Laleler
Laleler
Biri lale bahçesinin yanındaki kaldırımda, banka oturmuş, fonda görünen rengârenk lale ve envai türlü çiçeklerle resim çektirmiş. Koyu renk kostümü, ayağında çizmesi, gözünde güneş gözlüğü, kabarık saçlarıyla havalı havalı etrafını seyrettiğini sanırsın ama aslında fotoğraf çektirmekteki amacı, fondaki çiçeklere dikkat çekmektir. Öbürü, şimdiye kadar ısrarla kullandığı siyah beyaz profil resmini bir çırpıda, rengârenk lale ağırlıklı çiçek resimleriyle değiştirmiş… Sanki bana nispet yapıyorlar. Hani dağda bayırda uzun aramalarıma rağmen bulamamıştım ya baharı.
-Sen daha çok ararsın oralarda, İstanbul’a gel de gör bakalım, nasıl olurmuş bahar! Demeye mi getiriyorlar bilmem ki)))
Ne deseler haklılar, hangi belde yarışabilir, Avrupa’nın kültür başkentiyle. Ne yapalım yani, biz de bulduğumuzla yetiniriz. Erenler hazıra duacıdır demişler. Aşığın: “Ben sarmadım, saran kollar öğünsün.” Dediği gibi ben yaşayamıyorsam da yaşayanlar görsün hayrını İstanbul’un demekten başka ne gelir elden.
Falih Rıfkı Atay, “Kışı yoktur İstanbul’un. Yalnız lodosu ve poyrazı vardır.” Diye yazmıştı. O nedenle pek özlem duymaz bahara, İstanbul’un sakinleri. Ama yine de güneş yüzünü gösterince, orada da halkın kendisini dışarı attığını görüyoruz, haber bültenlerinde.
Bizler burada belli günleri sayarız, baharın gelmesi için. Şubattan itibaren cemreler, sırasıyla havaya, suya, toprağa düştükçe, bir adım daha yaklaşıyoruz, bahara diye seviniriz. Sonra mart dokuzunu, “mart bacadan baktırır, kazma kürek yaktırır”, diyerek. Peşinden abrul beşini. “Kork abrulun beşinden öküz ayrılır eşinden” söylemiyle, hasretle bekleriz.
Tam da mesire yerine çıkacağız diye sevinirken bir acı haberle hevesimiz tekrar kaldı kursağımızda. Kenenin ısırdığı üç hastadan ikisi, intaniye bölümünde yatarken üçüncüsü Sivas’a sevk edilmiş. Yıllardır bu teşhisle Sivas’a sevk edilenlerin şifa bularak geri döndüğünü ne duyan olduuu, ne de gören bu güne kadar. Lânet olası keneler de hiçbir yer bulamamış gibi mesire yerlerini yurt edinmişler, aksi gibi... O yüzden yeşilliğe çıkanlar, astronot gibi vücudunun her yerini kapatmaya özen gösteriyorlar. Eve gelince de banyoda tepeden tırnağa muayene oluyorlar. Acaba kene yapışmış mı diye.
O kadar övülmesine göre İstanbul’da yaşamak çok mu cazip sanki! Sisli günlerdeki ayaz, iliklere işler. Yıkanan çamaşırın kuruması için günler gerekir. Uzun yıllar İstanbul’da çalışıp taşraya gelen bir öğretmen, “İstanbul’a atansam sürüldüm diye istifa ederim” diyordu.
Sözün özü: mutlu olmak için yalnız yaşadığımız çevrenin güzel olması yetmez. En başta içimizin huzurlu olması gerek diyor, herkese bulunduğu mekânda mutlu bir ömür sürmesini diliyorum.
Sevdikleriyle beraber