- 892 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
TRİBÜNE BÖYLE OYNANIR !
’’Tribüne oynamak!’’, nedir ? Kimler için kullanılır?
Galiba ilk akla gelen spor ve sporcular oluyor. Özellikle de futbol tabii. Her ne kadar günümüzde bazı insanlar hatta yazarlar için kullanılsa da yine de ilk akla gelen futbol oluyor.
Bir futbol maçı düşünelim. Takımlardan birinde çok hareketli bir oyuncu. Fakat oynadığı , futboldan başka her şeye benziyor. Rakibe tekme atmak, el-kol hareketleri, hakemin her kararında itiraz hatta seyircilere şikâyet. Sonunda sarı kart da görmüş. İkinci sarıda oyundan atılacak.
Fakat seyirci öyle saf ki , çoğu onu beğeniyor, iyi bir futbolcu olarak görüyor, onunla birlikte hakeme isyan hatta küfür bile ediyor. Adam kurnazın teki. Seyircinin desteğini almış. Hakem ne yapacağını şaşırmış. Onun yaptığı faullere düdük çalmaya çekinmeye başlamış.
Maçın öyle bir yeri geliyor ki ; adam hakeme çaktırmadan tekme- tokat atmaya başlamış. Hakem ise, seyircinin öyle etkisi altında kalmış ki, kırmızıyı göstermeye cesaret edemiyor.
Rakip takımın ceza sahasına geldiğinde atıveriyor kendini yere. Anında çalıyor hakem penaltıyı !
Rakip takımda bile çıt yok ! Adam mağdur ! Yere düşmüş ; inliyor, çırpınıyor, ayağını tutuyor, kafasını tutuyor. Fakat penaltıyı da başkasına kullandırtmıyor. Öyle bir gol atıyor ki ; rakip seyirciler bile alkışlıyor.
Millî bir furtbolcudur o. Uluslar arası bir karşılaşmada İsrail’ e bile ’’One minute!’’ - pardon gol diyecektim - atıyor.
Son günlerde oynanan tüm maçlarda aynı oyunu devam ettiriyor millî oyuncumuz. Yavaş yavaş rakip diye bir şey kalmayacak stadlarda bu gidişle. Çünkü o hep düşüyor, tekmeleniyor. Hakkında suikast iddiaları bile var. Son yılların gelmiş- geçmiş en önemli mağduru.
Bizim halkımız, mağduru- mazlumu her zaman sevmiş ve desteklemiştir. Öyle ki kendi kalesine giren gollerin bile önemi yoktur. ’’Ben eşek olursam, semer vuran çok olur !’’ sözünün bile değeri yoktur bu ülkede.
Gol yemenin bu kadar zevk verdiği başka bir halk da yoktur herhalde dünyada.
Halk da haklı bir yerde. Oynanan maçlara bakıyoruz da ; diğer oyuncular onu seyretmekten, onunla uğraşmaktan, futbol oynamayı bile unutmuşlar. Bırakın gol atmayı, rakibin ceza sahasına bile girmiyorlar. Seyirci de ister istemez O’nu seyredip, O’nu alkışlıyor. Gollerin kime girdiğinin ne önemi var ki ! Maksat futbol olsun !
Yine bana kızdınız mı ? Sözünü ettiğim kişinin aslında futbolcu değil de siyasetçi, hem de lider bir siyasetçi olduğunu mu söylüyorsunuz? Kesinlikle hayır. İşte bu defa yanıldınız. Kendisi gerçekten bir futbolcu. Hem de Kasımpaşa’lı !
Bu gibiler için söylenmesi gereken bir terim var aslında. Dün bu sayfalarda güzel dilli, saygın bir kalem, yazısına ’’Şarlatan’’ başlığı atmış. Fakat benim terbiyem, bu kelimeyi kullanmama izin vermiyor. Özür dilerim.
Dün ülkede futbolcularla ilgili bir şike fırtınası estiğini duymuşsunuzdur. Bir çok futbolcu göz altına alındı, tutuklananlar bile oldu.
Yazıda anlattığımız oyuncu da bu soruşturmada göz altına alınsaydı ; bilin bakalım ne olurdu ? Cevabı aşağıda, şifreli olarak yazıyor.
( . idrirev ıtlanep mekaH)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
HER YAZIN GÜZELDE BU YAZIN MÜTHİŞ......KALEMİNE FREN KOYMA SEVGİLİ TEZAL SAYGILAR
Fikret TEZEL
Her taraftar kendi takımını destekler.Siz de bunu yapmışsınız.Gayet doğal bu.Eğer bir futbol yorumuyla devam etmemiz gerekiyorsa öyle devam edelim.Bir maç var oynanıyor.Aslında seyirci hakemin pek te umrunda değil.Ve aslında maç yıllardır deplasmanda oynanıyor.Aslında yapılan fauller,el kol hareketleri de bunun verdiği dayanılmaz bıkkınlıktan.Halka ramen çok kırmızı kart gösterdi sizin hakemleriniz.Hatta bazılarına kırmızı kart göstermeden beyaz çarşaflar bile giydirdiler.Giydirdiler ki kırmızının rengi net belli olsun.Net belli olsun ki tribünler nasıl ve kime tezahurat yapılması gerektiğini öğrensin.Bu mimvalde mağduriyet te demode oldu.Tribünün desteğini almış olmak ta.Hakemin de rakip takımın da hatta azınlık misafir seyircilerin de tek yapmak istediği kasımpaşasporu oynatmamak.Çünkü bu saha yüz yıldır onlarındı.Bu saltanatı onlar kurdu.Sen kim oluyorsun da benim kurduğum saltanatta bana rakip oluyorsun.Ne olmuş halkın desteği arkandaysa.Benim azınlık halkımla senin çoğunluk halkın arasında fark var.Dağdaki çobanla benim taraftarım bir olabilir mi?Malesef.Bizimkisi taraftarlığı zorluyor.Bırakalım herkes kendi takımını savunsun ama centilmence.Holiganca değil.Yüz yıldız siz koydunuz kuralları.Halka rağmen hem de.Bırakın da bu seferlik halk kendi kurallarını koysun.Biraz da siz gelin deplasmana.Bakalım nasıl bir duyguymuş kasımpaşalılık siz de yaşayın biraz.Belki siz de öğrenirsiniz hem garip edebiyatı yapmayı.Belki o zaman hak ta verirsiniz kasımpaşalılara.Amaç sadece fikirleri tartışmak.Size saygı duyuyor yazılarınızı takip ediyorum.Ne kadar farklı saflarda da yer alsak hepimiz bu memleketin çocuklarıyız.Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.
Zekeriya Terzioğlu tarafından 3/26/2010 11:50:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret TEZEL
Katkı olsun diye, 2008'de yazdığım bir makalemi gönderiyorum.
****
Milli Orgazm
Uruguaylı düşünür Eduardo Galeano futbolda golü orgazma benzetir,“Gol futbolun orgazmıdır” der. Bu benzetmenin, kuşkusuz insanın cinsel dünyasında yaşadığı “mutlu olma ve kendinden geçme hali”yle bir ilişkisi yoktur. Futbol fanatiği haline getirilmiş milyonlarca insanın toplu olarak kendilerinden geçme durumuna işaret edilmiştir. Bu da karşı kaleye atılan gol anında olmaktadır. Sonuçları ise şovenizm, ırkçılık ve ilkel milliyetçilik olarak ortaya çıkar. Öldürme ya da yaralamaya kadar varan gösterilerde, toplulukların kendini kaybetme hali yaşanır. Resmi rakamlara göre ülke nüfusunun beşte birinin silahlı olduğu bir ülkede, toplumu nasıl tehlikelerin beklediğini tahmin etmek zor değildir. Nitekim her önemli maçtan sonra birkaç kişi mutlaka ya yaralanmakta ya da hayatını kaybetmektedir.
Son Avrupa Şampiyonluğu maçlarında bu durumu hep birlikte tanık olduk. Türkiye Milli Futbol Takımı’nın yarı finale çıkması, yetmiş milyonluk ülkeyi “toplu orgazm” olma haline soktu. Silahlar patlatıldı, insanlar öldü ya da yaralandı. Sabahlara kadar alkolle kendinden geçmiş toplulukların bağırtılarını dinlemek zorunda kaldık. Neyse ki “Türk’ün Gücü” Almanya maçında “düşük” yaptı da daha fazla toplu çıldırma hallerine tanık olmadık.
Her milli maç ya da lig maçı sonrası yaşanan bu tür olayları “bir avuç fanatiğin işi”, “holiganların marifeti” diye değerlendirmenin de bir anlamı kalmamıştır artık. Bugün takım tutan, bir takımın taraftarı olan herkes potansiyel holigandır, peşinen fanatiktir. Çünkü futbol spor olmaktan çıkmıştır. Daha da önemlisi kirletilmiştir. Kirlenmeyen, karanlık işlere ya da kara paraya bulaşmayan tek bir futbol kulübü kalmamıştır. Futbol kulüplerinin ya da milli takımların düzeyli, aklıselim ve kaliteli taraftar yaratmak gibi bir amaçları da bulunmamaktadır. Hedeflenen ise daha çok taraftar, daha çok seyirci ve bunun sonucunda daha fazla para kazanmaktır. Siz hiç, taraftarlarına eğitim veren, onları spor kültürü açısından geliştirmek için etkinlik yapan bir futbol kulübü gördünüz mü?
Futbol, bir yandan çok büyük paraların döndüğü ve yoğun sermaye birikiminin yaşandığı önemli bir sektör halini almışken diğer yandan da kitleleri uyutma aracı haline getirilmiştir. Ülkelerin yanlış giden toplumsal, siyasal ve ekonomik gerçeklerinin üzerinin örtülmesi işlevi yüklenmiştir. Sosyal yaşamda “insan olarak” kaybedilen kimlik ve kişiliklerin statlarda birkaç saat çıldırmayla bulunamayacağı artık anlaşılmalıdır. Futbol kirli bir politikadır ve kitleleri denetlemenin/yönlendirmenin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir.
Bu durumu, tarihten örnekler vererek doğrulamak da mümkündür. İspanya’yı faşist bir rejimle yıllarca yöneten diktatör Franco, “bana yüz bin kişilik bir uyku tulumu yapın” emrini verdiğinde, Real Madrid kulübü için Barnebeau Stadı yapılmıştır.
Yine bir başka diktatör Salazar, Portekiz’de uzun yıllar nasıl iktidarda kalabildiği sorulunca 3F formülünü vermiştir; yani futbol, fiesta, fado… Futbol, bildiğimiz futbol. Fiesta, Brezilya karnavalları gibi büyük eğlence etkinlikleri. Fado ise bizdeki arabesk müziğine benzer bir tür müzik.
Adorno, “kitleler eğlenirken düzene daha fazla teslim olurlar” demişti. Bugün Türkiye de futbolun, arabesk müziğinin ve eğlence sektörünün bu kadar yaygınlaştırılmasının ve tükettirilmesinin hiç de tesadüf olmadığı, planlı ve örgütlü bir şekilde geliştirildiği gün gibi açıktır. Amaç, hiçbir şeyin düzgün işlemediği bu haksız ve adaletsiz düzene kitlelerin daha fazla teslim olmasını sağlamak ve gelişebilecek toplumsal tepkileri başlamadan bitirmektir.
Başta futbol olmak üzere sporun tekrar gerçek anlamda spor olarak insanla buluşması bir mücadele sorunudur ve kapitalist düzende bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Ne zaman ki insanın insanlaşma mücadelesi zafere ulaşır ancak o zaman spor da gerçek işlevine geri döner ve insanla buluşur.
Mehmet Ali Yazıcı
Engin Tatlıtürk
Selamlar.
Engin Tatlıtürk
Selam ve sevgiler. ..... :)
..... :)
Engin Tatlıtürk tarafından 3/26/2010 11:34:05 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret TEZEL
Engin bey ; maçın tatil edilme ihtimali kesinlikle yok. Yoksa hepten kahraman ilân edilir Kasımpaşa'lı. Seyirci uyanana kadar kaç gol atılacağı, karşılığının ne kadar zamanda verileceğidir şimdi önemli olan.
Engin Tatlıtürk
Engin Tatlıtürk
Gol yemenin bu kadar zevk verdiği başka bir halk da yoktur herhalde dünyada.
Halka pek güvenciniz yok galiba.
Pekiyi; sahada kötü futbol oynanıyorsa halkın suçu ne?
Kötü oynasa dahi hep mağlup takımı mı tutmalı centilmen halkımız. Puanları ısteyene mi kazanana mı vermek gerekir?
Şöyle oynamış da böyle oynamışda. Bir sürü şey konuşur dil. Haticeye değil neticeye bakınız.
Gözler hep bir hakem desteğinde. Son dakika penaltılarında. Kırmızı karta yada maçın bir dümenle tatil edilmasinde.
İşaret, şantaj, rüşvet ve şifrelerden fazlası gerekir. Darbe gerekir. Yani jandarma sahaya girip müdahale ederse Kasımpaşalı oyuncu sahadan atılır. Yoksa gitti üç puan ve bu yılki şampiyonluk. .... :)
Güzel yazıydı. Sabah sabah neşem geldi.
10 Numara.
Selamlar.