- 1558 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
Girift Uğultular Zinciri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yaşam, gergefine işlediği manaları önce kendi teyelleyip toparlayan sonra yine kendi söken bir garip masallar silsilesi… Yaşam, kınında muamma taşıyan şeffaf sancı…
Bu masalın içindeki her ayrıntı bütüne giden yolun mantık levhasındaki tekil yansıması aslında… Ve bu yansıma kuralların analizinde ruhunu özümseyebilenin kişiliğine yaşama sevinci, erdemli bir duruş, huzurlu bir döngü olarak geri dönmektedir…
Erkek…
İpin ucundaki keskin kargaşayı önce kendine yontan garip zirve... Yaratanın muhteşem dokunuşunda farklılığını kadınla güzelleştiren bir ateş… Öyle bir ateş ki kendini kar tanesinin masum serinliğinde yaşamın tek çözümü olarak görebilecek kadar da kendinden emin… ki unuttuğu tek şey o büyülü serinlikten aldığı fısıltının gücüne güç, ruhuna dem katmış olmasını duymama çabasıdır…
Kadın…
Erkeğin tamamlanmamış ateşine lapa lapa kar yağdıran sihirbaz… Her yağmur damlasına şefkat ekebilecek kadar sevgi üretebilen bir orman… Belki de nefesine yaşamın en keskin yanlarını sığdırması sonra da bu çetrefilli salınımda dik durması beklenilen bir can…
Bu iki muhteşem ayrıntıyı birbirine bağlayan en güçlü mıknatıs, güneşin damlası, hayatın gamzeli hazinesi ise çocuk…
Çocuk…
Yaşamın arka sokaklarında olmayacak, gecenin karanlığına yağmayacak, yeryüzünün çorak topraklarına ayağı değmeyecek bir tılsım…
Çocuk…
Atlasın koynunda düşlerini büyüten, rüzgârın ninnisinde masumluğunu yaşama duvak yapan aşk ötesi bir tablo…
İnsan aslında bütün bu ayrıntılardaki gizli mabet… Saklısına ruhlar birliğindeki sınırsızlığı taşıyan bir anahtar… Ve bu anahtarın açtığı tek yer duygunun beyinle köprüsü olan yürekteki ince çizgi… Bu çizginin rotasındaki amaç ise yeryüzündeki oluşumların, yaradılışın en muhteşemine sunduğu yansımanın bütüne giden ışıklı yolda sonsuzluğa kabul görümün çoğul manasıdır…
Rotası belli bu çizgiyi dışarı taşıran olgu, kasırganın doğdu yeri keşfetmek önceliğinin insana değen feri bence… İnsanın insana gelmeyen sesi yaşamdaki kısır döngünün çoğalışına eşdeğer girift bir uğultular zinciridir… Ki bu zincirin ilk halkası bencillik son halkası “bana değmeyen yılan bin yaşasın felsefesidir”…
Korkuyu, karanlığa banmış esrik sancılarımızı, saplantıların sığ duruşunda koskoca yüreklerimizi nefessiz bırakacak paranoyaları bırakmak yaşamın arka sokaklarına… Ve bu negatif kırılmaların ruhumuzdaki çöküntülere verdiği katkıyı azaltmak inanan yanımızla… Sonrası nefes aldığımız yeryüzünün atlasına, toprağına, insan kokusu değmiş her karışına ekilmesi gereken ilk tohum umudun en saf tonu… Umudun köklerine dikeceğimiz düşünce hazinesiyle huzuru zirvelere yükseltecek güçlü bir rüzgâr olacaktır geçen her zaman…
Ve bu ayrıntıların ruhunda, güneşin tenine dokunan gülüşler dökülecek insanların içindeki saklı çığlıklardan… Sonrası dizelerdeki nefesler arası diyalog köprüsü…
Dün yaşamın uçurumunda kekemeyken korkularım
Şimdi kıyılarında sırılsıklam ben oluyorum
Umut işlendikçe hücrelerimin en kurak bağına
Atlasına gelin toprağına duvak olayım ey yaşam...
02.02.2010
Mehtap ALTAN
YORUMLAR
Yaşamı anlamak demek düşünleme, yorumlama ve eylemsellik sarmalı ise, yazar bunun anlamlandırılmasın da bir kendi öznelliğince yorumlayarak yansıtmalara varmış.
Anlamlandırma ve özl süzgeçlerle manalar yükler olmak kişi öznelliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu manada yazarın kalemine yön verişi, içkince bir keyif manın işlekliğini taşımaktdır.
Konu akıl ölçülerine getirildiği zaman, hayli tartışmalı kulvarlara kaymaktadır. Sözün gelişi: "Rotası belli bu çizgiyi dışarı taşıran olgu, kasırganın doğdu yeri keşfetmek önceliğinin insana değen feri bence… " gibi cümleler sorunsal olmakta. Burada sormak gerekiyor. Rotası belli olan tanımlılık yer neresidir. Oysa evrensel akış rota vermez. Rota yer zaman koşulu izafiliğindeki bir oluşuma, olguya; farklı düzlemden bakarak, ancak o düzleme odaklanarak, yapılan bir uslamlamadır.
Yine ha keza; " Ve bu anahtarın açtığı tek yer duygunun beyinle köprüsü olan yürekteki ince çizgi…" betimleme sanatı olarak iyi güzel gibi görünen yazımsal muhteva, duygunun bilinç olan beyinle anlam irtibatı kurmuş olması insanı bambaşka anlamalara iter. Oysa genel manada duyum merkezi beyin gibi ise de beyinnin özneliği içeren muhakeme ve kıyasların, estetik ve hesaplama gibi bir yığın bilinçli becerilerin odağı olan akıl ve zihin belirimlerini gerçekleyen kısımla duygunun, özelliklede duyguya batar olmanın, pek bir ilişkisi olmasa gerek.
Bu bağlamlarda bakınca, konu anlatımının dayandığı temeller, verisel çıkarımların uzağındaki referansların özeğine oturmaktadır. Bu da okur bilinçlenmesi yerine okur duygulanmasını amaç edinen bir uğraşa kaymak olur. Elbetteki bu yazarın tercihidir. saygı duyulur. Ancak bu yazının mesajlarındaki, bilimsel ve akli çıkarımlar kuvvetli miydi? diye bir soruya cevap veririken, insanı hayli düşündürür!
Yazar bu tür değinmelerde kaçınmalı, yada daha nesnelci veriler üzerinde tema betimlemesine gidebilmeli bence.
Kurgu anlama ve anlatım olarak oldukça başarılı bir çalışma. Bilimsellik ve akıl koyuş, okuruna eğitsel ve öğretisel, sorgulayış verme bağlamında, gardı hayli düşük bir verileme.
Erdemle...
O kadar derin bir konu ki, cümlelerin sağına soluna pek çok sözcükler eklenebiliyor okuyucunun yaşamının renginden. Aslında tablo ne ebruli ne de siyah beyaz...
Yaşam kısaca "yaşam"
Baldan öte bir tat okuduğum satırlardan damağımda kalan...
Tebriklerim senin sevgili Mehtap...
Bazı yazılarda, başlık çok ayan beyan olur, yazıya girersiniz ve çıkamadığınızı görürsünüz, nerdeyse başlamaktan pişman olursunuz. Aslında bu çok aydınlık yazıya ağır gelen bir başlık. Hayatın bir tür akışı ve düğümü o denli güzel öezetlenmişki, herkes zorlanmadan yerini buluyor. Zincir evet, doğru. Giriftlik ve uğultudan da kasıt sanırım içimizde ki amansız dalgalanmaları olmalı. Giriftlikse çelişkiler yumağını anlatıyor..Ama, çok güzel anlatıyor...
Başlıktan girmeme bakmayın. Yazıyı çok sevdim. Bugün okumaya sizinle başlamak güzeldi. Çok güzel yazı..Yürekten kutladım.Selam,saygı...