- 533 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 34
Ben susmamacasına ağlarken; doktor, Metin ağabeye akıl vermişti. Önce okuluma gidip öğrenci belgesi alınacak, sonra Kartal-Kızılay’da akciğer röntgeni çektirilip , Koşuyolu- Validebağ Sanatoryumu’na gidilecekti.Okulu bir yıl önce terk etmiştim. Gerçi kaydımı almamıştım ama, kayıt yenileme işlemi de yapmamıştım. Okula kadar ağlayarak gittim diyebilirim.
Metin ağabeyin soy adı ’’Kıv’’ olduğu için ona ’’Kıl Metin’’ derlerdi köyde. Pendik’ten gelme bir şofördü o. Otuzlu yaşlarda, esmer ve uzun boyluydu. Bir çok hareketi gayri ciddî bulunur, pek adam yerine de konmazdı doğrusu. Özellikle, günlük geçindiğinden, biraz da yolsuz bulunurdu yani. Fakat, bana yaptığına bakın ! İşini gücünü bırakıp, hem de tamamen gönüllü olarak, benimle ilgileniyor, kendi çocuğu gibi, iyileştirmenin çaresini arıyordu. Hem de naz bile etmeden.
Okul idaresine durumumu anlattığında, doğruca müdüre gönderdiler bizi. Müdür, halâ, o çok değerli insan, Pendik Lisesi’’nin tarihindeki en müstesna eğitimcilerin başında gelen, Ahmet Erişen idi. Hiç düşünmeden, naza çekmeden yardımcı oldu bana. Öğrenci belgemi alıp, Kartal-Kızılay’a gittik. Akciğer röntgenimi çektirip, bekledik ve aldık. Alır almaz da Koşuyolu- Validebağ Sanatoryumu’nun yolunu tuttuk. Metin ağabey, her yeri kolayca buluyordu.
Kadıköy-Koşuyolu’nda bulunan Validebağ Sanatoryumu ; zamanında Valide Sultan’ın çiftiği imiş. Yaklaşık kırk dönümlük bu yer, sahibi olan Valide Sultan tarafından eğitim camiasına bağışlanmış. Buradaki üzüm bağları, çam ormanı, sığır ahırları, elma ağaçları, arı kovanları tavuk kümesleri ve daha bir çok güzelliğin olduğu bu şahane yere inşa edilen hastahane, öğretmen ve öğrencilerin, özellikle ciğerlerinde sorun olanların, ücretsiz tedavi gördüğü bir yer haline gelmiş.
Kapıdaki müracaata röntgenimi teslim edip beklemeye başladık. Kurul incelemesinden sonra hemen yatırılmama karar verilmiş. Sadece öğrenci belgem ve röntgenim yeterli oldu oraya alınmama. Tek bir belge, ya da beş kuruş para bile istemediler.
Hemen muayeneye alıp, kalçama ’’Stroptomisin ’’ olarak hatırladığım iğneyi vurdular. İlk iğnede bayılacak gibi olmuştum. Pijama ve çamaşır da verip, odamı- yatağımı gösterdiler.
O iğneden sabah-akşam vurulacaktım. Bir süre yıkanmam yasaktı. Adını ’’Bepas’’ olarak hatırladığım, kirece benzeyen kocaman haplardan, her öğün üç tane alacaktım.Bu hapların, bir kaç gün içinde, sesimi kalınlaştırdığını hatırlıyorum. Başka vitamin hapları da verdiler. Galiba odada 3-4 kişiydik. Urfa’lı esmer bir genç öğrencinin olduğu, şımarık ve küfürbaz olduğu da aklımda. Sanırım ilk günlerde, yatağa kaçırmıştım da çok fena alay etmişti benimle.
Akciğerimin birini tamamen duman sarmıştı. Hastalığımın adı ’’Ağır zatürre ’’ idi. Bu duman, ihmal edildiğinde yaraya döner, bunun adı da ’’Tüberkiloz-verem’’ olurmuş. Rahmetli babaannemin genç yaşta ölümüne neden olan, ölümcül hastalık. Zatürreden ölümler de çok olurmuş üstelik.
Doktorum bana ’’ek gıda’’ yazdı. Akşam yemeklerinde, ek olarak, köfte, pirzola gibi et yemekleri veriliyordu. Pek yiyemiyordum doğrusu ama yemeye çalışıyordum ve yediğim kadarı da yetiyordu. Kocaman balkonları vardı hastahanenin, çam ağaçlarına bakan. Her sabah, havanın soğuna, karlı oluşuna bile aldırmadan, mutlaka iki saat balkonda yatmamız gerekiyordu. Boğazımıza kadar örttüğümüz battaniyeler üşümemize engel oluyor ve biz temiz çam havası ile dolduruyorduk ciğerlerimizi. Akciğer hastalıklarının en etkili ilâcı, çam havasıymış.
Orada beslenen ineklerin eti ve sütü veriliyordu bize. Bal, yumurta, meyve ve sebzeler bile orada yetiştiriliyordu. Her yediğimizin doğallığı garantiydi. Yemeklerimizin kalorileri ölçülü idi. Temizlik ve sağlık kontrolları muzazzamdı. Bu gün ülkemizdeki, özellikle devlet hastahanelerinde, böyle bir bakımın, yönetimin olduğunu pek sanmıyorum, fakat olmasını çok arzu ederim.
On üç günün sonunda, çekilen röntgenimde, ciğerlerimdeki dumanın tamamen silindiği anlaşıldı. Yıkanmama izin verildi. Duşlar da tertemiz ve sıcacıktı. Çamaşırlarımız ve çarşaflarımız da sürekli yıkanıyordu. Yatmam için verilen süre iki aydı.
İçimde oluşan asıl yara, annemin beni hiç ziyarete gelmemiş olmasıdır. Hiç mi duymadı, merak mı etmedi, gelmek istemedi mi, yoksa gelemedi mi ? Sadece babam geldi ziyaretime. İyileşmeme, iyi bakılıyor olmama sevindiği halde, sinema makinemin taksidinin ödenemediğini de kaçırdı ağzından.
Ben hastahanedeyken, Ramazan ayı başlamıştı. Kendimi bildim bileli orucumu bırakmazdım ben. Ciğerimdeki duman silinmiş ve iyileşmiştim ya ; oruç tutmaya kalkıştım. Annemin adında, Fevziye hemşire vardı. Sanırım kırklı yaşlarda, benimle oğlu gibi ilgilenen iyi biriydi o. Oruç tutmak istediğimi söyleyince ; ’’ Manyak mısın sen ?’’ dedi bana. Bu söz ağrıma gitmişti. (Kendimi bildim bileli, aşırı alıngan olmuşumdur ben.) Bir türlü sindiremedim. Ertesi gün, kıyafetlerimi bir çantaya doldurup, pijamamın üzerine, oradan verdikleri ince montu giyip, kaçmaya kalkıştım oradan. Henüz bir ay kalmıştım .
Kapıya haber verildiğinden, bekçi dışarıya çıkmama engel olmuştu. O koskoca bahçenin arkasından dolaşıp, duvarlardan atlayıp kaçtım.
Kaçınca, nereye gittim dersiniz ? Doğruca Beyoğlu’na. İstiklâl caddesine, darfilm’e gidip, veresiye film istedim ; verdiler de. Bir an önce köyüme gidip, sinemacılığa devam etmem, para kazanmam ve makinemin kalan son taksitlerini ödemem gerekiyordu...
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Validebağı hastanesinin 10 yıl önceki halini biliyorum.Hâlâ çok temiz ve düzenliydi...Annenizin ziyarete gelmemesine üzülmüşsünüz.Tabi ki üzülürsünüz ama annenizin de mutlaka geçerli bir sebebi vardır diye düşünüyorum...
Bakalım hastaneden zamansız ayrılışınız,ileride hastalığınızın nüksetmesine sebep olacak mı?Sinemanın taksidi ne olacak?Merak ediyorum...Kaleminize sağlık.Sevgi ve saygı ile
mavideydisevgi tarafından 2/27/2010 11:50:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
Temizlik ve sağlık kontrolları muzazzamdı. Bu gün ülkemizdeki, özellikle devlet hastahanelerinde, böyle bir bakımın, yönetimin olduğunu pek sanmıyorum, fakat olmasını çok arzu ederim.
evet bende bunu isterdim bazen okuyoruz bazi öykülerde hastanelerin hijyensiz ortamini.
İçimde oluşan asıl yara, annemin beni hiç ziyarete gelmemiş olmasıdır. Hiç mi duymadı, merak mı etmedi, gelmek istemedi mi, yoksa gelemedi mi ? Sadece babam geldi ziyaretime. İyileşmeme, iyi bakılıyor olmama sevindiği halde, sinema makinemin taksidinin ödenemediğini de kaçırdı ağzından.
Evet aile bagi cok önemli insanin bütün gelecegi icin.
Bir baskkasi size yardimci olurken anne nerdeydi baba nerdeydi.
Iste cocuklarin ailelerini secme sansi yok maalesef.
Allah razi olsun insana yardimda bulunan insanlardan.
yüreginize saglik.sonsuz saygilarimla