- 620 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
PARA GİBİYDİ
Ne kadar faydalı aletlerdi şu telefonlar. Hayatımıza, girdiği andan itibaren renk katmıştı, kolaylaştırmıştı. Zamanla cep telefonları çıkmış daha bahtiyar olmuştu herkes.
Bağımlılık yapıyordu telefonlar. Tuvalete bile onlarla gidiyorduk ekmek gibi su gibi olmuştu hayatımızda kimi yara kaşıdı, kimi sardı. Kimi yetenekleriyle hoş vakit geçirtti, duygu ve düşleri okşadı. Yakınlaştırdı uzakları, uzaklaştırdı yakınları…
Her amaca hizmet etti. Sim kartları çok parçalandı. Telefon dahi parçalandı ama yenisi hemen alındı.
İş yerinin yemek hanesinde Temel, Tahir’in yanında Nurcan’ı arıyor ve ‘ seni çok seviyorum. Biliyorum ikimizde evliyiz. Bir beklentim yok senden. Sevdiğimi bil yeter.’’ Diyordu cep telefonu ile.
Geride tepebilirdi bu silah. Dinlenir, kayıt istenir dava konusu olabilirdi. Cinayetlere bile neden olabilirdi, oluyordu da. Gelecekte de olacaktı. Para gibiydi kullanmadan olmuyordu.
Ah şu telefonların dili olsaydı pek çok iş arkadaşımın kulağına bence ‘Rabbin şuan bizi dinliyor korkmuyor musun? Münafık seni adam sanıyordum’ diyerek ve gelmekte olan yakın tehlikeyle uyaracaktı.
Ey arzu ve kelimelerin treni cep telefonu sen bana ne derdin acaba. Senin kadar tehlikeli bir nesne ile eşimi yalnız bıraktığım için kızar mıydın?
Cep telefonu ile konuşurken neden akıllarınız ve vicdanlarınız donunuza düşer ey gafiller. Hz. Muhammet’in güzel ahlakından zerrecik bile yok mu sizde? Acımada mı yok? Lağım mı dolu içiniz. Evli bir iş arkadaşını şeytani yollara sürükleyip nefsiyle savaşa nasıl itersiniz?
Acımayana acınmaz unutmayın. Güzelliklerin telefonların ucundakilerde değil de içimizde olduğunu bilmeliyiz. ( 0.505*1*2*78) , ( 0539 *2**44*) numaralı eşek arkadaşlarım telefonların dili olsa da hata yaptıkça bize oha dese, ya da yüksek voltaj cereyan ile çarpıp kalp ritmimizi düzeltse.
Bütün güzel sıfatlarla birlikte Allah Kahhar’dır. Hesap günü azalarla birlikte, telefonlarla birlikte dile gelir inanın.
‘o gün bülbül gibi şakırlar’
Sorarım istikametiniz ne yanadır?
Safınız ne yandadır?
Cuma namazına mı gidiyorsunuz?
Temel, Tahir, İbrahim, Gökhan,
Rabbimizin huzurunda spor mu var?
Ne var, yoksa kanınız mı damarda durmuyor?
Tiksinti veriyordu iş arkadaşlarımızdan bazılarının nefis bağımlılığı ama bir süre daha imtihana sabredecek gücüm vardı. Sıkıldığımda;
Allahım, kötülerde bilsin, görsün gerçeği. “ Sen ne ilme sığarsın, ne ayan olursun, ne kardan kar edersin, ne zarardan zarar görürsün.
Yaratılanlar senden korkuyor ben ise kendimden korkuyorum, çünkü senden iyilik kendimden kötülük gördüm. Dertli bir gönül ve yakınan bir canla doluyum, iştiyakından bulut gibi gözyaşı yağdırıyorum. Ümitsiz değilim kararsızım. Ola ki yüz binlerin içinde bana da nazar edersin.
Herkes neyin üstünde, hiçin üstünde, Hiçin anlamı hiçtir. Yani bütün bunlar sadece bir hiçtir.
Güneş gibi her tarafı kaplarsın ama gözler sana karşı kördür. Kim bu derin denizde, akikin mi yoksa çakıl taşların mı daha değerli olduğunu bilebilir? Zerrenin kendini tanımak için aklı, dini, canı ve gönlü elden verdim.
Kâfire küfür gerek, dindara din gerek, Attar’a ise zerre kadarda olsa Aşk gerek. Bana Müslüman olma nurundan lezzet ihsan eyle, Zulmet kaynağı nefsimi ise yok eyle. Canım bedenimden ayrılacağı zaman Sen yârim olmazsan vay halime.
Bana yoldaş olacağını ümit ederim, çünkü sen dilersen buna kadirsin ey Allah’ım”
( F. ATTAR )
Bu duayı dilime dolar rahatlardım.
YORUMLAR
''Bana Müslüman olma nurundan lezzet ihsan eyle,
Zulmet kaynağı nefsimi ise yok eyle.
Canım bedenimden ayrılacağı zaman Sen yârim olmazsan vay halime.
Bana yoldaş olacağını ümit ederim, çünkü sen dilersen buna kadirsin ey Allah’ım”
Aldım bu duayı. Ne kadar güzel bir dua
Yazan ve paylaşandan Rabbim razı olsun.
Bir cırpıda bir çok hassas konulara değinmişsiniz.
Gönlünüze sağlık
Bu günleri görseler idi ne "Alexander Graham Bell" telefonu bulmak için kafa yorar, ne " Alfred Nobel" dinamit için dirsek çürütür, ne "Johannes Gutenberg" matba, matba diye hötünü yırtardı.Hele, hele "Thomas Edison" onca uğraşıtan sonra icadının bir partiye amblem olarak kullanıldığını görse.
Aslında insan oğlu teknoloji geliştirmede, ultra hale getirmede işin *okunu çıkarmakta birbiriyle yarış ede dursun, biz Türkler huyumuz kurusun sadece ama sadece kullanmada "sonradan görmelik nasıl olur" konusunda doktora tezi olacak kadar malzeme sunmuşuzdur literatüre "tutup çük nasıl kopartılır" diye. Kimi komik çoğu trajikomik.
Bir örnek vereyim, geçen bir akrabanın cenaze namazındayız, arka saflardan birinin cep telefonu tıngırdadı "oynıyalım uşaklar, Trabzon kolbastısı". Ulan öküz hadi bir görmemişlik yaptın telefonuna ikaz sesi yaptın bari namazda kapat hayvan.
Bizleri ittiret ölüye saygın olsun. Daha neler, neler
En son modeller daha inek tersi kurumadan hemen bizdedir, lakin şehirde "ful" çeker, dağda kırda bayırda "nah" çeker. Olsun ne gam, megapikseli yüksek ya, tuşlarıda dokunmatik yaaa!
Dediğin gibi "Masumdur telefonlar. Masum olmayan bizleriz"
Selamlar
Engin Tatlıtürk
Yine harikaydın.
Senin yorumlarını toplayıp kitap yapsak satış rekorları kırar.
Ula ne kadar malzemen var? Nereden bulursun bunca espiriyi?
İyi ki seni tanımışız.
Teşekkür ederim. Kardeş kalem. Allah'a emanet ol.
İnsan ne iyidir ne de kötü... Her ikisini de benliğinde taşır. İyi mi yoksa kötü mü olacak? Buna kendi irade gücü karar verir. Zaten hesap da bu yüzden vardır.
Yazınızın sonundaki duaya "amin" diyorum Engin bey. Yönlendirici, bilgilendirici yazınız için de size teşekkür ediyorum. Selâm ve sevgiyle...