İlayda Okula Başlıyor
Hafta sonu İlayda’nın babası Mehmet bey ve annesi Sevgi hanım için çok önemliydi. Nasıl önemli olmasın, Pazartesi günü İlayda okula başlayacaktı ve bugün de alışverişe gideceklerdi.
İlayda okula başlayacağı için çok heyecanlıydı. Çünkü artık büyük insan olacak, çocukluktan kurtulacaktı.
Hep öyle anlatılmıştı. Okula gidildiğinde büyük adam olunuyordu. Büyüklerinden ve dedesinden hep aynı sözleri duymuştu. O halde okula gidecek, büyük adam olacaktı.
Büyük adam olduğunda ise…. “yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi….” Artık ne annesi ne de babası kendisine sen çocuksun olmaz, yapamazsın diyemeyeceklerdi. İstediği her şeyi yapabilecekti, öyle düşünüyordu İlayda.
Bütün bu düşündükleri Pazartesi günü okula başladığında gerçekleşecekti.
Pazartesi günü sihirli bir gün müydü acaba? Bir günde her şey bu kadar çabuk değişecek miydi.
Heyecanından biran önce günlerin geçmesini istiyor, sabırsızlıkla bekliyordu ama zaman bir türlü geçmek bilmiyordu.
-Anneciğim saati ileri alsak da hemen pazartesi olsa olmaz mı?” diye sorduğunda anne ve babasının ona gülerek baktıklarını fark etti.
-Neden gülüyorsunuz? Ben bir an önce okula başlamak istiyorum diye bağırdı.
Babası gülmeye devam ederek kendisine döndü ve;
-Bak kızım, bir şeyi ne kadar çok düşünür sabırsızlıkla beklersen zaman o kadar yavaş geçer dedi.
En iyisi unutmaya çalışmaktı, İlayda da öyle yaptı. Alışverişe gittiler ihtiyacı olan her şey alınmıştı.
Akşam evde büyük bir heyecanla defterlerini kalemlerini çantasını hazırladı. Biraz sonra çantasını boşalttı, defter ve kalemlerini severcesine okşadı tekrar çantasına doldurdu. İçi içine sığmıyordu, neden bir türlü yarın olmuyordu acaba?
Ertesi gün babası ve annesi ile birlikte okula gittiler. Babası İlayda’yı yanaklarından öperek başarılar diledi ve ayrıldı. Annesiyle beraber sınıfa girdiler.
Bütün sınıf kendileri gibi heyecanlı çocuklar ve anneleriyle doluydu. Öğretmenleri Fatma hanım güler yüzlü bir bayandı. Annelere çocuklar alışıncaya kadar beraber sınıfta kalmalarını söyledi.
Öğretmeni ne güzel konuşuyordu, her şeyi bir masal gibi anlatıyordu. Zamanın nasıl geçtiği belli olmuyordu. Birden bir zil sesi duyuldu, öğretmen anlattıklarını bitirdi ve çocuklara dönerek;
-Çocuklar bakın zil çaldı ve dersi bitirdik, şimdi ara veriyoruz, tekrar zil çalınca derse devam edeceğiz. Sizler artık okula başladınız ve kocaman adamlar oldunuz. Şimdi annelerinizin gitme vakti geldi dediğinde bazı çocuklar ağlamaya, bağırmaya başladı.
İlayda ağlayanları gördüğünde çok şaşırmıştı, hele burnunu çeke çeke ağlayan çocuk yok muydu, en fazla ses ondan çıkıyordu. Ne kadar çirkin bir görüntüydü öyle. Kocaman adamlar böyle ağlar mı? diye düşündü.
Annesinin gideceği zaman İlayda’nın içi bir tuhaf oldu, kendini bir garip hissetti. Aslında annesiz ne yapacaktı? Gitmesini hiç de istemiyordu ama ağlamak da işine gelmiyordu.
İlayda’nın annesi ve bir çok anne öğretmen hanımdan izin alarak, çocuklarına bir kez daha sarılarak gittiler. Ama adının Cemil olduğunu öğrendiği o çocuk annesini göndermemiş, onun gibi birkaç anne daha o gün sınıfta kalmıştı.
Birkaç gün boyunca bazı anneler gelmeye devam ettiler. Çünkü çocuklar bir türlü yalnız kalmak istemiyorlardı. Önceden kendileriyle konuşulmadığı ve hazırlanmadıkları belliydi.
İlerleyen günlerde öğretmenleri Fatma hanım önce kalem tutmayı, çizgi çizmeyi öğreterek akşam yapmaları için ders vermeye başladı.
İlayda akşam eve geldiğinde içinden ders yapmak isteği gelmiyordu. Annesi sürekli hadi kızım çalış, çalış diyordu. Televizyon seyretmek varken çalışmakta neydi diye düşündü İlayda.
Babası onları okula bıraktıktan sonra her zaman olduğu gibi iş gezisine çıkmış, Ankara’ya gitmişti. Babası çok sık yolculuğa çıkıyor bu yüzden İlayda ile hep annesi uğraşmak zorunda kalıyordu.
Annesi sürekli bir şeyler yapmasını söyledikçe de İlayda tam aksine davranıyordu. Annesi galiba İlayda ile fazla yüz göz olmuştu ve bu yüzden İlayda üzerinde fazla tesiri yok gibiydi.
İlayda’nın tonton dedesi muhtar emmi bu durumu gördüğü için İlayda ile ilgileniyor, annesinin daha fazla yorulmasına engel olmak istiyordu.
O akşam da öyle olmuştu. Annesinin çalış sözleri İlayda da bıkkınlık uyandırmıştı. Aslında bu yolla ilgi topluyor, kardeşi küçük Ali’ye gösterilen sevginin farkında olmadan intikamını alıyordu.
Dedesi bu durumu gördüğünde ne yapması gerektiğini düşündü. Öyle bir şey yapmalıydı ki hem annesi Sevgi hanım rahat etsin, hem de İlayda mutlu olsun ve dersini çalışsın. Ne yapabilirdi? Düşünmeye başladı. Aklına çocuklarla ilgili eskiden okuduğu bilgiler geldi.
Okuduğu yazıda çocukların çok zeki ve akıllı oldukları, etrafla ilgisizken bile kendileri hakkında konuşulanları duydukları ve bunları uyguladıkları yazıyordu.
Herhalde öyle olmalıydı. Çünkü kimi anneler çocuklarının yaramazlıklarından bıktıkları zaman komşularıyla konuşurken;
-Ah sorma şekerim, bizimki bir yaramaz bir yaramaz ki….. diye başlayan cümleler kuruyorlardı.
Çocuğu fazla hareketli olmasa bile bir annenin hiçbir zaman “-Benim çocuğum çok uslu…. Diye konuştuğunu duymamıştı.
Yaramaz kelimesi de tonton dedeye göre çok yanlıştı. Çünkü adı üzerinde çocuk, hareketli olmalıydı. Hareketli olan çocuklar da zeki çocuklardı. Buna neden yaramazlık deniyor acaba dedi kendi kendine.
Çocuklar annelerinin kendileri hakkında konuşmalarını duydukça kendilerinden bahsettirmenin gururunu yaşıyor, ve konuşulanları daha fazla yapıyorlar diye düşündü tonton dede.
Demek ki çocukların nasıl olmalarını istersek öyle konuşmalıyız dedi ve aklına güzel bir fikir geldi.
Düşüncelerine ara verip baktığında İlayda hala televizyon karşısında oturuyor, annesi ise ısrarla dersini yapmasını söylüyordu. Hemen telefonun başına geldi, iş gezisindeki İlayda’nın babası Mehmet beyi aradı, İlayda’nın duyabileceği bir şekilde yüksek sesle konuşmaya başladı;
-Aloo, Mehmet yavrum nasılsın?
-İyiyim baba siz nasılsınız, kızım nasıl dersini yapıyormu?
Tonton dede tam aradığı fırsatı bulmuştu ve yüksek sesle anlatmaya başladı;
-Çalışmaz olur mu, hiçbir çocuk İlayda gibi yapamaz bir görsen…bende çok şaşırdım… Okuldan gelir gelmez odasına gidiyor ve hemen dersini yapıyor, bizi hiç üzmüyor. Dediğinde göz ucuyla İlayda’ya baktı. İlayda her ne kadar televizyon seyrediyor olsa da kendisiyle ilgili konuşmaları duymuş, farkettirmeden de dinliyordu.
Dedesi konuşmaya devam ederken bir ara İlayda sessizce yerinden kalktı, yavaşça odasına doğru yürümeye başladı, odaya girdi ve kapıyı kapattı.
Dedesi de telefon görüşmesini bitirmişti. Bu esnada annesi konuşmaları duymuş, olanlara bir mana verememiş ve garip bir ifadeyle tonton dedeye bakıyordu. Sonra dayanamadı ve sordu;
-Babacığım, tam olarak anlayamadım galiba, İlayda okuldan gelince odasına girip ders mi çalışıyor dedin?
Tonton dede gülümseyerek;
-Sessizce, farkettirmeden git bak bakalım odasında ne yapıyor? Dedi.
Annesi yavaşça İlayda’nın odasına doğru gitti, kapıyı sessizce araladı, birde ne görsün!! İlayda defterini açmış, öğretmenin verdiği ödevi yapıyor. Hayretler içinde kalmıştı sevgi hanım. Nasıl kalmasın? Bir saat boyunca defalarca git ödevini yap dediği halde umursamayan İlayda, dedesinin telefonda konuşması üzerine kendiliğinden ders çalışmaya başlamıştı bile.
-Bu nasıl oldu babacığım? diye sordu sevgi hanım. Tonton dede;
-Bak kızım, eğer bir çocuğu aynı şeyleri sürekli söyleyerek bıktırırsak sözümüzün tesiri kalmaz. Çocuklar da bıktığı için hep tersini yapar. Bunun için yol gösterici şekilde onları yönlendirmemiz lazım. Çocuk hakkında başkalarıyla ne şekilde konuşursan çocukların da hep onu yapar. Bizler anne-baba olarak hep yaramazlıklarından, ders çalışmadıklarından şikayetçi olmuşuzdur, onlar da ilgiyi bu yolla çekmişlerdir. Oysa olmalarını istediğimiz şekilde konuşursak onlarda öyle olurlar. dedi
Birkaç akşam daha telefonla akrabalar arandı ve İlayda’nın nasıl güzel ders çalıştığı anlatıldı. İlayda bunları duymaktan çok memnun kaldığı için derslerini hep kendi başına yapar oldu.
Öğretmeni de İlayda’nın derslerinin düzenli olduğunu fark etmişti ve bu yüzden sınıf içinde İlayda’ya teşekkür etmişti. İlayda bundan dolayı da gurur duymuştu.
Sene sonunda pekiyi dolu karnesi de bu çalışmasının ödülü olmuştu ama tek ödül bu değildi. Babası da iş gezilerinden dönüşte İlayda’ya çok sevdiği ve istediği bir şeyi karne hediyesi olarak getirdi.
Bu hediyeyi gördüğünde İlayda çok ama çok sevindi, babasına annesine teşekkür etti. Tonton dedesine teşekkürü ise daha bir başka idi sanki.
İlayda biliyordu ki bu işte tonton dedenin katkısı çok büyüktü, boynuna sarıldı defalarca öptü ve kulağına fısıldayarak;
“-Çok teşekkür ederim dedeciğim” dedi. Ve koşarak hediyesinin yanına gitti. O yaz boyu hediyesiyle vakit geçirdi, diğer yıllarda da hediyesi onun en büyük yardımcısı olmuştu.
Almuti
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.