BİR MEZARLIK ANISI
BİR MEZARLIK ANISI
Havada bahar kokusu var. Ağaçların tomurcukları mısır taneleri gibi patlamış. Renklerini ve zarafetiyle adeta kocaman birer çiçek demetiler. Kaldırımdan yürürken birden bir korna çalmaya başladı. Kimdir, nedir diye baktım. Bu benim çok sevdiğim ve samimi olduğum bir arkadaşımdı.
- Cihanım merhaba. Dedim.
- Atla
- Hayrola
- Vaktin varsa, benimle gelir misin? Bir arkadaşa ihtiyacım var.
- Nereye gidiyoruz.
- Mezarlığa
- Hayırdır kim öldü. Dedim.
- Arabaya gel, yolda anlatırım.
- Bu güzelim havada mezarlığa gitmek içimden gelmiyor.
- Benim de gelmiyor. Ya abiciğim sen gel, şöyle bir görünüp geleceğiz.
- Ulan sanatsal bir etkinlik olsa götürmezin.
- Söz, borcum olsun seni bir sinemaya ya da tiyatroya götüreceğim. Hatta hanımlarla birlikte gideriz.
- Kim bu ölen.
- Sende duymuşundur. Hani şu sendikacı vardı ya. Remzi Kurt.
- Öldü mü? Yahu o gençti daha. Hem sen onu nerden tanıyorsun.
- Tanımaz olayım. Bizim hanımın yakını.
- Deme. Eee yengemiz nerede.
- Hasta gelemedi. Beni gönderdi. O da eve tacizeyse gidecekmiş.
- Neden ölmüş biliyor musun?
- Kriz geçirmiş, kalp krizi.
- Arkadaş bu illette hep bahar da, bu havalarda vuruyor.
Sohbet ederek, mezarlığa geldik. Uygun bir yere arabayı park ettik. İki arkadaş
Camiye doğru gittik. Sendika görevlileri toplu iğne ile birlikte merhumun resimlerini dağıtıyor. Alıp sol yakamıza iliştirdik. İkimizde beynamaz olduğumuz için bir köşeye çekildik. Sohbete devam ediyoruz. Arkadaşım:
- Abi bu adam varya pislik biri.
- Oğlum beni pislik birinin cenazesine nasıl getirirsin.
- Ya bende gelmek istemiyordum, ama emir büyük yerden yengen istediği için gelmek zorunda kaldım. Adam pislik ama karısı çok iyi bir insan, onun hatırı için geldim.
- İyi hanımlar genelde hep böyle pisliklere düşüyor.
- He ya.
- Şu adamı merak ettim. Hele bir anlat.
- Abi nereden başlayayım bilmem ki.
- Anlat anlat, bir yerden başla.
- Çalışmayı sevmeyen miskin bir adamdı. İşyerinde kaytarmak için sendikaya gide gele, sendikanın perdelerini yıkamak gibi işlerle sendikanın adamı oldu. Bir seçimde sendika temsilcisi olarak sendikal yaşama atıldı. Kiralarda oturuyordu. Zayıf sıska bir adamdı.
- Resmine bakılırsa sendikacılık çok yaramış.
- Sen ne diyorsun, yaramışta söz mü?
- Abi bu ülkede darbeler hep bu gibi adamlara yarıyor. 12 Eylül’den sonra bu adam bir palazlandı ki, sorma. Nefesi kokan bu adam. Kiralarda sürünürken üç beş daire sahibi oldu. Kendisi de İncek’te bir villada oturuyor.
- Deme yahu.
- Üstelik altında son model Land Revor. Çocukların altında da son model araçlar var. Yani anlayacağın Allah’ın yürü kulum dediğinden.
- Çocukları nasıllar.
- Abi çocukları da kendi gibi fırlatma. Şimdi Amerika da okuyorlar.
- Amerika da.
- Evet.
- Hay maşallah.
- Ayrıca bu adam öyle bir çapkındır ki, anlatamam.
- Oğlum para çok olunca insan çapkından olur, düşkün de.
- Yediği haltları çoğunu parasızken yaptı.
- Nasıl?
- Abi herif sendikacı olmadan, asker arkadaşının karısını ayartı. İman olan arkadaşının karısına dolandı. Gurbetçi işçilerin karısına dolandı.
- Daha.
- Dahası bildiğimiz bunlar, bilmediğimiz duymadığımız daha neler.
- Sakın o iman cenaze namazını kıldıran olmasın?
- Ha ha… Olabilir yaşam bu. Hatta merhumu nasıl bilirdiniz bile der.
Bu sırada cami havlusundaki harekete bakılırsa cenaze namazı kılınacak.
Dağınık duranlar hocayı sinirlendiriyor. O da bağırıyor lütfen safa gelin. Orada burada
dağınık durmayın, diye bağırdı. Hemen yakamda asılı resmi çıkarıp, cebime koydum. Arkadaşım da aynısını yaptı. Bensen arkadaşıma kızıyordum.
- Oğlum beni niye getirdin böyle bir adamın cenazesine.
- Eğleniyoruz, kimse de bizi tanımıyor. Bak gelen çelenklere bir kamyon.
- Ulan adamın ölüsü bile bereketli. Öbür dünyada yerini de ayarlamıştır bu.
- Bir ara iman bir arkadaşı vardı, yediği içtiği ayrı gitmezdi.
- Sonra adamın karısını ayarttı değil mi?
- Eee bu Remzi Kurt.
- Kurttan çok Tilki’ye benziyor.
- Hemi de ne Tilki.
- Çocukları gelmiş mi?
- Vallaha görünürde yoklar. Daha doğrusu ben pek tanımıyorum. Gelmişlerdir. Gelmeden kaldırmazlar. Ha. Karısı şu anda kanser hastası biliyor musun?
- Kanser mi?
- Kanser ya. Bu adam insanı kanser eder. Kadının ahı tuttu.
- Ne kanseri.
- Akciğer.
- Uf.
- Kadını çok üzerdi. Bir gün eve ağzı gözü dağılmış gelir, bir gün sarhoş.
- Kim dövüyordu.
- Kim olacak sattığı işçiler, ya da dolandırdığı kişiler. Ya da karısını kızına dolandıkları. Karısı da dayanamayıp müthiş sigara içerdi.
- Kadının iyi birisi olduğunu söylüyordun. Demek ki, karakter olarak bu, adamın kahrını çekemiyordu.
- Bir ara ayrıldılar. Çocuklar araya girince barıştılar. Kadın hastalandı, doğru dürüst ilgilenmedi bile. Ama aklında bir muzırlık varmış meğer!
- Ne muzırlığı?
- Abi kadın hastalanınca, adamda karşıdaki komşu, dul kadını gözüne kestirmiş. Kadın sabah sporuna çıkıyormuş. Bizimki de hantallığını bakmadan spora başlamış.
- Hem kadını tavlayacak, hem de zayıflayacak, doğrusu iyi fikir.
- İyi fikir olmadığı orta da. Böylesi hantal bir adam doktor kontrolü olmadan spor yaparsa olacağı bu. Evden bağırtı çığırtı gelince, komşularda karısının öldüğünü sanmış. Doğrusu karısı ölürse çok acırım. Anam bacım olsun. Çok iyi bir insan.
Uzaktan izliyoruz. Cenaze namazı bitti. Cenaze arabasına koydukları gibi,
defin yerine götürdüler. Bir kısım sendika görevlileri de, kamyona gelen çelenkleri dolduruyor. Arkadaşım takılıyor.
- Yahu git bir omuzda sen ver, bir iki dua oku.
- Oğlum ben dua bilmem, ayrıca benim dua böyle adamlara yaramaz. Hadi gidelim. Sen defin gideceksen bana bakma, ben seni arabanın içinde beklerim.
- Yok ya, boş ver.
Mezarlıkta defin bölgesine gitmedik. Karnımızda acıkmıştı. Bu bahane ile o
bölgenin meşhur kebapçısını gittik. Yemek yerken arkadaşım takılmaya devam etti.
- Cenaze evine gitseydik. Bunların köy dernekleri var, cenazelerde güzel yemek yaparlar. Hele helvaları çok güzel olur.
- Eksik olsun.
O gün öyle geçti. Birkaç yıl sonra bir tatil de Remzi Kurt’un hemşerisi ile ahbap
olduk. Ayni otelde kaynaştık dost olduk. Şaka ile takıldım.
- Sizin memleketten adam çıkmaz. Dedim.
Herif küstü. Hatun bana kızdı. Adama niye böyle dedin. Gittim yanına.
- Hayrola küs müyüz.
- Yooo…
- Küssün küssün.
- Sizin memleketli Halil Canlı’yı tanır mısın.
- Halil’e kurban olayım. İyi adamdır.
- Peki yine sizin memleketli Remzi Kurt’u tanır mısın?
- Remzi Kurt’un Allah belasını versin. Verdi de.
- Gördün mü bir memleketten her türlü insan çıkabiliyormuş. Şakayı büyütecek ne var.
- Haklısın Abi ya. Bir memleketten ok çıkıyor, affedersin bokta.
Sonra Remzi Kurt’u nereden tanıdığımı sordu. Bense arkadaşımla
Yaşadığımız olayı anlattım. Sözüm bittiğinde biliyor musun dedi. O pezevenk beni de dolandırdı.