- 2306 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SARI ÜZÜM
Küçük çocuk çok mutsuzdu. Minik omuzları yere düşmüş, hüzünlü bir şekilde düşünüyordu. Ne yapacaktı yine babası çalışmak için İzmir’e gidecekti ve evdekilerin konuşmalarına bakılırsa üç aydan önce de gelmeyecekti. Öf dedi kendi kendine ve ben ne yapacağım onsuz diye söylendi.
Babası farketti birden yüzünün asıldığını ve yanına çağırdı yavrum gel dedi. Neden üzgünsün? Babacığım niye gidiyorsun? Ben seni çok özlüyorum. Babası ise merak etme çabuk döneceğim, senin okulun var yoksa seni de götürürdüm. Ayrıca ben çalışmaya gidiyorum deyip, cebinden para uzattı ve ihtiyacın olursa kimseden para isteme bak buradan alırsın dedi. Tamam deyip kucaklaştılar hasret o andan itibaren başlamıştı bile.
Büyük ablasında misafir olarak kalacaktı babası gelene kadar. Daha ilk günden yatağı yabancı geldi. Sağa sola dönüyor ama bir türlü uyuyamıyordu. Sonra çocuk işte bir şeylere kaydı aklı ve mışıl mışıl uyudu.
Derken; yavaş yavaş eniştesinin onu kısa süreliğine de olsa yük görmeye başladığını hissetti. Ablası ne kadar olayı örtbas etmeye çalışsa da çocuk bu durumu anlayabiliyordu. Ablası kenara çekip enişten seni çok sever onun huyu böyle bazen yüzü asılır diyerek gönlünü alıyordu kardeşinin.
Normal de çok iştahlı bir çocuk değildi ve meyvaya da aşırı bir düşkünlüğü yoktu ama bir akşam eniştesinin getirdiği sapsarı üzümler ilişti gözüne daha torbada ve yenmek üzere sofraya çıkarılmamış mutfakta bir köşede duruyordu. Canı çekti birden ve bir salkım değil sadece üç adedini kopardı ve yerken eniştesi girdi içeri. Çok sinirli bakıyordu ona. Çabuk koy onları oraya, üzüm öyle yenmez. Salkımı ile yenir dedi. Küçük elleri avucundaki iki taneyi yerine koyarken boğazındaki bir taneyi öyle zor yuttu ki. Düğümlendi boğazına üzüm sonra yattığı odaya koştu ve hıçkırıklarını ekledi üzümün üstüne.
Sonra düşündü. Babam keşke olsaydı böyle boğazıma dizmezdi. Tamam kuralı olabilir yemenin ama elimdeki üç adet üzüm tanesi de masaya koydurmazdı. Önce yedirirdi hataysa bu sonra anlatırdı bir daha yapmayayım diye düşündü.
O günden sonra babasını daha bir özlemle beklemeye başladı. Çocukta olsa anlamıştı insanın kendi evinde ne kadar rahat olduğunu, başka bir yerde özgür olunmayacağını.
İşin en acı tarafı ise bu olaydan sonra hayatında elma, şeftali, karpuz yedi ama sarı üzüm asla yemedi. Ona hep eniştesini ve babasının yokluğunu hatırlattığı için.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Ne kadar insanliga sigmaz birsey o enistenin tutumu
sonucta bir cocuktur ve de onlara emanet edilmis.iste kötü etki birakiyor merhametsizce yaklasim.
hic bir cocuk ayri düsmesin ana babasindan.
ya da gamsizlarin evine düsürmesin.
etki birakan bir yaziydi
yüregine saglik sevgili Aysel
sevgilerimle
Mükemmel bir öykü aslında, fakat yazım hataları çok belirgin yine..
''Ne yapacaktı yine babası çalışmak için İzmir’e gidecekti ve evdekilerin konuşmalarına bakılırsa üç aydan önce de gelmeyecekti.
Babası farketti birden yüzünün asıldığını ve yanına çağırdı yavrum gel dedi.
Normal de çok iştahlı bir çocuk değildi ve meyvaya da aşırı bir düşkünlüğü yoktu ama bir akşam eniştesinin getirdiği sapsarı üzümler ilişti gözüne daha torbada ve yenmek üzere sofraya çıkarılmamış mutfakta bir köşede duruyordu. ''
Aysel AKSÜMER
Fikret TEZEL
üstelik sadece değer verdiğim insanlara eleştiri yaparım. Size de değer verdiğim için yaptım o eleştiriyi. Kırmayı asla istemedim. kabul ederseniz özür de dilerim. Özellikle bu öykünüzün mükemmel olduğunu söylemiştim size.
Aysel AKSÜMER
Küçük bir çocuğu incitmeden öğretilebilecek şeyi,kırarak söylemek,küçük bir çocuğun psikolojisinde onulmaz yara açmış.
Tebrikler,duygusal bir yazı,saygılar.