- 1004 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Ölünceye Kadar Yaşamak
Zeynep tuvalet kâğıdında ki, kana şaşkınlıkla bakarak, ‘bu da nerden çıktı şimdi? Benim adet görmem biteli üç yıl oldu.’
Zeynep kırk sekiz yaşında, sarışın, orta boylu, elâ gözlü bir bayandı. Evli ve iki çocuğu vardı. Oğlunu ve kızını evlendirmiş, torunları bile olmuştu. Hayata erken başladığı için, bütün yolu çabucak bitirip, yolun sonuna gelmiş gibi hissediyordu kendini. Gördüğü kana dikkatlice bakıp, neden olduğunu düşünmeye çalışsa da, üzerinde fazlaca durmamıştı.
Kanaması, tıpkı adet görür gibi, üç gün normal bir şekilde olmuştu. Tıpkı gençliğindeki gibi, yirmi bir gün sonra tekrar gelince, hayata yeni başlamış gibi hissetti kendini; ama komşulara da anlatamadan edemedi. İşte şimdi yanmıştı… Her kafadan ayrı bir nasihat çıkıyordu. Bazıları şöyle derken, ‘aman ha, dikkat et, ur falan vardır! Hemen muayene ol!’ bazıları da şöyle diyordu. ‘Tanıdığım bir doktor var, çok iyi. Benim gelinin iki yıldır çocuğu olmuyordu, o doktora muayene oldu ve şimdi nur topu gibi bir bebeğimiz var.’
Ertesi gün, komşularının tavsiye ettiği doktora gitmek için, erkenden evden çıkıp hastaneye gitmiş, ilk sırayı almıştı. Sıra kendisine gelince, muayene odasına girip doktora derdini anlatmaya başlamıştı. Zeynep’i dinleyen doktor:
-Senin adet dönemin biteli üç yıl olduğuna göre, biyopsi yapmak zorundayız. Ancak ondan sonra sana sağlıklı bir cevap verebilirim.
Doktor on beş gün sonrasına, biyopsi için gün verip:
-Mutlaka sana verdiğim randevuya gelmelisin; ihmal etmeye gelmez!
-Tamam doktor bey, geleceğim.
On beş gün sonra Zeynep kocasıyla beraber hastaneye gelip, biyopsi yapılacak odaya girdiğinde, hemşireler ondan bazı evrakları tamamlamasını istemişlerdi. Zeynep kocasına evrakları tamamlaması için verdiğinde adam:
-Ben onları yaptıramam. Nerde yapılırlar bilmem.
-Nerde olacak, hastaneye girilen kapının yanındaki küçük binaya git, orada sorarsın söylerler. Orada yapılıyor.
Zeynep kocasına ne kadar tarif ettiyse de, adam bir türlü anlamıyor, ‘ben yapamam.’ Diyor da, başka bir şey demiyordu. Çaresiz, evrakları eline alıp kapıya yönelince, bölüm hemşiresi arkasından bağırıyordu:
-Zeynep Hanım! Nereye gidiyorsun? Biyopsi için hazırlanman gerekiyor!
Arkasından bağıran hemşireyi duymamış gibi, koşar adımlarla evraklarını yaptırmaya giderken, kocası da arkasına takılmıştı. Evrakları yaptırıp geri geldiğinde, doktor sinirli bir şekilde bekliyordu. Zeynep’i görünce:
-Neredeydin? Seni bekliyorum. Hemen şu masaya çık ve yat!
Kendisine gösterilen masaya bacakları titreyerek çıkan Zeynep’in,apış arasına soğuk demir parçaları deyince ani bir hareketle bacağını çekmeye çalışmıştı. Doktor:
-Hoppala! Daha başlamadık bismillâh! Böyle yaparsan biz işimizi nasıl yapacağız? İşine başlamak için eline aletleri alınca hemşire:
-Uyuşturmayacak mıyız, Doktor Bey?
-Hayır! Yeterince zaman kaybettik. Hemen işleme başlayacağız. Deminden beri hazırlamak için hasta bekliyoruz burada. Bizim başka işimiz yok mu?
Doktor elindeki, minik bir küreği andıran aleti kullanınca, Zeynep acıyla bir çığlık atmıştı.
-Bağırma be kadın! Sizin iyiliğiniz için çabalıyoruz, teşekküre bak! Biraz dişini sıkacaksın. Yok sıkmıyorum, canım tatlı diyorsan, zorla değil ya, in masadan!
Zeynep sesini kesip, dişlerini sıkmaya, çaresizce masanın demirlerini kavrayarak asılmaya başlamıştı. İşlem kısa sürse de, sanki bir asır olmuştu başlayalı. Doktor ‘bitti’ dediğinde, bayılmamak için son gücünü kullanıyordu. Masadan güçlükle inmiş, ayakta zor duruyordu. Hemşirenin gösterdiği sandalyeye oturduğunda, küçük bir kavanozla, aldıkları parçayı eline verip:
-Bu parçayı patolojiye verin.
Zeynep çektiği acıya aldırmayarak, kendisi önden, kocası arkadan, patolojinin yolunu tuttular, parçayı verdiklerinde, ‘on beş gün sonra gelip alın.’ Demişlerdi.
On beş gün sonra patolojiye yalnız gelmişti Zeynep. Nasıl olsa kocasının bir şeye faydası yoktu. Diogenes’in dediği gibi, bir işe yaramıyor, gölge bari etmesin diyordu.
Patolojiden gelen evrakta şunlar yazıyordu. Yeterli materyal olmadığı için, sonuç alınamamıştır. İkinci kez biyopsiye sevkine diyordu.
Evrakı evire çevire okuyan Zeynep:
-Yeterli materyal alınmadığı halde, canım bu kadar yandı, ya birde yeterli alırlarsa ne olacak?
Elindeki evrakı yırtıp en yakın çöp kutusuna atarken, o an ölmek istiyor, bu çarpık düzenden ve salak kocasından sonsuza kadar kurtulmak istiyordu; ama ölmemişti ve yaşayacaktı. Ölüm O’nu gelip bulana dek… Hastanenin çıkış kapısına doğru, sessiz ve sakin yürüyordu.
Emine...
06/03/2010/ Manisa
YORUMLAR
Maalesef ki arkadaşım,eğer özele gidemeyip devlet hastanelerine gidersen üç kuruşluk değerin olmuyor...Doktorlarımız hipokrat yemini ediyorlar,en fazla 2 ay o yemine sadık kalabiliyorlar...Tabi çok özveri ile çalışanlar da var...Sonra ne oluyor bilmem,para hırsımı,yoksa hastalarla ve eks olanlarla haşir neşir oldukları için midir nedir,gaddarlaşıyorlar...
Kalemine sağlık Emine ciğim...Sevgilerimle