Ara sıra yeşil gözlerin yokluğunu kokluyorum
İlk sigara içtiğim yaşımı hatırlamıyorum.
Ama tadını çıkararak içtiğim ilk sigara yaşım onbeşti çok iyi biliyorum.
O kış annemle Mülheim’a (Almanya) gelmiştik. Şubat’ın 12 siydi, kar yağmıyordu fakat hava çok soğuktu.
O günlerde herkes Karnaval zamanını iple çekiyor, sabahlara kadar tonlarca biranın içildiği, günübirlik,
hatta bir gecelik aşkları yaşayabilmek için sabırsızlanıyorduk. Tabi bunların tam tersi de olabiliyordu.
Mesela ben ilk Karnaval maceramı sırf kola içerek geçirdiğimi hatırlarım. Bazıları sadece Bira içerek,
aşksız hatırlar; Dayımın arkadaşı Horst’da böyle bir kişilkti: Onun kaçınılmaz mecburiyeti
şişmanlığından kaynaklanıyordu. Acıdığımı da söyleyemem; çünkü bana sürekli şakayla karışık Zatan/şeytan
derdi. Fakat yanında kanoğnı demesi beni biraz memnun ederdi: Herşeyi bilen, veya çok bilmiş anlamına
gelirdi bu söz.
İşte o zaman onun adına üzülür, Hafta içi her akşam, oturduğumuz Dedemin evi’nin hemen yanındaki
Birahanenin önünde toplaşan Punk’çular aklıma gelir.
Aralarında birisi vardı ki en az 200 kilo. Zifri’ydi adı. Bu adamın yanakları tombik tombik sanki her an
patlayacamkış hissi veren kocaman bir greyfurt gibiydi. Çok güzel diyebileceğim bir sevgilisi olan Gabi
ise ondan çok daha zayıf, bana şetsyin demesi ise ona güven duymama yetiyordu. Zifri’yle olan bütün bu
samimiyet, Dedemin bana bir Mofa/Mobilet almak istemesinden kaynaklanıyordu: O yaşlarda tüm
arkadaşlarımda vardı çünkü. Hoş evimizin ana cadde’de olması arkadaş bulmamı bayaa zorlaştırmıştı ya
neyse.
Zifri, o an dedemin yardım istemesiyle devreye girmiş, Oberhausen’de bu işleri yapan kardeşinden bir
tane alıp ertesi gün o cüssesiyle benim Mofa’mın üstünde çıkagelmişti.
Önce Mofa’mın her yanına bakarak, bu adamı nasıl taşıdığını düşünüp üzülmüştüm. İşte Horst bana iltifat
ettiği zaman ona da Zifri’nin kız arkadaşı Gabi gibi bir bayan arkadaşı olmasını isterdim. Benim
aşklarım hep uzun sürer, o yerden ayrılmamla biter di. Aynı yere tekrar döndüğümüzde ise zaten birkaç
yıl geçer aşktan eser kalmaz dı. Her iki taraf için de böyle olurdu bu, sanki anlaşmış gibi.
O kış Annemle birlikte geldiğimiz Mülheim’de tam 15 yaşımdaydım. Rathaus/Belediye’nin çok uzağında
değildik, o yüzden yürüyerek gelmiştim Karnaval alanına. Alana geldiğimde geçit yolu çift taraflı olarak
insanlarla doluydu. Geçit başlayalı fazla olmamıştı. Kalabalığın içinde ilerledim ve gördüğüm Televizyon
çekim ekibinin sonradan yerleştirildiği anlaşılan Kabinine sırtımı vererek önümüzden geçen üstleri
çeşitli ilginç şekillerle donatılmış, bazılarının içlerinde ürettikleri kendi imalatlatı olan şekerleme,
çikolataları etrafa saçan araçları seyre daldım. Bazıları da Gıda işiyle alakalı olmadıkları halde,
satın aldıklarını dağıtıyorlardı.
Araçlardan atılan şekerleme, çikolatalar arkamızdaki mağazaların vitrinlerine çarpıyor, şangırtı
seslerinden adeta camlar kırılıyor sanırdınız. İnsanların çığlıklarla atılanları kapışması
görebileceğiniz en güzel manzaraydı belki. Sarhoşlar çoktan ortaya çıkmış, en güzel görüntüleri ise
onlar veriyordu. Her atılan şekerlemelere saldırmak adet olmuşsa da, onlar ancak onda birinde başarılı
olabiliyorlardı; çünkü birine atladıklarında diğer 9 una mecalleri kalmıyordu. Kızlar erkekler üst üste
yerlerde. Bu nedenle oradakilerin hepsinin sarhoş olmasını istemeniz hiç te bencillikten sayılacağını
sanmıyorum doğrusu. Ama bu hâli beğenmeyen almanlar da yok değildi. Onların o haline suratsız suratsız
bakanlar da azınsanmayacak sayıdaydı.
İşe böyle bir kargaşada tanıştık biz. Ekmek kavgasıydı bizimki. Üzerinde kocaman bir ekmek, alana doğru
yaklaşan araca kitlenmişti herkes. Start çizgisinden itibaren çığlıklarla karşılanıyordu "Duedder Hans
Großbäckerei" içinde envai çeşit çörekler, Brötchen/küçük ekmek, tatlı ve pastalar la dolu kamyonu.
Atılan hiç birşey yere düşmüyordu. Daha havadayken kapışılıp yok oluyordu. Tam o anda arkamda bulunan
"Televizyon kanalının kabin’i" imdadıma yetişmiş, özellikle Televizyoncuların farketmesi için kamyondaki
her şey, şefin talimatıyla kabin’e doğru fırlatılıyordu. Herşeyde reklam ön planda düşüncesiyle tabii!
Kimisi kabin’in koni biçimli çatısında tutunamıyor aşağı düşüyor, kimisi de kenarlarındaki su
oluklarında kalıyordu. Kabin adeta yam yam karıncaların saldırısına uğramış durumdaydı. Ben ise gördüğüm
bir çift yeşil "gözden" utanıyordum. Araç uzaklaştıkça üzerimizdeki baskılar azalmış, sanki bir hafiflik
hissetmiştik ki tam o sırada ikimizin de elinde aynı şeyi tuttuğumuzun farkına vardık. İki el önce
hangisinin bırakması gerektiğini bilmediği ay çöreğini yere düşürmemek için yanımızdaki kadının şaşkın
bakışları arasında onun çantası üzerine bıraktık. Kadın işaret parmağını kendi şakağına dayayarak, önce
intihar şekli gibi görünen parmağını kafasında ileri geri çevirince, siz delisiniz demek istediğini
anladığımızda ben hemen ay çöreğini kaparak yeşil gözlere doğru uzattım.
Yeşil gözler önce ufak bir tereddüt etti, ardından ay çöreğini ortasından kırarak yarısını bana
bahşetti. Bu en adil ve akıllıca bir yöntem di. Fakat böyle bir zekanın yeşil gözlerde oluşu onu iki kat
daha değerli yapmıştı benim için. Çünkü; zaman öğle sonrası ve ben de iki bira içmenin verdiği mide
kazınmasının acılarıyla ne yaptığımı bilemez haldeydim, Ta ki yeşil gözleri görene kadar. Şimdi yemek
yemeyi bile unutmuştum. Sahi açlık nasıl birşey di acaba! Sevgi de bir tür açlık olabilir miydi?
Bir başka dünya’yı tanımama aracı oluyordu bu gözler.Onun bulunduğu topluma çok ta uzak değildim
aslında, aynı anlayış benim aileme de yabancı değildi. Bazı kural ve sakınmalarımızı kendi
deneyimlerimizle elde etmeliydik. İlk kez bukadar içten sarsılmıştım.
O gece geç saatlere kadar bir paket sigarayı bitirdim. 20 adet sigaranın dumanını ziyan etmedim.
Bazısını uçmadan havada yakaladım.
5 gün sonra İstanbuldayız. Hava alanına indiğimizde çok soğuk, Fakat bu sefer kar yağıyordu. Hava
muhalefeti yüzünden, bazı iç hatlar iptal edilmiş, neyseki bizim istanbul dışına çıkma zorunluluğumuz
yoktu. Bu sefer düş kırıklığım da yok. Beni beklediğini biliyorum. Yeşil gözleri aklıma gelince hafifçe
başım dönerken, içimi sevecenlikle karışık derin bir sıcaklık kaplıyor. Bütünüyle geçmişi düşünüyorum.
Ara sıra yeşil gözlerin yokluğunu kokluyorum. Biliyorum bana uzak değiller. Ayrılalı daha 5 gün olmasına
rağmen, ben sevdiğimden yıllardır ayrı kalmışım...
22 Şubat 2003
metin34
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.