- 3763 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
GELECEK BİR GÜN GELECEK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geleceğe ilişkin söylenecek çok şey var. Ama geleceğe ilişkin düşündüklerimiz aslında sadece ve sadece ileriye dönük yapmış olduğumuz planlar ve hedef koyduklarımız gibi geliyor bana. Yoksa nereden bileceğiz ki gelecek bize nasıl bir dünya çizecek, bizim resme aldıklarımız mı, yoksa onun bize sunduğunu mu yaşayacağız.
Geleceği çok fazla düşünmeyi çocukken sildim kafamdan. Ölenle ölünmez dense de bilinç altı yaşanılanlar yakasını bırakmıyor insanın. Benim çocukken bir oyunum vardı. Hep rahmetli anneme sen şu yaşa gelince ben şu yaşta olacağım. Aramızdaki yaş farkını hiç üşenmez çıkarır sürekli bunu düşünürdüm. Fakat değil on yıl sonra bu hesaplardan bir yıl sonra annem öldü ve ben biraz bu konuda kaderci olmaya başladım.
Şöyle ki; başta Allah kısmet ederse cümlesini koymadan bir plan yapamıyorum. Sanki bir şeyler olacak psikolojisine kapılıyorum. Ertesi günü düşünmek beni hep ürkütüyor. Bugün doya doya yaşamayı daha çok seviyorum. Bir de iyisi veya kötü anılarımı da çok seviyorum. Aslında arkadaşlarım söyler senin sevmediğin ne var diye. Ama ne yapayım en kötü huyum iyi niyetliyim. Beni çok üzen birisi dahi olsa zihnimdeki terazi devreye gider. Bana şöyle davranmıştı aslında iyiydi belki o anda sıkıntısı vardı onun için beni üzmüştür diyerek hep kişilerin iyi tarafını ağır tutuyorum. Belki kırıldığım oluyor ama kaybetmiyorum. Hayat sevgi ile güzel değil mi?
Bir askerin terhisine yakın defterine yazdığı bir notu görmüştüm. Gelecek bir gün gelecek çok hoşuma gitmişti. Gelecekte olmasını istediğimiz bir şey başta uzun gibi görünse de bir bakıyorsunuz zaman su gibi akıp geçmiş ve beklenen gün gelmiş. Güne umutla başlamak güzel bir şey aslında.
Ama geleceğe çok fazla da ağır yük bindirmemiz de doğru değil diye düşünüyorum. Küçük küçük taşıyabildiğimiz kadar yük sırtlanmalıyız hayatta. Sonrasında da ağırlığında ezilmemek ve kamburlaşmamak adına.
"Geleceğini görüyorum ben şu kişinin veya bu kişinin" lafından ise hiç hoşlanmıyorum. Geçmiş belgelenir, yazılmıştır bir yerlere veya hafızalara ama geleceği kim görebilir ki. Ya da kim görmüştür. Gelecek tamamen hayal ürünüdür bence. Beklentilerimiz ötesi yalan.
Bugüne kadar hiç kahve ve tarot falına baktırmadım. Aslında çok da merak etmiyorum geleceği. Geçmişte veya bugün içinde yaptıklarımız geleceğin bir teminatı değil midir ki aslında. Ne ekersen onu biçersin, rüzgar ekip fırtına biçemezsin gibi.
Bir de önümüzde yaşanacakları Tanrı’dan başka kim bilebilir ki, allahın işine kim karışabilir. Yorum yapmak bile yanlış bence. Neyse yazımız o şekilde yaşayacağız. Üstelik çevremden görüyorum. Bu fal işi tam bir ticarete dönüşmüş. Özellikle araştırıp ısmarlama falcı bulup gidenler var. Fakat sonra bekliyorlar falcı kötü bir şey demişse acaba ne zaman olacak, boşu boşuna bir endişe yaşıyorlar. Ya da falcı sevinçli bir haber alacaksın diyor. Bekliyor kişi ama bazen avucunu yalamaktan öte gitmiyor bu fal.
Bir arkadaşım; tam İstanbul’a gidiş arifesinde seni rüyamda gördüm kötü bir şeyler olacak dedi. Ben bu tür şeylere inanmıyorum desem de yolculuk boyunca allahım kazasız belasız gidelim dediğimi hatırlıyorum. Normalde de derim ama bilinç altı arkadaşım beni etkilemişti. Ama hiç bir şey olmadı şükürler olsun. Bazen ufak tefek tutan şeyler olabilir ama tamamen tesadüfidir diye düşünüyorum.
Aslında geleceğimizi görmemek bir avantaj bizlere. Düşünsenize ömrümüzün çok kısa olduğunu veya başımıza gelecek bir şeyi önceden görebildiğimizi korkunç olurdu herhalde.
İçimizdeki sevgiyi öldürmezsek, aza kanaat edersek, küçük şeylerden büyük mutluluklar duyarsak, kimsenin arkasından konuşmayıp konuşsak dahi iyi yönlerini zikredersek, çocuklarımız için elimizden geleni maddi ve manevi yapıyorsak, namusumuzla yaşıyorsak bugünün sefasını sürmemize yeter de artar bile.
Geçmişin iyi anılarını hafızamızın üst rafında, üzüldüklerimizi de en ama en alta koyar ve çok irdelememeye çalışırsak, anı yaşamak daha zevk verebilir. Çünkü geçmiş geçmişte kalmıştır. Bugünü güzel değerlendirmeliyiz derim.
Hepimiz için umarım gelecek geçmişi yastık yapıp, geleceği saten parlak kumaşlardan örülü yorgan yapıp üstümüze çekeceğim güzelliklere tanık olsun. Umduklarımızı yaşayalım, yaşarken de tat alalım.
Geçmiş geleceğimizin bir yatırımı olsun yani bugün çok güzel şeyler yapalım ziyaret etmek istediğimiz ama gerçekleştiremediğimiz bir büyüğümüzü veya bir dostu ziyaret edelim. Sevdiğimiz bir kişiye çiçek alalım kısaca iyi şeylere imza atalım.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
AYSEL AKSÜMER HANIM,
Yazınız İYİLİK aşılayan çok güzel bir makale olmuş. Öncelikle kutlarım.
''HAYAT SEVGİ İLE GÜZELLEŞİR.'' Bu sözünüz ne kadar doğu. Her zaman söylerim sevgi ile yapılan her işte başarı ve mutluluk vardır. Bu ilişki ANNE-BABA, ANNE-EVLATLARI, BABA-EVLATLARI, İKİ İŞ ORTAĞI, İKİ ARKADAŞ arasında olunca bu aile, arkadaşlık ve ortaklık çok iyi sonuçlar verir.
''GÜNE MUTLULUKLA BAŞLAMALI'' aman ALLAH'IM ne kadar yerinde bir söz. ''GÜNENASIL BAŞLARSAK ÖYLE DEVAM EDER.'' İşte önemli olan bu, buda aileden başlar. Her sabah kalktığımızda evin içindeBİR HUZUR varsa, birbirimize İYİ SABAHLAR, SAĞLIKLI VE MUTLU GÜNLER dileyebiliyorsak. Bu dalga dalga bütün topluma yansır. AKSİNİ DÜŞÜNMEK VE KONUŞMAK BİLE İSTEMİYORUM.
''NE EKERSEN ONU BİÇERSİN.'' diyorsunuz. Birazda ben devam edeyim.
''VERDİĞİN KADAR ALIRSIN.''
''GİTTİĞİN KADAR GELİNİRSİN.''
''SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN.''
''SAYDIĞIN KADAR SAYILIRSIN.''
''MUTLU ETTİĞİN KADAR MUTLU OLURSUN.''
Yine yazınızın bir yerinde:
''İÇİMİZDE Kİ SEVGİYİ ÖLDÜRMEYELİM.'' diye yazmışsınız. Bu sevgide aileden başlar. Evinde, çevresinde sevgi gören, sevgi ile büyüyen çocuklar, SEVGİİLE YAŞARLAR. Görev gelip geçicidir. Aile devamlıdır,
Aysel AKSÜMER
Yıllar önce Galatasaray’da oynayan Boşnak futbolcu Cevat Prekazi futbol eleştirmenleri, yorumcuları tarafından devamlı eleştiri yağmuruna tutulur. Yok koşmuyor, yok pres yapmıyor, yok kondisyonu zayıf diye bir sürü eleştiri. Oysa Prekazi takımın en iyi elemanı ve tek başına birçok maç kazandırmıştır Galatasaray’a. Yine bir eleştiri bombardımanı sonrasında çok bunalan Prekazi yapılan bir röportajda o meşhur sözünü söyler. “Birde bu dediklerini yapsam, ne işim var burada gider Real Madrid’de oynarım”
Bunu niçin anlattım, herhalde çoğumuz biraz Prekazi’yiz aslında, kimimizin kondisyonu zayıf, kimimiz pres yapmıyoruz, kimimizde iyi koşamıyoruz. Öyle oluyor ki kelimelerle çelik çomak oynayan bir ustanın dilbilgisinde bir çırak kadar hükmü olmuyor veya cümlelere nerdeyse otopsi yapan başka bir dost ise hal ve gidişten ikmale kalabiliyor. Zaten bütün bunları bir arada yapabilenler de hooop yuvadan uçuyorlar. Yoo yo bu ne utanılası nede ayıplanası bir durum. Gayet normal, olması gereken bir durum bu. Çünkü içimizde bu işin duayeni bile olanlar olsa da madem ki insanız bir yerden bir şekilde açık verceğiz,ne kadar mükemmelim desekte, mükemmelliyetçi olsak da
Dikkat ediyorum gözlemlediğim kadarı ile birçoğumuz bu işi gönül verdiği için amatör ruhla yapıyor veya kendi adıma yapıyorum diyeyim. Zira burada bulunma maksadım tamamı ile ilgi alanıma giren “edebiyat”ın bir şekilde teneffüs edildiği bir ortamda bir iki nefes de olsun ben çekebileyim ciğerlerime. Paylaştığım naçizane karalamalarımın dostların iltifatlarına mazhar olması herkes gibi gururumu okşamıyor değil hani, ama hepsi o kadar.
Ne bir hırs nede bir kompleks
Yaklaşık 4 aylık “Edebiyat Defteri” maceramda plansız, programsız, tamamıyla doğaçlama olarak seslerini duymadığım, yüzlerini görmediğim(rumuz fotoğrafları hariç)birçok dostum oldu(en azından öyle zannediyorum). Muhabbet duyduğum dostların yazılarına yorumda bulunduğum gibi diyalogumuz henüz monolog seviyesinde bile olmayan birçok site üyesi yazar arkadaşların eserlerine de yorumda bulundum. Öyle oldu ki bazen çok hoşuma giden bir yazıyı veya şiiri bıraktığı etkisi büyüsü bozulmasın diye yorumda bulunmadan sadece okudum defalarca. Bazısını ise kızdığım köpürdüğüm için defalarca okudum, üstelik yorumda yaptım.
Yorumlarımda genel olarak methiyeden ziyade hafif demagoji kokan, mizahi yönü ağır basan, tabiri caizse birazda deşen bir üslup kullanmayı seviyorum. Zülfüyâra dokunmamaya azami özeni gösterip asgari müşterek için çaba sarf ederken nadir de olsa kırmızıda geçtiğimiz oluyor, o kadar.
Ne hatalı sollama nede yanlış yere park.
Şunu da itiraf etmeliyim şu dört aylık “Edebiyat Defteri” maceramda maalesef niyeti kötü olmasa da olmasa da komplekslerinin kölesi, hırslarının esiri olmuş kişiliklere de rastladım. Ya okunmadıklarından dem vurdular, heyhat sayfalarına bir girdim yorum yaptıkları yazı sayısı bir elin parmakları kadar değil. Veya kendi normlarının, kriterlerinin, beğenilerinin dışında olan günün yazısı-şiiri seçilen eserleri, bu eserleri seçenleri yok saymak gibi nahoş tepkiler verdiler.Sadece güldüm o kadar.
Ne kızdım nede küstüm.
Sizde öyle yapın Aysel Hanım sizde öyle yapın. Bu arada yazınız ile yapacağım kritik güme gitti, yazının ana fikrine tamamıyla iştirak ettiğimi belirteyim o zaman :)
Tebrikler, saygılar, selamlar
fanatik1962
Aysel Hanım, güne gelen yazınızı bir kaç defa okudum. Tam içimdekileri açıklayacağım zaman bir şey olup, pc’nin başından kalkmak zorunda kaldım ve nihayet şimdi zaman bulup yazabiliyorum.
Bir gün, işyerindeki arkadaşlarım yanıma gelip iş çıkışında bir yerde bir falcı varmış, oraya gitmek istiyorlarmış. Bana " sen de gelir misin?" dediler. O zamana kadar hiç falcıya gitmemiştim ve hiç kimse de bana " falcıya gidelim mi? " dememişti. "Hayır" dedim. Ama üstelemeleri sonucunda onlara katıldım ve gittik.
Falcının evinin kapısından girdiğimiz anda, genzimizi çok ağır bir koku yaktı ve ben öksürmeye başladım. Hemen oradan kaçıp gitmek istedim ama içeri girmiştik bir kez. Eve, pislikten girilmiyordu. Her taraf örümcek ağı, kilimler kirden renk değiştirmiş, kapılara el sürülmüyordu pislikten. Oturacağımız sedirin üstündeki kilim, yağdan görünmüyordu. Midem bulanıyor, arkadaşlarımız ile birbirimize yüzüne bakıyorduk. Biraz sonra kahveleri yapıp getirdi genç bir kadın. Fincanların üstü bile kirdi ve net bir şekilde görülüyordu. İçimizden iki kişi içti kahveleri. Diğerleri içmedi. İçmediğimiz için de bakmadı fala. İki kişi baktırdı ve çıkarken kadın bizden de para istedi. "Biz baktırmadık, ne parası şimdi anlamadık?" dediğimizde. "Baktırmazsanız baktırmayın, kahve yapıldı ve geldi. Onun parasını bırakacaksınız" dedi. Tabi biz yarı parasını bırakıp çıktık. Fala baktıran iki arkadaşımın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Aile hayatları çok iyi idi Ama falcıya gittikten sonra ikisi de şüpheler ile hareket ettiklerinden bir yıl gibi kısa bir sürede eşlerinden ayrıldılar. İşyerinde hayatları mahvoldu. İkisi de, başka kuruma atama isteyip, başka ile gittiler.
Fala baktırmanın ve ona inanmanın insan hayatını nasıl değiştirdiğini bizzat yaşayarak öğrendik. Öğrendiklerimizi de herkese anlattık ama fala meraklı olanlar, o kadına gitmekten vazgeçmediler. Sonunda bizler şikâyet ettik. Yakalandı kadın ama kısa süre sonra yine serbest kaldı. Şimdi nerde fala bakıyor bilmiyorum.
Geleceği öğrenmek asla istemezdim. Çünkü geleceğimizi bilerek yaşamak insan için gerçek anlamda büyük bir ceza olmalı.
Güzel bir yazı idi. Kutluyorum kaleminizi ve sevgiler yüreğinize
fanatik1962
Arkadaşım bir saniye sonrasında ne olacağımızı bilmeden yaşıyoruz.Evet hepimizin gelecekle ilgili hayalleri,plânları oluyor...Tabi ki bir saniye sonra ne olacağız diye düşünüp,bişey yapmadan durmamız imkansız...
Günün yazısını kutluyorum,geç kaldığım için kusura bakmayın lütfen...Sevgilerimi bırakıyorum
Aysel AKSÜMER
Aysel Hanım ben nasıl oldu da bu güzel yazıyı kaçırdım. Üzgünün:(
Yazıyı ve yazarını kutlarım... sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Geçmişte veya bugün içinde yaptıklarımız geleceğin bir teminatı değil midir ki aslında.
Evet gecmiste ki ve bugünde ki tutumlarimiz gelecegimize yol ciziyor aslinda.
Falciliga gerek yok insan az cok bir hayat bakisina sahip zaten ve yasam tarzini ona göre sürdürüyor.
Zaten yarina cikmaya bir senette yok.
Hayatin bize verdigi imkanlari degerlendirerek yasamali insan.
Ama idealleri olmali gayesi olmali bunlar yoksa hayatta da süreklenircesine yasar insan saniyorum.
Ve sunu diyorum hep gecmiste yasanan aci olaylar dahi unutulur gün gelir.Ama tatli anilar güzel anilar ömür boyu silinemez.Bu da gizli bir güc aslinda insana.
bir sekilde hep gecmisimizle bir bütünüz.
insallah hepimizin gelecegi güzel olsun isteklerimizi gerceklestirebilelim.
emegine yüregine saglik güzel bir konuydu sevgili Aysel
sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
(:....Fikret Tezal bu Aysel hanım, yaptı yine yapacağını işte...
sayın Tezal sert ve mantığa dayalı eleştiriler yapıyıor çoğunlukla.... benim mantığım kabul etmemiş olsada.....(:
ve tabi siyasi görüşleri de düşüncesiyle aşırı çarpışınca, böyle sert bir muhalif görüntü çıkıyor meydana....
siyasetten zaman zaman uzak kalmalıyız sanırım.... çünkü siayset ,duyguların katilidir.....
ben şahsen kendi adıma,hayatımda hep açık ve dobra olmayı seçip yol bildim kendime....bildiğimdense ,bilmediğim şeyleri söylemek daha çok mutlu etti beni....yani, bilmediğim bilginin efendisi olarak gördüm her daim zihnimi....çünkü o bilgi bana, hep gel diyordu....
mesela çok çok çok dikkat etmediğim zamanlar da,ben bir imla katili olabiliyorum...memnunmuyum bundan peki,tabiiki hayır...belki örgün eğitim değil de, açıktan okuduğumuz içindir bunun sebebi...bilemiyorum.. ama sonuçta hepimiz yazıyoruz işte....
yazmak zorundayız....yazmak insan için bir ihtiyaçtır çünkü.....ekemek gibi, su gibi....ben derim ki, erkeklerin çoğunlukla yaptığını artık kadınlarda yapmalı....bizlerde duygu ile değil ,mantık ile onlarla bu hayat yolunda yarışmalıyız artık.......
ağlamanıza çok üzüldüm inanın...ama her yanlış bir doğru olup dönmeli bizlere....hatalarımızla büyüdük ve büyümeye devam edeceğiz inş....yazınızı ben de henüz okumadım ama,eğer kardeş ve dostlarımız seçkiye layık görmüşlerse,bunada saygı duymak lazım...
asla ve asla gitmeyi düşünmeyin lütfen....
sizi yüz, belki binler insan okumuş ve bu değere layık görmüş....devam edelim ve yanlışlarla mücadele edip,doğruları beraberce bulalım...
hayır bildiğimizden şer,şer bildiğimizden hayır doğar....bakın, sizi daha önce farketmemiştim ben ama, şimdiyse gitmeyin diyorum size...daha nice yazılarda buluşmak temennisiyle....
saygı ve dua dileklerimle....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 3/27/2010 4:59:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Zamanın birinde bana öyle kötü davranmışlardı ki, inanın şekerim beş yüze çıkmasına rağmen hiç bir yere gitmedim. Sen de gitme lütfen.
Biz burada her sınıftan insanlarla arkadaşız ve yazıyoruz. Bazıları öğretmen veya başka bir meslekteler, imlaları düzgün olabilir. Salt imla düzgün diye bir yazıyı seçemeyiz elbette.
Yazı bize bir şeyler vermeli. İçinde kendimizi bulmalıyız. Eh biraz hatamız varsa, eşin dostun yardımıyla düzeltir, zamanı gelince onları bile geçeriz evvel Allah. Sakın bir yerlere gitmeeee! Seni seviyorummm!...
fanatik1962
hicbitmez
bu da hos olmayan görüntü ve düsünceye meydan aciyor diyorum.
bunu da dikkate alsaniz diye düsündüm.
saygilarimla
Yazılarını ve şiirlerini okumaktan keyif aldığım Aysel hanımın bu güzel yazısını tebrik ediyorum...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Faydalı bir yazıydı. Not alınacak kıymetli satırlar vardı.
Güne düşen bu anlamlı yazınızı ve siz değerli yazarını tebrik ederim.
Aysel AKSÜMER
Güzel bir yazıydı.
Kişisel gelişim yazıları içeren kitapları ticari maksatlı bulduğum için sevmem ve okumam. Biraz o tarz yazıları anımsatsada içerisinde öze bakış ve samimiyet vardı. İnancın kişi uzerindeki etkileri vardı.
Kendini muhakeme vardı.
O açıdan farklı ve teşvik edilmesi gereken bir yazı şekliydi.
sitedeki bu gün yayınlanmış en iyi yazı olduğunu düşünmemekle birlikte tebrik ederim. Beğendiğim yazılar arasına girdi.
8 puan la desteklemek isterdim.
Selamlar.
Aysel AKSÜMER
Yazımı günün yazısı olmaya layık bulan Edebiyat Defterinin Değerli Seçki Kuruluna ve yaklaşık bir aydır yazı ve şiir yazdığım köşemde beni yalnız bırakmayan değerli site üyelerine sonsuz şükranlarımı bildiriyorum. Mutlu oldum daha ne diyebilirim ki. Herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
SWevgili Aysel Hanım, günün yazısını ve yazarını en içten duygularımla kutluyorum. Sevgimle
Aysel AKSÜMER
Ağyar
Oldumu sayın "TEZAT" , pardon sayın " TEZAL" oldumu şimdi.
güne düşen ve geleceği güzelleştirmek adına
yazılmış bu güzel yazıyı ve saygı değer yazarını kutluyorum
her dem saygımla.
Aysel AKSÜMER
İletişim de; İnsanların çoğu duvar,çok azı da köprü kurar okumuştum bir yerlerde...
Sizden parçalar buldum bu yazıda köprü vazifesini üstlenen...Bardağın dolu tarafını görerek, hem kendinize, hem de etrafınız da ki, sevdiklerinize, böyle güzellikler sunabilmeniz...
Hep böyle sevgiyle kalmanızı umud ediyorum...Bu arada fala ihtiyacımızın olduğunu düşünmeyenlerdenim. An'ın tadını çıkartarak yaşamak.... Acının da insan hayatın da önemli yerinin olduğunu düşenenlerdenim...
elemm tarafından 3/27/2010 12:29:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Her konuda pozitif düşünmek ve öyle yaşamak.... Güzel bir fikir aslın da. Umarım hayal kırıklığına uğratmaz sizi hayat.
Güzel bir yazıydı fakat sanki daha söyleyecek bir çok şeyiniz varmışta söyleyememişsiniz gibi.
Sizi okumak yine de keyifli.
Sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Aysel kardeşim,pozitif düşüncelerle bezenmiş yazınız harika.Hayırlı birer insan,iyi birer kul olmaya uğraşalım,çevremize faydalı,insanlara sıkıntı veren değil,çözüm üreten olmaya uğraşalım.
Falcılar konusunda haklısınız,eğer bir şeyden anlasalar,kendi geleceklerini görüp, hayatlarını ona göre yoluna koyarlardı.
Rabbimin bir lütfudur geleceği bilmemek.Düşünsenize,bir sevdiğinizin falan tarihte öleceğini veya kaza geçireceğini vs. vs. ,
olumsuzlukları bilse insan oğlu için ne işkence olurdu yaşam,tebrikler,sevgiler.
Aysel AKSÜMER
Geçmiş geleceğimizin bir yatırımı olsun yani bugün çok güzel şeyler yapalım ziyaret etmek istediğimiz ama gerçekleştiremediğimiz bir büyüğümüzü veya bir dostu ziyaret edelim. Sevdiğimiz bir kişiye çiçek alalım kısaca iyi şeylere imza atalım.
İLERİYE DÖNÜK POZİTİF GÖRÜŞLERİNİZ HARİKAYDI...TEBRİKLER...KALEM GİTTİKÇE GERÇEK YERİNİ BULMAYA BAŞLADI...YAZMAYA DEVAM...
SELAMLAR...