BARIŞ HERKES İÇİNDİR
BARIŞ HERKES İÇİNDİR
Yüzlerce ağacın, yüzlerce bitkinin kardeşliği ile oluşmuş yemyeşil, bu cennet bir ormandı. Burada sadece ağaçlar ve bitkiler değil, yerdeki karıncadan börtü böceğe ve diğer hayvanlara kadar hepsi kardeşçe barış içinde yaşamaktadır. Orman içinde gölde ve akarsularda balıklar da kardeşçesine yaşamaktadırlar. Kuşlar şarkı söylüyor. Kelebekler uçuşuyor. Çam ağaçlar her mevsim yemyeşil. Kışın karı, beyaz bir çarşaf gibi üzerine ürtünmesi bile bir güzellik katıyor. Yeşillik bütün zarafetiyle ormanı süslüyor. Yeşilin bütün tonları kardeşliğin birliğini gösteriyor. Çağıl çağıl çağlayan, şelalelerse bir başka zarafet.
Bir gün çok uzaklardan yaralı bir Ceylan gelir. Ürkek kan ter içinde. Korku içinde etrafına bakınır. Tesadüf onu bir başka Ceylan kardeşi görür.
- Kardeş ne bu halin, ne oldu sana.
- Sorma kardeş. Peşimde bir avcı var. Beni çok uzaklardan buralara kadar kovaladı. Yaralı olduğumu bildiği için bir yerde yakalayacağını umdu. Ama ben onu atlattım.
- Kardeş tam yerine geldin. Burada seni hiçbir avcı bulamaz. Gel yaralarında bakalım.
Yaralı Ceylan diğer Ceylanın peşine takılır. Ormanın kuytuluklarında büyük bir
Mağaraya girerler. Yaralı Ceylan gördüğü manzara karşısında küçük dilini yutar. Burası adeta hiçbir kafesin ve çitin olmadığı bir hayvanat bahçesi. Mağarada Aslanlar, Ayılar, Tilkiler, Kurtlar, Filler, Çakallar, Kartallar, Karacalar, Yılanlar, Atlar, Eşekler, Güvercinler, Akbabalar, Kargalar, Zürafalar, Kaplanlar, Kediler, Köpekler gibi her çeşit hayvan dolu. Nuh’un gemisi gibi. Hepsi kardeş yaşamakta ve eğlenmekteler.
Bir At, sırtını aslana kaşıttırıyor. Zürafa yatan Fil’e yaslanmış uyuyor. Kedi, Köpekle oynaşıyor. Kuşlar bir adada adeta sohbet ediyorlar. Minik kuşlar şarkı söyler gibi neşeye cıvıldaşıyorlar. En çokta çeşitli hayvanların birbiriyle oyun oynamalarına şaştı kaldı. Böylesi bir manzarayı hayal bile edemiyordu.
Ceylan, mağarada büyük bir kayaya çıkıp, kardeşler çok uzaklarda bir misafirimiz var. Bu yaralı kardeşimiz bir insanın elinden kurtularak ormanımıza sığınmıştır. Hadi ona hoş geldin diyelim.
Bütün hayvanlar neşe içinde kendi dillerinde, kendi hareketleriyle sevinçle hoş geldin dediler. Geçmiş olsun dileğinde bulundular.
Yaralı Ceylan gördükleri karşısında öyle şaşırmıştı ki. Nereye geldiğini inanamadı. Bunu gören kendisini getiren diğer Ceylan, kardeş korkma gördüğün bir rüya değil, burası bir hayvan cennetidir.
Yaralı Ceylan şaşkın şaşkın!
- Ama bu nasıl olur?
- Şaşırdın değil mi kardeşim.
- Şaşırmayacak gibi değil. Bu ormanda kral kim.
- Burada ne kral var, ne kraliçe. Burada hepimiz eşitiz. Burası bir hayvanlar cumhuriyetidir. Burayı hepimiz yönetiriz. Bunu da insanlara borçluyuz.
Yaralı Ceylan:
- Bu ormanda Aslan kral değil mi?
- Hayır, Aslan kral değil, herkes herkese saygı duyar. Aslan kükrer, Fil homurdanır, karga gaklar. Herkesin bir dili vardır. Herkesi olduğu gibi kabul ederiz.
- Peki, bu nasıl oluyor? Aslan, Kaplan, Kurt gibi hayvanlar etle beslenirler ve birin parçalamadan yaşayamazlar.
- Burada her şeye birlik ve beraberce çözüm bulduk. Ormanımızda düzeni bozmak isteyen, nankör hayvanları Aslan’a, Kaplan’a, Kurt’a havale ediyoruz. Onlar hem karınlarını doyuruyor hem de düzeni sağlıyorlar.
Sorduğu her soru karşısında Yaralı Ceylan iyice şaşırıyor.
- Peki, bütün bunları nasıl yaptınız?
- Bütün bunları insanlara borçluyuz. Onlar sayesinde birleştik ve barış içinde yaşıyoruz. O insanlar ki; çok zeki, çok kurnazlar, korkunç silahları ve hırsları var. Biz hayvanlar aç kalınca canavarlaşıyoruz. Onlarsa onlar hiç doymak bilmiyorlar. Korkunç bir canavardır onlar. Biz hayvanlar onlardan çok çektik. Onlar sadece bize çektirmiyorlar, birbirlerine de çektiriyorlar. Yaptıkları savaşlarla birbirlerini kırıyorlar. Bütün zekâlarına rağmen bizim yaptığımızı yapmakta zorlanıyorlar.
Rehberlik Ceylan’ın hoşuna gitmeye başladı. Yaralı Ceylan kardeşini her türlü
Merakını gidermek için büyük bir gayret sarf ediyordu.
- Aslında biz hayvanlar insanlara düşman değiliz. Yüz yıllarca insanlarla da kardeşlik yaptık. Özellikle At, Köpek, Kedi gibi kardeşlerimiz onlarla arkadaşlık yaptı. Hatta onlara Sirklerde birlikte çalıştılar. Bizim düşmanlığımız, emperyal insanlardır. O emperyaller ki, bütün dünyayı yutsalar doymak bilmezler. Tarih boyunca korkunç savaşlar çıkartıp, birbirlerini öldürürken, en çokta biz hayvanlara zarar verdiler. Ormanlarımızı yaktılar. Binlerce kardeşlerimizi öldürdüler. Öyle zalimdirler ki, birçoğumuzun kökünü kuruttular.
- Peki, bu ormana avcılar gelmiyor mu? Onlara karşı nasıl bir önleminiz var.
Yaptığımız dayanışma sayesinde onları eli boş gönderiyoruz. Kuş kardeşlerimiz onların geldiğini haber veriyor. Bizde onların erişemeyeceği yerlerde saklanıyoruz. Onlar bulaşmıyoruz. Onlara kurduğumuz çeşitli tuzaklarla, bu ormanın uğursuz olduğuna inandırdık.
- İnsanlar hakkında bunca bilgiyi nasıl edindiniz?
- Bilgimizde birlik ve beraberliğimiz sayesinde olmuştur. Bu ormandaki hayvan kardeşlerimiz, atalarının anlattığı bilgileri bize aktarırlar. Özellikle kuş kardeşimiz atalarının gördüğü savaşları torunlarına anlatmış. Anlatılanlar anlatıla anlatıla bize kadar geldi. Yıllarca birçok ülkenin katıldığı büyük dünya savaşları olmuş. İnsanoğlu birbirini yemiş. İcat ettiği silahları kendi kardeşleri üzerinde denemişler. Milyonlarca insan ölmüş ve sakat kalmış.
Yaralı Ceylan boynundaki kurşunun yarasın unutmuş, kardeşinin anlattıklarını
Dinledikçe şaşkınlığını gizleyemiyor.
- II. Büyük dünya savaşında Japonya”da korkunç bir silah denediler. İki tane kenti yerle bir ettiler. Binlerce kardeşlerini ile birlikte binlerce hayvanı katlettiler. Ormanları cayır cayır yaktılar. Bugün bile oralarda otların bile bitmediği söylenmektedir. Bu insan denilen canavarlıkları anlatmakla bitmez. Bir kuş kardeşimizin atası anlatmış. Avrupa”da kendi kardeşlerinden sabun yapmışlar. Çoluk çocuk demeden gaz odalarına atmışlar.
- İnsanı böyle korkunç bir canavar olmasının sebebi nedir ki?
- Bu insanların kendileri de anlamıyor. Kendi aralarında tartıştıklarını duydum. Ama kısaca eşitsizliğin kaynağı. Eşit olmadıkları için, emperyal insanların doymak bilmeyen hırsa sahiptirler. Zengin emperyal insanlar bütün dünyaya egemen olup, diğer insanları köle olarak kullanmak istemektedirler. Kölelik öyle korkunç bir şeydir ki, bizim ormanda bunu yaşamış arkadaşlarımız var. Demir kafeslerde yıllarca tutulan ve sonra bir fırsatta kaçan kardeşlerimiz var. Özellikle At ve Eşek arkadaşlar yıllarca yük taşımışlar. Hem yük taşımışlar hem dayak yemişler. Onlar da bir yolunu bulup, kaçarak ormana sığınmışlar.
- Bütün insanlar canavar mıdır Ceylan kardeş.
- Ha önemli bir konuya sordun. Bunu açmakta yarar var. Bütün insanlar iyidir. Onları kötü yapan. İyi bir düzenleri olmaması. Yani bizim gibi bir düzenleri olmaması. Onları canavarlaştıran asıl neden budur. Bunun farkında olan ve bunun kavgasını veren iyi eğitimli insanlarda var. Şunu da belirteyim. Bu anlattığım insanlar biz hayvanları da seven ve saygı duyan insanlardır. Bizim bu insanlarla sorunumuz yok. Ha aklıma geldi. Bir zamanlar Amerika’da kızıldereli’ler vardı. Bunlar o ülkenin sahipleri idiler. Bizim de dostumuzdular. Tarihte bize değer veren tek insan topluluğu onlardı. Emperyal insanlar onları bizlere davrandıkları gibi davrandılar. Tarihin en büyük kıyımına kurban gittiler. Bir yazar onlar için söylemiş galiba. “O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler” Emperyal’ler kendi çıkarlar için kitleleri, dinleriyle aptallaştırıp cephelere sürüyorlar. Savaşlar bir cinnet halidir. Ne kendileri, ne kendi insan kardeşlerini düşünüyor. Bizleri hiç düşünmedikleri gibi, bin bir emekle kaptıkları sanat eserlerini yerle bir ediyorlar. Neyse sen yaralı ve yorgunsun. Gel seninle hem karnımızı doyuralım hem ormanda gezinelim.
- Tabi Ceylan kardeş ormanını bende merak ediyorum.
İki Ceylan arkadaş ormanda gezintiye çıkarlar. Her yer yemyeşil, çiçekler
bin bir çeşit. Yaralı Ceylan o kadar susamıştı ki, akarsu kenarına gittiler. Ve ömründe ilk defa ürkmeden, kendini kollamadan korkusuzca doyasıya kana kana su içti. Yolda diğer hayvanlarla selamlaştılar. Her hayvan kendi dilinde özgürce, neşe içinde ormanda gezmektedir. Birbiri ile oynaşan hayvanlar adeta küçük insanlar gibi. Ne diyorlar onlara çocuk. Evet, çocuklar gibi. Güneş dev ağaçların tepesinde sızarak ayrı bir güzellik katıyordu. Kuşlar koro halinde şarkı söylüyor. Her şey korkunç bir ahenk içinde. İki Ceylan arkadaş olmuşlardı. Aylarca birlikte gezdiler.
Günlerden bir gün bir araç gürültüsü duydular. Hemen bir kuytuya saklandılar. Bu araç bir kamyonetti. Kamyonetin üzerinde elleri ayakları bağlı üç genç adam vardı. Kamyoneti kullanan sürücü ve yanında oturanlar, araçtan indiler. Ellerinde ağır silahlar vardı. Çevreye korku vermek için durmadan sağ sola kurşun sıkıyorlardı. Üç genç adamı kamyonette aşağı çekip çekip bir çuval gibi attılar. Ellerindeki silahları doğrultarak, yerdekileri tekmeliyorlar. Bir yardanda bir şeyler söylüyorlar. Üç gencinde elleri yüzler, üstleri başları kan içinde idi.
Konuşmalarında anlaşıldığına göre her iki grubunda dilleri ayrı ayrı idi. Bir ara silahlı adamlar sigara yaktılar. Bir yanda içip, bir yanda tutsaklarının kollarına suratlarına sigara basıyorlardı. Orman eti yanan insanların çığlığı kaplamıştır. Çığlıkları tekme ile bastırmak istiyorlar. Tekme ile yetinmeyip, silahın dipçiği ile vuruyorlar. Sonra silahları doğrultup, üç gencide taradılar. Daha sonra araca binip, geldikleri gibi gittiler. Üç genç insan kan revan içinde öldüler. Silah sesini duyan bütün hayvanlar ürktüler. Ormanı bir sessizlik bürüdü.
- Gördün mü Ceylan kardeş işte iki tip insan; birileri zalim, diğerleri mazlum. Biz zalimlere karşı, mazlumlardan yanayız.
Yaralı Ceylan bir kez daha şaşırmıştı. Aylarca bu cennet ormanda böyle bir
olayla karşılaşmamıştı. Kendi geldiği ormandaki hayvanların birbirini nasıl parçaladığı geldi aklına. Demek arkadaşlarının anlattıkları doğruydu. Ayrıca olayı izleyen başka hayvanlarda vardı. Ağaçların arasında ayılar, aslanlar, tilkiler. Ağaçlarda kuşlar olaya şahitti. Hatta iki tane de ormanı korumakla görevli memurda vardı. Bunlar bir köşeden saklanıp, olayı seyredip hiç karışmamışlardı. Onlar için şahit olmak bile bir tehlikeydi. Böyle olaylara şahit olan orman memurları mahkemelerde sürünmekten bıkmıştı. Ayrıca en önemlisi ağır silahlı, bu canavar insanlardan herkes korkuyordu.
Aradan günler geçti. Bir grup insan bir şeyler arıyordu. Her biri bir yerde, ellerinde haberleştikleri bir alet vardı. Sonra birileri ölen gençleri buldu. Diğer gruba haber verdi. Dört beş grup insan ölü gençlerin başında toplandı. Yüzlerine bakım teşhis ettiler. Grupların içinde kadınlarda vardı. Ölülerin yakınları bir ağıt bir figan kopardılar ki, bütün orman yasa büründü. Anne olduğu belli olanlar dövünüyor, saçlarını başlarını yoluyordu. Ölülerin üzerlerini örtüler. Renkli bantlarla kordon altına aldılar. Savcıyı beklediler.
Savcı geldi. Notlar aldı. Sonra genç ölüleri, ceset torbalarına koydular. Beraberinde getirdikleri araçlara yükleyip götürdüler.
Yaralı Ceylan düşünüyordu.
- Bu insanlar nasıl yaratıklar böyle. Beş altı saatte ormana birçok çöp bıraktılar. Gazete parçaları, sigara kutuları, izmaritler. Hele bu sigara içen insanlar bir tuhaf. Dumanla kendilerini ve çevresindekileri zehirledikleri yetmezmiş gibi. Sigara kutuları, izmaritleri ile ormanı kirletiyorlar. On onbeş dakika zevkle içtikleri sigarayı, bitince birkaç saniyede söndürmeye üşenip yere atıyorlar. İşte ormanda yangınlar böyle çıkıyor.
Yaralı Ceylan”ın canı sıkılmıştı. Ayı arkadaşının yanına gitti. Biraz dertleşip,
konuşmak istedi.
- Ayı arkadaş duyduğuma göre sende insanlardan çok çekmişsin.
- Sorma Ceylan kardeş. Beni küçükken ormanda annemi, babamı ve kardeşlerimi öldürdüler. Benim burnuma bir halka takarak sürüklediler.
Sirklerde oynattılar. Elbise giydirerek beni gülünç duruma soktular. Sırtımdan para kazandılar. Demir kafeslerde aç susuz kaldım. Kokmuş balıklarla beslediler.
- Ayı kardeş ben geçen olaya kadar kendimi güvende hissetmiştim. O günden sonra gördüm ki. Bizim ormanda güvenli değilmiş. Bu insanlardan kurtuluş yok gibi.
- Karamsar olma Ceylan kardeş. Biz bu ormanda barışı, kardeşliği uzun yılların mücadelesiyle başardık. Hala da barışı koruma mücadelesi içindeyiz. İyi insanlarda kendi mücadelesini veriyor. Bunu duyuyoruz ve biliyoruz. Şunu hiç unutmuyoruz. O iyi insanlar bizler için özel doktorlar yetiştirip, hastaneler kuruyorlar. Bu anlamda nankör olmamak gerekir. Bir gün bütün ormanlarda barış ve kardeşlik hüküm sürecek. Çünkü barış herkes içindir. Hayvanlar, insanlar, bitkiler içindir.
Ceylan bu son sözlere sevindi. Bir Ayı’ya yakışmayan bilge sözlerdi bunlar. Bir
yandan da ezilmiş hayvanları bu konularda çok güzel düşüncelere sahip olduğunu düşündü. Barış herkes içindir. Hayvanlar, insanlar ve bitkiler birbirine muhtaçtırlar. Hatta cansız varlıklar; kayalar, sular, güneş hava hepimiz birbirimize muhtaç’ız. Ne güzel olurdu. Barış içinde yaşamak. Avcısız, Kafessiz, Yangınsız, Silahsız bir orman, bir dünya niçin olmasın. Çocuklarımıza böyle bir dünya bırakmak. Bütün hayvanların arzusu olmalıdır. Sadece bu orman değil, bütün dünya barış ve kardeşlik olmalı. Ne güzel demiş iyi insan “Dünya barış, yurtta barış” Fil kardeşin söylediği güzel insan şiiri nasıldı. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine” Keşke bu kardeşlik bütün dünyaya bütün ormanlara yapılsa. Ne demişti: Ayı kardeş. Mücadelesi verilmeden hiçbir şeye sahip olunamaz.
Yaralı Ceylan bunları düşünürken bir güzel uykuya daldı. Rüyasında Avcılar kovalıyor o kaçıyor. Arkasında tüfekle kurşunlar yağdırıyorlar. Bir uçuruma geliyor. Avcı kurşunuyla ölmektense. Şu uçurumdan atlayıp ölmek daha iyi diyip, atlıyor. Birde uyanıyor ki. Kardeşlik ormanında. Derin bir soluk alıyor. Yanı başında Tilki. gülümseyerek:
- Hayrola, Ceylan kardeş kötü bir rüya gördün galiba.
- Evet, Tilki kardeş.
- Gördükleri öbür ormanda kaldı kardeş. Gel şimdi bütün hayvan kardeşler toplantı yapacağız. Kardeşliğimizi, barışımızı koruyacak ve diğer ormanlara yaymaya çalışacağız. Arkasında bu güzel, düşünceyi kutlayan bir şenlik yapacağız.
Ceylan bu güzel haberi duyunca içinde bir huzur duydu. Hiç böyle mutlu
olmamıştı. Öyle bir canlılık gelmişti ki, kendini genç bir Ceylan gibi hisseti. Yaşamı bir anlam kazanmıştı. Yaşasın dedi. Barış herkes içindir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.