- 919 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ALKANKOVA
-“Ben, Yörük Ali Efe’nin kızanı iken neler gördüm, neler geçirdim bir bilseniz? Yunan gavuruna ne baskınlar yaptıydık be! Hele Erbeyli Köprüsü baskını! O ne vuruşmaydı ağalar, bir görseydiniz!”
-“Palavra bunların hepsi,palavra! Kadı İbrahim kim, Yörük Ali’nin kızanı olmak kim? Yıllardır bu masalı anlatır durursun, halâ bıkmadın mı be adam?”
Herkes o gür sesin geldiği yöne doğru çevirdi başını, konuşan Besim Dayı idi. Ardından kalktığı gibi kapıyı hışımla çarparak kahveden çıktı gitti. Onu diğer müşteriler izledi. Sonunda Kadı İbrahim, kahveci Camali’nin İsmail ve oğlu kaldılar. Kadı Dayı, gidenlere aldırmadan anlatmaya devam etti hikâyesini.
Birinci Cihan Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti de müttefikleriyle birlikte yenik sayılmıştı. Yapılan anlaşma ile askerlerimiz terhis edilmekte, silahlarımız toplanmaktaydı.Komutan,Kadı İbrahim ve arkadaşlarını toplamış şu veciz konuşmayı yapmıştı.
-“Evlatlarım! Bildiğiniz gibi, hiç bir cephede yenilmediğimiz halde, müttefiklerimiz yenildiği için, biz de yenik sayıldık! Ordumuz dağıtılıyor, elimizden silahlarımız alınıyor! Korkarım ki pek yakında bu cennet vatanımızı da paylaşacaklar, adım adım işgal etmeye yelteneceklerdir. Milletçe, bu işgale karşı direnmek üzere, hazırlıklı olmalıyız! Bu hususta en büyük görev, eğitimli birer Türk genci olarak, sizlere ve bizlere düşecektir. Hepiniz memleketinize döndüğünüzde, orada eli silah tutan genç ve ihtiyar herkesi uyarın, durumun vahametini anlatarak, onları işgale karşı direnmek için hazırlamalısınız. Şair ne güzel söylemiş bakın, ’Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!’
Biz de bu cennet vatan için canlarını vermiş şehitlerimizin ve gazilerimizin mezarlarını düşmana çiğnetmemeliyiz! Atalarımızın kemiklerini sızlatmamalıyız! Haydi, yolunuz açık olsun, gazanız mübarek olsun!”
Kadı İbrahim, yayan/yapıldak Ödemiş’e gelmiş, dinlenecek ve ertesi sabah Keles’e, oradan da köyü Gevele’ye gitmek için yola çıkacak. Hacı Nuri’nin Hanı’na yerleşti. Hanı işleten de eski emekli komiser Hamdi Bey’dir. Hamdi Bey ile sohbet sırasında, komutanının söylediklerini anlattı. Hamdi Bey onu dikkatlice dinledikten sonra söze başladı.
-“Evladım! Köyünde kimin kimseciğin var mı senin?”
-“Hiç kimsem yok sayılır. Babam, Çanakkale’de şehit düşmüş, annem de ben askerdeyken ölünce…!”
-“Tamam evladım, anlaşıldı, anlaşıldı! Madem kimin kimsen yok köyünde, üstüne üstlük bir de şehit oğlusun, sen de bize katılsana! Bak biz Ödemişliler olarak Kuvayı Milliye teşkilatı kurduk, senin gibi eğitimli insanlara da çok ihtiyacımız var!”
Kadı İbrahim bir süre düşündükten sonra, komisere hak verir ve teşkilata katılır. Sayıları ikiyüzü aşmıştır ve Hamdi Bey onları bir gece toplar, konuşur.
-“Arkadaşlar, artık harekete geçme zamanı gelmiştir! Nazilli yüzünde Yörük Ali Efe diye bir yiğit çıkmış, Yunan’a karşı savaş başlatmış, kızanlarının sayısı da bini aşmış diyorlar. Düşündüm ki biz de ona katılsak, güçlerimizi birleştirsek, daha iyi olacak. Ödemişli Gökçen Efe de onun yanında ve en sadık adamlarındanmış.
-“Biz de Yörük Ali’ye katılalım, biz de!”
-“Öyleyse, şimdi gidip hazırlıklarınızı yapın, yarın sabah erkenden yola çıkacağız!”
Üç günlük yaya yürüyüşünden sonra, Nazilli yakınlarında Yörük Ali Efe kuvvetleriyle buluştular, ertesi gün Binbaşı Hakkı Bey de adamlarıyla birlikte katılınca, sayıları ikibine yaklaşmıştı. Yunan askerleriyle ilk sıcak temas, bir Haziran gecesi Erbeyli Köprüsü’nde yaşandı. Düşmanın bu köprüyü geçip, Nazilli’ye doğru ilerleyeceği haberini alan Yörük Ali Efe, Köprü etrafında pusu kurmuş, tam düşman askerleri köprünün üzerine geldiğinde, emri vermişti (21 Haziran 1919).
-“Ateeeeş!!!”
Çatışma, gece yarısından gün ışıyana kadar sürmüş, düşman, bu ani baskınla neye uğradığını anlayamamış, adeta çil yavrusu gibi dağılmıştı ve üçyüze yakın ölü bırakarak kaçmak zorunda kalmıştı. Türklerden de beş şehit verilmişti, on kadar da yaralı vardı. Şehitlerimizden birisi, Yörük Ali Efe’nin can dostu Ödemişli Gökçen Efe idi. Yörük Ali çok üzülmüştü ama kader. Ne yapabilirdi ki. Adamlarını toplayıp, Tire yönüne doğru hareket emri verdi, oradan da Gökçen Efe’nin köyüne vardılar. Onu defnettikten sonra, arkadaşının eşini ve çocuklarını da yanına alarak, Nazilli’ye doğru yola koyuldular.
Yunan askerleriyle ikinci çatışma, Torbalı-Selçuk arasındaki demiryolu üzerinde oldu. Yunan askerleri’ni Aydın’a götürecek tren, Torbalı’dan hareket etmişti. Tren yolu üzerindeki keskin bir virajda bulunan raylardan bir kısmı, Yörük Ali’nin adamları tarafından sökülmüş, pusu kurulmuş ve terenin gelmesi beklenmektedir. Tren, gün batımına doğru ileriden göründü, sökülmüş rayları fark edince, makinist treni durdurdu. Askerler panik içinde trenden atlamaya ve bizimkilerin atış menziline girmeye başlamışlardı ki o gür ses yine duyuldu.
-“Ateeeş!!!”
Yörük Ali Efe’nin emriyle başlayan yaylım ateşi karşısında, Yunan askerleri ne yapacaklarını şaşırmış, kaçacak delik arıyorlardı. Sabaha karşı silahlar susmuş, sağ kurtulanlar geriye doğru kaçmış, arkalarında ikiyüzü aşkın Yunan askeri bırakmışlardı. Bizden de 8 kişi şehit olmuş, bir o kadar da hafif yaralı vardı.
Yunan askerleriyle üçüncü ve en önemli çatışma, Alankova Deresi kenarında meydana geldi. Yunan işgal askerleri, bu sefer yaya olarak hareket ediyorlardı, istikametleri Nazilli idi. Alankova’nın yatağı çok geniş bir alana yayılmıştı, dere kenarları bir adam boyu hayıt ve ılgınlarla kaplıydı. Burada pusu kuruldu, başka geçebilecekleri yer de yoktu zaten.
-“Ateeeeş!”
Alankova çatışması da kuşluk vaktine kadar devam etti. Yunan askerleri, Yörük Ali ve adamları karşısında yine tutunamadılar ve arkalarında beşyüze yakın ölü bırakarak, geriye doğru kaçıştılar. Gerçi, kaça bilenlerin sayısı da bir o kadarcıktı. Yörük Ali’nin kızanlarından da altmışa yakın şehit, yüze yakın da yaralı vardı. Yörük Ali Efe, bu zaferden sonra yüksekçe bir yere çıkarak şu veciz konuşmasını yaptı.
-“Arkadaşlarım, kızanlarım, can dostlarım! Allah’ın yardımıyla, Yunan askerlerinin tamamına yakınını tepeledik! (O sırada çok şiddetli bir yağış başlamıştı) Gördüğünüz gibi, Yüce Allah öyle bir rahmet yağdırdı ki düşman askerlerinin kanıyla Alankova Deresi, kıpkırmızı akmaya başladı! Yüce Allah, değil düşmanın kendisini, kanını bile bu aziz topraklarda istemedi! Göreceksiniz ki çok yakında, Ankara’da Mustafa Kemal Paşa komutasında kurulan nizami Türk ordusu,düşmanı ülkemizden söküp atacaktır. Alankova’nın adı, bundan sonra Alkankova olarak anılsın, şanlı direnişimizin canlı bir şahidi olarak kalsın! Gazanız mübarek olsun!”
-“Sağ ol!!!”
-“Yaa! İşte böyle evlatlarım! Daha çok anlatacaklarım vardı ya, evde koca karı merak eder şimdi! Gece yarı oldu zaten. Haydi oğlum,şu bizim feneri yakıver de gidelim artık!”
Köylülerin çoğu gibi, ben de Kadı İbrahim’e inanmaz, bunları uydurduğunu sanırdım. Taa ki Ali İhsan Usta’nın “Efelerin Efesi Yörük Ali Efe” adlı kitabını okuyuncaya kadar. Kadı Dayının anlattıkları ile kitaptakiler ne kadar da uyuşuyordu. Bu olayları, ancak bizzat yaşayanlar böyle net olarak hatırlayabilirdi. Özür dileriz senden kadı İbrahim Dayı, bizi affet ne olur!
Ali Aksakal