- 812 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
IHLAMUR YAPRAĞI (11)
Dönmüşlerdi mahalleye... Herkes birbiriyle vedalaşmış, taziyeler bildirilmiş ve dünyanın ne kadar yalan olduğu, sonumuzun bir gün toprak olduğu söylemleri arasında Onur; yorgunluktan uyuşan bedeni ve kafasını toparlamaya çalışarak, etrafındaki dostlarına;
- Hepiniz çok sağolun, siz olmasanız ben ne yapardım..Ne olur hakkınızı helal edin!
derken sesi neredeyse duyulamayacak kadar zayıf, gözleri kıpkırmızı, yüzü kireç gibiydi. Ardından “Müsaadenizle, ben artık ayakta duramıyorum, eve gidebilir miyim” dedi .
Herkes bir ağızdan “bizim yapabileceğimiz bir şey olursa bak hepimiz buradayız” dediler.
Mustafa hemen Onur’a doğru yöneldi ve omzundan tutarak:
- Eve gelmemi ister misin? Bak istiyorsan kalırım bu gece seninle, çok samimiyim,
derken zaten Onur o elektriği çoktan almıştı.
- Ağabey benimle birlikte sen de çok yoruldun. Senin de ailen ve dükkanın var. Sağol hem biraz yalnız kalmak istiyorum. Allah razı olsun senden..
deyip kucaklaştılar.
Onur ağlamamak için zor tuttu kendini ve arkasını dönerek hızla apartmana girdi.
Merdivenleri soluk almadan çıktı ve anahtarını almak üzere elini cebine soktu. O olaydan sonra ilk kez eve yalnız girecekti. Anahtarı usulca çevirirken içi ürperdi birden.. Önce lambayı yakıp sonra da gün boyu ayağını pişiren ayakkabılarını çıkardı.
Salona girdiğinde gözü balkona ilişti hemen bakışlarını başka yöne çevirdi.. Boğuluyor gibi hissetti kendini ve evin bütün odalarının pencerelerini sonuna kadar açtı..
Tekrar salona geldiğinde sanki balkonun varlığını unutmak istercesine kalın perdeyi de bir hamlede kapattı. Kafasını o tarafa bile çevirmeyi içi kaldırmıyor, hiç bir şey hatırlamak istemiyordu. Elinden gelse geçmişte ona acı veren herşeyi yok edecekti ama maalesef yoktu böyle bir şansı...
Perde kapalı da olsa, gözünün perdesi arkadaki balkonu görüyordu. İçinden “en iyisi salona hiç girmeyeyim” diye geçirdi.
Gün boyu yaşadığı stresten kaç kez terlemiş ve soğumuştu..Banyoya girip, hiç çıkmadan saatlerce yıkanmak istedi bir an.. "Ne varsa üzerimden aksa ve bana yapışan bütün dert ve tasadan kurtulsam" diye düşündü.
Uzunca bir duştan sonra başını kurulayarak çıktığı banyodan odasına doğru yöneldi. Çekmecesinden temiz bir tişört aldı ve yatağın üstündeki şortu da altına geçirip sırt üstü yatağa attı kendini...Nasıl uykuya daldığını hatırlamadığı gibi nasıl sabah oldu onu da anlamamıştı.
Sabah pencereden süzülen güneşin ışığı yüzüne vurmuştu. Gözlerini açmak istiyor ama sanki kiprikleri tutkalla yapışmış gibi açamıyordu.
Birden içeriden gelen telefon sesiyle irkildi şöyle bir doğruldu, sonra antreye doğru sendeleyerek yürüdü. Telefon hala ısrarla çalıyordu. Aynanın önündeki telefonu eline aldı. Ahizenin diğer ucunda genç daha önce duymadığı bir bayana ait ses vardı ve konuşmaya başladılar.
- Ben “Güneş Dershanesi”nden arıyorum. Onur’un velisiyle görüşebilir miyim?
- Buyurun ben Onur...
- Veliniz yok mu? Ben onunla görüşmek istiyorum.
- Benim velim de yok, hiçkimsem de deyip,
telefonu hızla kapattı. Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı. Eli ayağı boşalmıştı. Tekrar telefon çaldı.. Açıp açmama konusunda biraz düşündükten sonra eli ahizeye gitti. Aynı ses:
- Neden bu şekilde konuştunuz. Hem iki gündür dershaneyi asıyorsunuz hem de böyle saygısız konuşuyorsunuz!
diye yüksek sesle bağırdı.
Onur; ağlamamak için kendini zor tutarak;
- Telefonu kapattım çünkü bir şey bilmeden bağırıyorsunuz. Üstelik ben dershaneyi falan asmadım. Annemi kaybettim ben anlıyor musunuz? Onun içindi gelemeyişim.
diye sinirli ve yorgun bir sesle meramını anlattı.
Karşıdaki kişi idarede görevli bir memurdu. Böyle bir cevap beklemiyordu.
- Başınız sağolsun inanın çok üzüldüm, affedersiniz
derken sesi çok üzgün ve mahçup geliyordu.
Onur:
- Ben de hem de çok....
Bu esnada içeri giren Dershane Müdürü konuşmalara vakıf olmuş ve Onur’la görüşmek istemişti. Bayan memur:
- Bir saniye ayrılmayın Dershane Müdürümüz Zafer ULU sizinle görüşmek istiyor.
dedikten sonra gür ve tok sesiyle Zafer öğretmen:
- Onur!
- Buyurun benim efendim.
- Evladım, idareden duydum. Anneni kaybetmişsin. Çok üzüldüm keşke haberimiz olsaydı. Başın sağolsun çocuğum. Yapabileceğim bir şey var mı?
- Yok öğretmenim. Yalnız ben kendimi çok kötü hissediyorum. Dershaneye gelemeyecek gibiyim.
- Nasıl yani.. Oğlum şunun şurasında Üniversite sınavına ne kaldı ki? Yapma ! Bu söylediklerini duymamış olayım..Zaten iki gündür gelmiyormuşsun. Bugün dinleniyorsun ve seni yarın sınıfında göreceğim. Ama önce yanıma uğra seninle uzun uzun konuşalım bu mevzuyu.. Anlaşıldı değil mi?
- Ama öğretmenim ben..
- Tamam bu görüşme burada bitmiştir. Tekrar söylüyorum annen için çok üzüldüm. Mekanı cennet olsun. Ama diğer tarafta da senin geleceğin var, hem çalışkan bir öğrencisin sen.. Yarın bekliyorum.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
28.05.2010
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
Teşekkür ederim anlamlı yorumunuz için. Sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Ne güzel dostluklar ,insanlar .Bir gencin hayatındaki en önemli devrede herkesin seferber olması çok mutluluk verici.Sevgimle Ayselciğim.
Aysel AKSÜMER
Bu bölümde de Onur'un dünyasını akıcı bir şekilde işlemeye devam etmişsiniz. Yine psikolojik ağırlıklıydı.Sizin kaleminiz bu tip öykülere çok yatkın diye düşünmekteyim.
Sanırım bundan sonraki bölümde Onur,kendine rahatlıkla yön verecektir.Özelllikle dershanede başarılı olacak ve öss yi kazanacaktır.Durum onu gösteriyor...
Aysel hanım,yazmaya devam.Biz de okumaya devam edelim.
Selamlar...