YÖNTEM SORUNU
Hepimiz zaman zaman tüm çabamıza rağmen amaçladığımız bazı şeylerin olmadığından şikayet ederiz. Her şeyi denedim ama bir türlü şu mereti (sigara) bırakamadım. Tüm perhiz yöntemlerini uyguladım ama şu fazla kilolarımdan kurtulamadım. Yıl boyunca günde sekiz on saat çalıştım ama istediğim okula giremedim…vb. Devlet ve Millet olarak daha ciddi konularda da aynı sıkıntıyı yaşamaktayız. Devlet tüm çabalamasına karşın terör olaylarını bitiremiyor. Devlet ve Millet tüm yakınmalara, istek ve çabasına karşın rüşvet belasının önüne geçemiyor. Yolsuzluklar bitmiyor… vs.
Bu yetmiyormuş gibi bu olayların müsebbibi olarak da dış faktörler belirleniyor, ellerinin ulaşamayacağı güçlerinin yetmeyeceği adresler tayin ediliyor ve sonunda “bu bir kaderdir.” “alnımızda yazılanı çekeriz, elden ne gelir.” Deyip rahat bir nefes alıp eski yaşamımıza devam ederiz.
Peki ama neden? Gerçekten sığındığımız sebepler doğru mu? Gerçekten bu meseleler bizi aştığından dolayı mı çözülmüyorlar? Yoksa bunun arkasında irdelemek istemediğimiz başka sebepler mi var?
Çoğunuz az çok satranç oyununu bilirsiniz. Bu oyun tamamiyle düşünce ve zeka oyunu. Karşınızdaki sürekli sizi yeniyorsa, onun sizden daha zeki olduğunu kabullenin inat etmeyin. Neyse anlatmak istediğim bu değil ama. Satranç oyununun gidişatı oynadığınız ilk on hamlenin üzerine kurulur, ama nedense her oyuncunun ilk sekiz on hamlesi tamamen ezbere dayanan, alışkanlıkla yapılan hamleler oluyor. Karşıdaki kim olursa olsun ilk hamlelerde bir değişim kolay kolay olmuyor. Burada şunu anlatmak istiyorum, oyunun en önemli hamleleri düşünülmeden, rakibe bakılmadan, tamamen daha önceden oynanan oyunların tecrübesiyle “alışkanlık” haline getirilmiş hamlelerle kuruluyor. Yani durum ve şartlar gözetilmeden alışkanlıktan olsa gerek hep aynı hamlelerle başlar oyuncu.
Yaşamlarımızdaki tepkilerde tıpkı buna benzemekte, her benzer olaya neredeyse tamimiyle aynı tepkilerle cevap veririz. Karşılığında da farklı sonuçlar bekleriz. İrade ettiğimiz bir olayda harcamış olduğumuz emekten sonra elde ettiğimiz sonuç beklenen değilse, işe yeniden koyulur neredeyse aynı yolu tekrar eder, yıllarca emek sarf eder aynı sonucu elde ederiz. Yani koca bir hiç. Ama hiçbir zaman uyguladığımız yöntemden kuşku duymayız. Aldığımız eğitim ve yaşadığımız kültürün ve dini inançlarımızın bilinç altımıza atmış olduğu değerler ve yöntemlerden kuşkulanmayız. Onların yanlış olabileceğini asla aklımıza getirmeyiz. Sorunlarla ilgili ilk yaptıklarımızı salt doğru olarak kabul ederiz. Çünkü onlar denenmişlerdir, doğrulukları test edilmiştir. Zamanın ve mekanın yada şartların değişiminden etkilenmezler.
Olaylara verdiğimiz ilk tepkiler binanın temeli gibi işlev görmekteler. Bu tepkiler sağlıklı ve doğru iseler alınan sonuçlar da doğru ve yerindeler. Tepkiler sağlıklı değilseler alınan sonuçlar da beklenenden uzak olmaktalar. Tıpkı ufak bir depremde yıkılan binalarımız gibi. Çünkü onların temelleri sağlıklı zeminlere oturtulmadıkları gibi, malzemeleri de eksik konmuştur.
Eğer bir şeyler yapmaya niyetlenmişsek ve gereken çabayı gösterdikten sonra hala elde etmek istediğimiz sonuçlara ulaşmamışsak hemen o konuyla ilgili tüm alışkanlıklarımızı ve salt doğru olarak bildiğimiz tüm doğruları bir kenara atmalıyız. Çünkü alışkanlıklarımızın, alışkanlıklarla verdiğimiz ilk tepkilerin denenmiş doğrular olduğu safsatadan ileri gitmemektedir. İnsanlar yanlış bilgileri de doğru olarak algılayıp kabul edebilmektedir. (Nitekim tarih insanların, intiharı, hırsızlığı, tecavüzü, kız çocuklarını diri diri gömmeyi doğru olarak kabul ettikleri dönemler kaydetmiştir.) Yada bir zamanlar doğru olarak yapılanlar zamanın ve şartların değişiminden dolayı yanlış bir hal almış olabilir.
Zayıflamak mı istiyorsunuz? Yemekle ilgili tüm kültürünüzü değiştirmediğiniz sürece, yemek yeme alışkanlığınızı yada yönteminizi değiştirmedikçe kısa vadede bin bir bela ile verdiğiniz kilolarınızı mutlaka fazlasıyla geri alacağınızı şimdiden söyleyebilirim. Çünkü sizi bu şişman hale sokan zaten kültür olarak benimsemiş olduğun ve devam ettiğin yemek yeme alışkanlığındır, kullanmış olduğun yöntemindir.
Yöntemdeki değişiklikte bilinç altı (doğru bildiğimiz fakat yanlış olan yada doğruluğu hiç irdelemediğimiz) bilgilerimizin değişimiyle olabilecektir. Burada da tamamiyle bize, bizim irademize iş düşmektedir. Kurtuluş perhiz reçetelerinde değil, yemek yeme felsefemizin değişiminde saklıdır. Bunu da tekrarlaya tekrarlaya elde ettiğimiz kötü alışkanlıklarımız gibi yeni yöntemi (ilkin zor gelse de) tekrarlayarak öğrenip elde edebiliriz. Tekrarlama sayısı arttıkça yeni yöntemin eskisinin yerini alma şansı artacaktır.
Rüşvet belasından kurtulmak mı istiyorsunuz? Sahiden istiyor musunuz? İstiyorsanız kurtulabilirsiniz. Ama kamu alanında ki iş yapma alışkanlığınızdan tamamiyle kurtulmanız gerekmektedir. Bu beladan tek taraflı çaba ile kurtulmak mümkün değilse bile öncelikle bireyler olarak bizim üzerimize düşeni yerine getirmeliyiz. 150. YTL’lik bir cezayı ödememek için ruhsatlar arasına konan, cezayı kesecek memurun alması için unutulan10 YTL’lik alışkanlığımızdan vazgeçmemiz gerekiyor. Cezayı gerektirecek bir eylem içine girmişseniz, cezası ne ise seve seve ödeme alışkanlığını bir an önce kazanmanız gerekmektedir. 150 YTL’lik cezayı isteyerek ödemedikçe ömür boyu bu beladan kurtulamaz, toplumumuz için rüşvet verme ve alma bir kader halini alır.
İrade ve kudret olduğu halde elde edilenler istenen ve beklenen sonucu vermiyorsa, sorun yöntemimizden kaynaklanmaktadır. Elimizdeki yol haritasında doğru olmayan işaretler mevcuttur. Onları bulup yöntem değiştirmekten korkmamalıyız. Bunlar hayatımızın temel direkleri olsa bile çekinmemeliyiz. Bunun için doğrularımızı, yöntemlerimizi, alışkanlıklarımızı irdeleyip tartışmaktan geri durmamalıyız. Yaşamımızın bugününe kadarki zamanını o yanlışla geçirmiş olabilir ve bunu alışkanlık haline getirmiş olabiliriz. Ve bunları hayatın vazgeçilmezleri olarak kabul ediyor olabiliriz, fakat bunun bir yanılsamadan ve yanılgıdan başka bir şey olmadığından emin olun. Bundan dolayı değiştirmekten bir an olsun tereddüt etmeyin. Neticede temellerimizin sağlamlığından emin değilsek ve bu korkudan dolayı bunu tartışamıyorsak en ufak bir fay hattı kaymasından dolayı binamız başımıza çökecektir. Enkaz altında kalıp yok olmaktansa yöntemlerimizi değiştirmek sizce de daha iyi değil mi? Saygılarımla… hoşçakalın.