- 1061 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (49)
“Yapma Ayşe. Evlenip ayrılmak ve üç çocuk sahibi olmak, sevenler için hiç önemli değil. Sevgi her türlü engeli aşar, ben bunu biliyorum. Üç çocuğun var ama daha çok gençsin. Bırak, Can senin için yapabileceği her şeyi yapsın. Sakın engel olma. Can senin yanında çok mutlu.”
“Her şey için çok erken abla. Zaman bize ne gösterecek bekleyip göreceğiz”
Ayşe, yatağına girdiğinde, bin bir tülü düşünceye dalmıştı. Çocukluğundan beri âşık olduğu adam, yan odada, hem de oğlu ile birlikte yatıyor ve Ayşe ona dokunamıyordu. Bu bir hayal miydi? Sevdiği, elini uzattığında tutabilecek kadar yakın, aynı zamanda, yıldızlar kadar uzaktı kendisine. Düşünceleri beyninde volkan olmuştu. Yorganına biraz daha sıkı sarıldı. Gözlerinden akan yaş, yüreğinin yangısıydı ve sessizce dökülüyordu dışarı. Sessiz çığlıklar içinde, uyuya kalmıştı.
Sabahın ilk ışıkları ile kalktı yatağından. Kalkar kalkmaz mutfağa geçti. Unu dolabından çıkarttı. Bir güzel hamur yoğurdu. Can, poğaça ve peynirli böreği çok seviyordu. Önce böreğini hazırlayıp fırına verdi. Ardından poğaçalık hamurunu yoğurdu. Börek pişerken poğaçaları hazırlamıştı. Saate baktığında yediye geliyordu ve poğaçaları da fırına atmıştı. Büyük sininin üstüne kahvaltılıklarını yerleştirdi, böreğini soğumaması için üstünü iyice sardı. Sobadan kovayı çıkarttığında çok ses yapacağını düşündüğü için kuru odunları kovanın içine doldurup, tutuşturdu. Oda ısınmaya başlamıştı. Sıla ile Gökhan kalkmış, yan odadan Serkan ile Can’ın sesi geliyordu. İkisi de uyanmış yatağın içinde oynuyorlardı.
“Anne kurtar beni, Can abi, beni gıdıklıyor”
Hacer hanım da kalkmış, yatağını toplamış, doğruca Serkan ile Can’ın odasına geçmiş,
“Kalkın bakalım koca bebekler. Uyanmışlar da tembellik yapıyorlar yatağın içinde.”
İkisi de ayağa dikilmişler, Sıla ve Gökhan sobanın başına gelmişler, içerideki şamatayı gülerek izliyorlardı.
“Elinizi yüzünüzü yıkayıp gelin, kahvaltı hazır”
“Sen uyumadın mı bu gece? Ne zaman yaptın bunları? “
“ Erken kalktım, çocuklar için bir şeyler hazırlayayım dedim. İşe de gitmeyeceğim ya bu gün “
“Krallara layık bir kahvaltı. İyi ki gitmemişiz abla. Bak, bunları yiyemeyecektim gitseydim”
“Haklısın Can. Ben de özlemişim. Sana yapıp bırakayım diye düşünmüştüm ama buna gerek kalmadı.”
“Sen de kaçmanın yolunu buldun ablacığım.” Bundan sonra gelmesem de olur” dersen hiç şaşırmam”
“Gelirim de, sık gelmem.”
Güle oynaya kahvaltılarını yapmışlar, saat sekizde çocuklar, Can ve Hacer hanım gitmek için hazırlanmışlardı. Çocukları, Can bırakacaktı okula ama ne yazık ki arabayı kullanamayacaktı. Arabanın kapısı bile açılmıyordu buzdan. Geceden çok daha fazla buz tutmuştu her bir yeri.
“Bu gün tabanvayla gideceğiz hastaneye. Abla, istersen sen kal sonra gelirsin. Sabahın bu saatinde ve bu soğukta gidemezsin eve. Benim hastaneye gitmem gerek. Çocukları bırakır, oradan geçerim hastaneye”
“Tamam Can, Sen git çocukları al da. Ayşe ile biraz daha kalmış olurum. Hastaneye gidince, eniştene telefon açmayı unutma. Otogarda bekler beni.
“Tamam abla, sen merak etme. Zaten anlamıştır eniştem. Bizim oralarda da buzlanma vardır. Hadi çocuklar, düşün bakalım önüme, önce sizi okula bırakacağım.
Diyerek çocukların elinden tutup yola düşmüşlerdi dördü beraber. Buzda kayıp düşmemek için birbirlerinden güç alıyorlar, arada düştüklerinde birbirlerine kahkaha ile gülüyorlardı. Sonra tekrar yola koyuluyorlardı. Düşe kalka okula zor gelmişlerdi. Çocuklarla vedalaştı. Tam kapıdan ayrılmıştı ki, arkasını dönüp çocuklara baktığında, Sılanın kolundan, genç bir çocuğun tutup çekiştirdiğini görmüştü. Ayşe’nin anlattığı çocuk bu olmalıydı. Geri dönüp onların yanına gitti.
“Bırak beni diyorum sana, bırak, Ne istiyorsun benden? Yeter artık”
Diye bağırıyordu Sıla. Gökhan ve Serkan’ı diğer iki çocuk kollarından tutmuş, adım atmalarına bile izin vermiyorlardı.
“Sıla, ne oluyor canım?”
“Can abi, bizi sınıfa kadar götürür müsün?
“Ne yapıyorsunuz? Bırakın bakalım çocukları. Eşkıya mısınız siz?
“Sana ne be, sen kim oluyorsun? O benim kız arkadaşım. Sabah öpücüğü almak istedim. Ne olmuş, sevgilisine bir günaydın öpücüğü verse ölür mü?”
“Sıla, hiç de kız arkadaşınmış gibi görünmüyor delikanlı. Böyle zorbalıkla arkadaşlık mı olur? Hadi bakalım sınıfa girin. Şimdi çağıracağım öğretmenlerini.”
“Çağır, hangi öğretmen karşı çıkabilirmiş bana, gelsin de görelim”
Can, çok şaşırmıştı. Durum Ayşe’nin dediğinden çok daha kötüydü. Bu çocuklarla Ayşe tek başına uğraşamazdı. Yardıma ihtiyacı vardı. Okul yardımcı olmazsa, kendisi devrede olmalı, her türlü desteği vermeliydi. O bunları düşünürken
“Günaydın çocuklar, neler oluyor burada?”
“Meltem öğretmenim iyi ki geldiniz. Sizinle birlikte gidebilir miyiz sınıfa?”
“Günaydın çocuklar. Siz gidin sınıfa. Korkmayın, ben buradayım."
“Meltem hanım, siz gelmeseydiniz ben bırakacaktım çocukları. Sıla’nın başı, bu delikanlı ile dertte. Dün akşam, Ayşe Hanım anlatmıştı bir şeyler. Ama kendi gözlerimle görünce, durumun vahametini daha iyi anladım. Pardon, kendimi tanıştırmadım. Adım Can.”
“Siz Doktor Can Bey olmalısınız. Ayşe hanımdan, isminizi duymuştum. Tanımak bu güne kısmetmiş”
“Evet Meltem Hanım. Ben izninizi istiyorum, işe geç kalacağım, çocukları size emanet ettim. İyi günler diliyorum”
Can, durumu açıklamak istememişti. Ayşe’nin işlerine karışmak istemiyordu. O nedenle hiçbir açıklama yapmadı. Nasıl olsa Ayşe gelecekti okula. Can, hastaneye ulaştığında, neredeyse saat dokuz olmuştu. Bu sabah, hiç kimse zamanında mesaiye gelememişti, hava şartları nedeni ile.
Hacer hanım ve Ayşe baş başa kaldıklarında, eskileri yâd edip, hem gülüp, hem ağlamışlardı. Ayşe, çok uzun zamandır, hayallerinde geçmişe uzanıyor, geçmişi tek başına yaşıyordu.
İki kadın, sohbet etmekten, ev işine zaman ayıramamışlardı. Saat onu geçmişti. Hazırlanıp okula gitme zamanı gelmişti.
“Hacer abla, hava çok soğuk. Ben okula gidip geleyim. Can, arabayı almak için gelecek buraya. Birlikte gidersiniz, olmaz mı?”
“Olur, nasıl olsa bu gün hapis kaldık evde. Sen okula gidip, şu işleri bir hallet. Ben kalayım.”
Devam Edecek
YORUMLAR
Hikaye güzel devam ediyor. Okullarımızda maalesef neredeyse ilkokul seviesine kadar inmiş zorbalık. Televizyan dizilerindeki pespayelikler esir almış bir çok genci. Ne öğretmene, ne arkadaşa saygı sevgi kalmış. Bir an önce eğitim sisteminin gözden geçirilmesi gerekir. Özellikle ve öncelikle öğretmenlerimizin çok iyi yetişmiş olması gerekir.Velilerin de okul idaresi ve öğretmenlerle sürekli irtibatlı bulunması, okula gidiş ve dönüşlerde çocuklarını habersiz kontrol etmeleri gerekir.
Saygıyla selamlar Mersin'den Sinop'a...
Gelişmeleri ben de doğrusu merak etmekteyim...Can,Ayşe ile duygusal ilşkiye gerçekten girecek mi...Ayşe,önceki kararında ısrarcı olup Can dan duygusal açıdan uzak mı kalacak...Hep bunları düşünmekteyim...Ayşe'nin işi zor gibi görünüyor...
Devamını beklemekteyim Türkan hanım...Saygılar...selamlar...
Şu öykünün devamını ne olur okumama izin versen. Ya bu gün ekledi mi acaba diye işi gücü burakıp buraya geliyorum. Ayşe ile Can aşklarını sınırsız yaşayabilmeliler canım.
Çocuk asla kavuşmaya engel olmamalı. Eğitim ise yalnız diploma ile olmuyor. Ayşe kendini çok iyi yetiştiren bir anne. O zaman naden bunu sorun yapıyor ki. Hatırlasana, biz kavuşabilmek için ne badireler atlatmış, neler yaşamıştık.
Ayşe'nin iyi düşünüp aşka kapısını kapatmaması gerek bana göre. Öpüyorum canım
Ayşe'nin verdiği karar ne olacak bakalım. Ya şu Kemal denen çocuk canımı sıkmaya başladı. Sıla'ya bir şey yapmasın. Baksana sonuç kötüye gidiyor. Hiç öğretmenlerinden bile korkmuyor.
Aslında bu tür çocuklarımız çok fazla . Keşke bu davranışların önlemini aileler alabilse bir an önce.
Yine güzel bir bölümdü canım. Öpüyorum