (Yani sizin elinizden çıkıp Müslümanların şehri olursa) adam olan o kadına bir daha döner mi? O diyar onlar için murdar ve haram olmaz mı?”
İşte İsrail Kudüs’ü işgal edip onu başkent haline getirmesiyle fitili ateşledi. Takdir edileni mukadder kıldı. Halbu ki bir daha oraya dönmeyecek yahut en azından Kudüs’ü istemeyecekti. Ve tabi bir de kendine ‘vekil’ edinmeyecekti.
O Kudüs’ü alıp başkent yapmakla boşadığı kadına döndü ve sırtını Amerika’ya dayamakla da Allah’tan başka vekil edinmiş oldu. Ardından da 1996’ya iki ay kala kendinden olan lideri öldürdü… bunlar sembolik işaretlerdir. Diğer tüm dünyevi olaylar ve hadiseler ise o takdirin tezahüründen ibaret… Tabii sivil geminin Aşdod limanına çekilmesi de büyük bir işarettir ki ‘Kuzey’den gelecek ‘Arslan’ın yerinden kalkıp harekete geçtiğini haber veriyor. ‘Tartan’ın Aşdod’a geliği yıl Aşur kralı (Anadolu’nun kralı) Sargon’un harekete geçtiği zaman olacaktır. İşaya, 20, 1)
Evet bugün artık, Tartan’ın (geminin) Aşdod’a (aşdod limanına) geldiği gündür. Bu, artık sonun başlangıcıdır.
Her bir hadisenin bir başlangıcı vardır. Gayeleri çaresiz insanlara yardım etmek olan ve dünyanın tüm halklarından temsilcilerin bulunduğu bir topluluğu taşıyan sivil bir geminin vurulup sonra da Aşdod limanına çekilmesi, bir işaret fişeğidir… Artık hüküm İsrail’in aleyhine olacaktır!
* * *
Biz Türkiye’nin sabırlı ve kararlı hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. Esasında bu o geminin yola çıkarılmasında ve İsrail’in o gemiyi -hem de kendi kara sularına bile girmeden- vurmasında ciddi planlar var. Bana gör ebu operasyon, Türkiye’nin yükselmekte ve parıldamakta olan yıldızını söndürmek amacı taşıyan çok katılımlı ve çok aktörlü bir planın eseridir. Türkiye’nin önünü çevirme planı… Bunun içinde İran dahil, hiç beklenmeyecek kadar çok faktörler ve aktörler bulunuyor olabilir…
Türkiye bütün bu ihtimalleri göz önünde bulundurmalı. Madem ki Türkiye’nin maksadı gerçek bir barış ortamı tesis etmektir, dikkatli hareket etmeli. Türkiye’nin bölgede barış ortamını sağlama planları içinde elbette İsrail de vardır ve olmalıdır. Yani komşuları ile sıfır problem diplomasisi yürüten Türkiye’nin İsrail ile kavgalı olması beklenmez!
Ama İsrail, sürekli Türkiye’nin dostane ve barışçı duruşunu bozmaya çalışıyor. Doğal olarak da bir gün muhatabının patlayacağını bilmesi lazım. Nitekim Yeremya, kuzeyden gelecek ‘kırgın’ı (yok edici yıkımı) izah ederken, Aşur kralı ve öfkeli Aslan tabirini kullanıyor. Bu her iki işaret de Anadolu’ya bakıyor… Kabalacı siyonistler bunu iyi bilirler.
* * *
Bu satırlar yazılırken, Başbakan’ın güvenlik bürokratlarıyla yaptığı toplantı da devam ediyordu.
Ne karar çıkarsa çıksın, inşallah milletin lehine olur. Türkiye’nin hali, Bedir Savaşı öncesindeki Müslümanların haline benziyor. Onların, maksadı, Kureyş’in, geliriyle savaş hazırlığı yapmayı planladığı kervanı vurup, onları bu maksadından alıkoymakta. Ama Cenab-ı Hakk’ın muradı başka idi. Kureyşlileri de hırsa o bölgeye sevk etti. Müslümanlar istemedikleri halde müşriklerle bir savaşa tutuştular. Sonunda da Kureyş’in hayat damarları kesildi. İnşallah Türkiye’nin alacağı tedbirler de İsrail’in şımarıklığının önünü kesir!
İşi nereye varacağını Allah bilir. Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler!
M. Ali Bulut - Haber 7
[email protected]
YORUMLAR
Hacı Ali bey öncelikle böyle bir yazıyı bizler ile paylaştığınızdan dolayı teşekkür ederim. Yahudilerin bu bağnazlığı dünde vardı, bugünde var yarında olacaktır. Çünkü şımarık ve asi bir toplumdur. Bakın tevrattan yahudi öğretilerinden ufak bir bölümü bu sahifeye aktarıyorum, kendi peygamberlerini dahi hilekar gösteren bu toplumdan insanlık beklemek beyhudedir.
Tevrattan alıntrı.
ESKİ AHİT Tekvin BAP 28
1. İshak yaşlanmış, gözleri görmez olmuştu. Büyük oğlu Esav'ı çağırıp, "Oğlum!" dedi. Esav, "Efendim!" diye yanıtladı.
2. İshak, "Artık yaşlandım" dedi, "Ne zaman öleceğimi bilmiyorum.
3. Silahlarını -ok kılıfını, yayını- al, kırlara çıkıp benim için bir hayvan avla.
4. Sevdiğim lezzetli bir yemek yap, bana getir yiyeyim. Ölmeden önce seni kutsayayım."
5. İshak, oğlu Esav'la konuşurken Rebeka onları dinliyordu. Esav avlanmak için kıra çıkınca,
6. Rebeka oğlu Yakup'a şöyle dedi: "Dinle, babanın ağabeyin Esav'a söylediklerini duydum.
7. Baban ona, 'Bana bir hayvan avla getir' dedi, 'Lezzetli bir yemek yap, yiyeyim. Ölmeden önce seni RAB'bin huzurunda kutsayayım.'
8. Bak oğlum, sana söyleyeceklerimi iyi dinle:
9. Git süründen bana iki seçme oğlak getir. Onlarla babanın sevdiği lezzetli bir yemek yapayım.
10. Yemesi için onu babana sen götüreceksin. Öyle ki, ölmeden önce seni kutsasın."
11. Yakup, "Ama kardeşim Esav'ın bedeni kıllı, benimkiyse kılsız" diye yanıtladı,
12. "Ya babam bana dokunursa? O zaman kendisini aldattığımı anlar. Kutsama yerine üzerime lanet getirmiş olurum."
13. Annesi, "Sana gelecek lanet bana gelsin, oğlum" dedi, "Sen beni dinle, git oğlakları getir."
14. Yakup gidip oğlakları annesine getirdi. Annesi babasının sevdiği lezzetli bir yemek yaptı.
15. Büyük oğlu Esav'ın en güzel giysileri o anda evdeydi. Rebeka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi.
16. Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı.
17. Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup'un eline verdi.
18. Yakup babasının yanına varıp, "Baba!" diye seslendi. Babası, "Evet, kimsin sen?" dedi.
19. Yakup, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi, "Söylediğini yaptım. Lütfen kalk, otur da getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin."
20. İshak, "Nasıl böyle çabucak buldun, oğlum?" dedi. Yakup, "Tanrın RAB bana yardım etti" diye yanıtladı.
21. İshak, "Yaklaş, oğlum" dedi, "Sana dokunayım, gerçekten oğlum Esav mısın, değil misin anlayayım."
22. Yakup babasına yaklaştı. Babası ona dokunarak, "Ses Yakup'un sesi, ama eller Esav'ın elleri" dedi.
23. Onu tanıyamadı. Çünkü Yakup'un elleri ağabeyi Esav'ın elleri gibi kıllıydı. İshak onu kutsamak üzereyken,
24. bir daha sordu: "Sen gerçekten oğlum Esav mısın?" Yakup, "Evet!" diye yanıtladı.
25. İshak, "Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni kutsayayım" dedi. Yakup önce yemeği, sonra şarabı getirdi. İshak yedi, içti.
26. "Yaklaş da beni öp, oğlum" dedi.
27. Yakup yaklaşıp babasını öptü. Babası onun giysilerini kokladı ve kendisini kutsayarak şöyle dedi: "İşte oğlumun kokusu Sanki RAB'bin kutsadığı kırların kokusu.
28. Tanrı sana göklerin çiyinden Ve yerin verimli topraklarından Bol buğday ve yeni şarap versin.
29. Halklar sana kulluk etsin, Uluslar boyun eğsin. Kardeşlerine egemen ol, Kardeşlerin sana boyun eğsin. Sana lanet edenlere lanet olsun, Seni kutsayanlar kutsansın."
30. İshak Yakup'u kutsadıktan ve Yakup babasının yanından ayrıldıktan hemen sonra kardeşi Esav avdan döndü.
31. Esav da lezzetli bir yemek yaparak babasına götürdü. Ona, "Baba, kalk, getirdiğim av etini ye" dedi, "Öyle ki, beni kutsayabilesin."
32. Babası, "Sen kimsin?" diye sordu. Esav, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi.
33. İshak'ı bir titreme sardı. Tir tir titreyerek, "Öyleyse daha önce avlanıp bana yemek getiren kimdi?" diye sordu, "Sen gelmeden önce yemeğimi yiyip onu kutsadım. Artık o kutsanmış oldu."
34. Esav babasının anlattıklarını duyunca, acı acı haykırdı. "Beni de kutsa, baba, beni de!" dedi.
35. İshak, "Kardeşin gelip beni kandırdı" diye karşılık verdi, "Senin yerine o kutsandı."
36. Esav, "Ona boşuna mı Yakup diyorlar?" dedi, "İki kezdir beni aldatıyor. Önce ilk oğulluk hakkımı aldı. Şimdi de benim yerime o kutsandı." Sonra, "Kutsamak için bana bir hak ayırmadın mı?" diye sordu.
37. İshak, "Onu sana egemen kıldım" diye yanıtladı, "Bütün kardeşlerini onun hizmetine verdim. Onu buğday ve yeni şarapla besledim. Senin için ne yapabilirim ki, oğlum?"
38. Esav, "Sen yalnız bir kişiyi mi kutsayabilirsin baba?" dedi, "Beni de kutsa, baba, beni de!" Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
39. Babası şöyle yanıtladı: "Göklerin çiyinden, Zengin topraklardan Uzak yaşayacaksın.
40. Kılıcınla yaşayacak, Kardeşine hizmet edeceksin. Ama özgür olmak isteyince, Onun boyunduruğunu kırıp atacaksın."
41. Babası Yakup'u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup'a kin bağladı. "Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı" diye düşünüyordu, "O zaman kardeşim Yakup'u öldürürüm."
Ve devam edip gidiyor
Eski ahit sayılar bab 31
1. RAB Musa'ya,
2. "Midyanlılar'dan İsrailliler'in öcünü al; sonra ölüp atalarına kavuşacaksın" dedi.
3. Bunun üzerine Musa halka, "Midyanlılar'a karşı savaşmak ve onlardan RAB'bin öcünü almak üzere aranızdan adamlar silahlandırın" dedi,
4. "Savaşa İsrail'in her oymağından bin kişi gönderin."
5. Böylece İsrail'in her oymağından biner kişi olmak üzere 12.000 kişi seçilip savaşa hazırlandı.
6. Musa onları -her oymaktan biner kişiyi- ve Kâhin Elazar oğlu Pinehas'ı savaşa gönderdi. Pinehas yanına kutsal yere ait bazı eşyaları ve çağrı borazanlarını aldı.
7. RAB'bin Musa'ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanlılar'a savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler.
8. Öldürdükleri arasında beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur ve Reva- da vardı. Beor oğlu Balam'ı da kılıçla öldürdüler.
9. Midyanlı kadınlarla çocuklarını tutsak alıp bütün hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar.
10. Midyanlılar'ın yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe verdiler.
11. İnsanları, hayvanları, yağmalanmış bütün malları yanlarına aldılar.
12. Tutsaklarla yağmalanmış malları Şeria Irmağı'nın yanında, Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugahta konaklayan Musa'yla Kâhin Elazar'a ve İsrail topluluğuna getirdiler.
13. Musa, Kâhin Elazar ve topluluğun önderleri onları karşılamak için ordugahın dışına çıktılar.
14. Musa savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara, yüzbaşılara- öfkelendi.
15. Onlara, "Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?" diye çıkıştı,
16. "Bu kadınlar Balam'ın verdiği öğüde uyarak Peor olayında İsrailliler'in RAB'be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB'bin topluluğu arasında ölümcül hastalık başgösterdi.
17. Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
18. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın.
19. "Aranızda birini öldüren ya da öldürülen birine dokunan herkes yedi gün ordugahın dışında kalsın. Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı da günahtan arındıracaksınız.
20. Her giysiyi, deriden, keçi kılından, tahtadan yapılmış her nesneyi arındıracaksınız."
21. Bundan sonra Kâhin Elazar, savaştan dönen askerlere, "RAB'bin Musa'ya buyurduğu yasanın kuralı şudur" dedi,
22. "Altını, gümüşü, tuncu, demiri, kalayı, kurşunu
23. -ateşe dayanıklı her nesneyi- ateşten geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz sayılacak. Ayrıca temizlenme suyuyla da arındıracaksınız. Ateşe dayanıklı olmayan nesneleri sudan geçireceksiniz.
24. Yedinci gün giysilerinizi yıkayın. Böylece temiz sayılacaksınız. Sonra ordugaha girebilirsiniz."
25. RAB Musa'ya şöyle dedi:
26. "Sen, Kâhin Elazar ve topluluğun aile başları ele geçirilen insanlarla hayvanları sayacaksınız.
27. Ele geçirilenleri savaşa katılan askerlerle topluluğun geri kalanı arasında paylaştıracaksınız.
28. Savaşa katılan askerlere düşen paydan -insan, sığır, eşek, davardan- vergi olarak RAB'be beş yüzde bir pay ayıracaksın.
29. Bu vergiyi askerlere düşen yarı paydan alacak, RAB'be armağan olarak Kâhin Elazar'a vereceksin.
30. Öbür İsrailliler'e düşen yarıdan, gerek insanlardan, gerek hayvanlardan -sığır, eşek, davardan- ellide birini alıp RAB'bin Konutu'nun hizmetinden sorumlu olan Levililer'e vereceksin."
31. Musa'yla Kâhin Elazar RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptılar.
32. Savaşa katılan askerlerin ele geçirdiklerinden kalanlar şunlardı: 675 000 davar,
33. 72 000 sığır,
34. 61 000 eşek,
35. erkekle yatmamış 32 000 kız.
36. Savaşa katılan askerlere düşen yarı pay da şuydu: 337 500 davar,
37. bunlardan RAB'be vergi olarak 675 davar verildi;
38. 36 000 sığır, bunlardan RAB'be vergi olarak 72 sığır verildi;
39. 30 500 eşek, bunlardan RAB'be vergi olarak 61 eşek verildi;
40. 16 000 kişi, bunlardan RAB'be vergi olarak 32 kişi verildi.
41. Musa, RAB'bin kendisine buyurduğu gibi, RAB'be ayrılan vergiyi Kâhin Elazar'a verdi.
42. Musa'nın savaşa katılan askerlerden alıp İsrailliler'e ayırdığı yarı pay şuydu:
43. Topluluğa düşen yarı pay 337 500 davar,
44. 36 000 sığır,
45. 30 500 eşek,
46. 16 000 kişi.
47. Musa, RAB'bin kendisine buyurduğu gibi, İsrailliler'e düşen yarı paydan her elli kişiden ve hayvandan birini alıp RAB'bin Konutu'nun hizmetinden sorumlu olan Levililer'e verdi.
48. Ordu komutanları -binbaşılar ve yüzbaşılar- Musa'ya gidip,
49. "Efendimiz, yönetimimiz altındaki askerleri saydık, eksik yok" dediler,
50. "İşte, ele geçirdiğimiz altın eşyaları -pazıbentleri, bilezikleri, yüzükleri, küpeleri, kolyeleri- getirdik. Günahlarımızı bağışlatmak için bunları RAB'be sunuyoruz."
51. Musa'yla Kâhin Elazar altını, her tür işlenmiş altın eşyayı onlardan aldılar.
52. Binbaşı ve yüzbaşılardan alıp RAB'be armağan olarak sundukları altının toplam ağırlığı 16 750 şekeldi.
53. Savaşa katılan her asker kendine yağmalanmış maldan almıştı.
54. Musa'yla Kâhin Elazar binbaşı ve yüzbaşılardan aldıkları altını İsrailliler için RAB'bin önünde bir anımsatma sunusu olarak Buluşma Çadırı'na getirdiler.
Devam edip gidiyor
Saygılarımla.
bahsedilen konu ilgi çekici ve insanlarımızı uyarıcı bir nitelik taşıyor ..imkanlarını heba eden bazı yazarlık budalalarına nazire yaparcasına ..size ve yazının sahibine tebrik etmemek elde değil ..tebrikler.. lakin bu gerçekleşmesi beklenen armegeddon ..islama göre mehdinin deccalle savaşı şu an ki idarecilerin yapabileceği mümkün olmayan bir ütopya israil ve yahudi lobileri dünyayı parayla elegeçirmiş durumda bizim ancak yapa bileceğimiz şey israil amerika avrupa ve sömürgelerine tavır alıp ürünlerini kullanmamak yetişen yeni nesli barış insan hakları gibi palavralarla değil ..gerçekleşmesi artık an meselesi olan bu 3. dünya harbine hazırlamamız gerekiyor...saygı ve sevgilerimle..