Önce Utanmalıyız ...
Önce utanmalıyız farkında olmak için...
Birileri bize sorsa:
Bir şeyler biliyor musun, hissettiklerinden emin misin, davranışlarını bilinçli olarak mı yapıyorsun, seçtiğin şeyleri -her ne olursa olsun- sen mi seçtin, farkında olan mısın hayatının,
yanında saf tuttuğun inanç / ideoloji vs farkında olarak araştırarak kendin mi seçtin –ki bu saf tutuş “diğerlerini” de bilmeyi gerektirir ki anlamlı olsun yoksa ezbere bir seçimden farkı nedir- açlığı bilir misin mesela yada sakinliği, huzuru, öfkeyi, sevmeyi, destek olmayı, bir insanı her şeyi ile kabulü, farklı olanlarla bir arada olabilmeyi, kıskançlığına hakim olmayı başarabildin mi hiç yada ağzının ucuna kadar gelen kinini dökmemeyi, sabrı yaşadın mı hiç yahut teslimiyeti, içine rol / menfaat / beklenti vs karıştırmadan ağladın mı hiç, hiç tanımadığın birileri için gerçekten üzüldün mü kendini rahatlatma amacı gütmeden, kendini gün içinde ne kadar kandırdığını fark ettin mi…
“Evet” deriz bir çoğuna ama gerçekten öylemi ?
“Bilmek” nedir gerçekten ve davranışa dök/e/mediğimiz bilgi bizim için ne ifade etmeli !
Hislerimizin bilinçli kontrolünü ne kadar sağlıyoruz ve o hislerimizin kölesi olup olmadığımızdan emin miyiz ? Hislerimizle mi şekilleniyoruz aklımızı kenara koymadan yoksa hislerimizin götürdüğü yere –aklımızı da unutarak- kontrolsüzce yuvarlanıyor muyuz ?
Davranışlarda bulunurken ölçümüz menfaat mi / beklentiler mi / bir hayale kavuşmak mı / ahlakilik mi / insana yakışanlık mı / insan mı /insanı insandan daha iyi bilen mi /evrensellik-güya tüm dünyanın kabul ettiği modernlik !!!- mi ? Durumun farkında olarak mı davranışta bulunuyoruz, durumun rüzgarında savrularak davranış mı uyduruyoruz ?
Seçimlerimizi kendiliğimizi bilerek mi seçtik, seçip kendiliğimizi mi oluşturduk - o zaman neye göre seçtik sorusunu unutmak için ne yapmalı- seçimlerimizin alternatiflerini bilerek,
araştırarak mı reddettik, yoksa seçtiğimin dışındakiler her ne olursa olsun yanlış olandır prensibi mi belirleyici ? Seçimlerimiz dediğimiz şeyler bize yakın yada uzak birileri tarafından kabul mu ettirildi ?
Açlığı nereden biliriz en fazla oruç ibadetinden mi ?
Ama akşamında yemeğin var olacağını bilmek, açlığı öğrenmemizi sağlayabilir mi tam anlamıyla !!!
En fazla kaç gün aç kaldık mesela ? “Gün mü “ komik değil mi ? Hayatımızın belki de hiçbir bölümünde tam bir gün aç kalmışlığımız yoktur
ki “bir gün” Afrikadaki çocuklar için kısa bir açlık zamanı değil mi ?
Herkes becerir işleri yolunda giderken sakin olabilmeyi ya üst üste geldiğinde beklemediklerimiz yada başımıza gelmesini imkan dışı gördüklerimiz, o zaman nedir durumumuz - hani bir deprem mesela- ?
Huzur nedir ? İstediklerimiz gerçekleştiğindeki ruh halimiz mi ? İstediği gerçekleşmeyenler yada gerçekleşme ihtimali çok zor olanlar, hiç olmayanlar huzurdan nasipsiz mi ?
Yoksa huzur elimizden geleni yaptıktan sonraki teslimiyet mi, razı oluşu becerebilmek mi ? Her işin sonunda hayır olduğunun bilincine ermek mi ?
Öfke korkularımızı gizlediğimiz maske mi ? Gerçekten hak edene yönelttiğimiz kılıcın keskin tarafı mı ? Öfkelendiğimizde kendimizin farkındalığı kaçırdığımız ilk şey olabilir mi ? Öfkeliyken de adaletli olmayı becerebildiğimiz vaki mi ? Nelere öfkeleniyoruz menfaatlerimizin elden kaçma ihtimali / hayatımızın tehlikeye atılması / sevdiğimiz şeylerin elimizden alınması / yenemeyeceğimizi düşündüğümüz -bildiğimiz şeylere yüzümüzü dönüp alakasız kişi yada şeylerin yolumuza çıkması / planlarımızın istediğimiz gibi gitmemesi…
“Sevmek” “Aşk” En çok bildiğimiz !!! konular ama boşanma istatistikleri, boşanmayan ama birbirini aldatan insanların bolluğu bu konudaki mecalsizliğimizi de, cehaletimizi de, anlama konusundaki derinliksizliğimizi de, daha kendimizin bile farkında olamadığımızı da
ki kendimizin farkında değilsek karşımızdakine zannettiklerimizin dışında ne verebiliriz ki,
Kendimize -ama kendimizi kandırmadan- gerçekten seviyor muyum sorusunu soracak kudretimiz var mı ? Öylesine rol yapmaya alışmışız ki acaba hissettiğimiz dediğimiz sevgimiz rolümüzün artık gerçeklik gibi kabul edilişi mi !!!
Girişte bahsettiğimiz ama konularla / sorularla ilgili daha pek çok şey yazılabilir çok daha güzelini yazacaklarda elbette epey fazladır ama sonuç değişir mi ?
Gerçekten biliyor, hissediyor muyuz ?
Farkında mıyız hayatımızın / kendimizin ?
Güçlü yada zayıf yanlarımızın bilincinde miyiz ?
Kendimizi neden ve hangi alanlarda ve nasıl, ne kadar kandırdığımızın ?
Biz en ufak şeyde akmayan musluk, kesilen elektrik vs sinirlenir ama sabırlı olduğumuzu söyleriz.
Biz ötekini kendimize benzetmeye çalışır ama farklı olanla bir arada yaşayabildiğimizi söyleriz.
Biz kendi inanç, fikir, ideolojimizi hırsla savunurken diğer yandan aynı inanç, fikir ve ideolojide olmayanlara saygı gösterdiğimizi söyleriz
ki alevi-sünni, sağcı-solcu, Kürt- Türk…bize özgü haklı kavga sebepleridir !!!
Biz 100 gr pirinci eksik tartarak zenginleşeceğimizi umarken ahlaklı olduğumuza dair yeminler ederiz.
Biz işimizden kaytarma yollarını ustaca bulup davranışa dökerken gelişememenin suçunu da başkalarının sırtına yükleriz.
Okumayışımızın hep bir bahanesi vardır mesela kabiliyetimiz yoktur
ki Yaradan ilk emir olarak “oku !” derken bize söylememiştir.
Tembelliğimizin, ibadetsizliğimizin, umutsuzluğumuzun hep bir bahanesi vardır ama başkaları için süslenmenin hiç bahanesi olmaz o bir gerekliliktir
mesela bir kadın eşi için süslenmez de evin dışına çıkarken dakikalarca süslenirken edepli olduğunu söyleyebilir yada erkek karısı için söylemediği tüm güzel cümleleri bir başka kadına rahatlıkla dile getirirken edepliliğinden bir şey kaybetmez !!!
Bir stat dolusu insan hep birlikte tempolu küfürler ederken haklılıklarını savunur da kul hakkını unutur hatta orada yada tv başında kadınların, çocukların varlığını…Zaten döner bıçaklarıyla maçlara gelmek adettendir.
(çok daha ağır görüntülere şahit olmuş biri olarak örnekleri elden geldiğince hafiflettiğimin !!! bilinmesini isterim)
Sonsöz belki de şu olmalı –en azından kendim için-
Biz kendimiz değiliz.
Bildiklerimizi ve hissettiklerimizi yarım yamalak biliyor ve hissediyoruz hatta çokça rol yapıyoruz. Bir süre sonra yaptığımız rolleri o kadar kanıksıyoruz ki artık gerçekliğimiz oluyor o roller bizim için.
Ne kabullerimiz / seçimlerimiz ne de redlerimiz / karşı çıkışlarımız sağlıklı değil ve delile dayanmıyor.
Başkalarının bizim hayatımıza müdahale edip yönlendirdiği kadar bile kendi hayatımıza yön verişimiz yok.
Kendimizi ne zaman, nasıl ve ne kadar kandırdığımızın farkında değiliz.
Bir şeyleri başarabileceğimize inancımız yok…
KÖPEK Mİ BİZİ GEZDİRİYOR BİZ Mİ KÖPEĞİ ARTIK KARAR VERMELİ DEĞİL Mİ ?
YORUMLAR
İnsansak evrensel acılara da yanabilen olmalıyız ve insansak sevginin narında yanarken dağıtabilmeliyiz yüreğimizdeki sevgiyi şefkat ve fedakarlıkla. Okudukça insanlık, dedim ve mutlu oldum dünyaya ışık tutacak bir gönül daha arıtmış kendini diye ne var ki asla tartışmaya meyletmeden "bir kadın eşi için süslenmez de evin dışına çıkarken dakikalarca süslenirken edepli olduğunu söyleyebilir yada erkek karısı için söylemediği tüm güzel cümleleri bir başka kadına rahatlıkla dile getirirken edepliliğinden bir şey kaybetmez !!! " sözlerinizdeki "edep" anlayışına katılmadığımı belirtmek isterim;çünkü bu kriteriniz edebin tartısı değildir. Saygı ile.
hic tanimadigim bir insanin derdine yürekten üzülüp agladigim cok olmustur kalpten dualar etmisimdir.
elimden gelen yardimida her zaman icin etmisimdir.
ezik yikik insanlara elimden geldigince hep moral olmaya calismisimdir hatta kendi derdimi bir kenera birakacak kadar.
zaten yüreginde merhameti olan insanlarin kötü olaylardan etkilenmemesi mümkün degil.ama elimizden de birsey gelmiyor sihirli bir degnegimizde yok ki maalesef üzen herseyi yok etmek icin.
samimi olmadikca bir hissimi de hayatta acmamisimdir kimseye.
ve etki altinda hic bir zaman icin kalmamisim hayatim boyunca.
insanlar kendini tüketir kendini kandirir sadece özünü yitirerek.istemedigi hareketleri yaparak.
insanlik görevidir huzursuza dertliye arka cikmak dünyaya ulasmamiz mümkün degil ama herkesin bir cevresi var cevresinde insanlar var.
herkes cevresinden erisebildigi noktadan baslayabilir.
her insanin derdi var hangimizin yok ki.kimin hayati dört dörtlük ya da hatasiz olabilir.
dogalligini samimiyetini saygisini yitirmemis olan her insan herkese karsi kendine oldugu gibidir
diyorlar kendine istedigini karsindaki icin istemiyorsan tam bir müslüman degilsin.
böyle olunca kendine nasil ki kiyamayacak gibiysen karsidakiyede ayni o sekildesin.
sabir dayanmak hosgörü acima duygusu merhamet fedakarlik bunlara sahip insanlar yeri gelir kendini bile hice sayar
bazi insanlarin yakinlarinin mutlulugu icin.vefasizligi beceremezler.
sonsuzca yönlerden ele alinabilinecek bir yaziydi.insana insanligini sorgulatan cok güzel bir yaziydi.
yüreginize emeginize saglik.
saygilarimla
Değerli yazar,yazınızı ibretle okudum,haklısınız ,tok açın halinden anlamaz.Bir çok kişinin beğenmeyip yemediği bir yemek,dünyanın başka bir yerinde, bir çok kişinin ölümden kurtulmasına yardımcı olacak,can suyudur,belki de!
Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir,diyen yüce bir Peygambere (S.A.V.)sahibiz.
Küfürlü konuşmanın imana zarar verdiğini bilmiyoruz,bir çoğumuz.
Düzeltmemiz gereken o kadar çok hatamız var ki,yazınız hepimizin,kendimizi bir kere daha sorgulamaya yönlendirdiği için teşekkürler,saygılar.
"dost acı söyler" demiş ya atalarımız..yine haklılar
aynaya baktım sayende Râzı ve her zamanki kadar aydınlık değildi suretim
kendimiz olamadık..çok doğru
fakat olmak istediğimiz de hiç olamadık, ne acı
peki kimiz biz?
ne kul olabildik ki ellerimizi açabilelim utanmadan
ne de ümmet olabildik ki şefaat dilekçeleri yollayalım en sevgiliye
sırtlandık hayat denen yükü omzumuza, hamal olduk ne taşıdığımızı bilmekten aciz..
haklısın karar vermeli...ipi çeken mi olacağız..çekilen mi...
sık tokat yemeliyiz ki belki geç kalmış olmayız
teşekkürüm çokça
ve her zamanki gibi
baki saygımla...
Osmanlica bir tokatti bu oku/yanin suratina, en okkalisindan bir gercekti anlamayan ama anlamis oldugunu savunan yalpayalan akillara..
Okudukca yüzüm kizardi,
oysa ben elimden geldigince kendimi yasiyor, kendi dogrularimla hayata doguyordum ya ve yine kendi dogrularimla hayata eklenen canlarima örnek oluyordum ya artik bu yazidan sonra binlerce kez her güne uyandigimda sorgum bitmeyecek kendime.
"Açlığı nereden bilirİZ en fazla oruç ibadetinden mi ?"
bunu bile sosyetelstiren insanlar iftar derdinde yemek yarisinda zenginleri doyurma cabasi ve göze girme yarisindalar oysa akillarina yani basinda oturan oturmaya calisan bir yürek gelmez bile/neden gelsin ki taktir görmeyecek sonucta diye düsünürler, maksat gösteristir ya/
Ve daha nice konular
dedim ya Dost
binlerce kez kendimi gözden gecirecegim hususlari dile getirmissin, günüme düsen günes gibi aydinlatan ufkunuz hep evrensi olsun ki biz/ben hep aydinlanayim..
Cok cok basarili/hakli/derin ve ibret verici kisiligimizi cimdikleyen yazinizi yazan yüregi kutluyorum.
sonsuz saygimla