- 1230 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
EKMEK / NAMUS / ÖLÜM
En sevdiği saatlerdi kadının. Akşam olmuş, eşinin eve gelme saati yaklaşmış, zevkle akşam yemeğini hazırlamaya çalışıyordu. İşten çıktığında, hiç bir yere takılmadan, ekmeğini, karı
sının verdiği siparişleri temin edip, doğruca eve gelirdi kocası..Çocuklar çoktan gelmiş, üzerlerini değiştirip derslerini çalışmaya başlamışlardı bile...
Kapının zili çaldığında, bir başka parladı zeytin yeşili gözleri.. Henüz otuzundaydı. Kumral
dı saçları ve orta boyluydu kadın. Sıkıntılarını çekmiş olsa bile hayatın, bozulmamıştı güzel
yüzü. Mutluydu çünkü. Huzurlu bir hayatları vardı. Düzgün bir işi vardı kocasının. O, çalış
mayıp çocuklarına bakıyordu..Çocukları da onları üzmüyorlardı doğrusu..
Zeynep ,on yaşlarındaydı. Sarıydı saçları ve yeşildi onun da gözleri, annesi gibi. Dördüncü
sınıftaydı ve sınıfının en çalışkanıydı. Orta boylu, tombulcanaydı biraz ama sevimliydi.
Kızmıyordu, kendisine tombul denmesine..Hoşuna bile gidiyordu.. Barışıktı hayatla..Mem
nundu annesinden , babasından ve yedi yaşındaki erkek kardeşinden...Zeki, birinci sınıf öğrencisiydi daha.. O da tombuldu...Siyahtı saçları ve karaydı gözleri...’ Karaoğlan, Sarı kız ’ bütün gün ağızlarındaki takılmalardı birbirlerine..
Adeta oynaklayarak, mutluluk şarkısı dilinde, alelacele kurulayıp ellerini, kapıya koştu kadın..Kendisini öpmeye uzanacak, güleç yüzlü, neşeli, elleri dolu kocasını bulmayı umuyor
du karşısında..
Evlendiği günden beri, belki de ilk defa o gün, öyle gördü kocasını..Yüzü gülmüyordu adamın. Gözleri bir anda çökmüş, yüzünde çizikler oluşmuştu sanki. Uzundu boyu ama
kamburu yoktu daha önce.O anda sanki kamburu çıkmıştı. Siyahtı gözleri ama korkunç değildi bakışları böylesine.. Saçları bile bozuktu. Oysa ne kadar özenir, tarayıp da öyle çıkardı sabahleyin evden. Dönüşünde de sanki hiç bozulmamış gibi olurdu. İlk defa o
akşam, böyle gördü kocasını ; düşkün,bakımsız, bezgin, hayata küsmüş, zavallı bir adam !
Bozuntuya vermemeye çalıştı kadın. Uzattı gül yanaklarını kocasına, öpmesi için. Sanki
haketmemişcesine utandı adam karısını öpmeye.. Ceketini çıkarıp asmasını beklemedi
göz yaşları patlamak için. Kendini salona attı adam. Koltuğa yüzünü kapattı. Çocuklar
gibi ağlamaya başladı. Utanıyordu da göz yaşlarından. Gizlemeye çalışıyordu karısından.
Korktu kadın, ne olduğunu merak etti. Çok kötü bir şey olmasa, böylesine ağlamazdı eşi.
Onu hiç böyle görmemişti. ElleriyLe saçlarını okşadı, sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne
olduğunu bilmiyordu daha. Çocuklar koşarak geldiler odalarından. Babalarını öyle gördüklerinde, ne olduğunu bile anlayamadan ağlamaya başladılar. Hepsi ağlıyordu şimdi.
Yeşil gözler, kara gözler, sarı ve siyah saçlar ; hepsi hüzünlü, hepsi de ıslaktı, karışıktı..
- Allah’ ını seversen söyle ! Ne oldu Aydın ? Nedir seni böylesine üzen ?
Adam elleriyle kapattığı yüzünü yavaşça dönüp eşine ve çocuklarına anlatmak istedi olanla
rı....Ama zorlanıyordu..Çok kötüydü çünkü olanlar onun için...
- İş yerimiz iflas etti. Krize dayanamamışlar. Bizi de işten çıkarmak zorunda kaldılar, dediğinde yeniden boşandı göz yaşları. Kapkara gözleri sert bakmıyordu şimdi. Bir bebeğin
ki kadar aciz ve zavallı idi. Bundan sonrasını ağlamadan söyleyemedi :
- Artık işsizim. Çalışacağım, para kazanacağım, evimi geçindireceğim, çocuklarıma
bakacağım bir işim yok ! Anlıyormusun Zerrin, işsiz kaldım ben !......
Ağladılar, ağladılar...Bu krizi çıkaranlar, onları böylesine ağlatanlar, o anda nerelerde ve
neler yapıyorlardı acaba ?....
Çok uzun sürse de ağlamaları, sakinleşebildiler sonunda. Sarı saçlı, yeşil gözlü, tombul Zey
nep’leri atıldı söze :
- Sana başka iş mi yok babacığım ? Sen gene iş bulursun. Bakarsın bize...Silmişti bile göz
yaşlarını Zeynep. Aklına gelen umudu, yeniden mutluluğa çevirmişti hayallerini. Bir anda
atıvermişti küçük yüreğindeki karamsarlığı.
- Aslan babam benim ! Tabii yeniden iş bulur, deyip boynuna atılıverdi bu defa küçük Zeki. O da sildi göz yaşlarını. Onun da küçük yüreğinde umutlar yeşerdi. O da kırdı karamsarlık aynalarını. Kadın atıldı bu defa söze :
- Elbette bulur , benim aslan kocacığım ! Koskoca memlekette sadece bir tane mi iş yeri var ? O kadar insan bir yerde mi çalışıyor ? Hem işten çıkarılan ilk kişi sen misin ?
Bulursun anam, bulursun..Bak gör hem de ne kadar çabuk bulacaksın, diye teselli etti
kadın kocasını.
Sakinleştiler, yeniden umutlandılar. Kadın tekrar mutfağa geçip, akşam yemeğini hazırlamaya koyuldu. Çocuklar yemek için hazırlandılar. Adam da her akşamki gibi, pijama
larını çekip, kumandayı kaptı ve televizyonun karşısına geçti. Tek eğlenceleri olan dizilerinden biri başlamıştı bile. Dizinin etkisine kaptırıverdiler kendilerini. Yeniden neşe
ile yediler yemeklerini.
Adam yine koltuğunda uyuyakaldı. Kadın mutfaktaki işlerini bitirip döndüğünde,
koltuğunda uyudğunu gördüğü eşini uyandırp odaya gönderdi. Çocuklar çoktan yatmıştı.
Rüyalar karamsardı o gece. Umut yoktu o gecenin düşlerinde. Sabahleyin çocukları ile
birlikte yaptılar yine kahvaltılarını. Yine aynı saatte kalkmıştı hepsi. İşe değilse de, iş ara
maya gidecekti adam. Önce işsizlik maaşı için müracaatını yaptı. Sonra İŞKUR’a gidip
adını yazdırdı. Fakat orada gördüğü kalabalık ve izdiham, olumsuz atmosfer, umutlarını
kırdı adamın. Daha sonra bir gazete alıp, ilânlarına göz gezdirmek için evinin yolunu tuttu
tekrar.
Günler geçtikçe umutlar azaldı. Karamsarlık arttı. Tek maaşla geçinmişlerdi yıllardır. Çocuklarına iyi bakmak adına, onların iyi yetişmesi adına, pek tasarrufa da gitmemişlerdi.
Evleri de kira olduğundan, aslında tasarruf pek mümkün değildi zaten. Bir kenarda birikmiş
paraları yoktu..Ailelerinden yardım istemek de çok zordu onlar için. İşsizlik maaşının da
geçimlerine yetme şansı pek fazla değildi. Önce ev kirası ödenememeye başlandı.
Kadının aklına, kendisinin de iş araması geldi. Anlayış gösterdi kocası. Hangisi önce iş bulursa o çalışacak, diğerleri çocuklarla ilgilenecekti.
......
Hemen hemen bütün iş görüşmelerinde, kötü gözler gördü kadın üzerinde. Çoğu iş veren
art niyetle bayan eleman arıyor ya da en azından ona öyle geliyordu.Yaşlı bir emlâkçı, bürosuna yardımcı bayan eleman arıyordu. Biraz güvenli hissetti kadın onu. Adam
neredeyse babası yaşındaydı. Konuşup anlaştılar ve çalışmaya başladı.
Sevindiler bu işe. Bir umuttu onlar için. Alın teriyle kazanılacak ekmek parası idi.
Kadınların çalışması ayıp da değildi, günah da...Namusunla çalışana kim ne diyebilirdi ki ?
Çocuklarını ,eşini doyurup işine gidiyordu kadın. Mutluydu..Evinin geçimine katkısı olacaktı. Nasıl olsa yakında kocası da iş bulurdu. O zaman o da çalışmaya devam edecek,
bu defa biraz da tasarruf ederek, böyle günler için para biriktireceklerdi.
Büronun temizliğini yapıyor, patronuna ve misafirlerine çay - kahve ikram ediyor, patronun yokluğunda da telefonlara bakıyordu. Hiç de zor sayılmazdı işi.
.....
Kocası, nereye başvursa, krizi öne sürüp , iş olmadığını söylüyorlardı. Nice üniversite,
mezunları bile sokakta boğaz tokluğuna iş ararken, lise mezunlarını kim ne yapsındı .
Yin de bir çalışanı vardı evin. Daire sattığında, bahşiş gibi paralar vermeye başladı patronu. Sevinçle evinin erzağını alıp öyle geldi kadın. Eşine, çocuklarına harçlık verdi.
Ağrına gitti adamın ama aldı yine de...Ay başı geldiğinde maaşını da aldı kadın. Ev kirasını
da verdiler bu defa. Bahşişler, maaş derken epeyce para geçmişti ellerine. İşte ; ’ bir kapıyı kapatan Allah, diğerini açar ’ dedikleri böyle bir şey olmalıydı..
.....
Yeniden umutla bakmaya başladılar geleceğe.. Ocakları tütüyor, aşları pişiyordu. Kiraları,
faturaları ödeniyordu. Harçlığı oluyordu çocukların da. Ah bir de adam iş bulabilseydi.
Her gün yeniden çıkıp, kapı kapı dolaşıp iş arıyordu adam. ’Kriz ’ diyorlardı hep, ’ kriz’.
İş yok, diyorlardı..Pazarcılık, işportacılık yapmaya başlamıştı arkadaşları ama bu herkese
göre değildi ki. ! Hem bunun için bile sermaye gerekti. Düzenli bir işi olmalıydı mutlaka. İşe
gidip geleceği zamanı, alacağı maaşı bilmeliydi. Böyle alışmıştı o...
....
Meyve suyu içiyordu bir gün kadının patronu. Bir bardak da ona ikram etti. ’ İçmem ’ diye
mezdi kadın, ayıp olurdu. Hem de canı çekmişti doğrusu. Karşısına oturmasını rica etti.
Dertleşmek istedi adam. Ne var ki bunda ; babası yaşında adamdı..Hem de patronuydu..
Bir tuhaflık hissetmeye başladı kadın kendinde..Adam biraz kendini anlatıyor, bazen de
sorular soruyordu kadına..Bakışlarının rengi değişmeye başlamıştı.. Zeynep de hiç alışık
olmadığı duygular hissetmeye başladı. İçinde şeytan gezinmeye başladı adeta. Hayatta
hiç aklına gelmeyen şeyler hissetmeye başladı. İçinde cinsel istekler uyandı. Hem de patronuna, yani babası yaşındaki adama karşı. Bir an kalkıp gitmek istedi ,uzaklaşmak iste
di oradan. Utandı duyguılarından, kocası, çocukları aklına geldi. Ama kalkamadı yerinden.
Ve yenildi kadın içindeki şeytana. Adam zaten planlamıştı bu çirkinliği. Verdiği meyve suyuna cinsel uyarıcı ilaç atmıştı. O yüzdendi bu masum kadının o hale düşmesi.Kadın kendine geldiğinde, babası yaşında olduğu için güvendiği adam, çoktan kirli amacına
ulaşmıştı. Bu utancı anladığında kadın deliye döndü :
- Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız ? Hiç utanmadınız mı ? Babam yaşındasınız ! Ekmek param
için namusumla çalışmak için iş istedim sizden..Hiç mi vicdanınız yok sizin ? Adamın yüzüne
tükürür gibi haykırıyordu kadın ama ne fayda..Olan olmuş, kirlenmişti artık.
- Kendin istedin, dedi utanmadan..Pis pis de sırıttı karşısında. Oturduğu yerden bile kalkmadı adam.
- İstersen kamera kayıtlarını birlikte seyredelim. Hem çok da zevkli olur yani !
Bu defa tükürdü adamın suratına.
- Namussuz, şerefsiz herif ! Verdiğiniz üç kuruşlık para karşılığında, insanın iffetini, namusunu harcamaya çekinmiyorsunuz..Allh belânı versin ! deyip, kapıyı da çarpıp çıktı
oradan.
......
Eve nasıl geldiğini bilemedi. Kocası ve çocukları evde değillerdi. Odasına geçti önce. Aynada kendini gördüğünde utancı doruk noktasına ulaştı. Bağıra bağıra ağladı. Uzun
süre hiç susmadı. Kendini yatağının üzerine bırakıverdi. Uyumuştu..Uyandığında, her şeyin kötü bir rüya olması için dua etti. Ama nafile. Maalesef yaşanmıştı bu çirkinlikler. Banyoya gidip bir duş aldı ve mutfağa geçip kendini oyalamaya çalıştı.Kadınların en iyi ilâçlarıydı mutfakta bir şeyler yapmak, yemek pişirmek.
Akşam olduğunda önce çocuklar eve geldi. Utandı kadın onları öpmeye, mutfakta işi olduğunu bahane edip yaklaşmadı yanlarına.Kocası geldiğinde de utandı. Ağlamak geldi yine
içinden. Karşılayamadı ve öpemedi kocasını. Alındı adam. İşsiz olduğu için karısının bile
gözünden düştüğüne inandı.
Sofrayı kurup hepsini davet etti kadın. Muhabbet yoktu o akşam sofralarında. Televizyon
açılmadı..Bir sessilik kapladı bütün evi...
Daha sonra utandı gök yüzü. Bulutlar kafalarını gök yüzünde ne varsa vurmaya başladılar. Güneş kaçtı herkesten. Gezegenler, yldızlar koşuşturmaya başladılar. Elleri var mıydı yıldızların. Nasıl örtüyorlardı yüzlerini ? Onlar neden ve kimden utanmışlardı ?
Emlâkçı, aynı gece karısının koynundaydı. Hayvan gibi tepinmekteydi ve sarhoştu da !
Yıldurımlar düşmeye başladı yer yüzüne. Bir yağmur ki Nuh tufanı ! Korktu günahı, vebali
olanlar. Korktu ve zıplayarak kalktı karısının tepesinden şerefsiz adam ! Sokağa attı kendini ve yıldırım düştü tepesine...
Ağladı, ağladı bulutlar. Göz yaşları yer yüzüne sel oldu...
.......
Dört cenaze çıktı o güzelim evden. Biri işinden atılan baba, biri ekmek parası için çalıştığı
hayvan tarafından kirlenen yeşil gözlü, gül yüzlü kadın. Biri on yaşlarındak sarı saçlı, yeşil
gözlü kızları Zeynep, diğeri de yedi yaşlarında,tombul yanaklı, hafif göbekli, evin mutluluk topu, son çocuk, Zekicik idi...
Zehirlemişti kadın bütün aileyi . Böyle kirli yaşamaktansa ölümü tercih etmişti..Hem de tüm aile için..
Fikret TEZAL - 18 HAZİRAN 2009
YORUMLAR
Iyi olmus yildirim carpmis.
Iste böyle erkekler böyle isverenler bizim ülkeye has birsey.
Akli fikri cinsellikte olan parondur diyerek sanki o yaratmis dünyayi.
Iste kendi milletini harcayan millet.Ve böyleleri dolu ülkede.
Kadini istegi disinda uyusturup her kötülügü yapmak.
Sonra da hic bir sey yok gibi kendi karisinin yaninda yatip uyumak.Ne vicdan kimbilir.
Ama kadinin yaptigini dogru bulmuyorum.
Cünkü bir ihanet söz konusu degil di orada.Bir igrenc insanin igrenc tuzagina kurban gitmis.
Allah korusun her kadini.
Ve bir erkege hic yakismiyor isten cikarilmis diye cocuklarinin yaninda aglamasi zayif karekteri oldugunu gösteriyor.
Olabilir herkes cikarilabilir isten.
Hemen bu yerle bir olus niye.
yüreginize saglik güzeldi
sonsuz saygimla
hicbitmez tarafından 4/20/2010 11:56:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gazetelerin 3. sayfaları, bu tip olaylarla dolup taşıyor...Güncel bir konu...Bazen insanın başına bir olumsuzluk gelmeye başladığında, sanki anlaşmışlar gibi ardı ardına tüm olumsuzluklar gelmeye başlıyor...Zerrin ve eşinin başına gelenlerde öyle...Allah kötülere fırsat vermesin.İbret alınması gereken bir yazı olmuş...Yazının sonunda ki intihara gelince; Yaşanan gerçekler var ve her zaman mutlu sonlar olmuyor.Bu tür yazılar da yazılmalı ki, okuyan kendine düşen dersi alır zaten...
Sevgi ve saygı ile
Bence kadın neden intihar ediyor, kendi rızası ile beraber olmadı ki. Kadın geçim derdine düşmüş. Adam intihhar etsin. Alemin namuslu karısını kirlettiği için utancından adam intihar etmeli. Yine de yazı kendini okutturuyor.
saygılar...
Fikret TEZEL
Olağan olaylar toplumumuz için.
Ne var ki öyle iffetine düşkün kaç tane çıkabilir bu kokuşmakta olan kürede...
Paylaşım için teşekkürler; saygı öncelikli sevgiler.
Fikret TEZEL
FİKREY BEY,ÖYKÜNÜZ BİR NEVİ TOPLUMUN ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜNÜ YANSITIYORDU...
USTA BİR KALEM,ETKİLEYİCİ BİR YAZIYDI...
TEBRİKLER.
SELAM VE SAYGILAR EFNDİM...
Fikret TEZEL
FİKRET KARDEŞİM,GÜZEL YAZMIŞSIN YAZMAYA DA SUÇLU VE SUÇSUZU HEMEN BASİTCE ORTAYA KOYMUŞSUN.
İŞVERENLER,HEP Mİ BÖYLE KÖTÜ DAMGASI YİYOR.bENİM DE O KADAR ÇALIŞTIĞIM YERLER OLDU.BİR DEFASINDA GÖZÜNÜN ÜSTÜNDE KAŞIN NİYE VAR DİYEN OLMADI...
BİR DE ADAMIN AĞLAMASI ÇOK BASİT GELDİ...BENCE O ADAM,KESİNLİKLE AĞLAMAZ.
İÇERİK OLARAK BASİT GELDİ BANA,ÖYKÜNÜZ...
SELAM VE SEVGİLERİMLE ARKADAŞIM...
Fikret TEZEL
Dört cenaze çıktı o güzelim evden. Biri işinden atılan baba, biri ekmek parası için çalıştığı
hayvan tarafından kirlenen yeşil gözlü, gül yüzlü kadın. Biri on yaşlarındak sarı saçlı, yeşil
gözlü kızları Zeynep, diğeri de yedi yaşlarında,tombul yanaklı, hafif göbekli, evin mutluluk topu, son çocuk, Zekicik idi...
Zehirlemişti kadın bütün aileyi . Böyle kirli yaşamaktansa ölümü tercih etmişti..Hem de tüm aile için..
Kurgu,türk filimlerini aratmayan cinstendi...İşverenin başka işi gücü yokta; yanındaki kadına mı sarkıntılık yapacak...Benim böyle bir saçmalığa aklım almıyor...
Anlatım,güzeldi...Tebrikler Fikret Bey...
Yorumlarım biraz donkişotca olur ama fazla alınma.Benim yapım böyle...
İki tip insan intihar edermiş: Çok güçlüler ve çok zayıflar. Ortada olanlar için sorun yok yani.
Bu saptamanın ardından yazınıza gelecek olursak; intihar hayatın bir gerçeği. Eğer yaşanan gerçekleri kötü örnek olur düşüncesi ile yazmayacaksak, ne yazacağız? Uyuşturucu sonucu mahvolan hayatlar, aşkta aradığını bulamayanlar, sevip terk edilenler, aldatlanlar, tecavüze uğrayanlar...Daha uzatmak mümkün bu listeyi. Bunlar yaşanan, hayatın içinden olaylar. Aynen Fikret Bey'in yazısına konu ettiği olay gibi." Uydurmuşsun, böyle bir olay hiç yaşanmadı, yaşanmaz " diyebilir miyiz? Asla. Her sabah gazetelerde, her akşam tv de nicelerini dinliyoruz. Farklı karakterlerle.
Bence okunmalı. Hem de her yaş gurubu tarafından. İnsanın kendinden başka kimseye güvenmemesi hoş bir şey mi? Hayır, tabi ki değil. Ama fırsatçılardan korunmak istiyorsa, gerekli bir duygu. Sen sağlam kazığa bağla da...
Kutluyorum. Her zaman ki gibi akıcı ve okunası bir yazıydı. Saygılarımla
O cinnet noktasına kolay gelinmez ve gelindiğinde de kolay kolay geri dönülmez sanırım... Çevremizdeki belki de çok yakınımızda olan insanların umutsuz dünyalarına umut olmak mecburiyetimizi de hatırlatıyor bu yazı... Maddi ve manevi anlamda... Gün bugündür... Kaleminize sağlık...
Toplumumuzun içinde bulunduğu koşullar (şartlar)hatırlayabildiğim 1945 -1950 arasındaki koşullardan bin defa daha iyi diyebilirim.
Babamın ne mesleği nede işi vardı.Tek sermayesi baltasıydı.sabah baltasını omzuna ılır şehrin bütün sokaklarını dolaşırdı,
o zamanlar doğalgaz yokt u dağlardan eşek sırtında odun getirilir parası olan yazdan alırlar baltacılara sobaya sığacak şekilde
kestirilirlerdi.Bir gün iş bulsa 3 gün bulamazdı.Anneciğimde zamanın zenginlerinin evlerine temizliğe giderdi.Hak ettiği günlük
2.5 liraydı. 5 lira verseler kabul etmezdi.Helalı haramı bilirlerdi.Haramdan fayda değil zarar geleceğini de...Bu günün eğitimcilerinin eserleri ortada.Yarım doktor candan,yarım hoca imandan hesabı.Saygılar sunarım.
Fikret TEZEL
İntihar gerçekten çok kötü bir eylem. Asla onaylanamaz ve kimseye tavsiye edilemez. Özendirmek de doğru değil. Bu öykünün finalini ben de sevmiyorum aslında. Fakat toplumumuzun içinde bulunduğu koşullar, insanlarımızın akıllarını yitirmelerine, cinnet geçirmelerine ve kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarına bile son vermelerine sebep olabiliyor.
Acı da olsa, yanlış da olsa, görmezlikten gelemeyiz ve kaçamayız yaşanılan bu gerçeklerden...
Hikaye güzel yazılmış ki kendisini okutturuyor.Ancak sonunda verilmek istenen mesaj yanlış anlaşılmaya müsait.
İyilik ve doğruluk derken,bilhassa işi olmayan yada herhangi bir sebeple işsiz kalan insanlara en kötüyü,en yanlışı
öğretiyor yazar,farkına varmadan.İntiharı özendiriyor.İntiharın ebedi saadeti yok ettiğini bilmediği veya bilse de önemsemediği anlaşılıyor.Bu konuda yazarın iyi niyetinden şüphe etmiyorum.Sadece ikaz etmek istedim,hem yazarı hem okuyan gençleri.
feyzi kanra tarafından 4/20/2010 9:34:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
feyzi kanra tarafından 4/20/2010 9:45:09 AM zamanında düzenlenmiştir.