- 1506 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
8 MART GÜNEŞİ
Sen çok deniz aştın mart güneşi.
Çok toprak ılıttın…
Ekinlere kımıl düştüğünde
Duymadın mı çığlıkları
Soğuk vurduğunda meyveleri.
İniltileri
Sözcükler boğuyor beni…
Sen çok kadın gördün mart güneşi.
Savaşta direneni, işkencede öleni
Rosa Lüksenburg’un moraran bedenini.
Asiye’yi…
Bursa yangınının gelinlerini.
Karadenizde kum çekenleri.
Ağ örenleri.
Sarı sıcakta pamuk toplayanları.
İncir işleyenleri…
Sen çok ülke gördün mart güneşi.
Çok kadın gördün.
Yoldaşlarıyla görev yapanları.
Eşitlik türküsü çağıranları…
Dur ve tanığım ol şimdi.
Dur ve tanığım ol mart güneşi.
Irak’ın ekmeğiyle semiriyor Amerikan bifteği.
Koka kolayla vuruluyor Afgan bebekleri…
Dur ve tanığım ol şimdi.
Tanığım olsun dünya kadın emekçileri.
Söz veriyorum.
Tüm dünyada ödenene kadar alın teri.
Susmayacağım.
Sözcükler boğsa da beni.
Sennur Sezer, 8 Mart Güneşi adlı şiirinde onlardan Bursa yangınının gelinleri diye söz ediyordu.
Duvardaki takvim 29 Aralık 2005’i gösteriyordu. Özay Tekstil Fabrika’sında kadın işçiler 16 saattir çalışıyorlardı. Bu kadın işçilerden biri 15 yaşındaki Ayşe’ydi, yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Hemen yanında 18 yaşına yeni basan Sadife vardı, türkü söylemeyi pek severdi, uykusu geldiğinde başlardı en güzel memleket havalarını söylemeye, onun hemen yanında 21 yaşındaki Gülden vardı, Gülden boş kaldığı her an gür saçlarından kayan yemenisini yeniden bağlıyordu, saçları öyle güzeldi ki, kesmeye kıyamıyordu, ama işte biraz zor oluyordu, onun hemen yanında 21 yaşındaki Necla vardı, Necla doğuştan anaç biriydi, uykusu gelen kızlara bakıp canı sıkılıyordu, hani bıraksalar kızların işini de yapıverecekti, onun hemen yanında 32 yaşındaki Sevgi vardı, Sevgi üç aylık gebeydi, doktor bir hafta sonra kız mı oğlan mı söylerim, demişti ama Necla için önemli değildi, sağlıklı olsundu da.
Saat gece yarısına geliyordu. Etrafta ne güvenlik görevlisi ne de kapı bekçisi vardı. Kadınlardan biri ‘’bir koku alıyorum” dedi. Ötekiler bir an durdular ve o kısacık anda sünger ve elyaf gibi yanıcı maddelerin bulunduğu bölümden alev bulutları yükseldi, her şey bir anda oldu. Kadınlar kapıya gitmeye bile fırsat bulamadılar. Duman ve alevler onları yuttu. Geriye sadece dostlarının, arkadaşlarının onlar için söylediği güzel sözler kaldı.
Yaşları küçük Ayşe’yle, Sadife’nin yanarak öldükleri resmi makamlara iki gün sonra bildirildi ve dört gün sonra da sigortalı yapıldılar. Onlar bunu hiç bilmediler.
Evet, kapitalizm ve ağababası emperyalizm en çok kadınları ve çocukları öldürür. Onları töre cinayetlerine mahkûm eder, onları ucuz iş gücü olarak kullanır, onları bir seks objesi olarak kullanır, onlara kendilerini hiç durmadan ikinci sınıf hissetmeleri için kitaplar yazdırır, filmler yaptırır. Çünkü emperyalizm en çok kadınlardan korkar. Onların sabırla yoğrulmuş gücünden korkar.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günüdür. Bu günü anlamlı kılmak için kadınlarımızı alanları, etkinlik yapılan bütün salonları, her yeri doldurmaya ve nerede olursa olsunlar, Ayşe için, Sadife için, Gülden için, Necla için, Sevgi için ve tüm töre cinayetlerinin simgesi bir başka melek Güldünya için bir dakika yas tutmaya çağırıyorum. Onlara da bu yakışır.