- 674 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
IHLAMUR YAPRAĞI (BÖLÜM-5: GERÇEKLER RUHUNDA)
Onur mutluluktan sarhoş olmuş bir halde yolları adımlarken; Neşe’nin güzel gözlerini hayal etti bir an ve sonra kalbine doğru elini götürerek sanki burada atıyor. Aşk dedikleri buysa harika bir şeymiş" diyerek tatlı tatlı gülümsedi.
Geçen arabalardan birinin yaptığı ani fren sesiyle irkildi ve kendine geldi. Lambaya baktı yayalar için kırmızı yanıyordu, Adam camdan kafasını çıkararak ;
"Oğlum hasta mısın be, önüne baksana, başıma bela olacaktın akşam akşam"
diye avazı çıktığınca bağırdı.
Fren sesi; Onur’u hayal aleminden gerçek dünyaya bir anda getirivermişti. Bugüne kadar hep mutsuzluktan dalgın olan kafası alışkın değildi ki böyle güzel bir ruh haline, gökte miyim, yer demiyim acaba dedirtecek kadar şu kalbi sevgiyi tatmamıştı ki…
Birden elleriyle ceplerini yokladı ve;
- "Ah kafam! dershane, Neşe derken evi aklımdan çıkarmışım. Kahvaltılık almak gerekiyordu. Beş kuruş para da yok. Dua edeyim de Tuhafiyeci Orhan Amca dükkan kirasını bankaya havale etmemiş olsun, bu seferlik elden alayım.
diyerek dükkana doğru ani bir dönüş yaptı. Babası aslında gerçek anlamda amcasından kalan dükkan için “İyi ki de bırakmış bu dükkanı, mekanı cennet olsun.” diye duasını etti.
Az veya çok boğazından bir gram lokma geçiyorsa bunu babasına borçluydu, sevgisini değil ama babasından yadigar kalan bu küçük dükkandan gelen gelirle baba ekmeğini yiyiyordu.
“Baba veya amca hem artık ne farkederdi ki her ikisi de onun olmamışlardı ki, her iki de geçmişinde kalan tanımaya fırsat bulamadığı iki önemli kahramandı ve onlar birer topraktılar.
Farklı farklı duygu halleriyle dükkanın kapısına gelmişti. İçeri doğru adım attı ve;
“Orhan amca kolay gelsin, nasılsın?
- Onur yüzünü gören cennetlik nasılsın, annen iyi mi?
- Vallahi biliyorsunuz işte aynı derken sanki gözlerini kaçırır gibi oldu. Annesinin rahatsızlığı ona çok üzüntü verdiği için onunla ilgili konuşulmasından ve insanların acımasından rahatsız oluyordu. Hemen konuya girdi ve;
- Orhan amca biliyorum hep bankaya yatırıyorsun kirayı ama yatırmadıysan bu seferlik elden alabilir miyim? diye çekinerek sordu. Gelen cevap onu bir hayli rahatlatmıştı.
- Tabi ki Onur’cuğum hemen vereyim.
deyip kasasını açtı ve paraları hızlı hızlı sayarak, Onur’un avucuna teslim etti.
Onur teşekkürler deyip huzurla allahaısmarladık diyerek çıktı. Tam o sırada dükkana girmekte olan annesinin eskiden görüştüğü ve pek sevmediği Gülten Hanımla karşılaştı. Konuşmasa benimle ne olur diye düşünürken;
- Onur ne haber? Epeydir görünmüyorsunuz hele anneni hiç dışarıda görmüyorum. Hep evde mi, dilim var mıyor ama yine kafası kötü mü?
diyen bu çirkin sese maruz kalmıştı.
Sinirlenmişti bu kadından nefret ediyordu. Her zaman böyle arı gibi insanı sokardı. Kafasını kaldırmadan “iyi annem” deyip kestirip attı.
- Oğlum hala anne mi diyor musun sen?
Bu sözle kan beynine hücum etti. Göğüs kafesinin çatırdadığını hissetti, bir an. Sanki kalbi fırlayacaktı. Sanane be kadın! demek geldi içinden ama hiç kendine yakıştırmadı. Sonra içinden lanet olsun!deyip hızlıca uzaklaştı.
Geçmişi; renklisi, siyahı ve beyazının ayrılmadığı kirli ve temizin birbirine karıştığı çamaşır sepeti gibiydi. Yüzü ise sanki bu iğrenç harmanın yıkandığında çıkabilecek alaca bulaca bir renge dönmüştü. Annesi ile ilgili konular onu çok incitiyordu. Sonra kendine verdiği sözü düşündü.
"Uzaklaşmak istediğim dertler bende, ben kendimden ne kadar uzaklaşabilirim ki.. Aynayı hadi kaldırayım ortadan “peki ruhumu hangi dolabın üstüne, ya da hangi çekmecenin bulamayacağım bir köşesine saklayabilirim ki... Hatırlıyorum her şeyi işte Allah beni kahretsin dedi.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
23.05.2010
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
Aysel Hanım, siz öyküye başlamakla işin zor kısmını aşmış oldunuz. Gerisi düşe kalka gelecektir eminim. Hangimiz usta yazarız ki. Yok değil tabi, bir iki arkadaşımız çok güzel yazıyor.
Biz de onları takip ederek, uyarılarını dinleyerek yazacağız. Öykü iyi gidiyor. Eleştirileri birer sarılira gibi al, cebinde sakla. Yeri ve zamanı geldiğinde çıkar kullan.
sevgiler...
Aysel AKSÜMER
öykünüz akıp gidiyor aysel hanım, beşinci bölümü de yazdınız. güzel gidiyor aslında. fakat bu bölümü biraz daha açabilirdiniz. sinirlenme, sevinme, nefret etme, hayal etme gibi duyguları doğrudan söylemek ya da genel ifadelerle anlatmak yerine eylemle sezdirebilirdiniz. mesela sinirlendi kelimesini hiç geçirmeden sinirlenen bir adamın yaptığı hareketlerini, görüntüsünü, tiklerini, el kol sallamalarını "ağır çekim bir film" karesi gibi ayrıntılarıyla vererek yapabilirdiniz. bir de madem ki bir seri yazıyorsunuz baş karakterinizi ve diğer karekterlerinizi bize biraz daha resmedin. kafamızda onlar hakkında görsel düşünsel bir imge oluşturun. mümkünse kimseye benzemeyen bir iki özellikleri olsun onların.
bunlar sizin çok kolay yapacağınız şeyler. akıcı bir kaleminiz var ve hatasız yazıyorsunuz. bağlantılarınız iyi. kopukluk yok. bu haliyle de keyifle okunur fakat fazlasının da bir zararı yok.
nedense kaşığıma hep siz çıkıyorsunuz aysel hanım. sanırım ilk sizi tanımamdan kaynaklanıyor bu.
devamında kolay gelsin diyorum.
başarılar...
lidya tarafından 5/23/2010 7:43:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Ayrıca beğenmene inan ki çok sevindim ve seni hep sayfamda görmek isterim....
Sevgilerimi sunuyorum.
Bence biraz daha detaylı yaz. Evet güzel yazıyorsun, ama kısa geçiyorsun iç konuşmaları ve olayları. Bu bölümde sadece Onurun para istemesi olayı vardı mesela.
Olaylarla renklendirirsen çok daha güzel olacak. Benden de 9...
Selamlar.
Aysel AKSÜMER
Tekrar teşekkürler. Sevgilerimle...
Geçmişi; renklisi, siyahı ve beyazının ayrılmadığı kirli ve temizin birbirine karıştığı çamaşır sepeti gibiydi. Yüzü ise sanki bu iğrenç harmanın yıkandığında çıkabilecek alaca bulaca bir renge dönmüştü.
(:
burası çok çok güzeldi...her insanın yapısında bir katrecikte olsa, siyah beyzalık vardır sanınırm....saygı ve dualarımla Aysel hanım...kutluyorum...
Aysel AKSÜMER
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sevgilerimi sunuyorum.
Ayselciğim ,bu bölümdeki ,anlatışın bir başkaydı bence bu yol üzere devam etmelisin.Kelimelerin yerinde kullanımı ve sunumun harikaydı .Sevgimle her vakit.:)
Aysel AKSÜMER
Aysel Hanım, sizdeki cesareti ve gelişmeyi gördükçe çok mutlu oluyorum inanın ki. Çünkü öyküyü sevmek ve yazmak bir ayrıcalık bence. Devam yola. Yanındayım. Her ne kadar usta olmasam da en azından cesaret verebilirim. Tebrik ediyorum arkadaşım. Öykü atölyeme bekliyorum artık :))))))))))) sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
"Geçmişi; renklisi, siyahı ve beyazının ayrılmadığı kirli ve temizin birbirine karıştığı çamaşır sepeti gibiydi. Yüzü ise sanki bu iğrenç harmanın yıkandığında çıkabilecek alaca bulaca bir renge dönmüştü. Annesi ile ilgili konular onu çok incitiyordu. Sonra kendine verdiği sözü düşündü."
bir öyküye bedel paragraf.. iyi gidiyorsun güzel ablam. başarılaının devamını diliyorum
Aysel AKSÜMER
roman devam ediyor...''küçük yerlerde konuşan ağız çok düşünen kafa azdır'' diye bir söz var o geldi aklıma bu bölümü okurken...devamı...o sizde...bekliyoruz...tebrikler...saygılarım her daim...
Aysel AKSÜMER
Sevgilerimi sunuyorum. Her şey gönlünce olsun...
"İşte roman böyle yazılır" bu bölümde göstermişsiniz.
Onur'ın ruh halleri,eksiksiz işlenmiş.Etrafındaki insanlarla bağlantısı tam.
Daha ne diyeyim.Uzun lafa gerek yok.
Bir de bu bölümde kendinizi çok rahat hissetmişsiniz.Kelimeler,yağ gibi kayıyordu.
Yaz kardeşim yaz.Yazabildiğin kadar yaz.Kaç bölüm çıkarsa yaz.
Kim tutabilir bu saatten sonra seni...
Senden fazla ben sevinçliyim.
Helalından on puan veriyorum.
Selamlar...
ayhansarıkaya tarafından 5/23/2010 9:12:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Burada ve sizin gibi dostlarla beraber gerçekten güzel.... Saygı ve selamlarımla. Herşey gönlünüzce olsun...