- 752 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAKLARA DÖNEN YAZAR!..
Girdiği handikaplardan kurtulmak istiyordu. Sıkılmıştı zaten monoton yaşantısından. Belki de kendisi öyle algılıyordu.Yazarlıkta yavaş yavaş adını duyurmuş olması; onu ne kadar mutlu etse,hayranları günden güne artmış olsa da o ise ruhundaki boşlukta gezinip duruyor, hala yalnızlıkları oynuyordu.
Bir saat öncesi Sıhhiye’deki şiir etkinliğinden ayrılmış, caddenin kalabalığına bırakmıştı kendisini. Bir arkadaşının ısrarına dayanamamış onu kırmamak için gitmişti, şiir etkinliğine…Şimdi kalabalığın arasında dolaşırken;
“ Keşke gitmeseymişim , daha iyi olacakmış.Aradığım ortam bana göre değilmiş” diye hayıflanıyordu.
Emekli bürokratlar toplanmışlar; kimileri genç sevgilileriyle, kimileri de eşleri ile kaldırdıkları kadehlerin gölgesinde; söylenen aşk şiirlerinin etkisiyle kendilerinden geçiyorlar; sanat adına birbirlerine övgüler yağdırmaktan geri kalmıyorlardı. Bu; halktan kendilerini soyutlamış elit(!) tabakanın,sanat adına nice çamlar devirdiklerinden hiçbir zaman haberleri olmayacaktı.
O’nun yeri oralar değildi. Böyle yerler sanki boğuyordu kendisini. Bir kez daha; “güzelim şiirlere yazık oluyor” diye düşüncesine devam etti.
Zaman zaman kendisine de özeleştiri yaptığı zamanlar olmuyor değildi. Bir iki kitabında anlaşılmaz terimlerle betimlemeleri süslemiş, sadelikten oldukça uzaklaşmıştı. Sanat adına anlaşılmaz bir kaos yaratmıştı sanki. Hatta bir kitapevinin tertiplemiş olduğu imza gününde;hayranlarından birinden gelen tatlı sert uyarı:
- Sayın Hakan bey, üçüncü romanınız “Kablumbağlara Selam” ı anlamakta bayağı güçlük çektim. Sanki Osmanlı devrinden kalma bir yazar imajı vardı. Belki de ben öyle algılamış olabilirim.
Hayranın tepkisine gülümseyerek:
- Haklısınız, zaman zaman bizler de yanılsamalar içerisine düşebiliyoruz. Sanat adına baltayı taşlara vurduğumuz da olabiliyor diye alçakgönüllülük göstermişti.
Ömründe hiç bir zaman kapris nedir bilmiyordu. Her katmandaki insanın psikolojisine inip onların ruhsal dünyasında gezinebiliyordu. Bazı yazar arkadaşları vardı ki; burunları kaf dağındaydı sanki. Alçak dağları kendileri yaratmış havalarıyla çalımlarından geçilmiyordu.Onlardan da kendini tamamen soyutladı.O,halkının sesine kulak vermesini seviyor,yoksul halkın nabzını dinliyordu her zaman.
Yıllar öncesi yaşadığı ortamın özlemi, damarlarındaki kanda dolaşmaya başlamıştı bile.Oralara dönmek,oralara gitmek istiyordu…Yaşadığı burjuva semti,ona yabancı gelmeye başlamıştı artık.Burada insanlar arasındaki bütün ilişkiler yapayda kalıyor ve her şey resmi bir hava içerisinde geçiyordu.Kendisini zaten; “çulsuz bir yazar” olarak değerlendiriyorlardı.Bütün site sakinleri 4x4 e binerken,yazlıklarında keyif çatarken;o ise tatil yapmayı bırak,hala emektar ayakkabısıyla caddelerde sürtüyordu.
Bir gün kendi kendine:
- Neden kendimi kandırıyorum ki; benim yerim buralar değil, yıllar öncesi geldiğim mekana dönmem lazım. Ah o eski yerler, ah! Ne güzel günlerim geçti oralarda.Ne cefakar ve vefakar insanlarla dostluklar kurmuştum.’Diye iç hesaplaşması yapmıştı.
Nihayet, düşüncelerini gerçekleştirmede gecikmedi. Batıkent’te gidip metroya yakın bir siteden sahibinden daire kiraladı. Kiralama işlerinde emlakcıların azabına uğramadığı için de kendini şanslı buldu.
Çok geçmeden sokaklara attı kendini. Zaten buralarda yıllar öncesi yaşamış,ispirtoculuk bile yapmıştı.O yerlerin tılsımı kendisini çağırıyordu adeta…Hukukçular sitesinden aşağıya doğru yöneldi.Korsan bir satıcı,çantasında bir şeyler satmaya çalışıyordu.İşte onun durduğu yerde kendisi de bir zamanlar çorap satmıştı.
Adımlarını hızlandırdı aşağıya doğru, okul önüne yanaştığında absürt bir kovalamacayla karşı karşıya kaldı. Zabıtalar, okulun önündeki simitçiyi yakalamaya çalışıyorlardı.Kafasındaki tepsiden yere dökülen simitler,tekerlek gibi yuvarlanıyorlardı etrafa…Zaman zaman kendisi de az mı kaçmıştı zabıtaların önünden.Hayat böyleydi işte: “Gücü yeten yetene,kaçmaca kovalamaca olarak devam ediyordu” diye içsel bir duyguya kapıldı.
Güneş, batmak üzereydi. Gökyüzünün kızıllığında kendinden geçti.Bu kızıllık,içsel dünyasında her ne kadar fırtınalar yaratsa da mahzunlaşıyordu.Gözleri dalıyordu uzaklara.Bir şeyler arıyordu ama o da anımsayamıyordu neyin özlemini duyduğunu…
Evinin yakınındaki köprü altından geçerken gözleri; bir noktaya takıldı. Birden duraksadı.Yıllar öncesi hep aynı yerde dost olduğu; hayat kadınını gözlerinin önüne getirdi.Hatırlamaya çalıştı yüzünü.Hayal meyal sarışın bir profil belirdi belleğinde…Adı Necla’ydı.Onunla hayatın çetrefilliğinden konuşurlar, dertleşirlerdi.Hayat kadınıyla aralarında geçen:
-Hakan sen ne biçim erkeksin ya?Diğer erkekler,benden yararlanmak için can atarken; sen, elini bile hala elime sürmedin.Hadi sana bedava.Bir gece benimle sevişsene!..
Sözlerine gülüp geçer:
- Ben senin ruhuna aşığım. Vücudun benim neyime gerek.
- Ulan sen öbür orospu çocuklarına benzemiyorsun. Ama yine de senden bir şey anlamış değilim. Sahi sen nasıl erkeksin ya?Yoksa kuşun kalkmıyor mu?
Konuşmaları hafızasında canlandı.”Şimdi bekleyen o kadın, Necla mıydı acaba “ diye düşündü.
Kadına yanaştığında ;gözlerine inanamadı.Evet O’ydu.Yıllar onu,çaputa dön dermişti adeta.Gözlerinin altı morarmış,yüzü solmuştu.Sigara yine elindeydi.
Kesik bir ses tonuyla:
- Necla hanım! Dedi.
Kadın, yeni bir müşteri gelmenin sevinciyle yutkundu.Çoktandır kesikti çünkü.
- Evet, hayatım!
- Beni tanımadın mı?
- Paranı verdiğin zaman tanışacağız nasıl olsa!..
Kadını kollarından tutup sarstı:
- Bak senin gerçek dostun geldi. Buralara senin için geldi.O kahrolası mekanını senin için terki diyar etti.İşte karşındaki adam,benimle bir zamanlar alay ettiğin,kuşun kalkmıyor mu dediğin adam,Hakan.
Kadın, sigarasından derin derin çekti. Karşısındaki adama sarıldı ve ağlamaya başladı:
-Nerelerdesin Hakan?Gerçek dostum benim.Sen gittin gideli boynu bükük bekledim ben bu köşede.Hep seni sayıkladım.Ve seni özledim. Adi bir orospu olmama rağmen sana aşık olduğumu, sen gittikten sonra anladım.
Hakan, kadına sıkı sıkaya sarılmıştı.Eski unutamadığı dostlarından birine daha kavuşmanın mutluluğu ile kendinden geçti.Kısık bir ses tonuyla :
-Üşümüşsün Necla, hadi gidelim buralardan.Bir daha sana burada durmak yasak.Birlikte yaşamaya ne dersin ha?
Kadının gözlerinden yaşlar boşanmaya başlamış, çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyordu:
- Seninle cehenneme bile seve seve giderim Hakan.
İkisi birlikte akşamın loş karanlığında ağır ağır yürümeye başladılar…
YORUMLAR
Her yazınızda başka bir karakter, başka bir öykü ve her yazınızada yine şaşırıyorum...Sizin kaleminizden çıkan her yazı, her öykü okunmaya değer, hayat hikayeleri...İnşallah bir gün yazdığınız yazının kahramanı Hakan bey'i de görebilirim...
Hakan Bey isabetli karar vermiş, gerçek hayatlar sokaklarda...
Sevgi ve saygılarımla
Bazen sokağa çıkarken üzerimize giydiğimiz abiye olmayan sıradan kıyafetler dahi ilerleyen saatlerde sıkar bizi. Bir an önce eve gitsem de çıkarsam rahat bir şeyler giyinsem dedirtir... Hakikaten de insan sahte ve yapmacık ilişkilerin olduğu bir ortamda boğulduğunu hissediyor. Ama bazı yerlerde vardır ki dersiniz ben buraya aitim. Özgür, neşeli ve mutlu olursunuz.. Bu anlamda ilk paraftaki cümlelerinizin tümüne katılıyorum.
Hele ki tamamen duygu işi olan şiirler; kafa yerindeyken her bir satırındaki hissi yudumlayarak okunması ve iliklerinde hissedilmesi gerekirsen kadehler arasına boşaltılmasına yürek dayanmaz.
Gerçek dostluk ise sizin anlattığınız gibi hiç bir menfaat gözetilmeden varolan paylaşımdır.
Sizi baştan sonra anlam yüklü olan eseriniz için canı gönülden kutluyorum. Saygı ve selamlarımla...
ayhansarıkaya
Sevgilerimle...
artık diyorum ki bu yazıları daha çok insanlar okumalı
her defasında hayatın içinden öykülerle karşımıza çıkıyorsun...
ne güzel..
gurula okumaya devam ediyoruz seni..
bu arada birde yazılar için "öyküler yıllığı" çıkarılmalı diyorum..
zamanı geldi artık...
sevgiler saygılar
ayhansarıkaya
Sevgilerimi gönderiyorum.Bu arada ne zaman yan yana geleceğiz.Emanet buzdolabında duruyor,haberin olsun.:))))
Selamlar...
Ayhan Abi, kavuşma sahnen aşırı tesadüfi olmadı mı sence de? En azından kahramanımız, bir kaç arama çalışmasından sonra, bir iki yanılsamadan sonra kadını bulmalıydı.
Bunun dışında, her şey iyi. (Argolar dışında. Ama bu da senin tercihin. )
Öykülerin hep iyimserlik saçıyor. Eğer bu kadar kendinle barışık bir insansan ne mutlu sana derim.
Selamlar...
ayhansarıkaya
Argolu konuşma o alemin içerisinde her zaman vardır.Onu yazmasaydım orjinalinde uzaklaşmış olurum diye düşündüm...
Selamlar...
ayhansarıkaya
Saygılarım sonsuz...
Selamlar...
ayhansarıkaya
Saygım ve sevgimle.Arada bir sayfama uğramayı unutma ,ha.
Selamlar...
Zaman zaman her insan geçmişine yönelik yolculuklara çıkma isteği duyar. Kimi bunu başarır, kimiyse buna hiç cesaret edemez. Öykünün kahramanı Hakan ise iki arada bir derede. Henüz nerede olacağına karar verememiş. Geçmiişine dönmek istese de yeni konumu buna müsade etmeyebilir. Nejla ile gideceği yer neresi acaba geldiği yer mi? yoksa geçmiş mi?
Hoş bir öykü okudum. Tebrik ediyorum Ayhan bey. Selâm ve sevgiyle...
Recep Akıl tarafından 5/26/2010 12:14:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya
Evet,Recep bey.Bu sorunun cevabı:Geldiği yerde bıraktığı geçmişine geri dönüp az da olsa mutluluktan nasiplenmek...
Nejla ile olan birlikteliği istemesi;o katmanlardaki insanların da dostluğa ihtiyaçları olduğunu ve insanlığın hala ayakta kalmaya direndiğini vermeye çalıştım.
Sokak fahişlerinin de az olsa aşık olmaya hakları vardır diye düşünmekteyim...
Değerli yorumunuz beni onure etti.
Sevgim ve saygımla...