Bir Gün Okula Gitmedim…
Her zamanki kahvaltımı yapıp, harçlık da almayıp, öpüp anamı ve babamı, açıp kapıyı çıktım sessizce dışarı…
Mermerin sabah soğukluğunu, bakkal amcanın henüz açmadığı bakkal dükkânının önündeki mermer tezgâh da hissettim; kalkışımda bir oldu zaten. Soğuk idi...
Sonra biraz yürüdüm, servis şoförü Veysel ağabey karşıladı beni, aksanlı bir şive ile selamlaşıp midibüsüne bindi, bende yoluma devam ettim. Küçükken muziplik olsun diye ölçtüğüm ve tam 215 adım uzunluğunda çıkan sokağı bir kere turladım. Döndüğümde Veysel ağabey hala gitmemişti. Belli ki arabası hala ısınmamıştı...
Birkaç dakika sonra motor sesi duydum, anladım ki midibüs uzaklaştı. Sonra sigarasıyla sokağa çıkan “Bakkal Amca” oldu. Bu sefer o beni selamladı. Tam bir tüccar selamı. Bir tek eksiği; sağ kulağının arkasından düşmeyen bakkal kalemi. Daha sonra büyük bir gürültüyle kepenkleri açtı. Arkam dönüktü, ama o ses benim bilinçaltımda yıllarca; sabah işlenen bir tema gibi kalmış bir kere. Ardından sular dışarı taşındı, branda da açıldı mı tamam. Gazeteci geldi, gazeteleri bırakıp oda gitti. İlk müşteri girdi, ekmek ile gazete alıp evine döndü.
Halim abi çıktı daha sonra evinden; bilgiç yüzü, miyobik gözleri ve aksakallarıyla her zaman “Şeker Baba” gibi bir adam olmuştur. Sokakta akıl danışacakların ilk adresi olan Halim abi, sessiz evinin bitmeyen ziyaretçileriyle, unutmadan şükretmeyi yaşayıp gidiyordu. Bakkal amcanın kara kaplı defterinde bugüne kadar hiç adı geçmemişti. Peynir ekmekten başka bir şey yemiyor, sudan başka içecek içmiyordu. Sabahın bu saatinde sokakta ne işi olabilir diye düşünürken, uzaktan yankılanan ezan sesini duydum. Acelesi olduğunu anladım ve sesimi çıkartmadan yürüdüm...
İnsanların ardı arkası kesilmedi, muhasebeci, doktor, öğretmen, çöpçü, emekli, işsiz, öğrenci… Hepsinin derdi farklıydı. Farklı olanlarda, farklılıklarını farklı olduğu için gösterememekteydi. Ya da onlarda mahkûmdular yalnızlığı geçememeye. Ama yaşamak güzeldir. Sevdiğine bakmak ve o görünce senin onu gördüğünü bilmek özeldir. Sadece sevmek değil sevilmek de varsa işin içinde, var olmanın dayanılmaz hafifliği işte o zaman vuruyor insanı. Hani şu kabataslak tabiri, düşünmeyle hayvanlardan ayrılan insan varya o işte. Bazen sevinçten sözler verip tutamayan, hüzünlü halde birini kıran, hani onaramayan döktüklerini, iyi bir tamirci olmayan insan.
Sonunda o çıktı evinden. Benim olan o. Ya da benim öyle zannettiğim, adını aşk koyduğum bir bağla bağlandığım o çıktı. Okul müdürünün yanına götürülmüş öğrenci gibi tir tir titremeyi, ağzından emziği alınmış bir bebek gibi zırlamayı bile beceremedim. Gene gol attı kaleme hayat, hem de benim oyuncumla; 8,5 yıldır sevdiğim biriyle.
Kafamdan aşağıya su damlacıklarının indiğini gördüm, sonra da hiddet ile bağıran bir ebeveynin “Kalk artık, geç kalıyorsun” sözlerini duydum. Anlamıştım zaten, bu kadar fırtınalı bir günün benim hayatımda yeri olmadığını...
YORUMLAR
''Hani şu kabataslak tabiri, düşünmeyle hayvanlardan ayrılan insan varya o işte. Bazen sevinçten sözler verip tutamayan, hüzünlü halde birini kıran, hani onaramayan döktüklerini, iyi bir tamirci olmayan insan.''
Öyle kenara atılamayacak, usta bir kalem var karşımızda. Keşfedilmeyi ve çok okunmayı, bizlere verecek çok şeyi olan , değerli bir yazar.
Profesyonelce yazılmış, kaliteli bir öykü...