- 2057 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM (1.VE 2.SINIFLAR İÇİN EĞİTİCİ SERİ)
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 1 (Yazan Bilgin ŞENGÜL)
Ata, okul çağına gelmişti. Bu yıl okula başlayacaktı. Okulların açılması çok yakındı. Köyde oturan dedesi ile ninesi onlara ziyarete geldi. Çok yaşlı olan bu kişiler, aslında babasının büyükbabası ile büyükannesi idi. ikisi de oldukça genç görünüyorlardı. Ayrıca çok da neşeli ve şakacı insanlardı.
Ata, annesi ve babası çalıştığı için onların gelmesine çok sevindi. Birlikte çok iyi vakit geçirdiler. Dedesi, onunla birlikte oyunlar oynuyor, bilek güreşleri yapıyordu. Bazı günler, ninesini de yanlarına alarak, evlerinin arka sokağında olan parka bile gidiyorlardı.
Ata, parkta salıncaklara biniyordu. Kaydırakta kayıyor, kum havuzunda oynuyor, gönlünce eğleniyordu. Eve geldiğinde ise, yine dedesiyle ninesi onu banyoda bir güzel yıkıyordu. Ardından neşe içinde yemeklerini yiyorlardı. Okullar bu hafta başında açılacaktı. Annesi, babası, ninesi ve dedesiyle birlikte, okul alışverişine çıktılar. Önce önlük, yakalık, pantolon, çorap, ayakkabı aldılar. Ardından çanta, beslenme çantası, suluk, yazı defteri, kalem, silgi, kalem açacağı, resim defteri ve boya kalemleri de aldılar.
Eve geldiklerinde, büyüklerin hepsi de çok yorulmuşlardı. Ama Ata’nın sevincini görünce, hepsinin de yorgunluğu geçti. Yüzlerini tatlı bir mutluluk kapladı.
O hafta sonu, ninesi ile dedesi köylerine geri döneceklerini söylediler. Annesi ile babası onlardan kalmalarını istediler. Onlar varken akıllarının Ata’da kalmadığını belirttiler. Bakıcı tutmalarına da gerek olmadığını söylediler. Bundan sonra burada hep birlikte yaşamayı teklif ettiler. Burada çok iyi vakit geçiren nine ile dede biraz düşündükten sonra, bu teklifi kabul ettiler. Artık birlikte yaşayacaklardı. Ata’nın okuluyla dedesi ve ninesi ilgilenecekti.
Okulların açıldığı ilk gün, annesi ve babası da iş yerlerinden izin almışlardı. Ata’yı hep birlikte okula getirdiler. Ata akşamdan beri çok heyecanlıydı. Okulu düşündükçe, uykusu kaçmış, uyuyamamıştı.
Okul bahçesine girdiklerinde bu heyecanı devam etti. Annesinin elini sıkı sıkı tuttu. Zil çaldığında bile bırakmadı. Gözleri heyecan ve korkudan irileşmişti. Öğretmenleri onları sıraya sokarken, annesinin elini bırakmak zorunda kaldı. Ama gözü yine ondaydı.
Biraz sonra okulun açılış töreni yapıldı. Ardından isim isim okuyarak onları sınıflarına aldılar. Annesi, babası, dedesi ve ninesi onları takip ettiler. Sınıfın kapısında beklediler. Bir kaç çocuğun ağlayan sesleri koridora geliyordu.
Öğretmenleri bayandı. Kadın hem ağlayanlarla ilgileniyor, hem de yerlerine oturmalarına yardımcı oluyordu. Çocukların çoğunun aileleri sınıfa girmişlerdi.
Ata, hafiften kızarmış gözlerle, etrafına şaşkın şaşkın bakındı. Kapıda dedesini görünce yerinden fırlayarak, sevinçle yanına gitti. Hele dedesinin arkasındaki annesini, babasını ve ninesini görünce daha da çok sevindi. Annesi:
—Atacım, artık okullu oldun.
Yerine oturman lazım bir tanem. Dedi. Ata, buruk bir gülümseme ile:
—Ama siz de geleceksiniz. Dedi.
Babası:
—Oğlum, gelelim gelmesine de,
öğretmenin kızmasın. Deyince,
onları duyan Suna öğretmen:
—Yo yo kızmam. Bugün serbest. Buyurun gelin. Dedi.
İçeri girenleri görünce, onlar da girip, duvar kenarında beklemeye başladılar. Dedesi, Ata’nın yanına oturdu. Ata, şimdi kendini daha güvende hissediyordu.
Öğretmen, onları yerlerine oturttuktan sonra:
—Çocuklar, hepiniz hoş geldiniz. Ben
öğretmeniniz, Suna Erdeniz. Bugün burada sizlerle olmaktan çok mutluyum. Siz de mutlu musunuz? Diye sorunca, çocuklar, bu soruyu, hep bir ağızdan:
—Eveeet! Diye cevapladılar.
Daha sonra, öğretmen onlara balon ve şeker ikram etti. Şekerlerini yiyen çocukların korkuları gidip, yüzleri gülmeye başlayınca, öğretmen:
—Çocuklar, bundan sonra hep birlikte, burada okuma yazma öğreneceğiz. Resimler yapacağız. Ama önce birbirimizi tanımayı istemez misiniz? Deyince, çocuklar yine hep bir ağızdan:
—Eveeet! Dediler. Öğretmen gülümseyerek:
—Güzel. Hadi öyleyse sırayla adlarımızı söyleyelim. Diyerek, en öndeki, ufak tefek, kara kaşlı kara gözlü oğlan çocuğunun yanına gelip, “Canım. Bize adını söylemek ister misin?” deyince, çocuk, yanında duran annesinin eline daha sıkı sarıldı. Yanaklarından
süzülen yaşlarla iç çekerek, ayağa kalktı. Tekrar iç çekerek:
—Berke. Dedi.
Öğretmen:
—Aferin Berke. Tanıştığımıza memnun oldum. Diyerek hemen yanındaki çocuğa geçti. Sonra onun arkasındakine….
Derken sıra Ata’ya geldiğinde,
dedesi kulağına:
—Korkacak bir şey yok. Hadi göreyim seni evlat! Dedi.
Ata ayağa kalkıp:
—Benim adım, Ata Yıldırım. Dedi.
Öğretmen, ona da:
—Aferin Atacım. Seninle tanıştığıma çok memnun oldum. Diyerek başını okşayınca, Ata bu işi başardığından emin oldu. Göğsü gururla kabardı. Diğer çocuklar da sıraları geldikçe kendilerini tanıttılar. Öğretmenleri, o gün onları okulu gezdirdi. Sınıfları, tuvaletleri gösterdi. Onlara bir de “Yaşasın Okulumuz” şarkısını öğreterek dersi bitirdi.”Evet. Bugünlük bu kadar. Şimdi ailelerinizle gidebilirsiniz.” Diyerek onları eve gönderdi.
Ata eve gelirken, korkulacak bir şey olmadığını düşünüyordu. Okul aslında eğlenceli bir yere benziyordu. Ama yine de, dedesinin her gün onunla gelmesi için, korkmuş gibi yapıp, ona sımsıkı sarılıyordu.
Ertesi gün, annesi ve babası işe gittiler. Onu dedesi okula götürdü. Dedesi yine onunla birlikte sınıfa girdi. Bu sefer, defterlerine çizgiler çizmeye bile başladılar. Sınıfta bir hayli yetişkin vardı. Her geçen gün, sınıftaki yetişkin sayısında azalma oldu. Ama başta Ata’nın dedesi olmak üzere tek tük de olsa gelenler vardı. Bu iş dedenin de hoşuna gitmeye başlamıştı. Ara sıra dışarıya çıkıyordu. İçeri geldiğinde, hemen torununun yaptıklarını bakıp, onun gibi yapmaya çalışıyordu. Dedenin bu hareketlerini gören öğretmen, yanına gelerek:
—Dedecim, hayırdır, yoksa sen de mi, okuma yazma öğreneceksin? Diye takılınca, Dede, iç çekerek:
—Nerdeee kızım. Keşke öğrenebilsem.
Deyince, öğretmen, hayretle kaşlar kaldırıp:
—Dedecim, yoksa okuma yazma bilmiyor musun? Dedi. Dede, utangaç bir şekilde boynunu bükerek:
—Yok Öğretmen Hanım kızım. Eski yazıyı biliyorum da, yeni yazıyı bilmiyorum. Dedi. Öğretmen, onun omzuna hafiften dokunarak:
—Üzülme dedecim. Torunun
öğrenirken sen de öğrenirsin. Deyince, gözleri sevinçle parlayan adam:
—Sahi mi, Öğretmen Hanım kızım?
Öğretmen:
—Sen istedikten sonra niye olmasın? Haa dedeciğim, sahi sizin adınız neydi? Diye sorunca dede:
—Kızım ben buraya köyden geldim. Adım Ali. Ama bunu ben bile unuttum. Dedi. Öğretmen, merakla:
—Neden? Diye sorunca dede:
—Köyde, herkesin, sorunlarına çözüm buluyorum. En ilginç fikirleri ben söylüyorum diye, bana “Dahi Dede” diyorlar da ondan. Dedi. Öğretmen, dudaklarını sıkıp, başını sallayarak:
—Hımmm. Dahi Dede ha. Güzel isim. Biz de sana bundan sonra Dahi Dede diyelim o zaman. Deyince dede, boynunu bükerek:
—Siz nasıl isterseniz Öğretmen Hanım kızım. Dedi. Öğretmen:
—Öyle öyle. Dahi Dede diyelim. Diye tekrarlayınca, dede sıkılarak:
—Peki sınıfa girip, sizinle birlikte derse katılabilir miyim? Diye sordu.
Öğretmen, biraz düşünüp:
—Derste öğrencilerle birlikte olmaz. Teneffüslerde derste
gördüklerimizi ben sana anlatırım.
Düzenli olarak çalışırsan, en kısa zamanda öğrenirsin. Dedi.
Yaşlı adam, neşe içinde:
—Sağ ol Öğretmen Hanım kızım. Sağ ol. Elimden gelenin en iyisini yapacağım. Okumayı yazmayı ben de öğreneceğim. dedi.
Öğretmen, hafiften gülümseyerek:
—Dahi Dede, Öğretmen Hanım kızım yok artık. Bundan sonra bana, sen de“Öğretmenim.” Diyeceksin.
Anlaştık mı? Deyince Dahi Dede:
—Anlaştık öğretmenim. Dedi.
Ertesi gününden başlayarak Dahi Dede, okuma yazma çalışmalarına katıldı. Öğretmenin gösterdiği her şeyi öğrendi. Böylece Dahi Dede de okumayı yazmayı öğrenmeye başladı.
ACABA ANLADIK MI?
1.Ata, parkta neler yapıyor?
-----------------------------------------
2.Okul alış verişinde, Ata’ya neler alınıyor?
-----------------------------------------
3.Ata’nın öğretmeninin adı nedir?
-----------------------------------------
4.Dahi Dede’nin gerçek adı nedir?
-----------------------------------------
5.Dahi Dede niçin utanıyor?
-----------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 2
Dahi Dede, artık okullu oldu. Torunu Ata ile birlikte okula gitmeye başladı. Müdürden izin alan öğretmen onu sınıfa da aldı. Boyu diğer öğrencilere göre daha uzun olduğu için, onu en arkaya oturttu. Ata da dedesinin yanına oturdu. Ata ne yazıyorsa o da yazıyor, ne okuyorsa o da okuyordu.
Çılgın Nine de öğlenleri, onlara beslenme getiriyordu. Sadece onları değil, yemeği olmayan bütün çocukları doyuruyordu. Sonrada, derslerini yetiştiremeyenlere yardımcı oluyordu.
Ardından da hep beraber bahçeye çıkıp, oynuyorlardı.
O gün, öğlen arasında yemeklerini yemişlerdi. Ardından bahçeye çıkmışlardı.
Çocuklardan biri getirdiği ipi atlamaya çalışıyordu. Ama ip uzun olduğu için, bir türlü beceremiyordu. Çılgın Nine baktı baktı. Sonra kendi kendine güldü. Kızın yanına gitti.
—Ceylan gözlüm. Atlayamıyor musun? Dedi. Kız, dokunsan ağlayacaktı. Üzgün bir sesle:
—Yapamıyorum. Dedi.
Çılgın Nine, onun saçlarını okşayıp:
—Yaparsın, yaparsıııın. Dedi. Daha sonra, “Dur bak, şimdi ben ne yapacağım. Önce bi Dahi Dedeni çağıralım.” Diyerek dedeye yanına gelmesi için seslendi. Ata ile top oynayan, Dahi Dede, koşarak yanlarına gelip:
—Buyur hatun. Dedi.
Çılgın Nine, ona kızı göstererek, bir göz kırpıp:
—Dedesi, şu güzel kızımıza, ip atlamayı öğretsek diyorum. Bu işe sen ne dersin? Diye sorunca, Dahi Dede, kızın yüzünün üzgün olduğunu da gördü. Olayı anlayıp, Neşe içinde:
—Vallahi çok güzel olur derim. Dedi.
Çılgın Nine:
—E hadi öyleyse tut şu ipin ucunu da sallayın. dedi. Bir ucunu Seda’nın tuttuğu ipin diğer ucunu Dahi Dede’ye uzattı. Dahi Dede:
—Seda, hadi ipi sallayalım da, ninen sana atlamayı göstersin. Dedi.
Seda, önce iki yaşlı insanın kendisini avutmak için böyle yaptığını düşündü. Ama eğlenceli diye, dediklerini yapmaya karar verdi. Hafiften gülümseyerek Dahi
Dede ile ipi sallamaya başladılar.
Başından beri arkadaşları ona bakmaktaydı. Şimdi ne olacağını, merak ederek yanlarına geldiler. Çılgın Nine, bir ipe baktı. Bir de kendini izleyen çocuklara.
Seda’ya:
—Bak, ceylan gözüm. Korkacak bir şey yok. İp gelirken hoplayacaksın. Hepsi bu. Şimdi beni iyi izle. Diyerek, uzun olan eteklerini elleriyle toplayıp, “Bir…… İki….. Üç.” Diyerek ipin içine daldı. Dahi Dede ile Seda sallıyorlar, Çılgın Nine ise atlıyordu.Etraflarındaki çocukların hepsi de şaşkın
gözlerle, Çılgın Nine’yi izleyip, hep bir ağızdan:
—Bir….iki….. üç….. dört….. beş…… altı….. yedi….. sekiz ….. dokuz….. on…. on bir…. on iki…. on üç….” Diye sayarlarken, Çılgın Nine, eliyle, “Yeter” der gibi bir işaret yapıp, ipten çıktı. Uzaktan onu izleyen öğretmen, kendi kendine güldü. İçinden: “Gerçekten bu nine, Çılgın Nine.” Diye geçirdi.
Öğretmenden habersiz olan Çılgın Nine, Seda’ya bakarak, nefes nefese:
—Gördün mü, bak. Hepsi bu. Çok kolay değil mi? Hadi şimdi sıra sende. Güzel gözlüm.Yapabilirsin…… Başarabilirsin…… Hadi. Dedi. Seda, kadından güç alarak:
—Tamam. Dedi. Ardından, Dahi Dede ile Çılgın Nine’nin salladığı ipin içine atladı.
Bir süre sonra yanmadan atladığını gördü. Durumuna kendisi de şaştı. İpten çıktığında, yüzü gülücükler saçıyordu. Çılgın Nine, Seda’nın yanına gelip:
—Gördün mü, çok kolaymış değil mi? diyerek yanaklarını okşadı.
Onları gören Ata, kıskanarak, omuzlarını çekip:
—Ya. Bana ne, bana ne? Ben de
oynamak istiyorum.
Dediğinde, Çılgın Nine, onun başını okşayarak:
—Oy! Kurban olurum ben sana nenem. Hadi gel sen de atla. Dedesi hadi sallayalım. Dedi. Dahi Dede:
—Tamam hatun. Diyerek ipi sallamaya başladı.
Ata, yana yana, düşe kalka ip atladı.
Ata, ip atlamayı bırakınca, Dahi Dede, Çılgın Nine ‘ye:
—Eeee hatun. Benim başım kel mi? Hadi şimdi siz sallayın. Bu sefer ben atlayayım. Deyince, Çılgın Nine:
—Dede, dedeee….Sen ne anlarsın ip atlamaktan. Bak düşüp bir tarafını kırarsın, haberin olsun. Benden söylemesi. Deyince Dahi Dede, gülerek:
—Düşmem düşmem. Sen meraklanma. Dedi. Ardından Çılgın Nine’nin ve Ata’nın salladığı ipte atlamaya başladı. Çocukların hepsi ona;
—Bravo! Bravo Dahi Dede! Diye bağırıp, alkışladılar.
Ardından tüm çocuklar, Dahi Dede ile Çılgın Nine’nin salladıkları ipte atlayıp, Çok güzel bir öğle tatili geçirdiler.
ACABA ANLADIK MI?
1. Seda niçin üzülüyor?
-------------------------------------
2.Çılgın Nine ona ne diyor?
-------------------------------------
3.Çılgın Nine’nin atladığı ipi kimler sallıyor?
--------------------------------------
4.İp atlayan Çılgın Nine’yi gören öğretmen ne düşünüyor?
---------------------------------------
5.İple en son kimler atlıyor?
---------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 3
Çılgın Nine yine bir öğle tatilinde okula geldi. Sınıfta Ata’ya beslenmesini
yaptırıyordu. Birden ön sırada bir kız gördü. Kız gözlerinin yaşlarını sile sile, tahtadaki yazıları defterine geçiriyordu. Onun yanına gelip:
—Zeytin gözlüm. De bana neden ağlıyorsun? Diye sordu.
Küçük kız, elleriyle gözlerini silip:
—Yazamıyorum. Dedi.
Çılgın Nine, onun saçlarını okşayıp:
—Zeytin gözlüm, adın ne senin? Diye sorunca, küçük kız:
—Aslı. Dedi.
Çılgın Nine:
—Aslıcım. Yazarsın, yazarsıııın. Hadi sil gözlerini……. Gel birlikte yazalım. Diyerek kızın yanına oturdu. “Evet….. Dur şunları önce bi silelim. Tamam. Şimdi hadi daha güzel yazalım. “ diyerek kıza kalemini uzattı. Kız yavaş yavaş, ama bu sefer daha dikkatli yazmaya başladı. Fakat, bir satır yazıp, etrafına oflayarak etrafına bakındı. Çılgın Nine:
—Hadi kızım. Dedi. Kız tekrar bir satır yazdı. Elleriyle saçlarını arkaya itip, yine ofladı.
Çılgın Nine, tekrar:
—Hadi kızım. Dedi. Kız zorlukla, etrafına bakına bakına, oflaya püfleye yazısına devam etti. Yazısını bitirince derin bir” Oh” çekti. Gözlerinin içi sevinçle parlayarak:
—Bitti. Dedi.
Çılgın Nine:
—Aferin kızım. Çok güzel oldu. Hadi şimdi beslenmeni yap. Dedi.
Küçük kız, koşarak ellerini yıkayıp geldi. Beslenme çantasını açtı. Önce, bezini sıraya serdi. Sonrada annesinin koyduğu yiyecekleri bir bir çıkardı. Bezin üstüne koydu. Daha sonra da yemeye başladı. Kızın hareketleri ve temizlik kurallarına dikkat etmesi Çılgın Nine’nin çok hoşuna gitti. Fakat kız, sınıfta beslenmesini bitirmiş olan çocukların, yaptıkları konuşmalara, oyunlara bakmaktan, bir türlü beslenmesini yapamadı.
Çılgın Nine:
—Hadi kızım. Beslenmeni bitir. Diye onu uyardı.
Kız bir iki lokma daha yedi. Sonra yine arkadaşlarının oyunlara daldı.
Çılgın Nine, “Hadi kızım, Bak beslenmeni bitirirsen sana masal anlatacağım.” Dedi. Masalı duyan kız, hızla beslenmesini bitirip, toparladı. Sonra, koşarak ellerini yıkayıp geldi.
—Hadi nine, masalı anlat. Dedi. Onun bu sözlerini duyan arkadaşları da yanlarına geldi. Çılgın Nine, onlara gülümseyen gözlerle süzüp:
—Peki, tamam. Anlatıyorum o zaman. Şimdi hepiniz beni iyi dinleyin bakalım. Masalımın adı, “Hadi Kızım.” Bir varmış, bir yokmuş. Ece adında küçük bir kız varmış. Ece, kara kaşlı, kara gözlü, kiraz dudaklı, beyaz tenli, güzel mi güzel bir kızmış. Annesinin, babasının göz bebeğiymiş. Ama Ececik her işinde çok yavaş hareket ediyormuş. Yemeğini bin bir nazla yiyormuş. Annesinin; “Hadi kızım, hadi kızım.” sözleriyle tabağındakileri zorla bitiriyormuş. Yatma vakti geldiğinde de annesi durmadan, “Hadi kızım, pijamalarını giy. Hadi kızım, dişlerini fırçala. Hadi kızım geç oldu, artık yat.” demekten yoruluyormuş.
Gel zaman git zaman, Ece büyümüş. Okul çağına gelmiş. Kadıncağız bu sefer, “Hadi kızım dersini yap. Hadi kızım ödevini bitir.” demeye başlamış. Çünkü dersin başına oturan Ece, etrafına bakınmaktan, bir türlü dersini çabuk yapamıyormuş. Çabuk yapamayınca da uzun süre dersin başında kalıyormuş.
Okulda da durumu farklı değilmiş. Bu sefer öğretmeni, “ Hadi kızım yaz. Hadi kızım oku.” diyormuş. Arkadaşları bir sayfa yazarken o bir satır ancak yazıyormuş. Böyle olunca da ne teneffüste arkadaşlarıyla oynayabiliyor, ne de yaptıklarından bir şey anlayabiliyormuş. Üstelik adı da hadi kızıma çıkmış. Derken bir gün Ece, evde erkenden dersini bitirmiş. Tekrarlarını yapmış. Okumalarını okumuş. Ve annesinin yanına gelmiş. Bu durumu gören annesi çok sevinmiş, onu okşayıp öperek:
—Aferin kızım.” Demiş.
Bu durum Ece’nin çok hoşuna gitmiş.
Ertesi gün, okulda da arkadaşlarından geri kalmamış. Bütün çalışmalara katılmış. Öğretmen onun saçlarını okşayıp:
—Aferin kızım.” Demiş. Ece o kadar mutlu olmuş, o kadar mutlu olmuş ki….. Çünkü hem teneffüslere çıkabiliyor, hem oyun oynayabiliyor, hem de her şeyi daha iyi öğrenebiliyormuş. Bu duruma çok sevinen Ece, bundan sonra hep böyle, yani dikkatini yaptığı işe vermeye karar vermiş. Ve öyle de yapmış. Durum böyle olunca da, adı “Hadi Kızım” olmaktan çıkıp, “ Aferin kızıma” dönmüş. Bu masal da burada bitmiş. Diyerek Çılgın Nine masalını bitirmiş.
Çocuklar sanki, bir film izlemişler gibi olmuşlar. Hepsi de, “Çok güzeldi.” Demişler.
Yalnız Aslı, derin derin düşünmeye başlamış. “Acaba ben de masaldaki kız gibi olsam mı?” diye. O gün eve gidince o da, masaldaki kız gibi, çabucak derslerini bitirmiş. Yemeğini annesini üzmeden çabucak yemiş.
Yatma vakti geldiğinde işlerini
çabuk bitirmiş. Tüm bunları gören annesi de, tıpkı Ece’nin annesi gibi ona,” Aferin kızım.” Demiş. Aslı yaptıklarının doğru olduğuna iyice inanmış. Ertesi gün, okulda da çalışmalarını çabucak yapmış. Yazılarını çabuk ve güzel yazıp, okumalarını yapmış. Onu gören öğretmeni de, gülerek, saçını okşayıp:
—Aferin kızım.” Demiş.
O günden sonra, Aslı’nın adı da, “Hadi Kızım” değil, “Aferin Kızım” olmuş.
ACABA ANLADIK MI ?
1.Çılgın Nine, okula ne zaman geliyor?
---------------------------------------
2.Küçük kız niçin ağlıyor?
---------------------------------------
3.Küçük kızın adı ne?
---------------------------------------
4.Küçük kız, beslenmesine başlamadan önce ne yaptı?
---------------------------------------
5.Küçük kız, beslenmesine başlarken önce ne yaptı?
---------------------------------------
6.Çılgın Nine’nin masalındaki kızın adını ne koymuşlar?
---------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 4
Dahi Dede, okuma yazmaya başlamıştı. Artık sınıfa teneffüslerde gelir olmuştu. Ama her gelişinde Ata’nın defterine bakıp, derste öğrenilenleri o da tekrar ediyordu.
O gün, öğretmen, çocuklara renkleri anlatmış. Çocuklar da boya kalemlerle, renk renk balonlar, yapıp boyamışlar.
Ertesi gün, Dahi Dede’nin aklına güzel bir fikir gelmiş. Renk renk balonlar alıp, okula getirdi.. Öğle tatilinde balonları çocuklara dağıtmak için öğretmenden izin aldı.. Öğretmen, onun bu hareketine çok sevindi. Balonları çocuklara dağıtabileceğini söyledi. Dahi Dede, teneffüste çocukları birer birer yanına çağırdı. Önce onlara elindeki balonların renklerini söyletip, istedikleri renkte bir balon hediye etti. Çocuklar da böylece hem renkleri daha iyi öğrenmişler, hem de balon sahibi olmuşlardı.
Öğretmen sınıfa girdi. Çocuklara, renkleri öğrenmişler mi diye sorular sordu. Aldığı cevaplardan çok mutlu oldu. Ama, sıra Ata’ya geldiğinde onun bütün renkleri bir birine karıştırdığını görünce çok üzüldü. Üstelik dedesinin renk renk balonlar getirmesine rağmen, o bir türlü öğrenememişti. Öğretmen düşünmüş, taşınmış, sonun da çareyi bulmuştu.
Teneffüste renklerle ilgili bir şiiri, fotokopi ile çoğalttı. Derste çocuklara dağıttı. Şiir şöyleydi:
RENKLER
Kırmızı, bayrak.
Yeşil, yaprak.
Sarı, yumurtamın içi.
Beyaz sütümün rengi.
Turuncu, portakal.
Pembe, yanaklar.
Siyah, gece gökyüzü.
Kahverengi ağacın gövdesi.
Mavi, Ata’mın deniz gözleri.
İşte öğrendim, bütün renkleri.
Ardından:
—Çocuklar, sizden bu şiiri, evde ezberleyip gelmenizi istiyorum. dedi.
O akşam eve gelen Ata, bu şiire dedesiyle o kadar çok, o kadar çok çalıştı ki….. Sonun da şiiri ezberlemeyi başardı. Artık renkleri de öğrenmişti. Annesinin yanına gelip:
—Anneciğim! Ben artık bütün renkleri biliyorum. Dedi.Onun bu sözleri üzerine, sevinen annesi:
—Öyle mi? Çok güzel. O zaman söyle bakalım, sarı ne renk ? diye sorunca, Ata hiç düşünmeden:
—Yumurtamın içi. Dedi.
Onun bu cevabına gülen annesi:
— Çok güzel. Aferin sana. Peki bu sarı renkten başka neler var biliyor musun? Diye sorunca da, bir süre düşünen Ata:
—Biliyorum, Güneş! Diye bağırdı.
Annesi:
—Peki kırmızı. Deyince
—Biliyorum biliyorum. Bayrak rengi. Diye hopladı.
Annesi, yine:
—Peki kırmızıdan başka neler var? Dedi.
Ata, yine kısacık düşünüp:
—Kiraz! Diye bağırdı
Annesi de:
—Aferin benim oğluma. Dedi.
Ata, o gece, hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yapamadığı bir şeyi çalışarak, başarmanın mutluluğu ile uyudu.
Ertesi gün okulda da öğretmeninin gösterdiği her rengi söyledi ve öğretmeninden de kocaman bir “Aferin” aldı.
ACABA ANLADIK MI?
1.Dahi Dede, sınıfa artık ne zaman geliyormuş?
---------------------------------------
2.Dahi Dede, balon vermeden çocuklara ne soruyor?
-------------------------------------
3. Öğretmen, çocuklara renkleri iyice öğrenmeleri için ne verdi?
-------------------------------------
4.Bayrağımız ne renk?
--------------------------------------
5.Sarı renk nerelerde var
---------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 5
Çılgın Nine, okula geldiği zamanlarda, çocukların parlak renkli paketlerin içinde bir şeyler yediklerini gördü. Çocukların çoğu hep bu şeyden yiyorlardı. Çılgın Nine bunun ne olduğunu merak etti. Doğruca kantinin yolunu tuttu. Kantinciye, gösterdiği paketlerin neler olduğunu sordu.
Kantinci:
—Nine bunlara “cips” diyorlar, cips. Dedi.
Çılgın Nine, bunların tadını merak etti. Bir tane satın aldı. Hemen orada paketi açıp,bir tane yedi. Hııımm. Tadı fena değildi. Ama acaba
nasıl ve neden yapılıyordu? Sağlığımız
için yararlı mıydı? Yoksa değil miydi?
Bütün bunları öğrenmek için öğretmenin yanına koştu. Elindeki paketi göstererek:
—De bana Öğretmen Hanım kızım. Bu cips neden yapılıyor? Bu yavrucakların sağlığı için yararlı mı, değil mi? Diye sorunca, önce onun heyecanına gülen öğretmen, sorduğu sorulardan sonra, üzülerek:
—Çılgın Ninem. Bu cips, patatesten yapılıyor. Yapılıyor ama, sağlığımız için hiç de yararlı değil.Ama ne yazık çocuklarımız bunları çok seviyor. Çok yiyorlar. Deyince elindekileri çöpe atan Çılgın Nine:
—Amanin! Sağlıklı değilse bu yavrucaklar niye yiyorlar bunları. Yemesinler. Dedi.
Öğretmen:
—Anlatıyoruz. Hep söylüyoruz ama bizi dinlemiyorlar ki. Dedi.
O gün Çılgın Nine, eve düşünceli düşünceli geldi. Ertesi gün bir markete gidip, bir torba mısır satın aldı. Eve gelip, onları bir güzel patlattı. Sonra onları ayrı ayrı torbalara doldurdu. Okula getirdi. Öğle tatilinde, çocukları başına topladı. Cipsin zararlı olduğunu anlattı. Cips yemekten vazgeçerlerse bundan sonra onlara hep mısır patlatıp
getireceğini söyledi. Patlattığı mısırları çocuklara dağıttı. Eğer ondan gizli alan olursa da, ona bir daha mısır patlatması vermeyeceğini de söyledi.
Çocuklar, ninelerine, bir daha cips almayacaklarına söz verdiler. Mısırlarını neşe içinde yediler.
Derste durumu çocuklardan öğrenen öğretmen:
—Çocuklar, nineniz, sizin sağlığınızı düşünmüş. Ve çok güzel bir şey yapmış. Kendisine teşekkür etmek lazım. Lütfen sizler de, sağlığınızı düşünün. Bundan sonra yediklerinize, içtiklerinize dikkat edin. Asitli içecekleri içmeyin. Onların yerine, meyve-
suyu, ayran ve süt için. Cips gibi yağlı yiyecekler de yemeyin.
Bir de yediğiniz içtiğiniz şeyleri, TSE damgası var mı, yani kalite kontrolünün yapıldığını gösteren damgası var mı, diye bakın. Paketi sağlam mı? Rengi görünüyorsa güzel mi? Son kullanma tarihi geçmiş mi? Diye bazı kontrolleri de yapmadan satın almayın. Sonra, hep sevdiğiniz şeyleri yemeyin. Yemek seçmeden, annelerinizin sizler için hazırladığı yiyeceklerden mutlaka yiyin. Çünkü, büyüme çağındasınız ve dengeli beslenmeniz lazım. Dengeli beslenmede, her türlü besinden yeteri kadar yemekle olur. Bunu da en iyi bilen annelerimizdir. Unutmayın sizin için en sağlıklı yiyecek ve içecekler, annenizin hazırladıklarıdır. Çünkü, bir çocuğun sağlığını en iyi düşünen
annesidir. dedi. Çocuklar da, öğretmenlerine bundan sonra annelerinin onlar için hazırladığı her şeyi nazlanmadan yiyeceklerine söz verdiler.
Çılgın Nine de, o gece daha huzur içinde uyudu. Çünkü, yavrucakların sağlıkları için, küücük de olsa bir şey yapmıştı.
ACABA ANLADIK MI?
1.Çocuklar ne yiyorlar?
---------------------------------------
2.Sizce cips sağlıklı bir yiyecek midir?
---------------------------------------
3.Çılgın Nine cips yerine çocuklara ne yediriyor?
---------------------------------------
4. Dengeli beslenme nedir?
---------------------------------------
5. Bir çocuğun sağlığını en iyi kim düşünür?
---------------------------------------
DAHİDEDEMÇILGIN NİNEM 6
Ata, artık okula iyice alışmıştı. Okuma yazmayı da sökmeye başlamıştı. O gün öğretmeni okulda Ata’yı öptü. Artık okumayı yazmayı söktüğünü söyledi. Ata çok sevindi. Akşamüstü dedesiyle birlikte eve ayrı bir sevinçle geldiler. Annesiyle babası gelince onlara müjdeyi verdiler. Onlar da, çok mutlu oldular. Ata’yı öperek kutladılar. Babası Ata’ya, daha önceden beğendiği oyuncağı alma sözü verdi. Dedesi ile ninesi de, onu lunaparka götürme sözü verdiler. Gözlerinin önüne çarpışan arabalar gelen Ata, çok heyecanlandı. Şimdiye kadar, çarpışan arabalara tek başına hiç binmemişti. Bu sefer yalnız binmeyi düşünüyordu. Çünkü artık büyümüştü. Okuma yazmayı bile söktüğüne göre, büyüdüğü de kesindi.
Hafta sonu gelince, hep birlikte çarşıya çıktılar. Arabada giderken Ata yolda gördüğü tüm levhalardaki yazıları okumaya çalışıyordu. Babasının yavaş gittiği yerlerde çoğunu da okuyordu. Okudukça Ata, sevincinden, yerinde duramıyordu.
Önce hep birlikte bir oyuncakçıya gittiler. İçerde bir birinden güzel o kadar çok oyuncak vardı ki. Ata önce beğendiğinden başka bir şey mi, alsam diye bir an düşündü. Dükkanın içinde dolaşıp, oyuncaklara bir bir baktı. Dükkan sahibinin izin verdiği bazı oyuncaklarla oynadı. Ama sonra Ata önce beğendiği oyuncağı almaya karar verdi. Babası da, onun beğendiği oyuncağı aldı. Ata çok mutlu oldu. Babasına teşekkür etti. Sonra da lunaparka gittiler.
Lunapark cıvıl cıvıldı. Aileleriyle birlikte bir çok çocuk gelmişti. Renk renk oyuncaklar, salıncaklar, atlıkarıncalar, küçük çocuklar için elma kurdu trenler vardı. Büyükler için olan balerinler, salıncaklar, sandallar da vardı. Ama Ata, büyükler için olan oyuncaklara binmesinin doğru olmadığını biliyordu. Binmeyi hiç istemedi. Sadece binen büyüklerini izledi.
Daha sonra babası, ona neyi binmeyi istediğini sordu. Ata da, önce çarpışan arabalara binmek istedi. Babası ile gidip, bilet aldılar. Sonra da gelip, sıra beklemeye başladılar. O sırada arabaları binenlere heyecanla izlediler. Arabalar birbirleriyle çarpıştıkça, herkes neşe içinde çığlıklar atıyordu. Sonra arabayı direksiyonunu kullanarak düzeltiyorlar ve tekrar çarpışıyorlardı.
Ata, seyrettikçe çok heyecanlandı. Biraz da korktu. Onun duygularını anlayan babası, dedesine de bir bilet aldı.Arabalara dedesiyle birlikte bineceklerdi. Böylece Ata, biraz olsun rahatladı.
Binme süreleri bitenler, arabalar iyice durduktan sonra, bir bir indiler. Ve sıra onlara geldi. Ata dedesiyle birlikte, arabaya oturdu. Ama çok heyecanlı
olduğu için yerinde duramıyordu. Dönüp dönüp annesine, babasına ve ninesine bakıyordu. Arabalar çalıştığında heyecanı daha da arttı. Önce arabanın kontrolünü kaybettiler. Dedesi düzeltmeye çalıştı, olmadı. Sonra Ata, dedesinin elinden direksiyonu aldı. Arabayı öyle ustalıkla kullandı ki, annesi ve babası çok şaşırdı. Bir birlerine bakıp, gülümsediler.
Ata önce kendisine çarpanlara gidip, bir bir çarptı. Dedesiyle birlikte, “ Yehhu!”, “Oley!” “Yaşasın!”, “Evvet!”diye çığlıklar ata ata arabalara bindiler. Arabalar durduğunda yürekleri sevinç ve heyecanla dolmuştu. Onlar da, tüm arabalar tamamen durunca, yavaş yavaş indiler. Annesinin babasının yanına koşarak gelen Ata, nefes nefese:
-Anne! Çok güzeldi. Arabayı çok güzel kullandım değil mi? Diye sorunca annesi:
-Evet canım. Çok güzel kullandın. Dedi.
Ata, babasına, hoplayarak:
-Şimdi de salıncaklara bineyim baba. Nolur, nolur? Dedi. Babası:
-Oğlum tek başına korkarsın.
Dedi. Ata:
-Korkmam, korkmam. Diye ısrar edince, bu sefer ninesi:
-Bir şey olmaz oğlum. Bu sefer de ben onunla birlikte binerim, olur biter. Deyince, gözleri sevinçle parlayan Ata:
-Evet baba. Bu sefer de ninemle binelim. Nolur? Deyince babası, bir ninesine bir oğluna baktı. Onların çok istekli olduğunu görünce, çares -Peki dedi. Ata, sevinçle hoplayıp:
-Oley! Diye bağırdı. Daha sonra yine babasıyla birlikte gidip, bilet aldılar.
Yine sıraya girdiler. Binenlerin
inmesini beklerlerken, Ata başını yukarıya kaldırıp, salıncaklardaki insanlara baktı. Hepsi de heyecanla çığlıklar atıyorlardı. Onların süresi bitip de inmesinden sonra, sıraları geldi. Ata ve ninesi dikkatlice salıncaklara bindiler. Görevliler gelip, tüm salıncakların bağlarını ve zincirlerini kontrol ettiler. Daha sonra da çalıştırdılar.
Salıncakla gökyüzünde kuşlar gibi uçan Ata, ninesiyle birlikte çığlıklar attılar. Aşağıdan kendilerini izleyen annesine, babasına ve dedesine el salladılar. Annesi babası ve dedesi de onlara el salladılar.
Biraz sonra salıncaklar durduğunda yine dikkatlice salıncaklardan, ninesiyle birlikte indiler. İkisinin de yüzleri yaşadıkları heyecandan kıpkırmızı olmuştu.
Ata yine koşarak annesine sarıldı:
-Anne! Çok güzeldi ya. Biliyor musun siz oradan küçücük görünüyordunuz. Deyince, annesi, oğlunun heyecanını paylaşmak için, kaşlarını kaldırarak:
-Hadi ya. Dedi.
Ata, annesinin kendisine inanmasını sağlamak için:
-Vallahi. Dedi.
Onun bu sözlerine hepsi de güldüler.
Babası:
-Eeee bugünlük bu kadar heyecan yeter. Haydin bakalım, artık eve gidiyoruz. Deyince hep beraber arabalarını koydukları otoparka geldiler. Az sonra da
arabalarına binip, evlerine doğru yola çıktılar.
Ata sabahtan beri birçok heyecanı bir arada yaşamıştı. Çok güzel ve yorucu bir gün geçirmişti. Eve gelirken, ninesinin kucağında yorgunluktan uyuya kaldı.
ACABA ANLADIK MI?
1.Ata, anne ve babasına hangi müjdeyi verdi?
--------------------------------------
2.Babası Ata’ya ne sözü vermiş?
---------------------------------------
3.Ninesi ve dedesi Ata’ya ne sözü vermişler?
--------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 7
Kışın yavaş yavaş gitmekte olduğu, mart ayının ilk günleriydi. Havalar bir kapalı bir açık, bir yağmurlu bir rüzgarlıydı. Etraf yeşermişti. Çevredeki bazı ağaçlar, çiçek açmıştı.
Açıldığı günden beri Çılgın Nine her gün okula geliyordu. Ama üç gündür ortalarda görünmüyordu. Üşütüp hastalanmıştı. Dahi Dede, okula yalnız geliyordu. Ninelerini merak eden çocuklar, Dahi Dede’ye:
—Dahi Dede, Çılgın Nine nerede? Neden okula gelmiyor? Diye sorunca, Dahi Dede onun hasta olduğunu söyledi.
Ninelerinin hasta olduğunu duyan çocuklar çok üzüldüler. O gün okul çıkışı ona “geçmiş olsun” ziyaretine gitmeye karar verdiler. Çocukların eve geleceğini duyan Dahi Dede, kendisi eve önden gitti.
Çocuklar, kararlarını öğretmenlerine söylediler. Öğretmenleri onları bu kararlarından dolayı kutlayıp:
—Aferin çocuklar. Çok iyi düşünmüşsünüz. Hatta ben bile sizinle gelebilirim. Deyince çocuklar:
—Yaşasın! Diyerek sevinçle bağırdılar. Öğretmen:
—Yalnız, çocuklar. Grip, bulaşıcı bir hastalıktır. Üstelik hava yolu ile bulaşır. Hava yolu ile bulaşan hastalıklar en kolay bulaşan hastalıklardır. Onun için, öncelikle hastanın odasına girmemeliyiz. Kapıdan “Geçmiş olsun.” Demeliyiz. Sonra hasta ziyaretleri kısa olur. Çünkü uzun uzun oturursak, hastayı rahatsız edebiliriz. Hastanın yanında da yüksek sesle konuşmamalı, gülmemeliyiz. Anlaşıldı mı? Diye sorunca, çocuklar:
—Eveeet! Diye bağırdılar.
Ders bittikten sonra, çocuklar, öğretmenleriyle birlikte Ata’nın
peşine takıldılar.Önce hep birlikte yol üstündeki çiçekçiye gittiler. Ninelerine kır çiçeklerinden yapılmış bir buket aldılar.
Daha sonra hep birlikte Ataların evine gittiler. Eve geldiklerinde, kapıyı onlara Dahi Dede açtı.
—Buyurun buyurun çocuklar. Buyurun Öğretmen Hanım. Hoş geldiniz. Diyerek onları içeriye aldı.
Dahi Dede çocukları önce salona aldı. Onlara tekrar “Hepiniz hoş geldiniz.” Deyip, hallerini hatırlarını sordu. Sonra Çılgın Nine’nin yattığı odaya gitti. Ona misafirleri geldiğini haber verdi.
— Kim geldi? Diye soran Çılgın Nine’ye:
—Sürpriz. Diyerek, salona döndü. Çocukları ve öğretmeni içeriye çağırdı. Onları gören Çılgın Nine, sevinçle:
—Uy! Benim kuzularım gelmiş. Çocuklar hoş geldiniz. Diyerek onlara seslendi. Çocuklar, hep bir ağızdan:
—Hoş bulduk. Dediler. Çılgın Nine, nemli gözlerle, öğretmene bakıp:
—Siz de mi geldiniz Öğretmen Hanım kızım? Dedi.
Öğretmen, onun sevincini görünce, başını sallayıp:
— Sen bizim biricik ninemizsin. Gelmez miyim hiç. Dedi.
Çocuklar, ninelerini yatakta görünce çok üzüldüler. Öğretmenlerinin okulda anlattıklarını hatırladılar. Ve yatağa fazla yaklaşmadan, hep bir ağızdan:
— Geçmiş olsun nine. Diye bağırdılar.
Çılgın Nine, gözleri yaşlı:
—Uy… Uy… Uy. Neneniz kurban olsun size. Diye onları uzaktan sevdi.
Öğretmen elindeki çiçeği uzatarak Çılgın Nine’ye:
—Geçmiş olsun. Diyerek verdi.
Çılgın Nine çok memnun oldu. Hepsine, teşekkür etti. Öğretmen Çılgın nineye nasıl olduğunu sordu. Çılgın Nine de onları görünce daha iyi olduğunu söyledi. Ardından çocuklara bu havalarda kendilerine dikkat etmelerini söyledi.
Öğretmenleri, çocuklara:
—Evet. Hasta ziyareti nasıl olmalıydı çocuklar? Diye sorunca, çocuklar, hep bir ağızdan:
—Kısa. Dediler.
Bunun üzerine öğretmen, çocuklara:
—E Haydin öyleyse, ninenize “Hoşça kal.” Deyin de gidelim. Dedi. Çocuklar, hep bir ağızdan:
—Hoşça kal nine! Dediler.
Çılgın Nine de:
— Güle güle gidin yavrularım. Geldiğiniz için sağ olun.” Dedi Sonra oradan ayrıldılar. Hepsi de ninelerini gördükleri için çok sevinmişlerdi. Öğretmen onları tek tek evlerine bıraktı.
Çocukların hepsi de o akşam, bu ziyareti annelerine babalarına anlattılar. Yataklarına yattıklarında ise hepsinin yüreği, hasta bir büyüğünü ziyarete gittiği için, mutlulukla çarpıyordu.
ACABA ANLADIK MI?
1.Çılgın Nine okula niçin gelememiş?
---------------------------------------
2.Çocuklar hangi kararlarını öğretmenlerine söylediler?
---------------------------------------
3. Hasta ziyareti nasıl olmalıdır?
------------------------------------asta olan birine ne demeliyiz?
---------------------------------------
5.Yattıklarında çocukların yüreği niçin mutlulukla çarpıyor?
---------------------------------------
DAHİ DDEDEM ÇILGIN NİNEM 8
Artık soğuk kış günleri bitmişti. Güzel bahar günleri başlamıştı. Çocuklar, iyice hareketlenmiş, cıvıl cıvıl olmuşlardı. Suna Öğretmen, öğrencilerini pikniğe götürme sözü verdi. Ve bu perşembe günü hep birlikte pikniğe gittiler. Dahi Dede ile Çılgın Nine de bir sürü hazırlıklar yaparak pikniğe geldiler.
Geldikleri yer, büyük çam ağaçlarıyla kaplı bir ormandı. Burada yıllanmış ağaçlar vardı. Her taraf yemyeşildi. İsteyen aileler, çocuklarıyla birlikte gelmişlerdi. Önce oturacakları yerleri seçip, yerleştiler. Çocuklar ise yeşil düzlüklerde koşmaya, yuvarlanmaya başlamışlardı bile.
Öğretmen, çocukların yanlarına gitti. Onlara gerekli uyarılarını yaptı. Birbirlerinden ayrılmadan, fazla uzaklara gitmeden oynamalarını hatırlattı. Dikkatli oynamalarını söyledi. Bilmedikleri otlara ve hayvanlara yaklaşmamalarını anlattı. Sonra, annelerin yanına geldi.
Dahi Dede çocukları başına toplamıştı. Çevrede gördükleri hakkında bildiği kadarıyla bilgi veriyordu. İşe ormanlardan başladı. Ormanların bir ülkenin akciğerleri olduğunu söyledi. Temiz havayı onların sağladığını anlattı. Sonra, defterden, kitaba, kaleme, kullandığımız sıralarımıza, mobilyamıza kadar, ormanlardan yaralandığımızı anlattı. Daha sonra ormanların bol yağmur yağdırdığını söyledi. Kökleriyle sıkı sıkı tutarak, toprak kaybını önlediklerini anlattı. En sonunda da bir çok hayvanı besleyip, onlara yuva olduklarını söyledi.
Çocuklar, onun anlattıklarından çok etkilenmişlerdi. Onların bu halini gören Dahi Dede, yerdeki otların arasında gördüğü bir uğurböceğini alarak, Nazlı adındaki kızın elinin üstüne koydu. Sonra çocuklara:
— Uç uç böceğim, şarkısını biliyor musunuz? Diye sordu.
Çocuklar gözleri Nazlı’nın elindeki uğurböceğinde:
—Evet! diye bağırarak hopladılar. Sonra hep birlikte:
“Uç uç böceğim.
Annem sana terlik pabuç alacak.
Terlik pabucu napacak?
Düğünlerde bayramlarda
Şıngır mıngır giyecek.”
Diye şarkıyı söylediler. Daha sonra, üfleyerek uğurböceğini uçurdular.
Dahi Dede, sonra çocuklara:
—Çocuklar, ormanlar hakkında birçok şey öğrendiniz. Şimdi de, birlikte maç yapmaya ne
dersiniz? Deyince çocuklar, hep bir ağızdan:
—Evet! Yapalım. Dediler.
Dahi Dede, üstündeki yeleği çıkarıp, ayakkabılarını sıkıca bağladı. O arada da oynayacak çocuklar, hazırlıklarını yapmışlardı. Dahi Dede, Ata’nın takımının kalecisi oldu. Çocuklar, oyuna kendilerini kaptırmışlar, canla başla oynuyorlardı.O sırada, Çılgın Nine de boş durmuyordu. Evden hamur hazırlayıp getirmişti. Çocuklara gözleme yapmak için. Ağaç olmayan açıklık bir yerde, öğretmenle birlikte ateş yaktılar. Ateşin etrafa sıçramaması için önlemler aldılar. Sonra, tahtasını çıkarıp, yufkaları açmaya başladı. O yufkaları açıyor, öğretmen de peynirli ıspanaktan oluşan içini koyuyordu. Annelerden biri de ateşin üzerindeki saçta gözlemeleri pişiriyordu.
O sırada oyun tüm hızıyla sürüyordu. Karşı takım çok iyi oynuyordu. Ve Dahi Dede’nin takımı oyunu sekiz altı kaybetti.
Takım arkadaşlarını gören Dahi Dede, oyunu biraz da kendisi yüzünden kaybettiklerini düşündü. Çocukların üzüntülerini paylaştı.
Öğretmen, oyunun bittiğini gördü. Onları gözleme yemeye çağırmak için yanlarına geldi. Fakat üzülenleri görünce:
—Çocuklar, bir maç yaptınız. Bu bir spor. Bir maçta bir kazanan, bir de kaybeden tarafolacak. İki takım birden kazanamaz. Yani bir takım mutlaka yenilecekti. Önemli olan sportmence oynamaktır. Centilmence el sıkışıp, kazananı kutlamaktır. Amacınız, bir sonraki maçta kazanmak olmalı. Onun için de, üzülmeyi bırakın bakalım. Şimdi, kazanan arkadaşlarınızı kutlayın. Çılgın Nine’nizin sizler için yaptığı gözlemelerden yemeye gelin. Hadi….. dedi.
Çocuklar öğretmenlerinin anlattıklarını dinlediler. Onun haklı olduğunu düşünerek, bir birleriyle el sıkıştılar. Kaybedenler, centilmence kazananları arkadaşlarını kutladılar. Sonra da koşarak ninelerinin yanına geldiler.
Çılgın Nine:
—Çocuklar, önce ellerinizi, yüzünüzü yıkayın. Diye uyarınca koşarak, çeşmeye gittiler. Orada elini yüzünü yıkayan gözlemeye koştu. Çılgın Nine evden ayran da yapıp getirmişti. Annelerden biri, bardaklara doldurarak, gözlemelerle birlikte çocuklara verdi. Çocuklar, sıcacık mis gibi gözlemeleri iştahla yediler.
Onların bu hallerini gören Çılgın Nine’nin yorgunluğu geçiverdi. Yeme içme işi bitince, öğretmen çocuklara:
—Çocuklar, aslında ormanda ateş yakmak tehlikeli ve yasaktır. Ama biz bir ayrıcalık yaptık. Sizlere gözleme yapalım diye bu seferlik yaktık. Şimdi şu çeşmeden
şişelerle su getirin bakalım. Ateşi iyice
söndürelim. Deyince çocukların hepsi de şişelerini kapıp, çeşmeye koştular. Suyla doldurdukları şişeleri öğretmenlerine verdiler. Su dolu şişeleri alan öğretmen
dikkatlice ateşi söndürdü. Ateşin söndüğünden iyice emin oldular. Sonra, hep birlikte ip atladılar. Yakan top, saklambaç oynadılar. Dönme vakti geldiğinde öğretmen, öğrencilerini başına toplayıp:
—Çocuklar, gitme vakti geldi. Ama önce bir şey yapmalıyız. Şimdi herkes bir poşet alsın.Etrafta ne kadar çöp varsa hepsi toplanacak. Ben de sizinle birlikte toplayacağım. Çünkü insanlar pikniğe gittiklerinde bıraktıkları çöpleri toplamalılar. Ancak o zaman buralar piknik yapılacak alanlar olur. Eğer toplamazlarsa çöplük olur. Bir daha da kimse buralara gelip piknik yapamaz. Onun için, hadi bakalım herkes iş başına. Deyince çocuklar koşarak ellerine birer
poşet aldılar. Öğretmenleriyle birlikte etraftaki çöpleri topladılar. Sonra çeşmeden ellerini sabunla bir güzel yıkadılar. Daha sonra da eşyalarını topladılar. Onları getiren servise binerek yola çıktılar. Öğretmen arabada çocuklara baktı. İçin için güldü. Çünkü hepsinin yorgunluktan sesleri kesilmişti. Bazıları annelerinin omzuna dayanıp uyudu uyuyacaktı. Onlara:
—Çocuklar, nasıl piknikte eğlendiniz mi? Dedi. Çocuklar, cılız bir sesle:
—Evet. Dediler. Öğretmen:
—Ne dersiniz, bir daha yapalım mı? Diye sorunca, çocuklar, yine cılız bir sesle:
—Evet. Diye bağırdılar.
Öğretmen gülümseyerek, öğrencilerini süzmeye devam etti.
O akşam evlerine gelen çocuklar, hemen bir duş aldılar. Sonra kendilerini yatağa attılar. Yaşadıkları güzel günün heyecanı ile derin bir uykuya daldılar.
ACABA ANLADIK MI?
1.Öğretmen çocukları pikniğe nereye götürüyor?
---------------------------------------
2.Dahi Dede uğur böceğini kimin eline koyuyor?
---------------------------------------
3.Maçı kim kazanıyor?
---------------------------------------
DAHİ DEDEM ÇILGIN NİNEM 9
Baharın en güzel günleriydi. Öğretmen çocuklara yarın uçurtma şenliğine götüreceğinin müjdesini verdi. Yarın herkesin uçurtması ile gelmesini söyledi. Çocuklar çok heyecanlandılar. Aralarında babalarıyla yapacakları uçurtmaları aralarında konuşmaya başladılar.
Ata, dedesine yolda giderken öğretmenin söylediklerini heyecanla anlattı. Elinde olmadan Dahi Dede de heyecanlandı. Ama Ata babası eve geç gelecek diye çok korkuyordu. Çünkü uçurtmasını onunla yapmayı düşünüyordu.
Ama babası bugün de geç gelirse nasıl yapacaklardı. İşte onu bilemiyordu. Dahi Dede, çocuğun sıkıntısını anlayınca:
—Üzülme evlat. Dedi. “ Ben ne güne duruyorum.”
Dedesinin bu sözleri üzerine Ata’nın gözleri parladı:
—Dede, sen uçurtma yapmasını biliyor musun? Dedi. Dahi Dede:
—Tabiki biliyorum. Baban küçükken, köye gelirlerdi. Onun uçurtmalarını da ben yapardım. Dedi.Ata, inanmaz gözlerle:
—Sahi mi? Diye sormadan edemedi.
Dahi Dede:
—İnanmazsan babana sor. Deyince, inanan çocuk:
—Benim uçurtmamı da yapar mısın? Diye sordu. Dahi Dede:
—Yaparım tabi. Hem de en kralını yaparım. Deyince çok heyecanlanan Ata:
—Sahiden mi? Diye sorarken, o en kral uçurtmayı görür gibi oldu. Bu sefer büsbütün heyecanlandı. Onu gören Dahi Dede:
—Bak ne diyeceğim. Gel önce marangoza gidelim. Uçurtmanın çıtalarını alalım. Sonra kırtasiyeye gider, diğer malzemeleri alırız. Dedi.
Ata, sevinçle:
—Tamam. Deyince, yollarını değiştirip, önce marangoza gittiler. Marangozdan
uçurtma için çıta satın aldılar.
Daha sonra, kırtasiye dükkanından, gerekli diğer malzemeleri de aldılar, Sonra da evin yolunu tuttular.
Eve geldiklerinde kapıyı açan Çılgın Nine:
—Hoş geldiniz. Nerde kaldınız ayol. Gözüm yolda kaldı. Derken dedenin elindeki malzemeleri görünce,” Bunlar da ne?” diye sordu.Dede ayakkabılarını çıkartırken:
—Önce al şunları da, içeride anlatırım. Diyerek elindekileri nineye uzattı. Malzemeleri alan nine:
—Eh öyle olsun bakalım. Diyerek aldı. Ata’nın çantasını da alıp içeri götürdü.
Az sonra içeri girence hemen işe koyulmak istediler. Ama Çılgın Nine izin vermedi. Ata’ya:
—Önce üstünü değiştir. Sonra elini yüzünü yıka. Ardından da bir iki lokma bir şeyler ye bakalım. Sonra ne işiniz varsa yapın.
Deyince Dahi Dede de, Ata’ya:
Ninen doğru söylüyor Ata. Hadi bakalım önce onun dediklerini yapalım. Sonra uçurtmamızı yaparız. Deyince Çılgın Nine:
—Ne, uçurtma mı? Uçurtma mı yapacaksınız? Diye sordu.
Dahi Dede, karısına göz kırpıp:
—Yarın uçurtma şenliğimiz var. En kral uçurtma Ata’nın uçurtması olmalı. Herkes babasıyla yapacakmış. Ama babası geç geleceği için, onun uçurtmasını ben yapayım dedim. Sen hatırlarsın. Babası küçükken köye geldiklerinde, ona da yapardım. Öyle değil mi? dedi. Çılgın Nine olayı anlayıp:
—haaaa Hatırladım. Atacım. Deden çok güzel uçurtma yapar biliyor musun? Dedi.
Dahi Dede:
—Evet, eskiden çok güzel uçurtma yapıyordum. İşte şimdi de öyle bir uçurtma
yapalım. Ama, Ata yemeğini yesin, ondan sonra. Çünkü o bana yardım etmezse biraz zorlanabilirim. Dedi.
Nine kaşlarını kaldırıp:
—Öyle mi? Dedi.
Ata:
—Evet nine öyle. Ben şu üstümdekileri çıkarayım hemen geliyorum. Diyerek içeri koştu. Az sonra üstünü değişmiş, elini yüzünü yıkamış olarak geri geldi. Ninesinin onun için hazırladığı yiyecekleri yedi. Meyve suyunu içti. Sonra dedesinin yanına balkona çıktı.
Dahi Dede, tüm malzemeleri balkona çıkarmış, Ata’nın gelmesini bekliyordu. Onun geldiğini görünce:
— Gel evlat gel. Dedi.
Ata, dedesinin yanına çömeldi. İşe çıtaları kesmekle başladılar. Sonra onları birbirlerine çaprazlama bağladılar. Daha sonra, renkli naylonunu kapladılar. Ardından kuyruk yapmaya başladılar. O kadar güzel, o kadar uzun bir kuyruk
yaptılar ki…… Doğrusu Ata bile
bayılmıştı. En sonun da uçurtmanın ipini taktılar. Dahi Dede, uçurtmayı kaldırarak:
—Evet. Ne diyorsun bakalım Ata? Diye sorunca Ata, gözlerinin içi gülerek:
—Çok güzel oldu. Dedi.
Onları izleyen Çılgın Nine:
—Gerçekten güzel oldu da, buna bir isim koyun ayol. Deyince dede:
—Ninen doğru söylüyor Ata, hadi buna bir ad koy bakalım deyince biraz
düşünen Ata:
—Hımmm……. Şey olsun, Rüzgâr.
Dedi. Dedesi:
—Rüzgâr mı? Çok güzel bir isim bu ya. Hadi bakalım, şimdi de uçurtmanın başına göz kaş yapalım da, daha süslü olsun. Dedi. Ardından da Ata ile birlikte, rüzgârın gözünü kaşını, burnunu yapıştırdılar. Uçurtma gerçekten çok güzel olmuştu. Ata dedesine, teşekkür edip, öptü. Akşam babası ve annesine uçurtmasını gösterip,
yarınki şenliği anlattı.
Annesi ve babası, uçurtmasını çok beğendiler. Yarınki şenlikte çok eğlenmelerini istediler.
Ata, ertesi gün dedesi ve ninesiyle birlikte okula geldi. Uçurtmasını öğretmenine gösterdi. Öğretmeni uçurtmayı çok beğendi.
Daha sonra hep birlikte servis arabalarına bindiler. Şenliğin yapılacağı yere gittiler.
Uçurtma şenliğine başka okullardan çocuklar da gelmişti. Şenliğin yapılacağı yer, hafif bayırdı. Bazı yerleri ise dümdüz yeşillikti. Ata, dedesiyle birlikte uçurtmasını çıkardı. Onu gören arkadaşları da uçurtmalarını çıkardılar.
Az, sonra, şenliğin açılış konuşması yapıldı. Halk oyunları ekipleri oynadı.
Ardından şenlik başladı. Herkes uçurtmaları için en uygun yeri seçmeye çalışıyordu. Onlar da seçtiler. Ninesinin elinden torbaları alıp, uçurtmayı çıkardılar. Dedesi tutarak, ipini Ata’ya verdi. Ona yapacaklarını anlattı. Daha sonra da şenlik başladı. Ata, dedesinin verdiği ip yumağı ile bayır aşağı koşmaya başladı. Dedesi de o koşarken uçurtmayı salıverdi. Uçurtmanın havalanmasından sonra, Ata’nın yanına koşarak gelen Dahi Dede:
—İpini sal. Aç ipi, aç! Diye bağırdı.
Ata, dedesinin dediklerini yapınca uçurtma inanılmaz bir şekilde havalandı. Yükyükseldi…Tüm uçurtmalardan daha yükseğe çıktı. Kuyruğu öyle güzel süzülüyordu ki, herkes, parmaklarıyla onu gösteriyordu. Ata, uçurtmasıyla çok gururlandı. Gözleri, diğerler uçurtmalara kaydı. Yüreği heyecanla çarpmaya başladı. Çünkü, gördüğü manzara çok güzeldi. Gökyüzü, renk renk uçurtmalarla dolmuştu.
O gün akşama kadar, uçurtma uçurdular. Düzlüklerde, koştular eğlendiler.
geldiklerinde yorgunluktan dedesi de Ata da bitkin bir haldeydi. Hemen banyo
yapıp, yataklarına attılar. İkisi de yaşadıkları heyecan dolu günün ardından, tatlı bir gülümsemeyle uykuya daldılar.
ACABA ANLADIK MI?
1.Ata’nın uçurtmasını kim yapıyor?
---------------------------------------
2. Uçurtmasının adı nedir?
---------------------------------------
3.Herkes kimin uçurtmasını gösteriyor?
---------------------------------------
DEDEM ÇILGIN NİNEM 10
Artık, okul günleri, bu hafta bitiyordu. Cuma günü karneler dağıtılacaktı. O hafta çocuklar daha bir neşe içinde okula geldiler. Dersler bitmişti. Çoğunlukla oyun oynuyorlardı.
Öğretmen, karnelerle geldiğinde bütün çocuklar “Yaşasın!”diye alkışladılar. Ardından, “Karnelerimizi isteriz!” diye bağırdılar. Öğretmen:
-Tamam çocuklar. Tamam. Karnelerinizi dağıtacağım. Yalnız önce sizlerle konuşmam lazım. Şimdi lütfen beni iyi dinleyin. Çocuklar yarından itibaren yaz tatiline giriyorsunuz. Önce hepinize güzel bir tatil geçirmenizi diliyorum. Bol bol dinlenin eğlenin. Yalnız, önce bir tatil programı yapın. Günlük yapacaklarınızın saatini ve listesini çıkarın. Bu programda biraz da tekrarlara yer verin. Boş zamanlarınızda bol bol kitap okuyun. Tatil kitabınızı çalışmayı unutmayın. Tamam mı? Diye sorunca çocuklar:
-Tamam. Diye bağırıştılar.
O ders, herkesin tatilde yapacaklarını anlatmasıyla geçti. Öğretmen dersin sonuna doğru, dışarı da bekleyen velileri içeri aldı. Sonra çocuklara karnelerini
birer birer dağıttı. Hepsi de öğretmenlerinin elini öperek, karnelerini aldılar. Sıra Ata’ya gelmişti. Ata getirdiği bir buket çiçeği öğretmenine uzattı. Onun elini öperek, karnesini aldı. Karneye şöyle bir baktı. Hepsi de beşti. Sevinçle dedesine ve ninesine doğru koştu. Onu öperek kutlayan ninesi ve dedesi, karneye baktılar. Onunla gurur duydular. Öğretmene teşekkür ettiler. İyi tatiller dileyerek sınıftan çıktılar.
Az sonra okul müdürü konuştu. Okunan İstiklal Marşı’ndan sonra, neşe içinde dağıldılar.
Ata, dedesi ve ninesiyle sevinç içinde hoplaya zıplaya eve geldi. Akşamı sabırsızlıkla bekliyordu. Çünkü annesine,babasına karnesini göstermek için can
atıyordu. Daha fazla dayanamadı. İkisine de ayrı ayrı telefon açtı. Karnesindeki bütün notları bir bir okudu. Her ikisi de oğullarıyla gurur duydular. Onu kutladılar.
Akşam karne hediyesi, çok güzel bir bisiklet getirdiler. Ata, hediyesine çok sevindi. O akşam otururlarken, Dahi Dede ile ÇılgınNine, yarın köylerine geri dönmek istediklerini söylediler. Bu sözler karşısında kadınla adam, bir birlerine baktılar.
Adam:
-Dedecim, burda rahat, değil misiniz? Niçin kalmıyorsunuz? Deyince yaşlı adam:
-Oğlum, okullarda kapandı. Artık gidelim. Hem evimizi, köyümüzü özledik. Deyince adam bir süre sessiz kaldı. Sonra:
-İyi tamam. Napalım, gidin bakalım. Yarın biletlerinizi alırım, gidersiniz. Deyince
Ata:
-Baba ben de gideyim. Nolur? Diye yalvarmaya başladı.
Onun bu sözleriyle, Dahi Dede ile Çılgın Nine’nin gözlerinin içi güldü. Ninesi onu okşayarak:
-Uy! Kurban olurum ben sana. İzin verin annesi, babası da, oğlum bizimle gelsin. Diye izin isteyince kadın:
-Atacım, bak, izin verelim ama, iki gün sonra “Sıkıldım gelin beni alın.” Dersen olmaz. Çalışıyoruz, hemen gelip, seni alamayız. Haberin olsun deyince Ata:
-Sıkılmam sıkılmam. Nolur gideyim. Deyince kocasına“Evet” anlamında başını sallayınca babası:
-İyi, sen de git bakalım. dedi.
Ata:
-Oley! diye yerinden hoplayarak babasının ve annesinin boynuna sarıldı. Teşekkür etti.
Ertesi günü babası biletlerini getirince hazırlıklarını yaptılar. O gece anne ve babasıyla yatan Ata, heyecandan uyuyamadı. Sabah, babası ve annesi onları garaja götürüp, yolcu ettiler.
Ata, köye kadar, kalbi heyecanla çarpa çarpa geldi. Köyde ninesini ve dedesinin gören herkes, “Hoş geldiniz.” Diyerek yanlarına koştular. Onları gören çocuklar yanlarına gelince, Ata’yı çocuklarla tanıştırdılar.
O gece, hoş geldine gelenleri ağırladılar. Misafirler gidince ninesi Ata’nın yatağını yaptı. Onu yatırdı. Ata ilk defa yer yatağında yattı. Ertesi sabah, öten horozların sesiyle uyandı. Bir an nerede olduğunu çıkaramadı. Şaşkınlığı geçince, horozlara bakmak için pencereye koştu. Bahçede tavuklara yem veren ninesini görünce:
-Günaydın nineciğim! Diye bağırdı. Onu gören ninesi:
-Günaydın, güzel oğlum. Hadi gel tavukların yemlerini sen ver. Dedi.. Bunu duyan Ata:
-Evvet! Diye bağırarak bahçeye koştu. Ve ninesinin elinden yem tasını aldı. Tavukların yemlerini güzelce verdi. Çılgın Nine onun sevincini görünce başını okşayarak:
-Aferin benim oğluma. Şimdi de istersen, kümesteki yumurtaları topla. Hı ister misin? Deyince:
-Evet! Diye bağıran Ata, ninesinin verdiği yumurta tasını alarak, kümese girdi. Bütün yumurtaları toplayıp çıktı. Ninesi o taze yumurtaları, ona pişirdi. Ata da afiyetle yedi.
Daha sonra Dahi Dede, köyün çocuklarını çağırdı. Ata’yı da alarak, köyde bir tur attılar. Kırlarda otlayan koyunların, kuzuların arasında kelebeklerle sanki uçtular. Oyunlar oynadılar.
Artık çocuklar, Ata’ya iyice alışmışlardı. Her gün oynamaya çağırıyorlardı. Ata, halinden oldukça memnundu. Anne ve babasına hiç şikayette bulunmuyordu. Köydeki çocuklarla değişik oyunlar oynuyorlardı. Oyuncaklar yapıyorlardı. Bazı günler, telden araba yapıp, yarışıyorlardı. Bazı günler de çelik çomak oynuyorlardı.
Bazı günler ise Ata’nın topu ile futbol oynuyorlardı. Dahi Dedeyi bu sefer hakem yapıyorlardı.
Bir keresinde de, dedesi onu komşularının atına bindirdi. At sırtında bütün köyü dolaştırdı.
Günler Ata için, çok heyecanlı geçti. Ve bir sabah onu annesi ile babası uyandırdı. Onları karşısında gören Ata, çok sevindi. Annesi ve babası, onun iyice serpildiğini görünce çok mutlu oldular. İzine ayrıldıklarını onu alıp, Antalya ‘ya tatile gideceklerini söylediler. Ata’nın içi burkuldu. Annesinin gelecek yaz yine gelebileceğini söylemesiyle neşesi yerine geldi. Çıkıp arkadaşlarıyla vedalaştı. Eşyalarını hazırlayarak, dedesine ve ninesine teşekkür etti. Onları öperek oradan ayrıldılar.
Ata, arabalarından köye bir daha baktı. Burada çok güzel günler geçirmişti. Çok güzel arkadaşlar edilmişti. Arkalarından su döken ninesine, dedesine ve onu geçirmeye gelen arkadaşlarına el salladı.
ACABA ANLADIK M
1.Karneler hangi gün dağıtıldı?
---------------------------------------
2.Ata’ya, karne hediyesi ne alındı?
---------------------------------------
3.Ata, köyün çocuklarıyla hangi oyunları oynuyor?
---------------------------------------
4.Ata, ailesiyle tatile nereye gidecekmiş?
---------------------------------------
NOT: Bu seri kitalarım KIBATEK DERNEĞİ adına basılarak bu yıl ki İZMİR TÜYAP kitap fuarında yayımlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.