- 2157 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
GÖNDERİLMEMİŞ MEKTUPLAR-DOĞUMGÜNÜN KUTLU OLSUN BİRTANEM
Yine bir yıldönümünde yazıyorum, asla sana ulaşmayacak olan bu mektubu. Klavyenin tuşlarından ekrana, ekrandaki sayfadan da bir kağıda dökülecek kelimeler
az sonra. Bir gün, tıpkı güz dönümü yaprakları gibi sararıp solacak, yazıları silikleşecek. Yaşayan tek şey ise asla solmayacak ve adı AŞK olan geçmişim olacak.
Sen bilmeyecek, görmeyecek, duymayacaksın sessiz gidişimin ayak seslerini.
Ne zormuş sensizliğe alışmak, sensizliğin içinde mutluluk maskeleri takarak dolaşmak ve çevrendekilere gülümsemek. Oysa kapılar kapanıp da cebindeki kelimelerle
sükûn edince gece, hayalinin resmini topluyordum gözbebeklerime. Seni anmayı yasaklamış, adını söylemeyi unutturmuşken dilime, görmekten kaçıyordum suretini.
Kabuk tutar diye ümitle beslediğim, o kapanmaz yaranın, tekrar tekrar kanamasının geçmek için önüne.
İçimde birikmiş bir fırtınanın acımasız esintisi geziniyor yine kirpiklerimde. Bulutlar kör düğüm olmuş, hoyrat sevişmelerin çılgın gösterisinde. Kaç kez kırdılar dallarımı
ve kaç kez savurdular bilinmezlere hatırlamıyorum.
Penceremden odama dolan yaz akşamının esrikliğinde, başım dönüyor, gözlerim kararıyor birdenbire. Kelimeler gelip gelip dilimin ucunda konaklayıp da birikmiyor mu,
canım acıyor ölesiye. İçimde bir yerlerde, bir çocuk ağlıyor yine. Bir yanı yetim, diğer yanı öksüz olsa, aldırmayacağım bile. Uzansa, tutsa anıların
köşesinden, taş sektireceğim inan, yeminle.Yıldız tozları yakarken gözlerimi, ben yakamozları topluyorum, su yeşili bakışlarının kıyısında, ne çare.
Seni andım bu gece de, her gece olduğu gibi.Saatler yasta, akrep yelkovanı kovalamaktan bitap, yıldız tozları sana doğru hicrette, aklım ise yavaş yavaş kayboluyor,
cinnette. Ay tutuştuğunda, çılgınca dans ediyoruz, kırlangıçların yuva kurduğu bir balkonda. Gündüzün koynunda, tüm semazenler sana dönüyor, bu gönül dergâhında.
Bir kapıdan geçiyorum aniden, kahır bekçileri karşılıyor beni, asık bir suratla "yalnız mı geldin" dercesine. Masumca bükülüyor dudaklarım. Ağlamaklı;
"Yalnız değilim ki, o hep burada. İnanmıyorsanız bakın, işte, sol yanımda, nasıl da gülümsüyor, baksanıza," diyorum, hıçkırırcasına.
Kaç mevsim kovaladı birbirini ve kaç yıl değiştirdi yerini sessizce bilmiyorum. Suskunluğuma gömdüğüm cevaplarımın hasadında boğuluyordu düşlerim,
belki de.
Hatırlıyor musun yosun gözlüm, hani bir söz vermiştim sana. Artık zamanını hatırlayamadığım, geçmişin izbe koridorlarında kaybolan bir mutluluk anında...
"Sen sevmesen de ben seni severim" diye.
Ben sözümü tuttum be can tanem, ben sözümü tuttum işte. Başka bir kalbin çırpınışları değmedi göğsüme ve başka bir kalbin serenatına cevap vermedi kalbim, seher
yelinde. Sen beni sevmekten vazgeçeli yıllar olmasına rağmen, ben seni tek kişilik sevdim... Anladım ki AŞK aslında tek kişilik yaşanırmış.
Bir zamanlar, ya senle ya da senle demişti o, sadakat timsali yürek, martıların kahkahaları eşliğinde. Çünkü sen benim "ilk Er’imdin!" Çünkü sen, hep şafakla gelenimdin...
Çünkü sen, sokak başında durup, yürüyüşümü seyredenimdin... Çünkü sen, merdivenleri çıkarken, telefonun bir ucunda ayak seslerimi dinleyenimdin... Çünü sen, kalbim
kalbinin üzerinde çarparken "ne konuşuyorlar acaba" dediğimde "boşver, onlar aralarında anlaşmışlardır" diyenimdin... Çünkü... Çünkü.... Çünkü sen; "HERŞEYİM OLUR
MUSUN " demeden, "HERŞEYİM OLAN" biricik sevdiğim, ebedi aşkım, gerçeğimdin...
Yazık ki ya sen anlamadın ya da ben anlatma özürlüydüm belki de. Kimbilir? Zaten, hiçbir şeyin önemi kalmadığı gibi, onun da önemi kalmadı ki yüreğimde. Affet lütfen.
Başaramadığım ve yerine getiremediğim tek sözümdü seni unutmak. Nasıl unutabilirdim ki yaşananlar AŞK denen delilikken.
Hâlâ aşksın sen yüreğimde. Doğumgünün kutlu olsun, birtanem...
Küslüğümün gerdeğinde
Kapı önüne konmuş
Taze gelinler gibiyim yine
Bu gece
Çamurlanmış etek uçlarımdan saçılan
Esselatu hayrun minel nevm sadalarıyla
Ayrılık denen kanlı çarşafa
Bürünüyor ömrüm
Sessizlikte
Sensiz sanma sakın
Olur mu canözüm
Ebediyyen seninle...
Eylül GÖKDEMİR/Asimaral... 25 Mayıs 2010 Gece:02.30