- 1142 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMDAN HAYAT DERSLERİ!..
Çocukluktan çıkalı yıllar oldu. Çocukluğumdaki acı tatlı anılarım, çok gerilerde kaldılar.
Yağız bir delikanlı olmuş, ilk aşkın acısını da tatmıştım. Bir yıllık flörtten sonra ayrılmak zorunda kaldığımda ; acılara dayanamaz diye düşünürken,ondan daha etkili ve peşi peşine gelen katmerli acılar,ilk aşkınkini çoktan gerilerde bırakmıştı.
On dokuz ya da yirmi yaşlarındayım. Babamla arkadaş gibiyiz artık. Çocukluğumdaki korktuğum ruh hali; değişmiş, eski hırçınlığı uçup gitmiş;daha candan,müşfik sevgisini belirten bir profil çizmeye başlamıştı.Sıkıntıdan saçları bembeyaz olmuş ve dökülmüştü.Kafasında üç,beş tane ya var ya yoktu.Onu,bu haliyle çizgi kahraman tentene benzetirdim.Bağırıp çağırmıyor,sarhoş olup öfkelenmiyordu.Zaman zaman sarhoş oluyordu ama eski hızının yerinde yeller esiyordu.
Her insan gibi; o da, yalnızlığın girdabında yuvarlandığında ;tutunacak bir can simidi, derdini paylaşacak bir dost arıyordu. Bulamayınca da; teselliyi, şişelerde aramayı tercih ediyordu.
Son zamanlarında o kadar yalnız hissediyordu ki, kendisini…Yüzüne baktıkça; yarım yüzyılı devirmenin sıkıntılarını bütün hatları ile görür gibi oluyordum. Kavga yapmalar, yaralama/yaralanmalar, trafik kazaları sonucu ortaya çıkan ölümler
/yaralanmalar, hapishaneye girip çıkmalar,bunların hepsini yarım asırlık ömrüne sığdırmıştı.
Ama hala çalışıyordu.Üç kardeş,üçümüzde kendi istikbalimizi kurtarmıştık. Kendisi;
- Ah bir emekli olsam, hiç kimseye külfet olmadan ananla geçinip gideriz düşüncesi içerisinde son çırpınışlarını yapıyordu.Ben hesaplamış;
- Baba emekliliğine beş yıl var
- Tamam, olsun. Bir beş yıl daha direksiyon sallarım, diyordu.
Yaz tatiliydi. Babam:
- Hadi, Ayhan seninle biraz yolculuk yapalım.Atla arabaya.
-
Bunu, sık sık yapardı.
Babamın bu teklifi, bana ilaç gibi geliyordu. Değişik yerler görmek,olası farklı olayların içerisinde kendimi bulmak,ufkumu geliştiriyordu adeta.Hayatla yüzleşmek,hayatı bütün gerçekleri ile yaşayarak öğrenmek,benim içsel dünyamda farklı düşünceler oluşturuyor;attığım ve atacağım adımların daha dikkatli olmasını sağlıyordu.Teoriklikten uzaklaşıyordum yavaş yavaş.
Çocukluğumdaki önden çevirmeli Austin kamyonumuz yoktu. Babam,onu satalı yıllar olmuştu.
Şimdi başkalarının kamyonlarında şoför olarak çalışıyordu.
O yıl, Ankara’dan Tokat’a tüp çekiyordu. Tüpçüde ikinci yılıydı.Birinci yıl,önündeki traktöre sisli havada bindirince traktörün üzerindeki bir kız çocuğu ölmüştü ne yazık ki.Hapishane yaşamına bir kırk beş gün daha eklenmişti.
Babamın teklifi üzerine onun kullandığı tüp arabasıyla Ankara’ya gidiyorduk.
Şoförlerin mola verdiği belirli güzergahlarda duruyor, çay içiyor,diğer şoförlerin sohbetlerine kulak misafiri oluyordum.Her şoförün ayrı dünyası vardı.
Mola yerinde kimisi kamyonların lastiklerini kontrol ediyor, kimileri de başka eksiklerine bakıyordu.
Babamla oturmuş çay içiyor ve sohbet ediyorduk. Babam, bir ara garsonu çağırıp otuz beşlik rakı istedi. Alkollü araba kullandığını biliyordum.Biraz sonra bana da ikram etti.Kabul ettim.Böylece ilk kadeh tokuşturmasını babamla yapmış oldum.Babam,çakır keyif olduğunda tarih ve fen derslerinden anlatmasını çok severdi.İkinci dünya savaşında dört yıl askerlik yaptığı için;bu savaşı,tarih hocasından daha etkili anlatırdı.
Başladı, Adana’daki tren garında İnönü, Çor çil görüşmelerinden anlatmaya. Almanların, ortalığı nasıl yakıp yıktığını, hangi ülkeyi kaç günde aldığını, Hitlerin ruh halini,sonra sevr,oradan da Lozan antlaşmasını anlatmaya kadar uzanıyordu.
Ben ise can kulağı ile dinliyordum. Zaman zaman anlattığı konu ile ilgili bir şeyler sorduğunda apışıp kalıyordum.
Ertesi günü Ankara’daki tüp dolum tesislerindeyiz.Tüpler sayılıyor.Bir daha sayıldıktan sonra Tokattaki patronun tüp listesinden doksan tüp fazla çıkıyor.Yani doksan tüpü yanlışlıkla listeye dahil edilmemiş.Oranın sorumlu müdürü,babama:
- Bak Hurşit ağbey,bu doksan tüpü ben doldurtturayım.Satalım ve parasını kırışalım.Ne dersin?Bu ısrarını birkaç kez tekrarlıyor.
Babam biraz düşündükten sonra:
- Olmaz bey efendi! Patronum bana güvenmiş malını teslim etmiş. Ona yanlış yapamam. Kusura kalma.
Tüpler dolu vaziyette Tokat’ a geri dönüyoruz.Arabaya yine aynı yerde mola veriyor.Babalı oğullu karnımız doyurmaya çalışıyoruz.Otuz beşlik rakı masada. Kadehleri tokuşturduk. Biraz sonra babam:
- Bak oğlum, benim sizlere karşı çok yanlışım oldu. Sizlere belki gerekli sevgiyi veremedim!Öfkelendim!Bağırdım,çağırdım.Hatta dövdüm bile…Şu gördüğün aslan sütünü de zıkkımlanıyorum.Haram olmasına rağmen içiyorum da…Lakin;çalıp çırpıp da sizlerin kursaklarınızdan haram geçirmedim bu zamana kadar.Zararım olduysa hep kendime oldu.
(zaman zaman hayat dersleri devam edecek.)
YORUMLAR
Ayhan kardeşim...Bazen öyle güzel değerleri kaçırıyorum ki... Sormayın... Bu yazınızda onlardan biri oldu mesela... Yazıları yazanları takip etmenin pratik bir yolu vardır mutlaka.... Ama ben serseri mayın gibi dolanıyorum... Sonrada kendi kendime hayıflanıyorum.. Bu güzel yazıyı gününde okumayıp niye kaçırdım diyeee.. Gözlerinizden öperim...İkinci derse geçiyorum şimdi...
Tüm eski babalar sanki aynı fabrikadan çıktılar. Ne çok önem verilirdi evlada haram lokma yedirme me konusuna. Yaşam okulu ne güzel yetiştirmişti onları. Ve bizimle paylaşmaları doğrularını, kaçınılmazdı nasihatları. O günlerde sıkılsakta bu sözlerden, şimdi paha biçilmez oldu.
Anlatım süperdi Ayhan kardeşim, tam puan...Selamlar...
Dayıcığım tebrik ederim. Çok güzel bir yazı olmuş. Yazıyı okurken dedemle ilgili anılarım canlandı. Kırmızı kamyonun önünde çektirdiği fotoğrafı da gözümün önüne geldi. Çok sevdiğim ve çok değer verdiğim sevgili dedemi bir kez daha hatırladım. Teşekkür ederim..
ayhansarıkaya
Yazmazsan sana kızarım,bilmiş ol...
Hepinize selamlar...
Ayhan bey babanız çok güzel bir nasihatte bulunmuş,
-içiyorum, haram olduğunu bile bile, zararı kendime, ama çoluk çocuğuma haram lokma yedirmedim.Bu çok önemli, günümüz insanlarına ibret olacak tarzda, ki bazı insanlar hala:
-haram helal ver Allahım
garip kulun yer Alahım,
zihniyetiyle yaşarken,saygılarımla.
Ya evet baba! Kışın çok sert geçtiği bir iklimde doğdum,uzun yıllarda işim dolayısıyla kışı sert geçen ücralarda çalıştım.Keskin ayazlar olurdu ve çok üşürdük.Bıyıklarımız buz bağlardı.Ama,en çok babamı kaybettiğim gün üşümüştüm! Bu yalnızlığımı hiç unutamıyorum.Çok munis bir insandı ve karıncayı bile incitmeden veda edip gitti.
Çok bizden ve sıcak bir hikaye...
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Babaların insanın hayatındaki önemi tartışılmaz ve söyledikleri sözler hep kulaklarda kalır ve hiç çıkmaz oradan... Ne de güzel söylemiş... Gerçekten de haram boğaza girene kadar açlıktan ölelim daha iyi.. Helal olsun bir lokma bile yeter...
Teşekkürler güzel anlatımınız için... Tebrik ediyorum. Saygılarımla ve on puanımla...