Vuslat hanım'a mektuplar (11) ‘’İnanmışsanız üstünsünüz’’
VUSLAT ( 11/19/2009 )
---------------------------------------------
Esselamü aleyküm, gününüz hayr olsun inş hocam...
Rüyaların yorumlarını okudum, haklısınız karınca hacca gitmeye çalışıyor. Ama takati de yok ki. Nefsi başına bela... Ne yardan ne de serden vaz geçiyor. Şimdilik bir hatası yok, ama her an hata yapacak gibi meyilli... Hem biliyor ateşe yanaştığında olacak bitecekleri. Hem de uzaktan uzaktan ateşe göz kırpıyor...
İnsan bu. Dem dem değişiyor. Her şeyi çıkarıp atası geldiğinde dahi bir noktada, çıkarıp atmak istediklerini özleyip kendi kendisine en büyük eziyeti yapıyor. Nefsin en güçlü makamı en sıkıntılısıdır. Ya da benim için bana en sıkıntılı geleni... Daha ne sıkıntılıları vardır da, insanına göre işte...
Bir yandan aksatmadan namazıma, zikrime devam ediyorum, bir yandan da dünyayı seccademin yanına koyduğum terlikler gibi hazırolda bekletiyorum. Namazım bitsin de hemen giyeyim şu terlikleri! Zikrim bitsin de hayal kurayım! Kur sen kur afferim kızıımm, kurdukça avucunu yalarsın benden söylemesi ( iç ses ) :)))) Kurduklarının hiç birisine ulaşamayacaksın haberin olsun! Ya da ulaşacaksın ama emin ol gene avucunu yalatır sana dünya! Namaz ya da zikirdeyken fabrika ayarlarına geri dönüyor, namaz / zikir bittikten hemen sonra dünyanın kollarında cilveleşiyoruz. Çoğunluğun yaptığı bu olmasın sakın. Hani bir ayet vardı: Namazlarından GAFİL olanlar! Vay haline ki o namazlarından gafil olanlara! Şükür ki şimdilik o kadar kötü değil durumum. En azından namazımda ne dediğimi, ne istediğimi , o namazı neden kıldığımı biliyorum farkındayım..Huzurum var, ama huzuruma eşlik eden huzursuzluklarım da !... Asıl namaz/ zikir sonrası dünya nalınlarını giymek. Nefsinin istediklerini düşünmek sıkıyor ruhumu. Hani ne konuşmuştuk bir ara, düşüncelerinize dikkat edin davranışlarınız olur. O yüzden bırakın ağzınızdan çıkanlara, düşüncelerinize bile dikkat etmeniz lazım... Ağızdan çıkan DUA mesabesindedir, ama ya kalpten geçirip de düşünce haline gelenler? Onlar ise eylem_söylem birlikteliğinin molozları değilse nedir ya huu !
Demişken, aklıma bir ilahi geldi çok eskilerden.
Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünyâ değil misin?
Muhammed-ül-Mustafâyı,
Alan dünyâ değil misin?
Yürü hey bi Vefa yürü,
Sensin hod bir köhne karı,
Nice yüzbin erden geri,
Kalan dünyâ değil misin?
Kimisini nâlân edip,
Kimisini giryân edip,
Âhir-i kâr üryân edip,
Soyan dünyâ değil misin?
Kasdedip halkın özüne,
Toprak doldurup gözüne,
Ehl-i gafletin yüzüne,
Gülen dünyâ değil misin?
Eğer şâh u eğer bende,
Her kişiyi salan bende,
Kimse mekân tutmaz sende,
Virân dünyâ değil misin?
Sihr ile donatıp kendin,
Meydana salan semendin,
Âleme mihnet kemendin,
Salan dünyâ değil misin?
İşin gücün dâim yalan,
Çok kişiden arta kalan,
Nice kere boşalüben;
Dolan dünyâ değil misin?
Takva sahibi gerçek Müslüman, Allah yolunda ölebilmek için bahane arar, biz ayağımıza gelen fırsatları tepiyoruz. Cennet günde beş kez ayağımıza geliyor ama biz onu çiğniyoruz! Gün içinde kafasında ölüm düşüncesi taşımayan adama Müslüman denmez. Ölümlü olduğumuzu bilmek bize hayatın anlamını öğretir. Ölümü unutan insan Kuran’dan uzaklaşır. Ahlâksız olur, zalim ve cani, bencil, aşağılık bir yaratık olur. Demiş Bülent Akyürek bir söyleşisinde. Tam isabet!
İş yerimin etrafında bir cami var. Ve hemen her gün birer ikişer CENAZE!
Tabutların üzerinde hep aynı yazı: HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR! Değişmez kanun!
Her cenazeyi kendi cenazen bil dedim bu öğle namazında kendime! Ey nefsim.. Her cenazeyi kendi cenazen bil. Gün gelecek bu yürüyerek girdiğin camiden, seni omuzlarında taşıyacaklar. Şairin dediği gibi, BİR NAMAZLIK SALTANAT’ın olacak TAHT MİSALİ O MUSALLA TAŞINDA!
Hani derler ya Müslüman HAVF ve RECA arasında olmalı,
Korku ve Ümit arasında durmalı...
Artık bunu değiştirip şöyle düşün/memiz lazım
Müslümanlar “korkuyla korku arasında” yaşamalı!
Azıcık af ümidi doğduğunda şımarıyoruz çünkü!
Başkasının bir hatasını ölene dek bağışlamayan insanoğlu sıra kendisine gelince Allah tarafından hemen bağışlanacağı duygusuna kapılarak gevşiyor. Tövbe farzdır. Tövbe kurtuluştur. Kaliteli bir tövbeyle affedilmeyecek suç yoktur bunu biliriz fakat kaliteli tövbe demek o suçla mezara kadar gözyaşı dökmek, ibadet etmek, korunmak değil midir? Tövbe etmek, başımız sıkışınca bir cümle kurmak mı? !!!
Nerde bizde o kaliteli tövbeler?
Nerde bizde nefsimize zafer ilan etmeler.
İNANMIŞSANIZ ÜSTÜNSÜNÜZ ayetini nasıl anlamaya okumaya başladık ya rabbi.
İNANMIŞIM O HALDE ÜSTÜNÜM diyerek geçelim bakalım ayeti yüzüne gülüp,
Allah orada dur bakalım kulum !! Diyor;
Ben size inanmışsanız üstünsünüz diyorum ama onu da kendinize göre yontmayın bakalım öyle! Hani kaliteli tövbeleriniz? Tövbe edip edip de, sonra yaklaşmasanız bile göz kırpışlarınız da ne oluyor kiii? Üstünlük bu değildir haberiniz olsun! Üstünlük TAKVADADIR! Yani üstünlük KORKUDADIR!
Üstünlük inanmakla başlıyor lakin Korku kapısından içeriye adam gibi girdiğin zaman alabiliyorsunuz o üstünlük madalyasını!
Dur bakalım ne zaman kayacak ayağımız yine..
Bakalım kayacak mı?
Yoksa o zaferi kazananların saff’larından meydan mı okuyacağım Dünya’ya...
Bakalım LA İLLAHE İLALLAH! Mı diyeceğim yoksa
LA İLLAHE İLLA DÜNYA !!! Mı diyeceğim...
Gör işte azizim. Laf çok bende,
Aynen şu dizelere benziyorum:
Onlar ki verir dünyaya LAF ile NİZAMAT,
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde;
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
HADİ HAYIRLISI...
Yarından sonra itikâfa gireceğim, umarım hayırlara vesile olur...
Duanızı esirgemeyin azizim...
Bayram arifesine kadar yalnızlığım ve ben baş başa kalmayı planlıyoruz...
Kuran, Zikir, Namaz, Tefekkür, Tefsir.
Hayırlı günler, En emin’e emanetim olunuz
Fi’emanillah.
Saygılar...
Vuslat.
Selam üzerinize olsun VUSLAT Hanım...
Değerli mektubunuz sizi değil, belki benzer hali yaşamaya başlayan her nefisi anlatıyor...
İçinde bulunduğunuz ruh hali gafletten sıyrılmaya başlayan, yüzünü iki dünyaya birden yönlendiren her nefisin düştüğü ikilemi, müşkülatı, aczi terennüm ediyor... Tehlikeler nefise, güzellikler, umutlar her cana aynen böyle yansır...
Allah yolunun yolcularının uğradığı ilk kapı ’’korku kapısıdır’’...
Allahın varlığını ‘’sözde kabul’’ ile ‘’özde kabulün’’ farkını her can gibi tüyleriniz ürpererek yaşarsınız... İnancınız kuvvet bulmuştur. Kesinleşmeye yönelmiştir. Ve Allah’ın sıfatlarından haberdarsınızdır. O her durumda sizi görüyor ve duyuyordur... Baştan ayağa dürüst olmak zorundasınız artık. Kendi kendinizi kontrol etmeye başlamışsınızdır. Hata yapmak önceki hatalardan çok daha korkutur olmuştur, nefsinizi.
Üstelik bazı doğrular ve yanlışlar apaçıkken,bazı hareketlerin ve nesnelerin çok net olmadığını fark edecek; her an bir şeyleri rabbin rızasına uygunluk yönünden test etmek durumunda kalacaksınız. Nefsinizin (çevresinde görerek sizden) istediklerinin çoğuna hayır demek zorunda olduğunuzdan bazı hallerde nal ile mıh arasına sıkıştığınızı hissedecek, bütün bunları bu genç yaşta kendinize yaşatmaya hakkınız olup olmadığını sorgulayacaksınız... Bir yanınız yenilgiden, bir yanınız mutlak zaferden yana savaşacak, savaşacaksınız.
Musa a.s.Tura Ateş aramaya çıkmıştı. Nefsanî bir ihtiyaç içindi farkında olmadan yürüdüğü Rabbine yürüyüşü... O kutsal mekânda bambaşka bir tecelli ile karşılaştı... Ateş sandığı aydınlık Allah Nurunun yansımasıydı... Kendisinin sağ cenahından gerçekten sesleniliyor, Nalınlarını bırak ta gel deniliyordu.
Burası gerçekten kutsal bir mekân ve sen ey Musa şu anda(ve her anında)Rabbinlesin...
Nalından kasıt neydi. Hz.Musa’nın dünyaya ait sıfatlarıydı. Sol ayağında kendi nefsi ve Allah inancı olmayan insanlar, celali yaratıkların tümü, sağ ayağında eşi çocukları, kendi ruhu, müminler ve cemalde yaratılmış her şey. Yani dünya iyisi ve kötüsüyle nalınlarla remz edilmiştir. Çıkar onları zihninden ve gönlünden, arkanda bırak da bana yönel, gel. Seni nebi olarak tayin ediyorum, benim adıma yönet, yönlendir, aydınlat kullarımı. Hükümlerimi beyan et, uygula, müjdele ve korkut... Gücümden güç olmak üzere, Asanı ve sağ elini mucize olmak üzere, benden başka kimsede güç kudret vehmetmeyesin ve korkmayasın diye sana veriyorum, git ve kullarımı uyar, denildi...
Dünyalık ile ahiret arasına ilk sıkışan sen ve ben değiliz.
Hakk’ tealaya yakınlaştıkça iki arada bir derede kalmak her nefisin kaderidir. Allah rızasını arayan şeytana ve nefsine rağmen ibadet eder, haramdan el etek çeker. Nefse zor gelmesi kadar doğal ne olabilir ki. Cahil nefis eğitilmeye başlayınca tabiatı gereği feryadı basacak elbet. Okula gitmek istemeyen çocuk, işe gitmek istemeyen genç, sürünse bile ölmekten korkan yaşlı misali bilmediği her şeyden korkacak ve kaçınmak isteyecektir. Ama nafile, herşey aslına rücu edecek, isteyerek ve zorla geldiği âleme dönecek, çabalasa da değirmene gidecektir.
Emaneti kabul eden insan cahildir,nefsine zalimdir...Ya günahının cezasını çekecek ya meşakkatin karşılığı cennetine gidecektir.Başka bir yol yok ki sana önerebileyim..
Mana erlerinden biri, görev kendisine tevdi edilince altında ezilir ve efendimize sığınır, yalvarır, imdat et, ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım efendim. O gece rüyasına teşrif eden mübarek ’’Şeriatımdan başka bir yol yok evladım’’buyurur.
Kuran rehberin olsun. Allah yardımcın... Dualarım seninle.
Selam es selame