- 915 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GARİP
İsmail Dayı, Allahdiyen Köyü’nde en çok koyuna sahipti.Allah ona iki kız evlat vermiş, kızları da evlenmiş, yuvadan uçup çoluk çocuğa karışınca, koyunlarını bakacak kimsesi kalmamıştır. Kendisi de doksanına merdiven dayamış, koyun peşinde koşacak dermanı yok. Bir askerlik arkadaşının tavsiyesiyle, Bozdağ köylerinden fakir biri olan Garip’i çoban olarak tutmuş, koyunları ona emanet etmişti.
Asıl adı Cemil’di Garibin. Uzun boylu, kalem kaşlı, kara gözlü, masum yüzlü, etrafına güven veren, otuz yaşlarında bir delikanlıydı. Ağustos’un sıcağı basmış, bırakın koyunları insanlar bile mecbur kalmadıkça güneşe çıkmamaya özen gösteriyorlar. Garip, ikindiden sonra hava biraz serinlemeye başlayınca, koyunları katar önüne, sürer Bozdağların yamacına doğru.
Garip, koyunları sulamak ve karnını doyurmak için, Kırkoluk Çeşmesi’ne vardı. Gecenin karanlığı iyice çökmüş, in/cin top oynuyor. Fenerin ışığında açtı çıkısını, karnını doyurdu, kalkmak üzereydi ki çeşmenin ardından, iki yabancı adam çıkageldi.
- Buyurun, karnınız açsa biraz peynirim ve ekmeğim var! Ağalar, koyunlara hiç bakmayın, satılık değil. Zaten ben emanetçiyim, İsmail Dayı’nın bunlar!
Garip, adamların niyetinin kötü olduğunu anlamış, yanındaki sopaya uzanacaktı ki hırsızlardan birisi fark etti ve silahını çekti..
- Bırak o sopayı çoban bozuntusu, bırak çabuk!
Garip, kalkmaya yeltenince, adamlar üstüne atladılar, iyice döğdükten sonra, dereye yuvarlayıverdiler ve koyunları önlerine katarak gözden kayboldular.
Çoban Köpeği, doğru eve gitti, İsmail Dayı’yı uyardı, bir terslik olduğunu tahmin etti ve yanına silahlı beş-on köylüyü de alarak, çobanı aramaya çıktılar. Uzunca bir süre aramadan sonra koyunları, ardından da derede inlemekte olan Garip’i buldular, eve getirdiler. Uzun bir süre yaraları tedavi edildi, iyileşti.
- Dayı, biliyorsun anamı çoktandır görmedim, onu çok özledim. Bir haftalığına gideyim de onun ihtiyaçlarını giderip geri geleyim!
- Garip, bak yavrum sakın ha koyunları çaldırdım diye geri gelmemezlik etme! Bunda senin bir kusurun, günahın yok ki! Dağ başında yapayalnız, eli silahlı gözü dönmüş eşkıya ile nasıl baş edebi-lirdin ki? Çok şükür sana bir şey olmadı ya, sen ona bak!
- Yok Dayı, hiç ben seni yarı yolda bırakır mıyım canım?
- Al şu parayı anacığının ihtiyaçlarını gör, benden de çok selâm söyle olur mu? Hadi gecikme, Karakoyun Gediği’nden kara bulutlar çıkmaya başladı. Yağmura kalma, hadi güle güle, selametle!”
O gün köyüne yetişti Garip, anasının elini öptü ikisi sarılıp ağ-laştılar uzun süre. Anacığı da duymuştu oğlunun başına gelenleri, onu sağ salim görünce, sevinç gözyaşlarını tutamadı. Birkaç gün kaldı, anasının odununu getirdi, ununu öğüttü ve gitmek için hazırlan-dı. Kapıdan çıkıyordu ki yüklükteki babasının tüfeğine gözü ilişti,
- Ana, bu tüfeğin fişekleri, fişeklikleri nerede?
- Ne yapacaksın tüfekle? Hem baban öleli kaç yıl oldu, hiç onunla ateş edilmedi ki! Paslanmıştır o, paslanmıştır!
- Ben onu bir temizlerim ki yeni gibi olur anam, yeni gibi!
- Fişeklik de fişek de arkadaki dolaptadır herhalde, alacaksan al madem, yolda belde lazım olur! Baksana ortalık harami dolu!
- Tamam anacığım aldım, Allaha ısmarladık, hakkını helâl et!
- Helâl olsun kuzum, helâl olsun! İsmail Dayı’na da çok selâm et!
Güneşin batımı yakın, çeşme başına varınca açtı çıkısını, tazecik gözlemelerle karnını doyurdu, buz gibi çeşme suyundan da kana kana içti. İleriden bir koyun sürüsü, çeşmeye doğru koşarak geliyordu. İçlerinden bir kaçını tanır gibi oldu, sonra iyice dikkatlice bakınca, bunların kendinden çalınan koyunlar olduğunu anladı. Arkadan da iki kişi geliyordu.
- Ağalar, şu koyunlardan iki tanesini bana satar mısınız?
- Olur, satalım. Biz zaten onları satmaya götürüyorduk pazara. Kaç paran var senin?
- Ağalar. sorması ayıp olmasın, şu koyunlardan bir kaçı geçen hafta bizim köyden çalınanlara benziyor gibi de. Yoksa yanılıyor muyum? Koyun koyuna benzeyebilir değil mi?
- Biz bunları Çömlekçi köyünden Celep Mestan’dan aldık. Ne yani sen bizi şimdi hırsız mı tutuyorsun?
Garip, onları oyalamaya çalışıyor. Tam silahına davranıyordu ki yine üzerine çullandılar. Garip, silahını çoktan ateşlemişti bile. Birisi bağırarak yere yığıldı, diğeri kaçmaya çalışıyordu, onu da vurdu ama hırsızlardan birinin silahından çıkan kurşunla o da göğsünden yaralanmıştı ve kan kaybediyordu. İsmail Dayı’nın avlusun-dan içeri kendini zor attı, yere yığıldı kaldı. Garip, yerden kaldırıldı, İsmail Dayı’nın evine taşındı.
- Ne oldu garibim sana, ne oldu? Kim yaraladı seni böyle, kim?
- Hırsızlar dayı, hırsızlar! Köyden gelirken onlara rastladım, koyunlarımız onlardaydı, istedim, vermeyince…!
Garip zor konuşuyordu. Bir ara yeniden gözlerini açtı.
- Dayı koyunlar tamam mı?”
Bunlar, son sözleri oldu garibin ve bir daha uyanmamacasına gözlerini yumdu! Allah’ın rahmetine kavuştu.
Kaynak: Ali Aksakal.Salihli Hikâyeleri-Salihli: Sanayi ve Ticaret Odası,2008.96 s.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.