- 1002 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DRAM
Dünyalar güzeli bir kızdı. Henüz 14 yaşında hayatının baharında. Neşeli fıkır fıkır. Ailesinin durumu pek de iyi sayılmazdı, yarı aç yarı tok geçinip gidiyorlardı.
Bir gün bu güzel kızı zengin bir aile istemeye geldi. Kızın ailesini; para, evlenecek adam ve ailesinin ise körpe bir güzellik ve ailede herkese hizmet edecek hizmetçi gibi kullanılacak bir kız bulduk hevesi bürümüştü. Zavallı kız; evlendirileceği adamın kendinden 15 yaş büyük olduğunu öğrendiğinde olayın ne kadar ciddi olduğunun farkına varmıştı ama karar ona bırakılmamıştı ki, çaresizdi.
Ama güzeller güzeli kızımızın; hadi sana bir şeker vereceğim, sana şunu alacağım deyip kaçırılan çocuklar misali gözü boyanmaya başlanmıştı bile… O zamanlar değil kendi evinde hiç kimsede görmediği kadar eşyanın olduğu bir eve evcilik oynamaya gider misali başlık parası karşılığı gitti.
Derken maddi zenginliklerle bezenmiş çocuk yaşta kurduğu evliliğin ne kadar zor bir şey olduğunu anlamaya başlaması gecikmedi. Hayallerini süsleyen oyun odası bu değildi ki... Kendinden yaşça çok büyük koca, onun annesi, babası ve yaşlı yatalak bir teyze bu da kayınvalidenin kızkardeşi. Zavallım görmediği alkol şişesini kocasıyla tanımış ve sarhoş bir kocayla aynı yastığa başkoymaya başlamıştı. Eşi o kadar çok içiyordu ki zil zurna, kendini kaybedecek kadar, içtiği her akşam zaten içmediği akşam yok ya neyse yatağa kaçırıyordu ve zavallım ince narin elleriyle her gün elinde o pis çamaşırları yıkıyor sonra yaz kış yattıkları döşeği temizliyordu.
Kayınvalidesi yaptığı zeytinyağlı dolmaları sayıyor eksilirse külkedisi misali bağırıyordu. Evlendiği adamın kurt köpeği merakı vardı ama sadece seviyor ve yavrulatıyordu. Köpeklerin bakımı, yiyeceğini hazırlamak pisliğini temizlemek evin bahçesini temizlemek, yataktan çıkamayan yaşlı teyzenin tuvalet bakımı, banyo ettirilmesi hep bu zavallıya aitti. Hatta gelen giden misafirin bulaşıklarını, koca evin kirli çamaşırlarını da bahçede büyük leğende yıkayıp asıp kurutuyordu.
Komşularından biri misafirliğe geldiğinde, gelini gördü ve seslendi ne yapıyorsun diye…ama cevap yoktu. Korkarak omzuna dokundu cevap yoktu. Yakınlaştığında uyuduğunu fark etti evet ayakta uyuyordu. Hayatında görmemişti böyle bir şeyi yorgunluktan bitap düşüp ayakta eli bulaşık leğeninde uyuyan bir insanı... Herkese anlattılar bu durumu ama kimse bir şey yapamıyordu.
Derken ilk çocuğunu bir yıl sonra kucağına aldı ve artık anneydi. Bir çocuğu vardı. Sonrasında ikinci çocuk dünyaya geldi. Yanlız ikinci çocuk onbeş günlükken hasta oldu. O sıralarda ziyarete gelen zengin hala bebeği sevip okşayıp; bu çocuk burada iyileşmez benim eve götüreyim kaloriferli evimiz sıcacık ben ona bakar iyileşince size getiririm dedi. Zavallı kız kocasının ve ailesinin gözünün içine bakıyordu hayır desinler diye ama maalesef kimse dememişti. Yıkamadı ortalığı, çünkü dayak yemekten korkuyordu. O gün artık çocuğunu bayramdan bayrama gördüğü günlerin başlangıcı olmuştu. Çünkü hala ve enişte çocukları olmadığı için resmen bu bebeğe el koymuşlardı ve sizin bir daha olur deyip evlatlık almışlardı.
Diğer taraftan evlatlık edinen aile bireylerinin yaşının 40 olması gerektiği için çocuk ilkokula başladığında önce babası kısmına eniştesinin adı yazıldı. Ama annenin adı kısmında hala yenge bildiği gerçek annesinin adı yazıyordu. Çocuk ilkokul 4 ncü sınıfa giderken hala da 40 yaşına girme heyecanına girdi. Çünkü annesi kısmına kendi ismi yazılacaktı. Çocuktan hep nüfüs cüzdanı saklanılıyordu öğretmen de bu işbirliğinin içindeydi. Mahkemede evet demesi gerekiyordu çocuğun… Bunun için öğretmen ile birlikte bir senaryo hazırladılar. Herkese bir ödev verildiği senin görevin de mahkemeleri inceleyeceksin avukat amcaları felan dendi. Çocuk halası ve eniştesi ile anne ve babasıymış gibi gitti mahkemeye. Orada bazı sorular sordular çocuğa çocuk tabi bilmiyor ki ödev sanıyordu. Evet diyor du ben annemi de babamı da seviyorum bana iyi bakıyorlar. Artık çocuğun resmi anne ve babası hala ve eniştesi oluyordu artık.
Asıl garip olan bayramlarda gerçek anne ve babasına yani yenge ve enişte dediği yere geldiğinde herkes yenge ile çocuk arasındaki korkunç benzerlikten şaşkınlığa düşüyordu. Çocuğa sen ne kadar da yengene benziyorsun dediklerinde çocuk diyordu ki ne alaka o dayımın eşi el kızı. Bilmiyordu ki gerçek annesi... Annesi ise hayatından bezgin çocuğunu sadece bakışları ile seviyor, gözyaşlarını ise içine akıtıyordu.
Sonra zavallım üçüncü çocuğunu dünya getirdi ama küçükken geçirdiği ateşli bir hastalık doğurduğu çocukta sekel bıraktı ve kulağı çok zayıf duyduğu için konuşması geri kaldı. Sonra kulaklık aldılar duyabilmesi için… Bu çocuk büyüdükçe güzelleşiyor marifetli isteyenler o kadar çok ki çünkü yarım yamalak konuşuyor ama cin gibi akıllı ve becerikli. Anne ve babası korkuyordu nasıl evlendireceklerini. Ya mutsuz olursa zaten problemi var kulağından. Bu kız biliyor diğer kardeşinin evlatlık verildiğini hep ona özeniyordu. Çünkü o çok zengin ve hizmetçili bir evde. Giydiklerinin hesabı yok, odası peri odası gibi.. Acaba diyordu beni mi evlatlık verselerdi ablam yerine… Bilseydi onun sonraki hayatının kötü olacağını imrenir miydi hiç.
Derken yıllar akıp geçti. Evlatlık verilen çocuğun hayatı çok değişti. Halası ölünce eniştesi yeniden evlendi ve hayatı doksan derece değişmeye başladı ama kötü yönde….Çünkü kadın mirasın bu kıza kalmasını istemiyordu. Bütün malı mülkü kendi üstüne aldı ve kızı apar topar evlendirdiler. Sonu mutsuzlukla biten bir öyküsü oldu evlatlık verilen kızın ve boşandı. Daha sonra gerçek babası öldü ve annesinin yengesi olduğunu öğrendi ama zamanında evlatlık verildiği için onları affetmedi. Yalnız yaşadı. Tek başına…
Diğer kardeş kulak rahatsızlığı var yarım konuşuyor diye sonu çok düşünülürken öyle kadir kıymet bilen bir adamla evlendi ki…. Kocası gözünün içine baktı ve üç çocukları oldu. Hatta adam geceleri kulaklığını çıkarıp rahat uyusun diye karısını geceleri kaldırmadı hep çocuklara geceleri kendi baktı.
NOT : Bu yıllar önce yaşandığını duyduğum bir hikayeydi. Benimle ve ailemle bir ilgisi yok. Ama toplumsal bir konu olduğu için anlatmak istedim. Çünkü sadece Türk filmlerinde olur dediğimiz şeylerin gerçekten yaşanıyor olması çok ibret verici. Çocuk denecek yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi, kendi çocuğunun başkasına evlatlık verilmesi vs. sonunun iyi mi kötü mü nasıl biteceği bilinmeyen kötü kaderler…
YORUMLAR
Keşke çok eski yıllarda yaşanan bu dramlar günümüze taşınmasaydı. Halen duyuyoruz maalesef gencecik kızlarımızın yaşlı adamlarla evlendirildiği, filmlerde görüp yok böyle bir şey dediğimiz şeyler oluyor işte. İnşallah eğitimle yada sesimizi daha çok kişiye duyurarak önlemeye çalışırız. Bu dünya herşeyiyle hepimizin çünkü. Değerli yorumunuz için teşekkürler. Sevgilerimle...
Acı bir gerçek televizyon kanallarında da görüyoruz yıllar sonra kendisini bırakan ana babalarını arayan insanları...tabiiki bakamayacakları çocukları niçin dünyaya getirirler küçücük kızları evlandirirler ülkemizin kanayan sorunları...çok güzel anlatmışsınız Aysel hanım ellerinize sağlık örnek insanlardansınız sizi kutlarım sevgilerimle
Ailelerde kabahat
ne icin veriyorsunuz göz göre göre bir cehenneme.
Ardindan arayip sormak da yok sonra dayanamayip ya kacarlar
yada söz sahibi olmadiklarindan hayatlariyla istedigi gibi oynuyor vicdansiz insanlar.
Ve topluma yansiyor bu daginik aileler.Birde hala da böyle seyler var yani.
Insan evlenmis olsa bile devamli bir gözü cocugunda olmali bence.
Eziliyorsa bir saniye bile birakmamali insan evladini.
yüregine saglik güzeldi.
sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
İlginç bir hayat hikayesi.Günümüzde bu film hala oynuyor aslında.Küçük yaşta para karşılığı satılan kız çocukları.Neresinden tutsan elinde kalan bir hayat hikayesi bu.Hayat o kadar zorlaştı ,insanlar o kadar zalimleşti ki para için yedi sülalesini satacak hale geldi millet.
Kız babalarına çok iş düşüyor.Yiyecek ekmeğin dahi yoksa aç kal ama kızını satma.Lakin olan hep o küçüçük bedenlere oluyor.13'ünd evlendirilen çok kız var.Hele ki yaşlı adamlarla.
Bu çirkinliği düşünmesi bile kötü.Allah akıl fikir versin vicdansızlara.Saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
Türkiye'mizin acı gerçeklerinden biri daha.Çok güzel işlenmiş.Tanıdığım bazı ailelerde ,çocuğu olmayan teyzesine ,amcasına
verilip,öz anne babasını bilmeyenler var.Her aile bakabileceği kadar çocuk dünyaya getirsin,her çocuğun kendi ailesiyle yaşama hakkı var,saygılarımla.