HEY MİLLET: DOĞRUYU KONUŞ YANLIŞ YAP
Son zamanlarda dikkatimi çeken ve beni hayrette bırakan bir olayı (yâda vakıayı) sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerek çevremde yapılan sohbetlerde gerek televizyonda yapılan tartışmalarda gerekse gazetelerde ki köşe yazılarında tartışılan ve konuşulan her konuda birbirimize yakın ve neredeyse ideale yakın olanı ortaya koyuyoruz. Neredeyse hepimiz gerçeği ortaya koyar doğruyu konuşuruz. Meseleleri ana hatlarıyla ortaya koyar, sorunu masa başında halleder çözümleri bir bir ortaya koyarız.
İyi de bu kadar doğruyu konuşan insanın, yaşadığı bu kadar büyük sorunları nereye koyacağız. Bu toplum neden bu kadar sorunla boğuşuyor ki? Neredeyse elimize aldığımız her kurum neredeyse içinde bulunduğu durum ve cedelleştiği sorunlar yüzünden çökmek üzere. (“çökmek üzere” deyimini sözün gelişi kullanıyorum. Yoksa kurumlar çökmüş de kaldıranı yok. Neredeyse artık her kesim tarafından kabul gören “özelleştirilsin de kurtulalım” durumu da bunun göstergesi.)
Şimdi sorulması gereken soruyu sormanın zamanı geldi sanırım:
Bu insanlar, yani bu kadar doğruyu konuşup sorunlarından haberdar olan entelektüel insanlar yaşanan sorunları neden halledemiyorlar?
Sıkı tutun kendinizi belki biraz komplo teorisi olacak ama sanırım gerçek nedeni biliyorum artık ve kendimi tutmayarak sizinle de paylaşmak niyetindeyim.
Bu kadar doğruyu konuşan, sorunlarından ve sorunların nasıl çözülmesi gerektiğini bilen bu insanlar aslında bizim insanlarımız değil. Evet evet şaşırmayın doğru söylüyorum bizim insanımız değil. Dayanamıyorum artık bu sırrımı sizinle de paylaşacağım. Merak etmeyin aha da söylüyorum:
Aslında bu kadar doğru konuşan insanlar, bizim bu kötü durumumuzdan yararlanan ve nemalanan (yani bizi sömüren), dünyayı da yöneten “süper güçler” yada bazılarının deyimiyle “emperyalistler” yada “Siyonistler” hadi bilemedim Yahudi “dönmeler”in işi. Evet bunlar bizi sömürürken fazla huylanmayalım ve tezgahlarını bozmayalım diye bu doğru konuşan insanları bir başka ülkeden getirip yada sanal olarak karşımıza çıkarıp bizi şu psikoloji içine koymaya çalışmaktalar:
“Merak edilecek bir durum yok, ülkemizde her şey yolunda, evet bazı sorunlarımız yok değil, var ama evvel Allah bu kadar bilinçli vatandaşımız varken bu sorunları rahatlıkla çözeriz. Düzlüğe de çıkar dünyanın süper gücü de oluruz.”
Evet işte bu deyyuslar sırf bizi sömürmek için karşımıza bizim olmayan sanal veya gerçek başka insanlara bizim sorunlarımızı tartıştırmaktalar. Bizde bu sayede uyuyup durmaktayız.
Oh be rahatladım. Bu sırrı (daha doğrusu bu ağır yükü) da sizinle paylaştım ya biraz olsun rahatladım. Yüküm hafifledi uçuyorum. Ooooh be!
Bu kadar büyük bir tuzaktan sizi aydınlatarak kurtulmanın yolunu açtım ya ben rahatladım. Artık siz ne yaparsanız yapın. İsterseniz bu “metrix”lik durumu kabul edin isterseniz de bu deyyuslara gereken dersi verin. Milletçe sizin bileceğiniz bir durum.
Bu anlattıklarım tamamen madalyonun bir tarafı değil, madalyonun olsa olsa komik tarafı. Milletçe komplo teorisi uzmanı olduk ya, oysaki yaşamın basit okunabilen herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir açıklaması da var.
Örneğin anlatmak istediğim bu ciddi sorunun da böyle bir açıklaması vardır. Yani hepimizin doğruyu söyleyip doğruyu bildiği halde buna rağmen nasıl oluyor da milletçe bu kadar sıkıntı yaşadığımızın da, hepimizin rahatlıkla anlayacağı, söyleyeceğim zaman herkesin hak vereceği bir anlatım şekli de var.
Bu tartışan ve tartışırken ideal olanı ortaya koyup doğru olandan başka hiçbir şeyi söylemeyen entelektüel halkımız; ya - lan söy – lü - yor. Üstelik milletçe bir birimizin gözüne baka bak yüzümüz kızarmadan, burnumuz yanmadan yalan söylüyoruz. Yada daha kibar ve herkesin itirazsız kabul edeceği şekliyle söyleyecek olursam; söylediğimiz doğrularla hiç birimiz iştigal etmiyoruz. Doğruyu söylüyoruz ama doğruyu yapmıyoruz.
Bu konuşan ve neredeyse her konunun doğrusunu bilen bu insanlar başka bir ülkenin insanı olmadığına göre yada bir sanal durum ortada olmadığına göre geriye kala kala bir şey kalıyor: biraz utanılacak bir durum ama sanırım doğruyu konuşup, yanlış yapıyoruz. Kabaca yalan söylüyor, yalan yaşıyoruz.
Birkaç örnek verecek olursak; her sene okul kayıtları öncesi Milli Eğitim Bakanımız, öğrenci kayıtlarından herhangi bir bağış alınmayacağını açıklamakta. Oysaki istisnasız neredeyse her kayıt yapan veli okula bağış yapmakta yâda zorunda kalmakta. Şimdi bu durumu analiz edelim.
Bakanımız bağış yapılmamasını söylemektedir. Ki bu doğru olandır. Hiçbir gelişmiş toplumda zorunlu bağış adı altında para toplama diye bir durumla karşı karşıya kalınmaz. Ama gel gör ki doğru olan bu durumdan nedense doğru eylem çıkmaz. Tüm okullarda bağış toplanır. Ve bu zaman zaman zorlama usullerle yapılır. Peki neden?
Çünkü Sayın Bakanlığımız yapmış olduğu bu doğru açıklamanın gerekliliği olan doğru eylemi yapmamaktadır. Yâda bütçesi elvermemektedir. Böyle de olunca okul idarecilerimiz haklı olarak okulun ihtiyacı olan birçok ihtiyaçtan dolayı bu okuldan faydalanan velilerden bağış toplama adı altında para toplamaktadırlar. Bizde çocuklarımızın geleceği ve eğitim gördükleri ortamın daha iyi olması niyetiyle bu usulsüzlüğe göz yumduğumuz gibi desteklemek zorunda kalmaktayız. Ama sohbet ortamlarında da bu durumu eleştirip yapılan yanlışı ortaya koyup, olması gereken ideali konuşmaktan da geri kalmayız.
Tarafımıza kesilmesi gereken yüklü bir cezanın görülmemesi ve yaptığımız kusurlu hareketin görmezden gelinmesi için memura çorba parası adı altında rüşvet veririz. Ama rüşvet konusu konuşulunca hepimiz dünyanın en temiz insanları kesiliriz. Bu şerefsizliğin ve yolsuzluğun durdurulması gerektiğini söylemekten çekinmeyiz. Bu durumun devamındaki katkımızı görmemezlikten geliriz.
Beş yüz milyon verdiğimiz memurumuzdan, beş trilyonluk dosyayı inceleyip kontrollük yapmasını isteriz. Rüşvet yiyince (lafta kalmak şartıyla) gocunuruz.
Asgari ücreti kendisinin resmiyette açıklamış olduğu açlık sınırının altında olan müstesna ülkelerden biriyiz. Doğal olarak yolsuzluktan hırsızlıktan şikayet eden ülkelerin başından gelmekteyiz.
Bu örnekleri eminim ki hepiniz yaşadıklarınızdan çoğaltabilirsiniz. Kısaca söyleyecek olursak milletçe doğruyu konuşup, yanlışı yapmak hususunda uzmanlaşmış durumdayız.
Bunun sebebini bir başka yazıda ele almak şartıyla sözlerimi şöyle noktalamak istiyorum:
Hiç kimseye doğruyu ve faziletli olanı anlatmaya gerek kalmamıştır. Gerekli olan ise toplumdaki fertlere öğretilmek istenen faziletli ve erdemli eylemleri yaşamaya çalışmaktır. Kurtulmanın iki yolu vardır. Doğruyu yapıp doğruyu söylemek. Yanlış söylense bile doğruyu yapmak.
YORUMLAR
Doğruyu yapıp doğruyu söylemek.
Yanlış söylense bile doğruyu yapmak.
haklı sınız..
içinizde biriktirmeyin söyleyin bence..
doğruyu konuşmayan , yalan atan, sömüren, kendi çebini düşünüp agzı milliyetçiyim derken ..hareketleri ters istikamete gidenler çoğalmışken..
bençe hiç sus mayın konuşun ,yazın..
yüreğinize sağlık..