- 751 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
FİLM ÇEKİMİ
Ders yılı başında okulumuza müdür ataması yapıldı.
Okulu güzelleştirmek, yeni şeyler yapmak için var gücüyle çalışıyor. Velileri para toplayarak bunaltmamak ya da yasal olmadığını düşündüğünden yeni formüller uyguluyordu. Genel olarak velilere okulun eksiklerini söylüyor, gerekli malzemeleri sayıyor, her türlü ihtiyaçları bağış yoluyla hallediyordu.
Dershaneler reklam amaçlı dergi, broşür dağıtmak veya sınav yapmak istediklerinde okulun pencerelerine demir taktırmıştı. Yıllardır hırsızlığa önlem olarak düşünmüş, parasızlıktan yaptıramamıştık. Daha doğrusu sıra gelmemişti.
Öğrenci kayıt ve nakil işlemi için gelen velilerden süpürge, deterjan, sıvı sabun istiyor; servisçilere hizmetlilerin maaşını ödetiyordu. Dört katlı 27 derslik, 17 idari birim, 36 tuvaletin olduğu kurumu en az 6 görevliyle temizletebiliyorduk. Bunların biri kadroluydu. Diğer beş kişinin maaş ve sigortası yüzünden belimiz doğrulmuyordu.
En büyük sorumluluk müdür üzerindeydi. Sırasında herkes sınıfına, odasına giriyor, işini yapıyordu. Para bulma, eksikleri halletme okul müdürüne kalırdı. Artık takla mı atar, cambazlık mı yapar, kendisinin bileceği iş…
Müdür bir gün heyecanla müdür yardımcısı odamıza geldi.
“Talih kuşu kondu başımıza” dedi. Çok sevinçliydi, meraklandık.
“Yağmur Ajans’ın sahibi Osman Yağmurdereli’nin (o zaman ölmemişti henüz ) asistanı geldi. Okulumuzda film çekmek istiyorlarmış. Ben de bütün okulu badana ettirmelerini, idare odalarını yenilemelerini, sınıf kapılarını değiştirmelerini söyledim, kabul etti. Ayrıca bilgisayar da alacaklar.”
O coşkuyla öğretmenler odasına da gitmiş, öğretmenlere anlatmış. Hatta biraz ileri gidip “ Osman Yağmurdereli benim arkadaşım” demiş.
Biraz sonra asistan olduğunu söyleyen adamı odamıza getirdi. Bizimle tanıştırdı, yardımcı olmamızı söyledi.
İlk defa böyle tanınmış bir sanatçının, yapımcının yani Osman Yağmurdereli gibi birinin asistanıyla tanışıyorduk. Önce biraz sohbet ettik. Spor giyimli, uzun, kıvırcık saçlarını atkuyruğu şeklinde bağlamış, hoş sohbet biriydi.
Müdür yardımcısı arkadaşla okulun birimlerini dolaşıp geldiler.
Filmin adı “İstanbul” olacakmış. Başrollerde Zuhal Olcay, Oktay Kaynarca, Şevval Sam.
Mafya filmiymiş!
Oktay Kaynarca’nın ilkokul yılları bizim okulda, lise yılları ise hemen arkamızdaki Aliye Yahşi Anadolu Meslek Lisesinde çekilecekmiş.
Çocukluğunun geçtiği ev için birkaç sokak ilerde bir gecekondu kiralanmış. Bizim okulu seçmelerinin nedeni sakin bir yerde olması, çekim için mekanın uygunluğuymuş.
O anda hepimizi, ünlülerle bir arada olacağız, film çekimi göreceğiz heyecanı sardı. Okul müdürümüzün de gözleri parlamış, yerinde duramaz olmuştu. Doğrusu herkes havaya girmişti.
Yapımcı asistanını uğurladıktan sonra verdiği telefonları arayalım dedik. Şirket telefonu diyerek cep telefonuyla birlikte yazıp vermişti. Her iki telefonu da defalarca aramamıza rağmen açan olmadı.
İlk şoku atlatıp biraz durulur gibi olunca çevre okulları aradık. Böyle bir duyumları olup olmadığını sorduk. Kimsenin bilgisi yoktu. Gelen giden de olmamış. Bu tür işlerde çok önceden valilikten izin alınır, Milli Eğitim Müdürlüğüne bildirilirdi. Böyle bir resmi yazı da gelmedi.
Ne güzel kendi kendimize gelin güvey olmuş, pembe düşler kurmuştuk.
Aylar geçmesine rağmen arayan soran bir Allah kulu çıkmadı. Verdiği telefonlar duvar. Hiçbir yerde, medyada böyle film adı, benzer bir çalışma işitmedik. Aklımıza geldikçe
türlü yorumlar yaptık, fikir yürüttük. Beyin fırtınasıyla(!) nedenleri bulmaya çalıştık.
Acaba dolandırıcı mıydı?
Ne amaçla gelmişti?
Böyle bir proje var mıydı?
Yağmur Ajansa soralım dedik, telefonlarını bulamadık.
Bizimle kafa buldu desek çok inandırıcıydı.
Bakalım ne çıkacak bunun altından? Bu arada her kafadan bir ses çıktı. Pek çok senaryo ürettik.
Hırsız…
Sapık…
Organ mafyası…
Çocuk ticareti…
En ilginç tarafı “İstanbul” adlı film, neden Ankara’da çekilecekti…
2008/ANKARA Fazilet Ünsal Eliaçık
www.fazilet.ozelsayfam.com