DELİ PEMBE
DELİ PEMBE
Köyün tam da orta yerinde, erkeklerin yazın serinlemek için oturdukları çardağın kenarına sinmiş olan Pembe, iri, bal rengi gözleriyle sık sık etrafı tarıyor durumunu görüp yardım edecek birisini bekliyordu. Hava ayaza çekmeye başladığından Pembe üzerindeki yırtık pırtık elbisesinin içinde büzüldükçe büzülüyordu. Açlık ve soğuktan bitkin bir durumda, göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Yarı uykulu, yarı baygın durumdayken kulaklarında annesinin huzur dolu, ninni söyleyen yumuşak sesini duydu. Göz kapaklarını , zorlamasına rağmen, açamıyordu ama annesini ılık nefesini yüzünde hissediyordu. Bu hal içerisindeyken , doğduğu ama içerisinde büyüyemediği sıcak yuvasını hatırladı. Geçmişin sisli anılarında ne kadar mutlu bir çocuktu Pembe… Ta ki Almanya’ya çalışmaya giden babasından, bir daha haber alamayan annesinin, zayıf ve narin bedeninin bu üzüntüye dayanamayarak verem illetine yenik düşmesine kadar.
Pembe annesi öldüğünde henüz yedi yaşındaydı. Annesiyle geçirdiği yedi yılı Pembe ömrü boyunca hiç ama hiç unutmadı. Çok akıllı ve hisli bir çocuk olan Pembe annesinin sağlığında bülbüller gibi şakıyıp kelebekler gibi oradan oraya uçuşurdu. Annesi de akıllı bir kadındı, kimsesiz olmasına rağmen kendisini yetiştirmişti. Köyde okuma yazma bilen birkaç kadından biriydi. Kızını da okutup öğretmen yapmak istiyordu. Bu hevesle Ona bildiği kadarıyla okuma yazma öğretmişti. Ölüm döşeğinde dahi kızına, çocukluğundan beri sakladığı, bir kaç hikaye kitabını okutmuş, hem acılarını unutmaya, hem de kızının okumasının daha iyi olmasını sağlamaya çalışmıştı. Pembe ise okumaktan büyük bir zevk alarak o hikaye kitaplarını annesinin ölümünden sonra da defalarca okumuştu. Pembe için acı dolu acımasız hayat, annesinin hayata gözlerini kapattığı o uğursuz gün başlamıştı.
Bir zamanlar mutluluk içinde dumanı tüten bu yuvadan küçücük bir kız çocuğundan umulmadık bir haykırış yükseliyordu. Toplanan köy halkı neye uğradıklarını şaşırmış bir durumda Pembeyi yatıştırmaya çalışıyorlardı. Saatlerce süren çabalardan sonra Pembe yatışmıştı ama köylüler , Pembe’nin çırpınışlarını durdurmak için tutmaya çalışırken ısırıklarıyla elleri yüzleri kan içinde kalmıştı. Daha sonra bir köşeye çekilen Pembe eline geçen her şeyi fırlatarak gırtlağı yırtılana dek bağırmış, bu durum karşısında herkes şaşkınlık içerisinde bir tarafa kaçışmış onu öylece kendi kendine susana kadar beklemişlerdi. İşte bu pembe’nin duyulan son sesi oldu. O gün bu gün bir daha sesini duyan olmadı bu küçük kızın. Köylü de Pembe’den korkup kaçar oldu ve artık O köyün, içine şeytan girmiş deli Pembe’siydi. Zaten sahip çıkacak kimsesi yoktu, şimdi bir de uğursuz deli kız sıfatını alınca bir başına kalmıştı Pembe küçücük yaşında…
Önceleri, hiç kimse eve almaya cesaret edemediği için kapıdan yiyecek içecek bırakmış istediğin bir şey var mı? Diye sormuşlar ama duvardan ses gelmiş de Pembe’den ses çıkmamış. Köy halkı da artık bu kızın hem deli hem de uğursuz olduğuna iyice kanaat getirmiş. Artık köylüler Pembeyi gördüğü yerden koşar adım kaçar olmuş, köyde kimin başına kötü bir şey gelse Pembe’nin yüzünden olduğuna bağlamışlar. Hatta bir gün iki çocuk kapının önünde kavga ederlerken birinin burnu kanayınca çocuklarının yanına gelen annelerden biri:
-Gidinin domuzu sabah yine burlarda dolanıyodu uğursuz deli kız!!! Müsubetini bıraktı çocuklarımızın üstüne bacım… Diye cırlak sesiyle bağırırken, diğer kadın kulağını çekip vurmak için tahta aranıyordu. Çocuklarını alarak aceleyle evlerine girdiler. Bütün bunlar olup giderken Pembe büyüyor, gelişiyor güzelleşiyordu ancak kirden kapanan güzelliği, köydeki kadınların verdiği eski elbiselerle örtülüyordu. Oysa annesi Ona nasılda özenle bakar, Susuz Yaka köyünde adı gibi suyu kıt bu yerde bulup buluşturur kızını sık sık yıkayarak mis kokular sürerdi. Bir de annesinin her gün saçlarına taktığı pembe kurdelasını hiç unutmadı Pembe ve ölene kadar hiç pembe yazmasız gezmedi. Köyün çerçisinden en cırtlak pembe yazmayı almak için gırtlağından garip sesler çıkartarak satıcının etrafında döner, çerçi bu deli kızı başından savmak için istediği yazmayı verince de elinden kaptığı gibi bir koşuda gözden kaybolurdu. Artık köyün kadınları ve kızları pembenin kullandığı, cırtlak pembe renkli bir şey alacakları zaman
-Hani şu deli pembeden olsun. Diye Pembe’yle özdeşleşen pembe rengi anlatmaya çalışıyorlardı.
Pembe büyüdükçe köyün uçkuru çürük ahlaksızlarının da odak noktası olmaya başlamıştı. Zavallı kızı tenhada buldukça sıkıştıran bu kötü niyetli tacizciler kısa zamanda köylüler tarafından görüldü ve muhtara haber verildi. Muhtar hemen ihtiyar heyetini topladı ve uzun konuşmalar sonunda suçlu olarak yine Pembe bulundu. İhtiyar heyetindekiler <bu deli Pembe köyün başına bela üstelik içinde şeytan var. Köyde çok kişi ay yükselirken deli Pembe’nin kurda dönüştüğünü görmüş. Yoldan geçen adamlara yine onun saldırdığını da görenler var> derken, muhtar Kara Ökkeş kötü emellerine ulaşmak için eline geçen fırsattan memnun ama bunu gizleyerek <arkedeşler sizi bu deli kızdan ancana ben kurtarırım bu kızı ben yanıma alem bizim avradın ineklerine bakar, gece de ahırda bir köşecikte yatar. Bir daha dışarı salmayız aha köylü de rahata çıkar>. Bu teklif öyle çok beğenildi ki ihtiyar heyeti ve toplantıyı dinlemeye gelen köylüler muhtarı uzun uzun alkışladılar. Muhtar alkışlanırken bir daha ki seçime çok doğru bir yatırım yaptığından emin gururla halkını selamlarken kıskacına alacağı Pembeye yapacaklarını düşünüp, iğrenç ağzını çürük dişleri görünene kadar açarak sırıtıyordu.
Sabah günün ilk ışıklarıyla birlikte karısını yanına alan muhtar Pembe’nin kapısına dayandı. Pembe önce kapıyı açmadı. Muhtarın yol boyunca karısına, deli kızın iyi bir yardımcı olacağını anlatması üzerine, yaşlanmakta olan kadının, deli kızın işinin bir kısmını üstleneceği fikri hoşuna gitmişti. Kapıyı açmayan Pembe’ye en tatlı sözlerini sıralayan muhtarın karısı sonunda Pembeyi kapıyı açmaya ikna etti. Birlikte yaşamanın Onun için en doğrusu olduğunu söyleyerek , yanına almak istediği eşyaları da alarak evin yolunu tuttular…
Eve geldiklerinde kara Ökkeş sofraya oturmadan önce karısına Pembe’yi yıkatmış sonra da kızı karşısına oturtarak yapmaması gereken davranışlarını sıralamıştı. Artık köyde elini kolunu sallayıp gezmek yoktu, hele de Pembe’ nin, köyde bazı kendince belirlediği hep aynı yerlere giderek önce yere yatıp kulağını iyice yapıştırıyor, sonrada kalkıp sevinçle ellerini çırpıyor ondan sonra da elindeki sırığı oraya çakıp yemenilerinden birini bağlıyordu. Köylüye göre, yaptığı, akıllı işi gibi birde önüne kim çıkarsa elinden tutup çekiştirerek oraya getirmeye çalışıyordu. Bu davranışından bütün köy halkı illallah getirmişti. Bu yüzden Pembe’nin yediği dayağın hesabı yoktu. Muhtar bunları tembihlerken Pembe başını öne eğmiş bal rengi iri gözlerini kısarak dalgın dalgın yere bakıyordu. Yemekten sonra üçü beraber ahıra indiler Pembe’ye yatacak yer hazırladılar daha sonra Onu oracıkta üzerine iki tane saman çuvalı bırakarak evlerine çıktılar. Pembe burada hiç rahat edemedi ve gece hiç uyumadı. Yıllardır bakımsız evi yine de buradan kat be kat iyiydi. Kendisi yıkanıp temizlenince ahırın kokusu daha bir ağır koktu burnuna hayvanların nefesi ısıtmıştı soğuk değildi ama içi üşüyordu Pembe’nin. İri bal rengi gözleri ahırın içinde umutsuzca gezindi. Gün ışımak üzereydi Pembe hava aydınlanır aydınlanmaz evine koşacaktı. Ahırın kapısı açıldı ve muhtar içeri girdi. Mintanının kollarını sıvamış olan kara Ökkeş, lakabına yaraşır bir şekilde, kara kara kılları adeta saç gibi, sıvanmış mintanının arasından fışkırmıştı. Ağzı yine aynı sırıtışla açılmış, kirli ve çürük dişlerinin iğrenç görünüşüne hayvani bakışları da eklenmişti. Vahşi, kaba görüntüsüne hiç de uymayan yumuşak bir ses tonuyla yavaşça, Pembe’nin kulağına eğilerek fısıltı halinde <bana bak deli kız uysal ol anadın mı? Sakın sesini çıkartma rahat durmazsan?> Dedi ve yan tarafta asılı duran kırbacı aldı usulca kendi avucuna indirerek, ucundaki düğümlü deri püskülleri okşadı. Bu hareketle, sözünü dinlemediği takdirde başına neler gelebileceğini anlatmıştı. Kara Ökkeş avını eline geçirmiş sırtlan gibi Pembenin etrafında dönüyor, zavallı kızı, sessizce vahşi duygularına alet etmek için korkutuyordu. Pembe bugüne kadar bir çok acı ve ıstırap çekmiş çok korkular yaşamıştı hatta son zamanlarda bazı tacizlere de uğramıştı ama böyle bir şey başına hiç gelmemişti. Köylünün baba bildiği her derdini anlatmaya koşa koşa gittiği muhtar, şu an insanlık dışı davranıyordu. Pembe ani bir hamleyle kapıya doğru gitmeye yeltendi ama nafile Ökkeş Pembenin ensesinden yakalamış ve hemencecik yere yıkmıştı. Konuşamayan Pembe gücü yettiğince gırtlağından sesler çıkartmaya çalışıyor yardım isteyen köpek yavrusu gibi inliyordu. Bu kadar ses çıkartmış olmasına bile sinirlenen Ökkeş elindeki kırbacı ihtar mahiyetinde yarde iki büklüm yatan Pembenin sırtından karnına doğru orta şiddette indirdi. Yırtık elbisesinin üzerinden şaklayan kırbaç olması gerektiğinden daha çok acıttı Pembe’nin körpe tenini. İki büklüm yattığı yerde acıdan kıvranıyordu. Kapkara kıllarla kaplı kollarını Pembeye doğru uzatırken <bu daha başlangıç anadın mı? > dedi ve aynı anda da Pembenin, yüzüne attığı iri bir tükürükle sarsıldı. Bu davranışa fena halde kızan Ökkeş kudurmuş gibi gözlerinden ateş saçarak elinden düşen kırbacı hızla yerden alarak ikinci bir hamleyle daha şiddetli olarak kırbacı Pembenin boynundan göğsüne doğru indirdi. Ve birkaç kere daha ayni şiddette vurdu ve kız baygın halde yere hareketsiz serildi.
Gözünü açtığında muhtarın karısı baş ucunda durmuş ayağının burnuyla ittiriyordu bir yandan da <kız deli kız biz seni buraya akşama kadar yatasın diye mi gettik hı? Gidinin domuzu… Pembe üzeri çuvalla sıkı sıkı örtünmüş halde gözünü açmış ama kıpırdayamıyordu. Başına bu da gelmişti . Masum bakışlarında ki acı, sessiz feryatlarıydı deli Pembe’nin . Kadın ineklerini sağıp temizlik işlerini bitirdikten sonra tekrar yarı baygın kızın yanına gelmiş ayağının burnuyla iteleyip <bak bu gün ilk gün diye ha! Yarın da böyle yatarsan seni eşek sudan gelenece döverim.> Deyip gitti. Bütün gün acılar içinde kıvranarak yatan Pembe gece yine aynı davranışa maruz kalınca bu defa kırbaç yememek için en ufak bir direnişte bulunmadan geceyi geçirdi. Konuşamıyordu ama düşünebiliyordu. Ve o gece şafak sökene kadar düşündü neler yaşadığına aldırmadan. İç sesiyle konuştu hesaplaştı. Kimdi deli olan yada kimler? Her köyün bir deli Pembesi olurken, deli Pembe’nin de bir köyü vardı Susuz Yaka adında. Suya hasret kupkuru. Yine de bu köyü terk etmemişti deli kız biçare…
Henüz gün ışımamıştı. Pembe, kara Ökkeş ahırdan çıkar çıkmaz yattığı yerden toparlanarak kalktı eskilikten yırtılmış elbiseleri kırbacın darbeleriyle daha da bir yırtılmış bazı yerlerinden teni görünür olmuştu. Bütün gücünü toplayarak usulca kapıyı açtı ve dışarıya çıkar çıkmaz can havliyle sürüne sürüne oradan uzaklaştı. Köy meydanında ki yazın köyün erkeklerinin oturup sohbet ederken serinledikleri çardağın kenarına geldi ve orada gücünün kalmadığını hissedince kuytuya sindi ve yardım edecek birilerini beklemeye başladı. Hava ayaza çekmişti artık iyiden iyiye. Deli pembe’nin acıdan ve soğuktan uyuşan bedeni artık hiçbir şey hissetmez hale gelmişti.
Yüzünde annesinin ılık nefesini duyarken kulaklarında yine annesinin yumuşacık tatlı sesi, babasından haber beklerken, efkarlandığında minik Pembesini kucağına alarak yanık yanık söylediği, Hikmet Okuyara ait hasretim sana adlı türküyü duyuyordu şimdi. Türkünün son sözleri bittiğinde annesi sıcacık şefkatli kucağını açarak minik pembesini sonsuza dek bırakmamak üzere aldı.
Pembe’nin körpecik cansız bedenini ilk bulan vaktiyle tefecilik yapan ve ağalıktan gelen muhtarın yamaklığını yapan sahte imamı oldu. Hemen muhtara haber verdi ve ardından bütün köy halkı duydu. Şimdi sıra Pembe’nin küçük bedeninde ki kırbaç izlerini kara Ökkeş’in nasıl açıklayacağında idi. Ama tüm cahil toplumlarda olduğu gibi onunda kolayı vardı. Hele de muhtar kara Ökkeş gibi kara vicdanlı ve kurnaz biri olursa deveye elbise giydirip kız diye satar da, cahil kalmış saf insanlardan başlık parası bile alır. Kara Ökkeş’de benzer bir çare bularak hemen köylüyü meydana topladı. Ortaya yerde ki masanın üzerine çıkıp halkına seslendi.
<Ey ahali bugün itibariyle deli kız deli Pembe ölmüştür. Herkesin gözü aydın olsun. Ölürken içindeki şeytan çıkıp deli kızı iyice bir dövmüş sonra da köyü terk etmiştir. Bunu gören köyümüzün imamı keramet sahibidir. Deli pembe de şeytanın zulmünü çok çektiği için o da Rabia hatun gibi erdi. Şimdi hepimizin başı sağ olsun> deyip masadan indi ve ahaliyle birlikte deli Pembe’lerini toprağa vermek üzere mezar yeri bakmaya kalktılar bütün bunları dinleyen köylü aralarında konuşup tartışarak madem ki deli kız erdi o halde sağlığında kazık çakıp yemenisini bağladığı yerlerden birine gömelim erdiğine göre gömüleceği yeri gösterdi bize belki de dediler. Muhtar, ihtiyar heyetiyle konuşup kabul etti. Köylü hemen Pembe’nin işaret ettiği yeri kazmaya başladılar. Daha birkaç kazma vurmuşlardı ki topraktan su fışkırmaya başladı köylü inanamıyordu bu duruma. Yıllarca susuzluktan kurumuş canlarından bezmişlerdi. Bunu gören köy halkı deli kızın diğer işaret ettikleri yerleri de kazınca aynı şekilde kaynayan su damarlarıyla karşılaştılar. Bir anda susuz köy kaynak sularıyla kuşatıldı adeta. Pembe kendisini deli eden köylüsüne, çok değerli bir armağan sunmuştu. Sevinçten herkes bağrışıyor Pembe kız için göz yaşı döküyorlardı.sevinçle hüzün karışmış olarak Pembeyi köyün en yüksek tepesine gömdüler başucuna da kocaman bir kaya yerleştirdiler. Bütün köy halkı orada idi. İşlerini bitirip dönerlerken aralarında konuşuyorlardı. Pembe kızı öyle yükseğe gömmüşlerdi ki köyden bakan herkes Onun mezarını rahatlıkla görebilecekti. Bayram havasında evlerine dönerlerken nasıl olduysa Pembe’nin baş ucuna koydukları kaya yuvarlandı ve tamda muhtarın üzerine düştü ve kaldı. Köylüler neye uğradığını şaşırmış vaziyette kaçıştılar. Çok korkmuşlardı. Bu olsa, olsa deli Pembenin üzerlerine laneti diye herkes canını kurtarmak için evine doğru koştu. Bir daha da arkalarına dönüp muhtarı altında kaldığı kayadan kurtaramadılar. O kaya, altına aldığı muhtarla birlikte sanki çakılmış gibi orada öylece kaldı. Artık köy halkı, sağlığında yapmadıkları eziyet kalmayan deli Pembe’yi köyün evliya kızı olarak kabul etmişti. Bu olanlardan kendisine çıkar sağlamak için ölen muhtarın yerini köyün sahte imamı almıştı. Çünkü muhtar ölmeden önce kendisini kurtarmak için köyün sahte imamını keramet sahibidir diye ilan ederek ona bu kapıyı açmıştı. Sahte imam efendi ise halinden memnun, bu olanlardan sonra ki ilk Cuma camiye toplanan halka deli Pembenin artık evliya kız olduğunu bundan böyle dileğinin olmasını isteyenlerin, deli kızın mezarına pembe çaput asmalarını ilan ederek, ilk ziyarete gideceklerin mutlaka kendisi tarafından okunması gerektiğini yoksa deli kızın lanetine uğrayacağını vaaz etti. Artık köyün keramet sahibi bir imamı vardı. Hal böyle devam ettiği süre de buralardan daha ne evliyalar ne peygamberler çıkacaktır. İşte her yerinden su kaynayan Susuz Yaka köyünün evliya kızı olan deli Pembe’nin mezarını çevreleyen yeşil boyalı kafesin demir parmaklıklarına yüzlerce asılı olan deli pembe rengindeki çaputların hikayesi bu.
son
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.