- 640 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
SİZDEN VAHİM DURUMDAYIM
SİZDEN VAHİM DURUMDAYIM
Hayatta üç önemli yol ayrımı vardır insanoğlunun önünde. Zengin olunur, zengin alınır, fakir kalınır.
İkincisinde ise; Şanslı doğulur, gayretkeş olunur veya boş verilir.
Üçüncüsünde; Çok bulunur, az bulunur, kral olsan üzülünür.
Bütün yollar da musallada son bulur.
Peygamberleri yutan dünyada baki kalan sadece eser ve amellerdi. Sadece zaman değil, insanlarda kıymet bilmiyordu. İyiler de kötüler gibi unutuluyordu.
1166 senesinde 91 yaşında iken Bağdat’ta vefat eden Geylani hazretleri de Böyle güzel insanlardan biriydi. O da pek çok yol ayrımlarından sonra musallaya çıkmıştı. Fakat büyük eserler bırakmıştı gerisinde ve nice nice talebelerinin her biri birer aydın olmuştu çağında.
Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri en fazla keramet gösteren âlim ve evliya idi.
Dünya tatlısı bir erkek bebek doğmuştu ramazan ayında. Diğer bebekler gibi yemiyor içmiyor herkesle beraber oruç tutuyordu. Ancak ezanla yemeğe başlıyordu. Ahali ondaki olağanüstülüğü hemen fark etmişti. Geylani bebeğin kerametleri bitmek bilmiyordu.
Çocuk yaşta tarla süren Geylani öküzün kuyruğunu tutmuş ilerliyorken, öküz dile gelip “ sen bunun için yaratılmadın ve emrolunmadın” diyordu.
Bu mucizevî olaydan sonra çocuk Geylani annesinden izin ister Bağdat’a gidip ilim tahsil etmek için. Annesi ağlar üzülür ama hayatında hiç yalan nedir bilmeyen oğluna, kocasından kalan 80 altının 46 tanesini koltuk altına diktiği kese ile verir. Gözü yaşlı anne çocuk Geylaniden tek şey ister. “ Ne olursa olsun doğruluktan şaşma, yalan söyleme” der.
Küçük bir kafile ile Hemedan’ı geçerken kalabalık bir eşkıya gurubunun saldırısına uğrarlar. Kervandaki her şey ve herkes soyulur. Çocuk Geylaniye senin de bir şeylerin var mı? Diye sorar bir harami.
- 46 altınım var.
- Nerede?
- Elbisemin koltuğunun altına dikili.
İlk harami Geylani’yi umursamaz ve uzaklaşır. Bir başkası da soruya aynı cevabı alınca gizli cep sökülür, altınlar bulunur. Hayretler içindeki reis “ neden söyledin?” der. “ Ne olursa olsun doğruluktan ayrılmayıp yalan söylemeyeceğime dair anneme söz verdiğim için” der Geylani. Bu olayla birlikte haydutların reisi de doğru yolu seçti ve tövbe etti. Adamları da onu takip etti. Haydutlardan yolu ayrılan Geylani Bağdat’a yöneldi.
25 sene sahralarda dolaşıp olgunlaştı. Nefsi ile savaştı. Dini öğrenmeye başladı. Yolda tanıştığı biri ile iyi arkadaş oldu.
“Sen burada bekle geleceğim” diyen iyi arkadaşını aynı yerde bir yıl bekledi. Bir yıl sonra gelen arkadaşının elinde süt ve ekmek vardı.
“Ben Hızır’ım, böyle olması emredildi bana” dedi gelen arkadaşı ve birlikte Bağdat’a yürüdüler. Kısa bir süre sonra 13 çeşit ilim ve fen üzerine dersler vermeğe başladı genç Geylani. Hiç kızmazdı, lütufkârdı.
“ Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen kimse yok mu? Gelsin!” diye kapısında adam bağırtırdı. Genç Geylani benzeri görülmemiş bir âlim olmuştu. Kadiri Mezhebini kurmuştu.
“ Bütün amalleri inceledim, yemek yedirmek ve güzel ahlaktan daha iyi bir şey bulmadım. Elimden gelse hiçbir fakir bırakmam, hepsini doyururum. Şu anda 1000 altın elime geçse bir gece bile bekletmeden sadaka olarak dağıtırım.”
İşte İslam buydu. Bu kelimelerle özetliyordu İslam’ı.
Şeyh Abdülkadir Geylani’nin meclisine Hızır as dünyada felah bulmak isteyenleri davet ederdi. Zaman içinde kırılmalar yaratıp, bir gecede bin rekât namaz kılardı çoğu kez. Aynı anda birkaç yerde olabilirdi. Onun mucizeleri ciltlere zor sığardı.
Mühim olan mucizeler değildi. Hayatlarda önemini yitiriyordu ama fikirler ve yollar çok önemliydi. Yolların ayrıldığı noktalar daha dikkate değerdi. Doğru yolu seçmek kurtuluştu. Tarikat yol demekti.
Bir gün, çöle çıkıp su bulamayan Geylaniye Cenab_ı Hak bir bulut gönderiyordu. Yağan yağmurun suyunu içen Geylani susuzluğunu gideriyordu.
Tam o sırada büyük bir parıltı oluyordu. Onun içinden bir suret görünüyordu belli belirsiz. Ve o suretten bir ses geliyordu:
“ Ey Abdülkadir, ben senin yaratıcınım, senin için haramları helal kıldım.”
Sesin hiddetinden havada şimşekler çakıyor, gök aydınlanıyor, kararıyor tekrar yanar gibi aydınlanıyordu. Ağaçlar esen şiddetli yelin yönünde secde edip, Secdeden kalkmıyordu. Hak Teâlâ’nın yarattığı tabiatüstü olaylar Geylaniyi bile ürkütmüştü. Birkaç saniye duralayan Geylani, Eğüzü besmele çekip “ Defol melun!” diye bağırıp kovuyordu sesin sahibini. Tabiatüstü olaylar anında duruyordu. Ve sesin sahibi bir duman şeklinde yine sesleniyordu:
“ Ey Abdülkadir, ilmin ve hakikate vukufunla aldatamadım, kurtuldun. Ben şimdiye kadar tarikat ehlinden 70 kişiyi bu şekilde kandırıp azdırmıştım.”
Geylani de “ Ey melun, benim kurtulmam ancak Rabbimin fadlı, lutfu ve ihsanıyladır.” Diyordu iblis’e.
Sesin iblis’in sesi olduğunu nasıl bildiğini soruyorlardı güzel insana.
“ Şeytan’ın sana haramları helal kıldım demesinden anladım.” Cevabını alıyorlardı.
Bu ders bize yetmez mi? Haranları helal kılanların atası demek ki iblis miş. Musallaya dünyada sadece iblisin askerleri çıkacak. İblis kıyametten sonra meleklerden kurulu özel bir ekip tarafından öldürülecektir. Mantıksız mı geliyor? İblis’in yolunun sonu Cehennem’in Gayya Kuyusu ve Vehil Dereleridir. Bunlara inandığım ve yazdığım için bana meczup, gerici ya da ruh hastası diyebilirler. Ama ben onlardan çok sağlıklıyım. Üstelik cesurum. Benim yolum bu. İnşallah şaşırmam.
En büyük Nobel her iki cihanda Rabbimizin hayır ve hasenetlerine mazhar olmaktır. Ben sadece büyük bir çaba içindeyim. Bazen en başa bile döndüğüm olur. Kendini eksik hissedip üzülenler; sakın umutsuzlanmayın sizden daha vahim durumdayım.
YORUMLAR
Sevgili Engin yazındaki mesajı algıladım, gayemiz hep iki cihan "Nobel"i için, şeytan koyverirse.
Benim takıldığım konu başka.
İslam büyüklerinin, evliyaların, velilerin hayatlarını anlatırken (yazılı kaynaklardan) mübalağayı fazla kaçırıyoruz gibi geliyor bana. Muhakkak ki islamı dört dörtlük yaşayan bu şahsiyetler, zaman içinde sevenlerinin dilden dile anlatılan menkıbelerine her devirde bir şeyler eklenerek insan üstü efsaneye dönüşüyor.
Tahminim bu kadar abartıdan bizatihi bu muhterem zatların bile rahatsızlık duyacağıdır.
Eğer insanoğlu gerçek manada ruhunu, bedenini terbiye ettiğinde "aynı anda birkaç yerde olabilir, "Hızır" as. ile kontak kurabilir. Şuna inanıyorum ki Yüce yaradan insanoğlunu yaratırken ayrım yapmaksızın bu meziyeteleri tüm kullarına bahş etmiştir. İş bu meziyetleri meydana çıkartıp, Allah yolunda kullanabilmek. Zira dünya bu meziyetlerinin farkına varıpta şeytanın yolunda kullanan nice ahmaklarla doludur.
İşin bir başka boyutuda yeterli alt yapısı olmayıpta bu meziyetinin farkına varmış kişilerin durumu. Bazı yerde deriz ya hani "kafayı yemiş "diye, işte onlarda kafayı yiyenlerdir.
Tabiki öncelikle her şey Allahın emri ve iziniyle olur.
Selamlar