- 576 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YÜREKTEN YÜREĞE DAMLAYANLAR - 1
KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA
YÜREKTEN YÜREĞE DAMLAYANLAR - 1
EMMİ BEŞ LİRANIZ BENDE KALMIŞ
Ortaokul yıllarında çalışmaya başlamıştı. Ailesi fakir, ekecek tarlaları bile yoktu. Yarıcılık yapıyorlardı.
Okul sabahtan akşama kadar devam eder. Öğlen arasında eve geldiğinde anasının hazırladığı azığı, koştura koştura babasına götürür sonra okuluna giderdi. Akşam okul çıkışında ise; dağdan gelen koyunlarını, kuzularını, gıdiklerini bulup eve getirirdi.
Cumartesi okul çıkışında evlerinin önündeki küçücük bahçeye ektiği soğanlara bakar, perşembe akşamları, davarları bulup eve getirdikten sonra; soğanları çeker bahçenin hemen alt yanında bulunan parmak kalınlığından bile ince akan çeşmenin kurnasında soğanların köklerini yıkayıp bağ yapar, onları çuvala sıralayıp, sırt şeleği yapar, ertesi gün şehire götürecek şekilde hazırlardı.
Cuma günleri onun bayramı olmuştu.
Erken kalkar, kuymağını bile yemeden sırtına şeleğini alır, yola koyulurdu.
Bağ yaptığı yeşil soğanları Bakkal Cevat Dayı ile Zahireci Kadir Ağabeyine yarı yarıya bırakır oradan okuluna koşardı.
Akşama eve dönüşünde ise; soğandan kazandığı parayla; anasına helva zeytin alırdı. Cumartesi günleri evlerinde çay içilirdi.
İnce bulgurdan yapılmış lapa ile, tarhana çorbası kaşıklamaktan haftada bir gün kurtulurdu.
Öğretmenleri; ortaokulun bitirme sınavları sonuçları açıklanacağında babasını çağırmasını söylediler.
"Babam nasıl gelsin, işleri var, gelemez ki; siz bize gelin ne diyeceksiniz." Diyebildi.
Okul birincisi olmuştu.
Onun okuması gerektiğini babasına tenbih etti öğretmenleri.
Babası evladının yanına diz çökerek oturdu, onun saçlarını okşadı,
Bir elini omuzuna koymasını söyledi.
Ve.
Evladının bir ayağının tabanı görülecek şekilde kaldırdı.
Kaymakam, Emniyet Müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Okul Müdürü ve Öğretmenler donakalmıştı.
Çocuğun ayakkabısının altı sarat gibiydi.
Sonra diğer ayağını kaldır... O ayağındaki ayakkabının tabanı da aynıydı. Babasının ayağında ise; çarık vardı.
Herkes birbirinin yüzüne bakıyor, sonra da herkes birbirinin parlayan iskarpinlerini kaçamak gözlerle süzüyorlardı.
Çocuk babasının boynuna sarılıp;
"Baba hukukçu olursam, biliyorum ki adaleti tek başıma sağlayamam; fakat bulunduğum yerde asaletin ve adaletin parlayan ayakkabıdan ibaret olmadığı anlatacağım." Diyerek sessiz gözyaşlarıyla babasını öpüyordu.
El ele tutuştular, sessizce oradan uzaklaştılar.
Giderlerken babasına;
"Yazın çok çalışmalıyım, okulda sana yük olmamalıyım, gerekirse bir kaç sene liseye gitmem. Okumak istiyorum ama anam hastayken, sen naçarken ben nasıl okurum babam, en iyisi bir iki sene çalışayım sonra okula devam ederim." Diyordu.
Babası;
"Ciğerparem okuyabilecek kadar para kazanırsan okula gidersin. Fakat ister oku ister okuma; önce insan ol. İnsan olursan insanlığı anlarsan, hakkaniyeti bilirsen, senin gibi evladım olduğu için gurur duyduğumu her yerde göğsüm gürleyerek anlatırım." Diyerek evladına yön vermek istiyordu.
Yazın çok çalışmalıydı.
Öyle de oldu.
Çeçil çekil buğday düvenlediler.
Gece saman çektiler. Gündüz tarlaya koştular.
Güz yaklaştığında; ellerindeki hasat geçen yıla oranla üç kat fazlaydı.
Babası
"Evlat bu senin rızkın. Bak işler yolunda gidiyor."
-Olmaz baba, tarlamız yok. Başağı satıp tarla alalım. Nohut ekelim. Nohut bu yıl çok olduğundan az para edecek. Bunun için de, seneye kimse nohut ekmeyecek. Biz seneye nohut ekecek tarla alalım. Başkasının tarlasına ektiğimizden çıkan hasatın üçte ikisini mal sahibi alıyor. Elimize geçenle de ancak doyabiliyoruz."
Çocuğun bu düşüncesi cazip gelmişti.
Komşu köy sahası içinden bir tarla satılıkmış. Alıcı oldular.
Dörtbin lira istiyorlardı tarlaya.
Hasadı sattılar.
3200 lira tuttu. Anasının çeyizinden kalma gümüş kemeri vardı. Gümüşçü 1000 lira verdi. Çocuğun gönlü hasta anasının gümüş kemerini satış işine razı olmadı.
16 koyunları vardı. Koyunların beşini kasap Şevket 450 liraya satın aldı.
3.650 lirayı verip tarlayı aldılar. kalan parayı da seneye hasat zamanında 500 lira olarak vereceklerdi. Çocuk "Kışa rahat girmeliyiz. Kar yağınca dağlar geçit vermez. Yollar kesilir onun için tedbirli olmalıyız babacım." Deyince
Evde yetiştirdikleri boğayı satmaya kadar verdiler.
Boğayı 600 liraya sattılar. Yularını da çocuğa verdi. Satışta adettir. Yular tutana yular parası verilirdi.
Bunu çocuk nerden bilsin?
Boğayı satın alanlar, çocuğun elinden yuları alıp, cebine birşeyler koydular.
Çocuk boğanın ardından bakakaldı. Sonra elini cebine attı.
Cebinde 5 lira vardı.
Adamların peşinde "Emmi emmi." Diyerek koşmaya başladı.
Boğayı alanlar çocuğu duyunca durdular. Çocuk elindeki parayı adamlara uzatıp.
"Emmi bende para yoktu, siz bu parayı vermişizin ama bu parayı ben haketmedim, paranızı lütfen alınız." Deyince.
Adamlar geri dönüp çocuğun babasının yanına geldiler.
-"Ağabey izin ver bu delikenlıyı biz okutalım. Sen hangi okulu der isen orada okusun....
Bu kadar temiz yürekli bir gencin topluma hizmet etmesi için mutlaka iyi okullarda eğitim görmesi gerekir." Dediler.
Babası "İyi de nerde okur, ilçede lise yok, nereye yollayayım, parmak kadar çocuk bir başına yaban elde ne yapar ne eder?"
....DEVAM EDECEK
----------
Gıdik = Oğlak
Şelek = Sırtta taşınan yük. Ağır olduğundan ipleri koltuk altından çapraz olarak bağlanır.
Çeçil= Hasatın dağıtılarak düven yapılacak harmana serilmesi.
Çarık= Barsak ve deriden yapılan bir tür ayak giyeceği.
Kuymak= Sütü kaynatırken içine un serpiştirilip karıştırılarak yapılan yemek.