- 2226 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞKA AÇIDAN: KELEBEK ETKİSİ!
BAŞKA AÇIDAN: KELEBEK ETKİSİ!
Düşünmeyi severiz. Ufuklara baktığımız ve dalıp gittiğimiz ne çok zaman dilimleri olmuştur hayatımızda. Duygularımızı, düşüncelerimizle süslemiş ve düşündüklerimizin peşinden koşmaktan hoşlanmışızdır. İnsanız, bizi bütün varlıklardan ayıran en belirgin özelliğimiz; düşünebilme, akıl etme yeteneğimizin olmasıdır. Ne kadar güzel bir nimet! Aklı bize bahşeden yüce Rabbimizin sonsuz gücünden, sonsuz düşünme ve akıl etme deryası. Sayısız insanların düşüncelerinin çokluğunu düşündüğümüzde ve bu düşüncelerin sonuçlarını bir araya getirdiğimiz de nasıl bir sonsuzluk kudreti ile karşı karşıya kaldığımızı görürüz. Kendi düşüncelerimizin sonsuz oluşunu da biliriz elbet.
Birbirine bağlı olarak, her şeyin yaratıldığını hiç kimse inkâr edemez. “Her koyun kendi bacağından asılır” der, hani bazı insanlar. Mutlaka koyundur başka seçeneği yoktur. Bacağından asılması pek tabidir.. Ya sonrası? Düşünme ikliminde biraz gezinti yapmak istersek, kâinatın içinde tüm dengelerin aslında birbirlerini de dengelediğini görürüz. Hesap ve proje içinde tıkır tıkır çalıştığını unuturuz. Birinin dengesi bozulsa, diğerinin de dengesi ve hesabı alt üst olur. Ve öylesine bir, birliktelik içindeler ki, hepsi el ele vermiş, hesabı ve kitabı bozmamak için aynı denge içinde var olmaktadırlar. Yorulmadan, bıkmadan…
“Amazon ormanlarında bir kelebek kanadını çırpsa, bir başka ülkede fırtına kopmasına neden ola bilir” diye belirten bilim adamı Edward N. Lorenz “Kelebek Etkisini” bulmuştur. Ufacık bir kelebeğin ondan da ufak kanatlarının çırpma etkisinin nasıl büyüyerek yansıdığını “Kelebek Etkisini” olarak bizlere açıklamıştır. Kelebek bu kadar güçlü müdür? Aslında bu etki zaten var idi. Bizler inancımız gereği kelebek etkisini zaten ahlakımızda bütünleştirmiştik. Benim ahlakım, senin ahlakın ile bağlıydı. “Üzüm, üzüme baka baka kararır” atasözü ve, “Bana arkadaşını söyle, söyleyeyim sana kim OLDUĞUNU” hadisi şerifi ile bir bütünün ayrı parçalarıyız aslında. Bir olayın iyi ve kötü halinden diğer parçalarda etkileniyor… Her şey bir hesap üzerine devam etmektedir ve yaratılmaktadır. Tesadüfün ve gelişi güzel sıralanmanın dâhil olmadığı bu kâinat içinde ahlak boyutu ile bizler bu hesabın neresinde duruyoruz?
Düşünce mevsimleri beynimizde fırtınalar estirirken takvimler 2010 u gösterdiği bu günlerde televizyon düğmesine basıp, haber veya program izlemek içimden gelmiyor açıkçası. Kavga eden kocaman adamlar. Duyarsız vahşi anneler. Babalar doyumsuzluk çukurunda evlatlarını terk etmişler. İnsanlar koşar adımla vahşi bir ahlakın içine düşüyorlar ve sonra hep bir ağızdan “neler oluyor bize” diye opera söylüyoruz sanki. Ve… Vahim sonuç: Kelebek Etkisi!
Ateş öfkeyi temsil etmiştir asırlar boyunca… Yakıp yıktığı için. Lakin ateş mutlaka iyi şeyleri de beraberinde getirmiştir. Lavların soğuması ile bereketli toprakların oluşması, ateş ile ısınıp, ateş ile yemeklerimizi yapmamız ateşin hiçte öyle zalim olmadığını gösterir bize. Belirli bir derece ısı ile dünyaya gelen bizler su ve ateşin aşkı ile insan olduk. Benliğimizde var olan iyi ve kötü ile tarihe silinmez güzellikleri ve vahşetleri yine biz insanlar yazdık. Şimdi tarihin geçmiş sayfalarını koparıp fırlatsak, “ Her koyun kendi bacağından asılır” felsefesi ile geleceğimizi iyi hale getire bilir miyiz? Aslında dedelerin günahlarını da torunlarına aktardığının farkında mıyız acaba?
Şimdi düşünce iklimindeki yolculuğumuza bir misalle devam edelim: Kadın programlarında insanların acılarından para kazanan yapımcılar ve sunucular, aynı televizyon kanallarında korku filmleri yayınlandığında hiçbir şey söylemiyorlar. Her akşam saat 22 civarı korku filmleri ekranlarımıza geçiyor. İnternet, dvd satış noktaları ve para kazanmak uğrunda yapılan korku filmlerinin gençliğimizi ve çocuklarımızı nasıl etkilediğini kimse görmek istemiyor. İlla bir korkunç olay olmalı ki, hemen ardından koruyucu bir kanun çıksın, aynı 1999 depremi gibi….
Diğer yandan çocuklarımızın erken yaşta hormon takviyesi aldığını da biliyoruz. Vahşet ve hormonların bir araya geldiği bir gençlik bizi beklerken, kelebeğin kanatlarının ne kadar büyük olduğunu hayal ediyorum bir an. Eğer bu devasa kelebek, kanatlarını çırpmaya başlarsa, dünya ne olur diye endişeleniyorum düşüncelerimde…
Şöyle bir etrafıma bakıyorum kelebeklerin ne kadar büyük ve çok olduklarını görüyorum. Ve geç kalmışsın anne diye bağırmaya başlıyor çocuklar “Kelebekler çoktan kanatlarını çırpmaya başlamışlar bile…..”
Ve fırtına bizi bekliyor. Soğuk, acımasız serinliği yüzümüze şimdiden değmeye başladı…
Ey karanlık bakışlı ve koca ayaklı büyük insanlar, kelebekler kanat çırpıyor, şikayet etmek ANNELİK ve BABALIK olmasa gerek! Çocuklarımız bize eylemlerimizi, yaptıklarımızı, düşündüklerimizi, ihtiraslarımızı tek tek soracaktır mutlaka…
3 ŞUBAT 2010 Atike Rânâ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.