- 1449 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
AYŞE + AHMET = NE KAZANDI? NE KAYBETTİ?
Yazmaya başlamadan önce bir ricam olacak: Azınlık ve çoğunluk dediğimiz iki gurup vardır, biliyorsunuz. Bu yazı, azınlıkların yazısı değil. Bu yüzden, “ azınlık “ gurubu üyelerinin itiraz etmeden, “ çoğunluğu “ düşünerek okumalarını rica ediyorum. Anlaştık mı?
Kızımız Ayşe:
Ayşe, liseyi bitirdikten sonra, üniversiteyi kazanamıyor. İkinci bir kere denemek de istemiyor. Sağa-sola bakınıyor, iş bulamıyor. Evde oturuyor. Ev kızı.
Sabah kalkıyor. Annesi, kahvaltıyı hazırlamış. Çayı demlemiş. Yumurtası, tam sevdiği gibi pişmiş, tabağında hazır bekliyor. Ayşe, televizyonu açıyor. Sevdiği sabah programını buluyor. Hem izleyip hem de kahvaltısını yapıyor. Kapı çalıyor. Annesi geliyor, pazardan.
Ayşe, masaya dönerken; annesi mutfağa giriyor. Yemek hazırlığına başlıyor. Ayşe, sofrayı topluyor. Bulaşıkları makineye yerleştiriyor. Odasına gidip yatağını düzeltiyor. Giyiniyor. Kirlilerini sepete atıyor. Bir gün önce ütülenmiş olanları, dolabına yerleştiriyor.
Salona gelip arkadaşını arıyor. Günü geçirmek için program yapıyorlar.
“ Anne, ben çıkıyorum. Geç kalmam. Bir şey lazım olursa ara, gelirken alırım. “ diyor ve çıkıyor.
Oğlumuz Ahmet :
Ahmet, üniversiteyi bitirdikten sonra hemen askere gidiyor. Dönüşünde, babasının hatırlı bir arkadaşı sayesinde işe giriyor.
Sabah erkenden iş başı yapıyor. Akşam, bazen mesaiye kalıyor. Ailesinin paraya ihtiyacı olmadığı için, kazandığını harcıyor.
Kızımız Ayşe ve oğlumuz, Ahmet tanışıyorlar. Âşık oluyorlar. Evleniyorlar.
Gelinimiz Ayşe:
Sabah erkenden kalkıyor. Kahvaltıyı hazırlıyor. Ahmet’i uyandırıyor. Ahmet, omlet istiyor. Hemen koşup istediği omleti yapıyor. O kahvaltısını yaparken, yatağı düzeltiyor. Ahmet, dişlerini fırçalarken masayı topluyor. Bulaşıkları hallediyor. Birlikte çıkıyorlar.
O gün mahallenin pazarı var. Ayşe, pazara gidiyor. Aldıklarını eve getiriyor. Yemek işine başlamadan, makineye çamaşırları koyuyor. Tekrar mutfağa dönüyor. Yemek pişirmeye başlıyor. Ocağın altını kapattıktan sonra çamaşırları asıyor. Elektrik süpürgesini çıkartıp temizliğe başlıyor.
İşlerini bitirdiğinde saatine bakıyor. Hemen örtüyü seriyor, masaya. Yemeklerin altını yakıyor. Sofrayı kuruyor. Kapı çalıyor. Ahmet geliyor. Yemekler ısınıncaya kadar televizyonu açıyor, Ahmet. Ayşe hem, gün boyu açmaya bile fırsat bulamadığı, televizyona bakıyor, hem de yemekleri getiriyor.
Yemekten sonra Ahmet, koltuğuna geçiyor. Ayşe kahvesini getiriyor. Sonra sofrayı topluyor. Mutfağı temizliyor.
Tam oturacakken; Ahmet manalı manalı bakıp “ Hadi yatalım “ diyor.
Damadımız: Ahmet:
Sabah erkenden iş başı yapıyor. Akşam, bazen mesaiye kalıyor. İhtiyaç olduğunda, eve para bırakıyor.
Ayşe ve Ahmet, ayrılmaya karar veriyorlar. Boşanıyorlar.
Ayşe:
Boşanma ilamını aldıktan sonra nüfus müdürlüğüne gidiyor. Ahmet’in kütüğünden düştüğüne dair belgeyi ve yeni nüfus cüzdanını alıyor. Bankaya gidiyor. Hesabında kayıtlı soyadını değiştiriyor. Kredi kartları için yeni başvuruda bulunuyor. Ehliyetini değiştiriyor. Pasaportunu yenilemek için evrakları hazırlıyor.
Değişen soyadı ve kütük kaydından dolayı oradan oraya koşturup duruyor.
Ahmet:
Sabah erkenden iş başı yapıyor. Akşam, bazen mesaiye kalıyor. Ailesinin paraya ihtiyacı olmadığı için, kazandığını harcıyor.
…/…
Anlatabildim mi?...
Eser Akpınar
İzmir
06.04.2010
YORUMLAR
Güzel bir yazıydı.İşin en güzel olan tarafı da yorumculara yorumlarına ANLADIM diye başlatmanız olmuş :)
Dua etsinler Ayşe ve Ahmet evlenmişler Eser Hanım.Üstelik bir de Ayşe,Ahmet'e evinde yemek pişiriyor aman yarabbim.Bir de o yetmiyor ev işleri denilen milattan önceki şeylerle uğraşıyor.
Yapmayın etmeyin Ayşe iyilik meleği mi nedir,şimdilerde böyle şeylerle uğraşan biri var mı.Eğer varsa Ahmet sıkı tutsun valla onu,yapışsın yakasına.
ŞİMDİKİ AYŞELER;
Dondurulmuş sebzelerle yemek (belki pişirir)
Dondurulmuş köfteleri (belki yedirir)
Temizlikçi olmazsa evleri (belki temizdir)
Para olmazsa (belki giyinir)
ESEN KALIN...
ANLADIM.
Eser Akpınar
-Öğleye ne yemek pişireyim
Diye sordu kadın kocasına
-Tüm okyanuslarda yüzmek isterdim
Kahrolası sınırlar olmasa
Saygılarımla
Kızlarımız hayatı toz pembe görüp, hep öyle olacak sanıyorlar. Malesef hayatın kendisi öyle değil. Evlilik sorumluluk gerektiriyor. Her konuda.
Sadece ev işi yapmakla evlilik yürütülmüyor. Biraz şahsi çaba da gerekiyor. Ben geçenlerde bir yazıya yorum yaparken bir örnek vermiştim. O örnek tam bu yazı için aslında. Safiye Sultan diye bir seri roman okumuştum. O ramanın yazarı diyordu ki, biz Türk kadınlarına, siz saraya hiç bir zaman sultan olamadınız. Olamazsınız da... Olsanız olsanız padişahın çocuklarına dadı olursunuz. Bu yazıyı okuyunca, o sözün değerini daha iyi anladım. Umarım anlatabilmişimdir.
Sevgilerimle...
Eser Akpınar
Sevgilerimle
hemde öyle güzel anlattınız ki eser hanım.
sanırım ayşenin kazancı tek eğer çocuğu varsa anne olmanın tadı ve tabi ki sorumluluğu.
ahmet ise yine kazançlı baba olmanın tadı ve tabi sorumluluk yine onda değil ayşede.
offf acı ama gerçek.
eeee nasıl değişir bu kısır döngü
Eser Akpınar
Sevgilerimle...
+10 PUANIMI UNUTMADAN VEREYİM .SONRA UNUTUYORUM.
BU YAZI BENİ,DÜŞÜNMEYE SEVK ETTİ.
NE YAZIK Kİ AYŞE VE AHAMET'İN DRAMATİK YAŞAM ÖYKÜSÜNE GÜNÜMÜZDE ÇOK SIK RASTLANILMAYA BAŞLANDI.ESKİLERİN SÖYLEDĞİ:
"GELİNLİĞİMLE GİRDİM BU EVE;KEFENİMLE ÇIKARIM" SÖZLERİ DEMODE OLDU ARTIK...
GENÇLER DE GEÇİM SIKINTILARI YÜZÜNDEN EVLENEMİYORLAR YA ZATEN...
ESER HANIM,GÜZEL KONULAR BULUP ÇIKARIYORSUNUZ...
SELAM VE SAYGILARIMLA EFENDİM...
Eser Akpınar
Saygılarımla
azınlık çoğunlık meselesi değil dost , hayatın gerçekleri bunlar boşanma nedenlerinin bir çoğu böyle şeylerden çıkıyor ,beklentiler beklentilerin cevap alamaması ,çalışan kadınlar içinde geçerli bu durum,çok görüyoruz biz , karşılaşıyoruz adliye koridorlarında ,bize gelen dava dosyalarında hiçte azınlıkta kalan bir yanları yok valla baya bi çoğunluk diyebiliriz
Eser Akpınar
Zaten sorun da Ahmet değil. Evlilikle değişen hayat şekilleri. Ve kadının bu değişimi taşıyamaması...Ahmet'in bir suçu yok. Hayat şekli değişmiyorsa ne yapsın yani? Hep bir kadın var hayatında. Ve hep bir kadın hizmet ediyor diye suçlayamayız ki, erkeği...
Ama boşanma sonrası nüfus işlemlerinde bile sadece kadının koşturmak zorunda kalması; bakın bu gerçekten sinir bozucu. Ne taşırsın kadını babasının kütüğünden.? Bırak kalsın. Ne olur ki? Hiç değilse orada erkekle eşit şartları olsun kadının.
Teşekkür ediyorum...Saygılarımla
Okumaya başlamadan önce düşündüm acaba azınlığın içinde miyim yoksa çoğunluğun mu? İşin içinden çıkamadım. Biraz daha düşündüm azınlıklar kimler çoğunluklar kimler. Olay tam Arapsaçına döndü bu sefer.
Merak ettim bu Ahmet’in soyadı “Koç” veya “Sabancı” mıdır diye? Dikkat ettikmi hiç, akla gelen ilk yerleştirmede oğlan tarafı “Hulusi Kentmen” kız tarafı “Münir Özkul” olur her zaman. Bu yalnız bize özgü bir yakıştırmamıdır. Bence hayır, bilenler bilir "Love Story" filmini, orada da delikanlı Harvard'da okuyan zengin çocuğu, küçük hanım ise orta direğe mensup bir kara kızdır.
Amerikadan kendi hikayemize dönersek hikayenin kahramanları Ayşe ve Ahmet’in yaşam doğrularının kesiştiği andan itibaren meydana gelen doğrunun kısa sürede dibe vurmuş borsa eğrisine dönüşmesinin altında yatan sebep, bu birleşme yapılırken “davul bile dengi dengine” atasözünün kale alınmamasıdır sanırım.
Dikkatle bakıldığında isimlerinin baş harflerinden başka ortak paydaları olmayan karşı cins iki insanın birlikteliklerinin mutlu sonla bitmesi ya filmlerde olur, yada masallarda. Ahmet’in aile efradı tuzu kurulardan, Ayşe’nin sülalesi ise vejetaryengillerden. Görüldüğü gibi aradaki maddi, manevi, kültür ve sıklet farkı, paylaşılan gayri safi milli hâsılanın dengesizliğinden bile daha vahim şekilde duruyor. Bu şartlarda ve süreçte Ahmet açık büfeye yumulurken Ayşe’nin fiks mönü menüye talim etmesi kaçınılmazdır.
Olayın ayrılık sonrası hukuki sürecinde yaşanılan bürokratik angaryalar bayanların genetik şanssızlığı olsa gerek, orada hem fikiriz.
Saygılar, selamlar
Eser Akpınar
En basite indirgeyip, en tepeden baktığımızda görünen manzara bu değilmidir? Yanlış mı? Konu da bu değil zaten. Ama işin çekirdeği bu dur.
Evliliklerin bu denli çabuk yıkılmasına sebep, kadınların hayatlarının kökten değişmesidir diye düşünüyorum. Evliliğin sadece canım-cicim yanlarını görüp, gerçeklerini göz ardı etmeleridir. Evliliğin kadınsı yönünü yok saymaları.
Aslında bu yazıyı genç kızlar okusun isterdim. Ha diyebilirsiniz ki " O zaman hiçbiri evlenmezdi " . Yemiyorsa, evlenmesinler zaten. Ama evlilik bu. Saçma sapan hayallerle balıklama atlıyorlar. Sonra erkekler mesuliyetsiz damgası yiyorlar.
Hem fikir olduğumuz son bölüm var ya? Orada da erkeğin hayatında değişen bir şey olmuyor. Ha bakın işin o kısmına öfkeliyim.
Teşekkür ederim Görüşünüz için..
Çok güzel bir teması var yazınızın. Kadın ister tarlada, ister şehirde evin iç işlerinden tamamen sorumlu. Erkekler biraz ucundan tutsa bile, bütün olarak bayanın görevi olmuş ev işleri. Aslında erkekler ailelerinin yanından uzak kalmadığı sürece yani bir yurt veya bekar evinde bu işler onlara hiç düşmüyor. Öyle olunca da tamamen yabancı oluyorlar yardımcı olmak isteseler de beceremiyorlar. İstisnalar hariç. Ben bayanın sıkıştığı noktada eşinin yardım etmesinden yanayım. Çünkü biz bayanlar mutfakta veya ev işinde çok elimizin altında kimse olsun da pek istemeyiz. Karışır genelde her şey. Ama bayan sırtı ağrıyıncaya kadar yorulup erkek yan gelip yatıyorsa can sıkıcı olabiliyor. En azından ufak da olsa yardım gerekiyor.
Yazınız çok anlamlıydı. Teşekkür ederim. Anlatımınız hele her zamanki gibi çok başarılı ve güzeldi. Tebrikler. Sevgi ve saygılarımla...
Eser Akpınar
Ama hayat akışının değişimi konusunda kaybeden taraf kadın. Ben bunu anlatmaya çalıştım. Bu kaybı göze almadan yapılan evlilikler, boşanma ile sonuçlanıyor. Özellikle günümüzde bu sayı çok fazla arttı. Sebebi de bu diye düşünüyorum. Gençkızlarımız evliliğin bu yönünü taşıyamıyorlar.
Erkek, yardımcı olur, ya da olmaz. O onun insanlığına, insafına, görgüsüne kalmış.
Kızların pembe gözlüklerini çıkartmaları lazım.
Teşekkür ederim...Saygılarımla
Anlatılmak isteneni çok iyi anladım.
Olayı bir de şöyle değerlendirelim:
Ayşe üniversiteyi kazanamasa bile bir işe girebiliyor. Hatta işini daha bir zorlaştırıpalım. Bir fabrikada bütün gün ayakta çalışıyor. Eve gelince çok yoruluyor fakat farkeder mi? Bence farketmez...
Ayşe eve geliyor alelacele yemek hazırlıyor (yorgun ayakta duracak hali yok ama görevi bu yapmak zorunda) yemekten sonra bulaşık makinesi de yok ki bulaşıkları doldursun mecburen elde yıkıyor. Ertesi güne iş kalmasın diye Ali'nin işten gelince sağa sola attığı giyeceklerini topluyor, etrafı toparlıyor. Ali ütüsüz gömlek ve pantalon asla giymez (kendisi ütüsünü bozmamak için özen göstermediği halde) onun giysilerini tekrar ütülüyor.
Peki bu arada Ali ne yapıyor? O çok meşgul. Göbeğini kaşıya kaşıya televizyon izliyor. Hem o gün içerisinde fazla da yorulmuyor, masa başı işi.
İster çalışsın, ister ev hanımı olsun... Kadın olmak zor.
Boşanma kısmını hiç ele almıyorum o daha güç bir süreç.
Hayatın acı yönünü irdeleyen bir yazıydı.
Sevgilerimle...
Eser Akpınar
Teşekkür ederim Nurcan. Sevgiler.