- 409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZİRVE TOPLANTISI VE SONRASI -IV-
ZİRVE TOPLANTISI VE SONRASI - IV -
Dr. Sadık Özen
ÜLKE GÜNDEMİNDE YER ALAN OLUMSUZLUKLAR HAKKINDA KAMUOYUNDAKİ DÜŞÜNCE, SÖYLEM VE SÖYLENTİLER:
ASKERLERE KARŞI İZLENEN YANLIŞ POLİTİKA
Dış güvenliğimizin korunması yanında; Demokratik- Laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini, Atatürk İlke ve Devrimleri’ni koruma ve kollama görevlerini üstlenmiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı, son zamanlarda büyük bir yıpratma kampanyası başlatılmış bulunuyor.
Bazı medya organları tarafından, kasıtlı olarak üretildiğine inandığımız gerçek dışı senaryolara, her gün bir yenisi eklenerek, kampanya yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Benim “Milliyetsiz Aydınlar” adını verdiğim malum bazı yazarlarca ortaya atılan asılsız iddialar üzerine, Emniyet Örgütü tarafından yeni soruşturmalar başlatılıyor. Bunun arkasından da özel görevli bazı savcılar devreye giriyor ve on binlerce sayfalık iddianameler hazırlanarak, ordumuzun güzide mensupları çok ağır ithamlarla mahkemelere sevk ediliyor. Bunlardan bazıları serbest bırakılırken, bazılarının tutuklandığı ve aylarca tutuklu kaldıkları gözleniyor.
Konunun makul bir zemine taşınması beklenirken, ne yazık ki, arka arkaya gelen dalgalarla yeni tutuklamalar yapılıyor. Bunlar artık dalga olmaktan çıktı kasırga halini aldılar. Hatta son Balyoz Hareketi için “Tsunami” sözcüğünün kullanılabileceğini düşünüyorum.
Bu durum; bir süredir, siyasilerin yıpratma ve yıldırma hareketlerine maruz bırakılan askerlerimizle ilgili olarak çıkarılan söylentilerin yön değiştirerek daha yoğun bir olumsuzluk ve etkinlik kazanmasına yol açmaktadır. Amaç, askerlere olan güveni azaltmak ve atılan çamurlarla onları bir köşeye sıkıştırmak olup, bunda da başarılı olunmaya başlandığı görülüyor.
“Şer Odağı” olma niteliği kazanmış bazı gazeteci, köşe yazarı ve bilim adamının eylemlerine bakıldığında, bunların ülkemizde ne gibi olumsuzluk yarattıkları ortadadır. Bunların ülke dışında ve içindeki bazı çevrelerle dayanışma içinde oldukları ve birlikte hareket ettikleri bir gerçektir. Ülkeyi iyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş bir iktidarın bu çevrelerle birlikte hareket ettiklerini düşünmek yanlışlık olur. Ancak, böyle bir işbirliği içinde olunmasa bile, bazı ortak değerler nedeniyle, bu kişilere müsamaha ile bakılmakta olduğu da bir gerçektir.
Tabii ki askerlerin içinde, özellikle ihtilal dönemlerinden sonra, bazı yanlış yapanlar ve olumsuzluk yaratanlar olmuştur. Ancak bunların tüm ordu mensuplarına mal edilmesi ve bu suretle ordumuzun tüzel kişiliğine zarar verici bir akımın geliştirilmesi son derecede yanlıştır.
Unutulmamalı ki bu ordu, hakkında çıkarılan tüm söylentilere ve tüm yıpratma çabalarına rağmen ülkemizin ve ulusumuzun en büyük güven kaynağıdır. Ama ne var ki, gelişmeler askerlerimize sonsuz güven duymakta olanları bile zaman zaman kuşkuya düşürebilecek bir durum yaratıyor. Eski Genelkurmay Başkanı ile Başbakan arasında Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan gizli görüşme ve burada konuşulanların mahşere kadar saklanacağının açıklanması, duyulan bu kuşkuların nedeni olmuştur.
Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın ölümünden sonra yapılan “Küçük Zirve” diyebileceğimiz Sayın Başbakan ile Sayın Genelkurmay Başkanı arasında yapılan toplantıdan sonra, üst rütbeli ve muvazzaf askerlerimize yapılan tutuklamaların artması ve bir süredir Genelkurmayca yapılan açıklamaların son bulması ise düşündürücüdür. Acaba, bu bir teslimiyet anlamına mı geliyor, yoksa iplerin daha fazla gerilmemesi amacını mı taşıyor. Şimdi vatandaş kendisine bu soruyu yöneltmektedir.
Yaratılan olumsuzluklarla, ister istemez, “Askerimiz siyasetin içine mi çekilmek isteniyor?” sorusu akla geliyor. Zira, Genelkurmay Başkanımızın ağırbaşlı, tutarlı ve gerçekçi tutumu ve buna bağlı söylemlerine rağmen, hala “Darbe” iddialarına hedef tutulmasının bir anlamı olmalıdır. Eğer eskiden bu konuda birtakım menfi şeyler düşünülmüş ve sonra bundan vazgeçilmiş ise, bunun olumlu bir sonuç olarak kabul görmesi ve takdir edilmesi gerekmez mi? Bunun aksini düşünen çevrelerin, neler yapmak istediğini anlamak zordur. Ama iyi şeyler yapmaya çalışmadıkları da son derecede açıktır.
Askerlerimizin siyasete bulaştırılması çabalarından vazgeçilmeli, yakalarından siyasetçilerin elleri çekilmeli ve yapmaları gereken asli görevleri ile baş başa bırakılmalıdır. Unutulmamalı ki bu ordu, hakkında çıkarılan tüm söylentilere ve tüm yıpratma çabalarına rağmen ülkemizin ve ulusumuzun en büyük güven kaynağıdır. Ve böyle kalmakta devam etmelidir.
Son günlerde, bazı yazarlarca, Sayın Genelkurmay Başkanımızı hedef alan çok çirkin ve aşağılık denilebilecek ifadeler kullanılmıştır. Bir sokak çocuğuna karşı bile reva görülmeyen bu tür söylemlerle, bu büyük komutanın sabrı mı taşırılmak isteniyor? Bu yapılanlar açıktan açığa bir kışkırtmacılık anlamına gelmiyor mu? Bir taraftan “Darbe” kuşkusu ve korkusu yaratılırken, diğer taraftan darbeye davetiye çıkarılmaya çalışılması, vatansever insanların işi olabilir mi? Şu halde bu perdenin arkasında kimler var?
Ben bu yazımı hazırlarken, şu anda bir televizyon kanalında alt yazı ile verilen haber son derecede ilginçtir. Askeri Mühimmat taşınırken yaratılan ve TRT 2 tarafından anında yayınlanan haberin aslı ortaya çıkmıştır. Muhbirin, konuyla ilgili olarak ABD’den ihbarda bulunduğu öğrenilmiş bulunuluyor. TRT 2’nin kamyon içindekilerin detayını açıklaması ve el bombaları üzerindeki numaraların silindiğini bildirmesi, Sayın Başbakan Yardımcısının ifade ettikleri gibi takdire şayan bir habercilik örneği mi olmuştur, yoksa en azından bir gaflet veya dalalet midir? Bunun değerlendirilmesini değerli komuoyumuza bırakıyorum.
Uyduruk senaryolarla yapay gündemlerdin yaratılması yerine, gerçek suçluların bulunması, yargılanması ve cezanlandırılması sağlanmadıkça ülkemiz huzur bulamayacaktır.
Aklı başında herkes, konuşurken, yazarken ve hatta düşünürken dikkatli olmak, ulusumuzun ve ülkemizin yüce menfaatlerini korumak, gücünü ve yetkilerini bu yönde kullanmak zorundadır.
Saygılarımla…
(DEVAMI VAR)
13 Mart 2010
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.