- 1505 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BABA AĞLIYORDU
Kader; en belirleyici gerçekti bu coğrafyada. Kadınlıktan çıkmıştı Rojda. Kırk sekiz’inde idi ama yetmiş gibi gösteriyordu. Bakımsızdı ve çorak arazilerde yıpranıp gitmişti.
Bereket fışkıran Harran ovasında bereketsizliği yaşıyordu. Sefaleti yaşıyordu.
Temelsiz toprak üzerine tezek ve ağaç kullanarak basit iki göz bir ev yapmışlardı.
Yirmi yaşına gelen çocukları asker olmuştu. On altısındakini de devlete karşı silahlı mücadele veren örgüt alıp dağa çıkarmıştı. Evvela dağdaki oğlunun ölüm haberi gelmişti Rojda ve eşi Cemal’e. Altı ay sonra da karakol baskınında asker oğlu şehit olmuştu. Burada keder kol geziyordu kaderlerde.
Cemal ırgatlık yapardı. Evine nadir gelirdi. Para getirmek zorundaydı. İşsizlik ve fakirlik çok ağırdı. İlk okula giden ikiz kızları vardı. Beşinci sınıfa kadar çanta, malzeme ve ayakkabılarını birlikte kullanmışlardı. Zaten onlar da genelde ikinci el olmuştu. Sabahçı kız okul çıkışında önlük ve ayakkabılarını, çantasını öğlenci kardeşine verirdi. Öğlenci kardeş de bu malzemelerle okuluna girerdi. Az da değildi bu durumda olanlar. Üç gidiş, üç de geliş olmak üzere günde altı Km de yol yürümek durumunda kalırlardı. Geçen yıl iki arkadaşlarını dere almış ve boğmuştu. Sudan ucuzdu hayatlar.
Çocuklar da büyükler de dardaydı. Askerden çekinirdi, örgütten sanırlar diye.
Örgütten korkarlardı çocuklarımızı alıp dağa çıkarır ve bizi devletçi zannederler diye.
Ağaları ve aşiretleri vardı kanunlardan önde tutmak zorunda oldukları. Malıydılar ağaların. Askeriydiler ölünceye kadar aşiretlerinin. Devlet ve örgütün yasaları azmış gibi bir de kendi saçma gelenekleri ( Töre ) vardı. İnsan mal misali alınıp satılır, takas ( Berdel ) edilebilirdi.
Kadınlar kuluçka makinesi olmuşlardı. Dokuz taneden otuz taneye kadar çocuk yapılabilirdi. Kadınlıktan çıkarılmış kadınlar cennetiydi.
Moda ve özgün ahlak kuralları kuşaklar çatışması başlatmıştı. Şiddet ve aile içi cinayetler sıradan sayılıyordu. Cahiliye devri cezaları toplumu sarsıyordu.
Yer yer kan davaları ve aşiretler arası çatışmalar da oluyordu. Sadece analar değil, babalar da ağlıyordu. Dört çocukla en az çocuğu olan aileler arasındaydı Rojda. Çok azdı az çocuğu olan aile. FAKİR; neden çok çocuk yapardı?
Cemal gurbetten dünüyordu. Ailasine kavuşma anının gizli ve tatlı heyecanını yaşıyordu. Asfalt ve köy arasındaki patika yol sanki bitmek bilmiyordu. İki eli de filelerle doluydu. Yiyecekler, giysi ve okul malzemesi almıştı ikizlerine. Burnunda tütüyordu garip ve yoksul yavruları. Bisiklet alamamıştı ama yine de çok şey sayılırdı onlar için. Bisiklet zaten kim de vardı ki? Onlar alışıktı tutulamayan sözlere.
Güneşin ilk ışıkları ile Cemal köy sınırına girdi. Hızlı hızlı yürüyordu sabahçı kızını okula gitmeden görebilmek için. Köyü görünür olmuştu uzaktan. Fakat yaklaştıkça bir kargaşa olduğunu farketti.
Asker mi arama yapıyordu? Örgüt mü adam kaldırıyordu dağa? Cenaze mi vardı?
Yaklaştıkça feryatları da duyuyor ve koşarcasına ilerliyordu. Yıkıntılar ve dumanlar vardı köyde. İlk yıkıntının önunde durdu. Hayvanlarını yıkılan ahırdan çıkarmaya çabalayan yaşlıya: “ Ne iş! Babo?” diye seslendi Cemal.
- Felaket oğul. Deprem oldu. Evine get!
Cemal’in evi erkeksizdi. İki kızı ve karısı yalınızdı. Gözleri kararmıştı. Can havli ile seğirtiyordu evine doğru. Gözleri adam görmüyor, kulakları ses duymuyordu. Elindeki fileler sıkılan yumruğuna sanki kaynak olmuştu, uçarcasına Cemalle gidiyorlardı.
Evine geldiğinde karısını yere kapaklanmış vaziyette buldu. Ellerine yapışan fileleri fark edip fırlattı Cemal. Evi yıkılmıştı. Şiddetle dürttü Rojda’yı ve ikizlerini sordu. Kadın; ağlamaktan bitap düşmüştü. Üstelik yaralıydı. Yüzü gözü kan ve toprakla bulamaç olmuştu. Bayılmak üzereydi. Çocukları yıkıntıdan o çıkarmıştı elleriyle. Son bir gayretle yıkıntıları işaret etti ve bayıldı.
Cemal; fırlayıp işaret edilen yere gitti. Çocukları küller ve yıkıntılar arasında yatıyordu. Sevinçle kucağına aldı başlarını. Bir sürelik incelemeden sonra Acı bir feryatla ağlamaya başladı. Ölmüştü yavruları.
Dört çocuktan bir tane kalmamıştı. NEDEN az çocuk yapmıştı?
Bir baba ağlıyordu çocuklar gibi.Havin tükenmişti. Kararını vermişti. Bir daha evlenecekti. Bu sefer dokuz çocuk yapacaktı. Çünkü bu coğrafya sertti. Burada sade analar ağlamıyordu. Erkek doğmamak suçtu, kadının söz hakkı bile yoktu ama erkekler de ağlıyordu.
Cemal’i; “ Ya örgüt alacaktı ya töre; isyan etme” diye sakinleştirmeye çabalıyordu acılı kapı komşusu.
Cehalet, keder, fakirlik, ölüm ve de zülüm kol geziyordu acı vatan’da, hem de 21. Yüz yılda. Fakirliğin kahreden zülmü Anadoluyu ağlatıyordu.
YORUMLAR
Halk arasında işin çetrefil boyutunu belirtmek için kullanılan bir tabir vardır "iki ucu neces değnek" diye. Öyle ki bazı durumlarda "çetrefil"liğin çetresini ölçmek için fil sürüleri bile kafi gelmez. Hani Erol Evgin'in bir şarkısı vardı ya "İşte öyle bir şey"
Değnek *oka batmış, tutacak yeri yok. Yani senin anlayacağın "işte öyle bir şey"
Tebrikler, selamlar dostum
Engin Tatlıtürk
Diğerleri değersizdi anlamına gelmesin.
Fikir yapısı açısından burada da benzeştiğimizi belgeledik.
Saygı ve sevgiler.
Allah'a emanet olunuz muhterem kardeşim.
Engin Tatlıtürk
Sayfama ziyaretinizle kıvanç duydum.
Allah'a emanet olunuz.
Selamlar.
Doğu ve güneydoğunun bilinen ama hiç bir şey yapıl(a)mayan gerçeği...
Devletin ya da devleti temsil eden yönetici ve çalışan kadroların ihmal ve suçu kadar, yöre halkının da bilinçli ya da bilinçsiz katkılarıyla çözül(e)meyen sorunlar...
Sonrası kan ve gözyaşı...
Sonu hayırlı olsun inşallah.
Tebrikler Engin Bey. Güzel bir konuyu gündeme taşımışsınız.
Saygıyla selamlar.
Engin Tatlıtürk
Sayfama onur verdiniz.
Bu yazı güne gelmeli bence,Engin Bey...
Anadolu insanının yaşamış olduğu yalın gerçeği,bütün çıplaklığı ile bizlere sunmuşsunuz...
Tebrikler...
Selam ve saygılarımla...
Engin Tatlıtürk
Ben sömürüye, fakirliğe ve ahlaksızlığa savaş açmışım.
Tek başıma elbette hiçim.
Fakat dünyayı saran hava zerreciklerden oluşur.
Sayfama onur verdiniz.
Sağolun.
Herkes doğu için atıp tutuyor terörist diyor...İmkansızlık! Esirlik! Adaletsizlik!
Bam telinde izleme olanağı tanıdığım küçük bir bölümü dile dökmek istiyorum...Bir kaç ev gezilerek durum göstergesi yaPılıyor...Bütün evler sefalet içerisinde, bir tanesinin önüne geliyorlar; mevsim kış! çocuklarla konuşuluyor, neler yapıyorsunuz? büyüyünce ne olacaksınız? klişeleşmiş sorular yöneltiliyor çocuklara! arkasından bir şeye ihtiyacınız varmı? sorusuna! yanıt hayır deniyor...Oysa hayır diyen çocuğun ayağında parmakları görünecek şekilde yırtık bir ayakkabı kendisini bariz bir şekilde ortaya sunuyor...
Bu İnsanlar çok da birşey istemiyor...Özgürlük istiyor!Aş istiyor!Adalet istiyor!
Kimse terörist olmak istemiyor! Onlara bu kılıfı giydirenler bölmek yok etmek özgürlükleri elden almak istiyor!
VE BİZİM SAF MİLLETİMİZ KARDEŞİNİ BÖYLE ACIMASIZCA İTHAM EDİYOR...
Ve karadenizli olarak çok kişiden duydugum Karadeniz de sefalet içerisin de ama kimse dağlara çıkmıyor...
ONLAR DA ÇIKMIYOR! ÇIKARILIYOR..!
Acıyan yanıma bastınız...Acıdığı halde bireşy yapamıyorsam! acımayanların şerrinden Allah bu kardeşlerimizi muhafaza eylesin....
Saygım sonsuz size...
Engin Tatlıtürk
Rabbimizin önünde ırkçılık yaparak haddi aşanlardan olamam.
Selamlar.
ENGİN BEY DUYGU YÜKLÜ YAZINIZI OKUDUM İÇLER ACISI YÜREĞİM AĞLADI YÜREK YAKAN YAZINIZI CANİ GÖNÜLDEN KUTLARIM KUSURSUZ OLMUŞ HERZAMAN Kİ GİBİ SÜRÜKLEYİCİ OKUNASI YAZILARINIZ VAR KUTLARIM SİZİ .SAYGI VE SELAMLARIMLA ESENLİKLER DİLERİM
Engin Tatlıtürk
Çok teşekkür ederim.
Selamlar.
Engin Bey bu kadar mı etkili anlatılır gözyaşlarım birikti gözlerime... Çok üzüldüm biliyor musunuz. Şöyle düşündüm biz ne kadar sıcacık, konforlu ve rahat yaşıyoruz hiç böyle sıkıntılarımız olmadı ki... Bunu okuyunca kafama taktığım bir iki şeyin devede kulak olduğunu anladım. Cemal'in dört çocuğuna mı yanayım, anneye mi yoksa bu acı gerçeklere mi? Bir kabustu uyandım demek isterdim ama anlattıklarınız maalesef madalyonun öbür yüzü yani gerçekler...
Gençlerimiz ölmesin, eli silah yerine kalem tutsun, yurda millete faydalı olsunlar. Analar şehitlerine ağlamasın, kimse askerdeki mehmetçiğinin şehit haberini almasın...
Muhteşem anlatmışsınız tebrik ediyorum. Saygı ve selamlarımla...
Engin Tatlıtürk
Selamlar.