EZO'NUN ŞANSI
EZO’NUN ŞANSI
Tarla işçileri güneşin altındaydı,gün doğumuyla birlikte çalışmaya başlamışlardı.Kuşluk vaktinin yakıcı ışınları onları bezdirmeye başlamıştı ki,Kezban seslendi:
_ Haydin,ara verelim,ayran içelim.
Ağaçların gölgelerine gruplar halinde yayıldılar.Kimi ayran içip türkü mırıldandı,kimi "cıgarasını tellendirdi".
Kezban yirmisekiz yaşındaydı.Onsekizine gelmeden evlendirmişlerdi.Kocası -kendinden beş yaş büyüktü- tütün fabrikasında çalışıyordu,sendikalıydı.Evliliklerinin ilk yıllarında çocukları olmamış,hayli dertlenmişlerdi.Köylü kadınların söylediklerine aldırmayarak şehre gidip tedavi olmuşlardı,çocuk sahibi olabilmek için..."Özlem"leri fazla uzun sürmemiş,Kezban bir sene içersinde gebe kalıvermişti.Bebekleri bir sonbahar gecesi hayatlarına katılmıştı.Güzel bir kız çocuğuydu:Ezo...
Aylar,yıllar geçtikçe çocuklarında bir anormallik olduğnu farkettiler.Diğer çocuklar gibi bakmıyor,aldırmıyor,anlamsız anlamsız seyrediyordu herşeyi...Etrafında olup bitenden bihaberdi,ilgilenmediği gibi konuşmuyordu da..Yürümesine yürüyordu,görüyordu ama... o kadar.O’nun bu hali Kezban ve eşini çok üzüyordu,aldıkları her nefeste dua ediyorlardı Ezo’nun iyileşmesi için.Elleri,ayakları tutmaz olmuştu,tanınmaz haldeydiler.
Şehre tedavi oldukları doktora gittiler.Doktor Ezo’yu muayene etti,görünüşte bir rahatsızlığı olmadığına kanaat getirip,psikiyatrist ve çocuk hekimine sevketti.
Psikiyatrist ve çocuk hekimi bir dizi testten geçirdikten sonra Ezo’nun otistik olduğuna karar verdi.Kezban ve eşi,bu kelimeyi -otistik- ilk defa duymuşlardı.Ezo’nun büyüdükçe eğitim alamayacak olması,arkadaşsız kalacak olması......vs. onları düşündürdü,düşündürdükçe kahretti.
Köye dönmeye hazırlanırlarken hastanede görevli bir hastabakıcı "otistik çocuklar"a eğitim ve bakım olanağı sağlayan bir vakıftan söz etti.Kezban ve eşi çok sevindi.Artık bir umutları vardı.Hemen vakfa gittiler.Ezo’yu -kendisi gibi- arkadaşlarıyla buluşturdular.
Otizm vakfı;bir hayırseverin bağışladığı gayrimenkullerden oluşan küçük bir kampüste idi.Vakfın dış girişinden itibaren başlayan bahçe tamamen doğaldı,otistik çocukların rahatça dolaşıp oynaması için.Bahçede kedi,köpek,kuş,sincap,tavşan..gibi birçok hayvan vardı.Çocuklar bu hayvanlar arasında korkusuzca geziniyordu.
Okulun içersindeki herşey tamamen çocukların "özel durumları" göz önüne alınarak dekore ettirilmişti.Aydınlatma apareyleri gözlerini yormayacak özellikteydi."Okul zili" ise bilinenin aksine "doğa senfonilerinden" oluşmaktaydı.Yani bir ders,yunus sesleriyle biterken,bir diğeri ise vahşi orman efektleriyle sonlanıyordu.
Kezban ve eşi,çocukların yatakhanelerine gidince gözlerine inanamadılar.Çocuklar ranzalarda değil,tek kişilik özel yataklarda yatıyorlardı.Onlar böyle birşeyi rüyalarında görseler,hayra yormazlardı!Köyde kimsenin ayrı odası,ayrı yatağı yoktu çünkü.
Yemekhane,küçük masalardan ve sandalyelerden oluşturulmuştu.Her masaya uygun renkteydi sandalyeler.Adeta gökkuşağı gibiydi.Böyle bir ortamda çocukların "yemek seçmesi" imkansızdı!Onlarla "sevgiyle" ilgilenen ağabey ve ablaları vardı.Kezban ve eşi,"gönüllü" ağabey ve ablaların üniversite öğrencisi olduğunu öğrendiler,sorduklarında.
O gün vakfın başkanı,müdiresi ve öğretmenleriyle de tanıştılar.Vakfın nasıl oluşturulduğunu,işlerin nasıl yürütüldüğünü öğrendiler.Aslında sadece Ezo değil,birçok çocuğun ve ailenin aynı sorunlarla yaşadığını gördüler.
Vakıf;"tamamen" gönüllü çalışanlardan ve yardımlaşmayı seven kişilerle çıkmıştı yola.Birçok kapıyı çalıp,amaçlarını anlatmışlardı."Nafile bir uğraş" deyip,başlarından savuşturmak isteyen de çok olmuştu.Yılmamışlardı.Hatta bir ara çok ünlü bir TV programı ve sunucusuyla işbirliği yapıp,vakıflarının ismini duyurmuşlardı.Yardım kampanyası ile çok fazla sayıda bağış toplamışlardı.
Kezban ve eşi,"Don Kişot" yürekli bu insanlara hayran oldular.Güzel kızları Ezo’yu gönül rahatlığıyla bıraktılar,ikinci yuvasına.Kendileri de huzurlu bir şekilde köylerine döndüler.Döndüklerinde anlatacakları çok şey vardı,yakınlarına...
1-2 Nisan 2010
İZMİR