- 1403 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hayatıma giren ikinci erkek!
Kapa gözlerini genç adam! Yalnız benim için…
Parmak izlerimiz birbirine benziyorsa, hiçbir sorun yok:
Özledim yaa!
Seni anlatmak zor soranlara ne desem?
Mevsimlerden karakış, okyanusa açılmıştın,
Teknen küçücüktü unuttun mu yoksa?
Sen hayatı yeni yeni tanımıştın, benim sitemim sana bundandı
Hayatıma ikinci giren erkektin, nasıl girdiğini ise açıkçası hatırlayamıyorum.
Unutma cömertliğimi, annemi sana bir süreliğine ödünç vermiştim.
Hayata çok zor başladın biliyorum.
Sen mi yaşadın hayatı, hayat mı harcadı seni?
Menevişli hayat başını döndürdü, bütün kraliçeler senindir sandın
Hayatın kuralları vardı, sana dayattı, “Oyna! Bu rol senin” dedi.
Şansın tütmadi, yönetmenin despottu, sence, o koydu kuralları,
Sende oynar gibi gözüktün, kavak yelleri savurdu seni mantığından uzaklara,
Bunun bedelini çok ağır ödedin, bende payıma düşeni aldım.
Sanırım biraz dozunu kaçırdım, ağrına gitti farkındayım,
İyi niyetimle faydalı olacağımı sandım, bende acı çekiyordum,
Seni çok ama çok seviyordum, bunu sende biliyordun.
İlk elimi tutan adamda, can-ı yürekten sevecendi,
Diktatör görünüşünün ardında yufka yüreği, şefkat dolu kalbi gizlenirdi.
Bende hata yapıyordum…
Yaptığım hatadan sonra ümitsiz bir insana benziyor olmak…
Bu üzüntünün, bu acayip hissin verdiği yürek darlığıyla,
Bütün usluluğumu ve terbiyemi kaybettirmedim.
Sende biliyordun, birlikte yaşamak zorundaysak,
Bazı kurallara uyma zorunluluğumuz vardı.
Ben evin hep cici kızı oldum,
Kabul etmesen de, kızlar daha cin fikir ve birazda politikacıdır.
O despot adamla zihniyetleriniz, tezleriniz çarpıştı.
Söyleyemedin,
Eski tecrübelerin artık eskisi kadar geçerli olmadığını söyleyemedin:
Bu kuşak bizim kuşağımız, bu kuşak farklı diyemedin.
Biliyorum kırgınsın babana, ahını almamak için, sende kayboldun yalnızlıklarda.
O senden söz ederken üzüntü içinde hasretini çekiyordu…
Sen Dikbaşlı:
O hayattan edindiği bilgilerin tecrübesine güvendi. Bir an önce, tehlikelerin ikaz uyarısını verecekti.
Sana barikat kurması, bundandı… Sen her birşeyi “biliyordun! Sahi niye bir türlü "bilmiyorum" diyemiyoruz şu hayatta Bu yollarda, kâh akilli kâh biraz deli ama sonunda pişmeyen yoktur,
Söyleyecek laf kalmadı. Sustu karşılıklı.
Niyet iyi ancak uygulama yanlıştı, çarkın değiştiğini kavrayamamıştı
Bu düzeni etkilemek ne mümkün…
Gelenekleri, görenekleri rozet gibi yakamızda taşıdık,
Ne sandın sen, benimde canım acımıştı…
Sen canımı acıtmasaydın mücadele edebilirmiydim?
Yanlışlar baştan yapılmıştı,
Sana bir rol sunuldu, sende çapkını oynadın,
Film öyle çabuk bitti ki, finalini sende hatırlayamadın.
Filmi geri sardın, kendine ait bir fotoğraf karesinde kendine ne yazık ki rastlayamadın. Yüzündeki çizgilerde geçmişin saklanmıştı…
Hayatın ipini çektin, ne galip geldin, ne de mağlup oldun, öyle Arafat kalıverdin.
Ne çabuk akıp gitmişti zaman…
Dede oldun diye yaşlanmadın ki sen, ihtiyar delikanlı!
Mutsuzluğu sabırla tamamladın, bazı eksikleri geçte olsa anladın,
Yaşantını acımasızca eleştirdim… Nereden dönersen kardır dedim.
Bunu sana hiç söylemişmiydim: Ben senin en çok sabrını kıskanmıştım…
Acı çeksende, mutsuz olsanda,
Sen acı bir gülümsemeyle dudaklarında acıları saklamasını başardın.
Yaş geçtikçe bende anti-pati yapmaya başladım,
Ne yazık ki sen hayatı çabuk harcadın.
Ah, seni! Birkaç gün serseri, birkaç gün çılgın, karşı konulacak engel setlerinin hiç hükmü yoktu sana…
Bunu söylemek ne yürek parçalayıcı bir şeydir…
Aslında biz böyle değildik küçükken değil mi?
Arada bir kapışsakda ortak bir limanda buluşmalarımız vardı…
Ranzamız vardı odamızda, altlı üstlü yatardık, didişmeden laflardık,
Sen haylazlıklarını dillendirirdin, bende acımasızca susturmaya çalışırdım,
Bu olur iş mi?-
Ne diyelim? Olur, olmaz, diyelim, kan bağımızı es geçmeyelim.
Varımız ve bütün varlığımız. Canimin yongası sen
Yaşamın kuralı bu ya, gerçek denize şimdi açıldın sen!
Hava çok kötü, deniz kabarmış, dalgalar teknene sarılmış, balıklar çok aç,
Yutarlar seni…
Tufan gibi fırtına, korkuyorum zarar verecek sana.
Rotanı değiştir, yakında bir liman var, ihtiyacın olursa uğra,
Ben oradayım, anlatacak birçok şeyim var sana,
Bu gidişle daha fazla ihtiyacın olacak bana, Annemin Oğlu!
O despot adam seni emanet etmişti bana,
Sakın unutma! Benden daha fazla acıyan olmaz sana.
Senden öğrendim, sabırla bekleyeceğim seni bu limanda,
Kimseye diyemediğin, düğümlenen kelimeleri anlatırsın elbet bana.
Nefesin daraldığında, başını koyacak bir omuz aradığında,
Saçlarım beyazlaşmış olsada, dizlerim titresede,
Bu beden sana hazır, yeterse ömrüm taşırım seni bir ömür!
Olur, mu, olmaz mı bilemiyorum, senden bir şey istesem çok gelir mi sana?
Arada sırada hatırla, beni ara!
Saçına ak düşse, yüzün çizgilerle dolsada,
Bedenin ufalsa, gözlük numaran artsada
Elinde bastonunda olsa, GEL!
Bana göre ranzada yatan eli yüzü kirli kalıpçı çırağısın sen,
Sen hele bir gel, hiçbir şey bulamasak, seninle eski günleri yâd ederiz,
Paylaşmayalı epey zaman oldu…
Gel hadi, arada birde güleriz,
Yakamozu seyrederken birlikte,
Eskiden olduğu gibi birde hüzzamdan bir şarkı söyleriz.
Biz zaten kardeştik, simdi dost olduk seninle,
Bu limanda sana ait kocaman bir yürek var unutma!
Göz dalgın, uzanır ta uzaklara… Sanki her şey birden hatırladı beni;
Zihnimin eşiğinde sesinin rengi, bir ince su sesi gibi… Göğsümü ürpertir. Üzülsün bu deli gönlüm, üzülsün… Kurban olurum saçının bir tek telini:
Hadi, bir mola ver, ben çayı koydum bile, demi tutana kadar gel!
Oturur, eskiden konuşuruz biraz…
Acele et yaş gidiyor, yaradan “vakit tamam” demeden,
GEL OLUR MU? GEL!
KAYIP YALDIZ
YORUMLAR
Kuşaklar çatışması..ayrı cinsiyetten kardeşler çatışması...ve boşa harcanmış zamanlar...gereksiz kırgınlıklar..sanırım biraz da "kaş yapayım derken, göz çıkartmalar..:-) Gelecektir..siz çayı hazır tutun..kan dediğimiz öyle bir şeydir ki...hiç bir şey olmasa da o getirir...
Sevgiler..