- 3886 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÜZEL İNSAN ATATÜRK
Teknoloji özürlü biri olduğumu beni tanıyan dostlarım bilir. Yazılarımı el yazısıyla kareli bir deftere geceleri, herkesin uykuya vardığı saatlerde yazarım ben. Sonra da bilgisayarda birilerine yazdırırım. Bir gün bilgisayarda yazılarımı yazan liseli bir genç ‘’Abi, Atatürk insan üstü biri miydi?’’ diye sormuştu. Cevabım kısa ve netti: ‘Hayır, Atatürk insan üstü değildi, güzel bir insandı.”
Peki, Atatürk gerçekten nasıl bir insandı? Bunu öğrenmek için, Prof. Dr. İlknur Kalıpçı nın Atatürk le ilgili derlediği anılara baş vuruyoruz:
Çankaya’ dan Meclis‘e gelirken yol üstünden tek bir iğde ağacı varmış; Atatürk, onun önünden geçerken arabasını durdurup iner, selam verirmiş.Neden böyle yaptığı sorulunca: Ee, demiş,’’o, yediğim meyvenin,sığındığım gölgenin,soluduğum havanın bir neferi.! En az öbür neferler kadar bunun da selama hakkı var. ‘’Bir gün bakıyor, ağaç kesilmiş. Yolu genişletmek için kesmişler.’’Yahu’’, diyor, ‘’bana sorsaydınız o ağacı kurtaracak yol bulurdum.’’ Sonra dayanamıyor, arabaya biniyor, sürücüyle arkadaşlarının önünde, hüngür hüngür ağlıyor.’’
‘’ Söğüt özü’’ nde dinlenmeyi peki severmiş: ‘’Ah, şurada bir kulübem olsa’’ dermiş.’’İyi de kulübe yapılırken buradaki ağaçlar ne olacak?’’ Aman paşam, bunlar söğüt ağacı, o gönülsüz ağaçtır, söker başka yere dikeriz, mutlaka tutar.’’ Bir an düşünür sonra: ‘’ Buradaki, ağaçları kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, tuttuklarını göreceğim, o zaman kulübenin yapımına izin veririm.’’
Bir gün tarım mühendisi Tahsin Coşkan’ı yanına alıp bir yere götürür, buraya giderini kendi cebinden karşılayarak bir orman çiftliği kurmak istediğini söyler: Gösterdiği yer bataklıktır, sivri sinek kaynamaktadır, hayvan leşleriyle doludur. Çoşkan olmaz der; Atatürk’de: ‘’Ben en zorunu yapayım’da siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız. Bu yurt toprağıdır yazgısına bırakamayız." der.Ve o bataklığa çam, akasya, köknar diktirir. Bir üretimlik kurdurmuştur, süt ürünleri sağlamaktadır; 25 mayıs 1933 ‘te, gine kendi cebinden, Ankara halkının trenlere bindirtir, oraya getirtir, gerçek bir şenlik düzenler: Türkiye tarihinin ilk Çevre Günü kutlanır. Dahası, orada hiç bir şey bitmez diyen tarım mühendisi çoşkan ‘ı ve daha başka uzmanları neden dinlemediği soran arkadaşı Nebizade’ye şunları anlatır: ‘’Coşkan’ın yanıtından sonra kılık değiştirip Çankaya’dan kaçtım, buraya geldim. Köylüler beni tanımadılar.Burada ağaç bitip bitmeyeceğini bana nasıl kanıtlarsınız diye sordum. Bana bir testi su, kazma kürek verdiler.Şurayı kazıp testiyi iyice göm iki gün sonra gel, biz sana olup biteni söyleriz.’’O iki günün Çankaya’da nasıl geçtiğini bir ben bilirim, bir’ de Tanrı.
İki gün sonra gittim, testiyi çıkardım, içindeki su bitmişti. Köylüler ‘’Ağa’’, dediler,’’ testide su kalmamış, demek toprak suyu emiyor, bakma üstünün kurak olduğuna, biraz uğraş, buraya ne ekersen biçersin.’’ Dolayısıyla, Coşkan’ın olumsuz durum bildirisi geldiğinde ben çoktan işe koyulmuştum.’’
Ve en güzeli, her şey ortaya çıktıktan sonra orman çiftliğinin başına Coşkan’ı getirir.
Yıl 1914; Anafartalar’da gündüz yer yerinden oynuyor. Güzelim Türk çocukları yurdumuzu bize armağan etmek için gözlerini kırpmadan can veriyorlar, etleri kemikleri havaya savruluyor. Bir tek iğde ağacına ağlayan adam, geceleri çadırında, kandil ışığında kitap okuyor . Okuduğu Macar Türk bilimci Nemet ile Fransız Türk bilimci Devin’in Türk dilini inceleyen yapıtları; savaşın ortasında neden bunları okuduğunu sorana verdiği yanıta bakın:’’ Savaştan sonra bu dilin değişmesi gerekiyor,onu saptamaya çalışıyorum.’’
Bu kez 1916’dayız; Güneydoğu’da çarpışıyor; Bitlis’te yaveri İzzettin Çalışlar’ı çağırıp elindeki deftere yazdırıyor: ‘’Savaştan sonra ilk işimiz Türk kadınını özgürlüğe kavuşturmak, ona erkeği ile aynı hakları sağlamaktır.’’
Evet, insanüstü değildi Atatürk.
Güzel bir insandı!